
3. BÖLÜM: KAPIYI AÇAN YOKTU
Anahtar, kapıdaki kilide usulca girip döndü. Rüzgar kapıyı aralarken sanki o sessizlik, içeriye değil, kendi içine çökmüş gibiydi. Kapı açıldı ama karanlık bir boşluk karşıladı onu.
Ne bir “hoş geldin” sesi, ne mutfaktan gelen yemek kokusu, ne de evde bir yaşam belirtisi… Sadece sessizlik ve toz kokusu. Sanki ev bile onu tanımıyordu artık.
Evin içi soğuktu. Fiziksel değil, ruhi bir soğukluktu bu. Eşyalar yerli yerindeydi ama hiçbirinin sıcaklığı kalmamıştı. Koltuklar, perdeler, masalar... Hepsi birer figüran gibiydi bu anlamsız sahnede. Zamanın durduğu, hislerin sustuğu bir boşluktu orası.
Rüzgar ayakkabılarını çıkardı, sessizce salona geçti. Yarı açık televizyonun ekranı karıncalıydı. Kumanda sehpanın üzerinde ama tozla kaplıydı. Üzerinden haftalar geçmiş gibiydi. Koltuğa oturduğunda içi daha da çöktü. Evin içinde yabancı gibiydi artık. Ne bir sıcaklık, ne bir bağ... Sadece alışkanlıklar yaşatıyordu burayı. Sadece eşyaların ezberi.
Telefonunu çıkarıp ekrana baktı. Bildirim yoktu. Arayan, soran da…
~"Bu evde beni bekleyen kimse yok," diye geçirdi içinden.
Annesi uzun zamandır duygusal mesafesini koruyordu.
Babasıyla konuşmalar “Hayırlı işler, nasılsın, iyi misin?”den öteye gitmiyordu zaten.
Herkes birbirinin çevresinde dönüyor ama kimse kimseye dokunmuyordu.
Tıpkı atomlar gibi; yakınlar ama temassız.
Aile değil, sadece aynı soyadını taşıyan bireylerdi sanki.
Başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı. İş yerindeki günü düşündü. Bitmeyen toplantılar, sahte gülümsemeler, çıkar üzerine kurulu ilişkiler. İnsanlar, insan olmaktan çıkmış gibiydi. Herkes kendi egosunun kölesi olmuştu. O da onlardan biriydi belki de. İş yerindeki çekişmeler, maske savaşları... Herkes birbirinin açığını kolluyor, başarı değil, sadece düşmemek için çabalıyordu.
Rüzgar derin bir nefes aldı. O an zihninden geçen düşünce onu sarsacak kadar keskindi:
~ “Ben gerçekten yaşıyor muyum, yoksa sadece tüketiyor muyum?”
Günleri, saatleri, ilişkileri... Her şey eriyip gidiyordu avuçlarının arasından. Tıpkı anlamı kaybolmuş bir hikâye gibi. Başını çevirdi, kitaplığa baktı. Sayısız kitap vardı, çoğu yarım. Tıpkı kendi hayatı gibi...
O gece, Rüzgar ilk kez kendi evinde bu kadar boğulmuş hissetti. Gözleri odaları taradı. Her şey yerli yerindeydi ama hiçbir şeyin ruhu yoktu. Fotoğraf çerçevesi boştu. Eskiden annesi o çerçeveye çocukluk fotoğrafını koyardı. Şimdi çerçevenin içi de, içindeki hatıralar gibi silinmişti.
Kalktı. Mutfağa geçti.
Buzdolabını açtı, içindeki ışık bile solgundu. Elma suyunu çıkardı ama bardağa dökmeden önce vazgeçti. Canı hiçbir şey istemiyordu.
Belki de açlığı bedeninde değil, ruhundaydı. Karnı değil, içi boştu. Kalbi, anlam arıyordu.
Birden aklına yıllar önce duyduğu bir cümle geldi:
~ “Ev, içinde huzur olmayan dört duvardan ibarettir.”
Ve şimdi o duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Kaçacak yeri yoktu. Sessizlik duvar olmuştu, yalnızlık ise kilit.
Yeniden salona döndü. Kitaplıkta yarım kalmış bir kitap gözüne ilişti. Sayfaları sararmış, kapağı tozlanmıştı. Tıpkı onun gibi. Kendi hayatı gibi... Yarım. Başlanmış ama tamamlanmamış.
O geceyi, kendi içinin duvarlarında gezinerek geçirdi Rüzgar. Ne uyuyabildi, ne de huzur bulabildi. Sabah olacak diye korkuyordu belki de. Çünkü her sabah, yeni bir boşluğu daha taşıyordu omuzlarına.
Ve kendine itiraf etti:
~ "Ben sadece dış kapıları değil, içimdeki tüm kapıları da kapatmışım."
Ama bu kapıların anahtarı kimdeydi? Kendisinde mi, yoksa daha önce hiç çalmadığı bir kapının ardında mı?
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 918 Okunma |
360 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |