
14. BÖLÜM: İLİMLE AYDINLANAN EV
Ev artık sadece bir yuva değil, bir mektepti. Ömer sabah namazından sonra Kur’an tilavetiyle güne başlıyor, günün büyük bir kısmını okumaya ve yazmaya ayırıyordu. Leyla da onunla birlikte çalışıyor, Kur’an meallerini deftere geçiriyor, öğrendiklerini birlikte tekrar ediyorlardı. Evde Kur’an’dan bir ses eksik olmuyor, meal okurken duydukları her ayet, sanki gönüllerine bir nur gibi iniyordu.
Her hafta bir gün, evin küçük salonu ilim halkasına dönüşüyordu. İlk gelen marangoz atölyesindeki çırak Ahmet oldu. Sonra birkaç genç daha… Kimisi camiden tanıdığı, kimisi dükkân komşusu. Ömer’in anlattıkları sade ama derindi:
“Tevhid, sadece Allah birdir demek değil; yalnız O’na kulluk etmek, O’ndan başkasına boyun eğmemektir. Bugün insanlar Allah der, ama kalpleri hâlâ tağutlara teslim.”
Ahmet başıyla onayladı. “Ağabey,” dedi, “senden öğrendiklerimi artık evde çocuklarıma da anlatıyorum.”
Ömer tebessüm etti.
“Allah razı olsun. Evler ilimle aydınlanmalı. Sokak karanlıksa, lambayı ilk biz yakacağız.”
Bu cümle, evin duvarlarına bir şiar gibi asıldı. Leyla, güzel yazısıyla bu sözü bir kartona yazdı, salondaki kitaplığın üstüne astı. Gelen herkes bu cümleyi okuyor, bazısı not alıyor, bazısı sessizce iç geçiriyordu.
Leyla ise kadınlar için farklı zamanlarda sohbet halkası kurdu. O da öğrendikçe anlatıyor, Kur’an’daki kadınlara dair ayetleri açıklıyor, şirkten arınmış bir kadın hayatının nasıl olması gerektiğini anlatıyordu. Gelen kadınlar, başörtülerinin arasına ayetlerden merhamet ve vakar topluyor, sorular soruyor, öğrendikçe gönülleri yumuşuyordu.
Bir gün sabah namazından sonra Ömer, Leyla'nın sessizliğini fark etti. Ellerini karnına koymuş, dua ediyordu. Sessizce, gözleri nemli.
“Hayırdır?” diye sordu Ömer, usulca.
Leyla gözleri dolu dolu baktı.
“İçimde bir can var. Belki bir alim, belki bir şahit... Rabbim emanet gönderdi.”
Ömer, gözleri yaşlı bir şekilde secdeye kapandı. “Rabbim, o emaneti bize sen verdin, bize de sana layık bir kul olarak yetiştirme gücü ver. Bu yuvayı senin adını ananlarla çoğalt.”
O gün, evde bir başka sevinç hâkimdi. Dualar daha içli, sözler daha dikkatliydi. Leyla artık yavaş hareket ediyor, Ömer her sabah meyve doğrayıp yanında bir bardak su bırakıyordu.
“Sen iki can taşıyorsun, bu evin kalbi sensin.” diyordu.
Zaman geçtikçe evden yayılan ilim ve huzur, mahallenin geneline de sirayet etmeye başlamıştı. Kimisi içten içe bu samimi değişime hayran kalıyor, kimisi ise kuşkuyla izliyordu. Ama Ömer ve Leyla için artık tek rota vardı: Allah’ın rızası.
Bir akşam, sohbet halkasından sonra gençlerden biri sessizce yaklaştı:
“Abi, ben senin gibi olmak istiyorum. Ama geçmişim çok karışık. Haramlar içinde yüzdüm… Allah kabul eder mi beni?”
Ömer onun omzuna elini koydu, gözlerine baktı:
“Ben de haramın içinden çıktım kardeşim. Ama Rabbimiz Tevvab’dır, tövbeleri kabul edendir. Sen bir adım at, O sana rahmetle koşar. Biz günahkârız, ama Allah’ın kapısına yüzsüz gitmekten utanmayız.”
Genç başını eğdi, gözyaşlarını saklayamadı. O gece Ömer’in evi sadece bir ders halkası değil, bir dönüş kapısı olmuştu. İnsanlar oraya sadece öğrenmeye değil, arınmaya da geliyordu.
Leyla bir gece, defterine şunu yazdı:
~ “Bir ev, içinde Kur’an okunuyorsa mescittir. Bir yürek, Allah’ı andıkça mesken olur. Biz şimdi mescit gibi bir evdeyiz. Rabbim bu hâli daim eylesin.”
Evde artık günler, sohbetle ve sükûnetle geçiyordu. Kimi zaman yalnızca bir ayetin anlamı konuşuluyor, kimi zaman sadece susuluyordu. Çünkü susmak da bir şükürdü; bazen sadece bakıp huzurda olduğunu bilmekti kulluk.
Ve Ömer her gece yatmadan önce dua etmeyi unutmadı:
~ “Allah’ım, beni eski hayatıma bir daha döndürme. Bu evin duvarlarını, senin adınla ördük. Nefsimden bir taş düşerse, sen tamamla. Bize bu huzuru veren sensin; emaneti senden aldık, yine sana teslim ederiz.”
Bu ev, artık bir yuva değil; bir sığınak, bir okul, bir sabır mekânı ve bir secde yeri olmuştu. Ve bu yuvada büyüyen her kelime, tevhidin sesiyle büyüyordu.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 918 Okunma |
360 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |