14. Bölüm

13. BÖLÜM: BİR NİKAH, BİR BAŞLANGIÇ

Özlem K.
by_ozi

13. BÖLÜM: BİR NİKAH, BİR BAŞLANGIÇ

 

Nikah sadeydi. Ne gelinlik vardı, ne çalgı. Ne süslenmiş salonlar ne de flaşlar patlıyordu. Kadınlar evin bir odasında, erkekler bahçedeydi. Herkes kendi alanındaydı, mahremiyete dikkat edilmişti. Helva kavrulmuş, tabaklar hazırlanmıştı. Sofralar sade ama bereketliydi. Mis gibi koku havaya karışıyor, kalplere sükûnet veriyordu. Sessizlikte huzur, sadelikte güzellik vardı. Hiçbir şey abartılmamıştı çünkü gösteriş yoktu; riya yoktu; yalnızca Allah'ın rızası gözetilmişti.

 

Ömer, yanında Mustafa ve birkaç yakınıyla oturuyordu. Nikah, Mahmut’un evinin bahçesinde, açık havada kıyıldı. Ne gelin yürüdü ne damat alkışlandı. Sadece Allah’ın adı anıldı. Bu ortamda dünya sevgisinin izleri silinmiş, Allah’a kulluk duygusu derinlemesine hissedilmişti. Kalplerin odak noktası nikah değil; o nikahtaki ahid* ve sorumluluktu.

 

Nikâhı, köyün imamı değil; ilim ve tevhid ehli bir zat kıydı. Nikâh öncesi kısa bir ders verdi. Kalpler dikkat kesilmişti. Herkes pür dikkat dinliyordu. Dünya kelimeleri değil, ahiret için yol gösteren hakikatler konuşuluyordu.

 

“Evlilik, iki kalbin Allah için birleşmesidir. Bu sadece bir sözleşme değil, bir ahittir. Eğer Allah için kurulduysa, o yuva yıkılmaz. Zorluklarda sabredilir, nimetlerde şükredilir. Bu nikâh, Rabbimizin adıyla mühürlenmiştir. O zaman bilin ki bu adım, yalnızca O’na doğrudur. İki beden bir değil, iki kalp Allah'a karşı sorumlu olur. Bu sorumluluğu unutursanız, sevgiyi de yitirirsiniz.”

 

Bu sözler, Leyla’nın kalbine mıh gibi çakıldı. Evlilik sadece birlikte yaşamak değildi; Allah’a birlikte kulluk etmekti. Aynı kıbleye yönelmek, aynı niyeti taşımaktı. Aynı yastıkta değil, aynı secdede buluşmaktı esas olan.

 

Sonra nikâh faslına geçildi. Leyla’nın vekili babasıydı, Ömer’in velisi ise Mustafa olmuştu. Mehir konusunda Leyla’nın arzusu açıktı: bir Mushaf ve bir yıl ilmihal dersi. Kimse bu talebe şaşırmadı, çünkü bu evlilik dünya temelli değildi. Ruh temelli, mana temelli bir beraberlikti. Herkes sustu, yalnızca kelimeler konuştu:

 

“Leyla binti Mahmut’u, mehir olarak Mushaf ve bir yıl ilmihal dersiyle, Ömer bin Halil’e nikahladım.”

 

“Kabul ettim.” dedi Ömer, gözleri nemli bir teslimiyetle.

 

Dualar edildi. Kur’an tilaveti yapıldı. Sessizlik bir saygıydı; kimse konuşmadı, kimse göstermedi. Tevazu hâkimdi. Gösterişin olmadığı yerde huzur kolayca yer buluyordu. Çünkü nefis geri çekildiğinde kalp huzurla doluyordu.

 

Nikâh sonrası herkes yavaş yavaş dağıldı. Ömer ve Leyla herkesle vedalaşıp evlerine doğru yola çıkmıştı. Ve yeni hayatları başlamıştı. Sıradan bir ev değildi o girdikleri; bir imtihan alanıydı, bir sabır mekanıydı, bir dua yeriydi. Ev sadece dört duvar değildi; içerisi hangi niyetle doldurulursa o yuvaya dönüşürdü.

