6. Bölüm

5. BÖLÜM: YOLUN BAŞINDAKİ ÇOCUK

Özlem K.
by_ozi

5. BÖLÜM: YOLUN BAŞINDAKİ ÇOCUK

 

Rüzgar, yine bir sabah mesaisine yetişmek için kaldırımlarda adımlarını sert sert atarken, göz ucuyla tanıdık bir silüete takıldı. Yine o baba-oğuldu. Birkaç haftadır her sabah aynı saatte, aynı kaldırımda karşılaşıyorlardı. Bugüne kadar sadece bakıp geçmişti. Ama bu kez adımlarını yavaşlattı. Hatta durdu.

 

Baba sessiz ve vakur yürüyordu; çocuğu ise sırtında minik bir Kur’an çantasıyla, üzüm tanesi gibi yanına tırmanıyordu. Hiç konuşmadan, hiç acele etmeden, öylece yürüyorlardı. Ama bu sözü edilmeyen, huzurla akan görüntü Rüzgar’ın göğsünde bir yerleri sıktı. Gömleğinin altında kalbi vardıysa, ilk defa oradan bir acı yükseliyordu. Kıskançlık değildi belki, ama bir özlem, bir yoksunluk… Adını tam koyamadığı bir eksiklik.

 

O sabah onlarla birlikte yürümeye başladı. Aralarında mesafe vardı ama sanki görünmeyen bir bağla bağlı gibiydi. Mescidin kapısına geldiklerinde baba, çocuğun başını okşadı, gözleriyle bir şey söyledi ve sessizce ayrıldı. Çocuk içeri girdi. Rüzgar dışarıda kaldı. Bahçeye girmedi ama içeriyi göz ucuyla süzdü.

 

Bahçedeki bankta tek başına oturan çocuk defterini açmış, harflerin üzerinde parmağını gezdiriyordu. Yüzünde bir ciddiyet, ama o yaşa yakışır bir sükûnet vardı. Göz göze geldiler.

 

"Selamun aleykum abi," dedi çocuk, sesi duru ve sakindi. Tıpkı içi gibi temiz bir tını taşıyordu.

 

Rüzgar irkildi, sesi çatallı çıktı:

"Aleykum selam."

 

"Birini mi bekliyorsun?" diye sordu çocuk.

 

"Yok... sadece geçiyordum," dedi Rüzgar, çok da inandırıcı olmayan bir tonla. Ne geçiyordu, ne gidiyordu aslında. O an oraya ait değildi ama uzak da hissedemiyordu kendini. Sanki tanımadığı ama özlemini duyduğu bir yerin sınırında durmuş gibiydi.

 

Çocuk hafifçe başını eğdi, sonra gülümsedi.

"Ben Yunus. Kur’an çalışıyorum. İstersen yanımda oturabilirsin. Rahatsız etmem."

 

Rüzgar cevap veremedi. Yalnızca başını salladı ve bankın ucuna ilişti. Çocuk yeniden sayfaya döndü.

 

"Sen Kur’an okumasını biliyor musun abi?" diye sordu birkaç dakika sonra.

 

"Hayır. Hiç öğrenmedim," dedi Rüzgar, gözlerini kaçırarak. Bu cümleyi bu yaşında, bir çocuğa itiraf ediyor olmak onu tuhaf hissettirdi. Sanki hayatının bütün özeti buydu: "Hiç öğrenmedim."

 

"Ben yeni öğrendim. İstersen sana da gösteririm. Annem ‘Paylaşınca daha iyi öğrenirsin’ der hep."

 

Rüzgar hafifçe güldü. Gerçek bir gülüş değildi ama acının içinden süzülen bir kırıntı gibiydi.

"Senin yaşındayken... başka şeyler peşindeydim."

 

Yunus başını kaldırdı, kaşlarını merakla çatıp, kısa bir duraksamayla sordu:

"Peki... mutlu oldun mu abi?"

 

Bir anda sus pus oldu etraf. Kuşlar bile sesini kesmişti sanki. Bu küçük cümle, koca bir ömrün içinden geçip tam kalbine çarptı. Cevap boğazında düğümlendi. Sonunda sadece şu döküldü dudaklarından:

 

"Hayır. Hiç olmadım."

 

Yunus başını eğdi. Sonra, adeta ezberlemediği ama hissettiği bir bilgiyi paylaşır gibi konuştu:

"Ben yalnızlıktan çok korkardım. Ama sonra babam dedi ki; Allah'ı bilen yalnız kalmazmış."

 

Birden başını kaldırdı ve göz göze geldiler: "Sen Allah'ı tanıyor musun abi?"

 

Rüzgar, bu çocukla karşılaşmasının bir tesadüf olmadığını, içinin en derin yerine kaydetti. O sabah yaşanan her şey, sanki onu bir yerlere çağırıyordu. Kalbinde ilk defa yıllar sonra bir kıpırtı hissetti. Taze, saf, yabancı ama özlenen bir duygu.

 

Yunus tekrar Kur’an’ına döndü. Dudakları harfleri mırıldanırken, Rüzgar’ın zihninde yıllardır ilk kez bir cümle anlam kazandı. Hayatında ilk kez bir çocuk ona bir hakikati göstermişti. Ve o an, içinden şu cümle döküldü; bir yudum su gibi, sade ama serinletici:

 

~ "Belki de artık yola çıkma... tanıma vaktidir."

 

Ve o sabah, mescidin içine girmemiş olsa da, kapının eşiğine geldiğini hissetti.

 

~~~

 

 

Bölüm : 13.07.2025 00:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...