 

~~~

 

Gösterişsiz bir ev ama kalplerinde büyük bir niyet vardı. Bu yeni hayat, bir sorumluluktu artık. Leyla’nın gözleri mutfağa takıldı. Sessizce yürüdü, elleriyle hiçbir şeye dokunmadan baktı. Ocağa, tencerelere, boş raflara... Sonra içinden “Bismillah” dedi.

 

“Bu mutfakta yalnızca helal pişsin Rabbim. Haramdan, israftan, gösterişten koru bizi. Lokmamız az ama temiz olsun.”

 

İlk dualarını yaptı kadın olarak. Evinin direği olmak, sadece temizlik ve yemekle değil; kalbe dokunan dualarla olurdu. Çünkü dua, yuvanın sıvasıydı. Evlilik ise yalnızca birlikte gülmek değil, beraberce secde etmekti.

 

Raflara baharatları dizerken her biri için içinden dua etti. Her kavanoz, bir niyetle yerine yerleşti. Evin bu kısmı onun emanetiydi. O da Rabbi’ne karşı sorumluluğunu biliyordu. “Bu evde hiçbir haram barınmasın.” diye geçirdi içinden. “Hiçbir göz harama değmesin, hiçbir dil gıybete bulaşmasın.”

 

Ömer, kıbleye bakan köşeye seccade serdi. Burası onun için evin kalbiydi. Bir evde ilk yapılacak şey, Allah’a yönelmekti. Kıbleyi belirledi, seccadeyi serdi. Çünkü evin kalbi, Allah’a yöneldiği andır. Ev, kıblesiz bir yapıya benzer. Evi ev yapan, kıblesidir.

 

Namaz vaktinde iki kişi oldular. Ömer imamdı, arkasında Leyla vardı. Sessizce rükûa eğildiler, beraber secde ettiler. Dil sustu, kalpler konuştu. O ilk cemaat namazı, evliliklerinin mihenk taşıydı. Orada atılan niyet, her günkü hayatlarının temeli olacaktı. Birbirine el tutan değil, birbirini Rabbine götüren iki insandılar.

 

Namazdan sonra Ömer döndü, yüzünde bir tebessüm vardı.

 

“İlk cemaatimiz hayırlı olsun.” dedi.

 

Leyla gülümsedi, kısa bir cevapla karşılık verdi: “Âmin.”

 

O gece Ömer seccadeye oturdu, eline Mushaf aldı. Rastgele bir sayfa açtı. Gözleri şu ayete denk geldi:

 

~ “O, sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra sizi çiftler hâline getirdi.” (Fâtır, 11)

 

Gözlerini kapadı. Gönlünden şu dua döküldü:

 

~ “Senin adını anarak kurduğumuz bu yuvayı Sen koru Allah’ım. Kalplerimizi birbirine değil, önce Sana bağla. Ki biz, birbirimize Senin rızanı vesile kılalım.”

 

Leyla, salonun köşesindeki küçük kitaplığa Kur’an koydu. Yanına iki kişilik tesbih dizdi. Sonra Ömer’e seslendi:

 

“Bugün hediyeleşemedik ama ben bu evi dua ile süsledim.”

 

Ömer başını kaldırdı. O cümle kalbine dokundu.

 

“O dua, dünyadaki en kıymetli hediyedir.”

 

İki yürek vardı artık. Gösterişsiz bir evde, ama her köşesinde Allah’ın adıyla yaşayan bir birliktelik...

 

Bu yuva, secdeyle kuruldu. Kıbleyle yön buldu. Tevhid ile mühürlendi. Nikâhla başlayan bu yolculuk, Allah'ın rızasıyla devam edecekti. Çünkü aşk, ancak Allah içinse kalıcıydı. Geri kalan her şey, geçici bir gölgeydi.

 

İşte hakiki evlilik böyle olurdu. Dizi sahnelerinde değil, secde halılarında başlardı gerçek aşk. Eller tutulmadan, kalpler Allah’a tutulurdu önce. Çünkü o kalpler, Allah’a ait bir emanetti.

 

~~~

 

* Not: Ahid nedir?

Ahid, dilde edilen ama kalple verilen bir sözdür. Rabbine “Ben bu yolda sadığım” demektir. Nikâh da işte böyle bir ahiddir.

 

Bölüm : 19.07.2025 11:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...