
8. BÖLÜM: İLK SECDE
~ “Secde et ve yaklaş.”
(Müzzemmil, 19)
Mescitte derin bir sükûnet vardı. Akşamın son ışıkları pencereden içeri süzülüyor, duvarlarda yumuşak gölgeler oluşuyordu. İçerisi tenhaydı ama kalbi doluydu. Rüzgar, o taş zemine oturduğunda, içinde bir boşluk değil, ilk kez doluluk hissediyordu. Sanki bir yerlere varmış gibiydi. Tevbesini etmiş, bütün şirki reddetmişti. Şimdi sıra, sadece Allah’a yönelmekteydi.
Yanında Mustafa vardı, dizlerinin üzerine çökmüş, sade ve samimi bir sesle konuşuyordu:
"Rüzgar, artık sadece Rabbine eğileceksin. Bugüne kadar kimsenin önünde eğilmeyen başın, şimdi en yüce olanın huzuruna inecek. Kalbinde neyle duruyorsan, işte o senin niyetindir. Kime yöneliyorsan, işte oradasındır."
Rüzgar başını salladı. Gözlerinde bir kararlılık vardı. Bu öyle dünyevi bir karar değildi; bu, kalpten yapılan bir hicretti.
Kalbiyle sadece şunu geçiriyordu:
~ “Rabbim, artık sadece Senin için varım.”
Mustafa öne geçti. Yunus da saf tuttu, gözleri merakla doluydu ama içindeki huzur yüzüne yansımıştı. Onlar için sıradan bir namaz vakti değildi bu; bir doğuş, bir başlangıç, bir secdeyle yükselişti.
“Allahu Ekber.”
Tekbirle birlikte Rüzgar ellerini kaldırdı. Bu hareket, yılların nefsine, kibrine, şöhretine karşı bir vedaydı. Artık sadece Allah için duruyordu. Dilinde değil, kalbinde niyet vardı.
Mustafa yavaşça Fatiha’yı okumaya başladı. Rüzgar içinden her ayeti kalbine işledi.
~ “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım dileriz...”
Bir zamanlar kimlerden neler beklediğini hatırladı. Takipçilerden, yöneticilerden, insanlardan... Artık sadece Allah’tan bekleyecekti. Kalbindeki boşluğu insanların değil, Rabbinin dolduracağını biliyordu.
Rükûya vardı.
~ “Sadece Rabbine eğiliyorsun,” dedi içinden.
“Bundan sonra bir daha hiç kimse için eğilmeyeceksin.”
Rüzgar’ın sırtı eğildi, kalbi teslim oldu. Daha önce nice sahte otoritelere, sistemlere, kadınlara, paraya eğilmişti. Ama bu eğiliş… bu teslimiyet… bir arınmaydı. Dünya onu eğmişti, şimdi ise Rabbine gönüllü olarak eğiliyordu.
Sonra secdeye vardı.
Alnı yere değdiğinde gözlerinden yaşlar aktı. Toprakla buluşan alnı, ilk defa gerçek bir yere temas etmiş gibi hissediyordu.
~ “Subhane Rabbiyel A’lâ…”
O an, içinden şöyle geçirdi:
~ “İşte bu… Yeryüzünün en yüce noktası burasıymış… secde yeriymiş.”
Alnı yerdeyken, sadece başı değil, geçmişi de eğiliyordu. Sanki bütün hayatı o secdede siliniyor, yeniden yazılıyordu.
Namaz bittiğinde başını kaldırdı. Gözleri yaşla doluydu ama bu kez pişmanlık değil… huzurdu. Bir dağın tepesinden inmiş gibi, hafifti. Üzerindeki yorgunluk hâlâ bedendeydi ama ruhu, sanki ilk kez gerçekten nefes alıyordu.
Yunus usulca yaklaştı.
"Abi... artık sen de bizdensin."
Rüzgar gülümsedi.
"Evet Yunus. Ama öyle böyle değil…
Rabbine secde edenlerdenim artık."
Mustafa ona baktı ve dedi ki:
“Bugün sadece namaz kılmadın. Bugün, yalnız Allah’ın kulu olduğunu gösterdin. Artık adımlarını dünya değil, Rabbin yönetecek.”
Namaz bitmişti. Ama Rüzgar’ın iç dünyasında yeni bir namaz başlıyordu. Rüzgar, hâlâ secdeden kalkmıştı ama ruhu orada kalmış gibiydi. Mustafa ve Yunus sessizce ona bakıyordu. Gözleri dolu doluydu. Ama bu sefer pişmanlık değil… secdeden doğan bir sevinç vardı.
O an içinden bir cümle yükseldi. Yıllardır susturduğu, unuttuğu, hatta inkâr ettiği bir cümle:
“Ben… Rüzgar değilim.”
Mustafa başını kaldırdı.
"Ne dedin kardeşim?"
Rüzgar yutkundu.
"Ben bu ismi kendim seçmiştim. Çünkü Ömer’i beğenmemiştim. Sertti, ağırdı, bana yakışmazdı. Ama aslında... asıl korktuğum o ismin hakkını verememekti. O ismin arkasındaki hakikate layık olamamaktı. Bugün anlıyorum ki ben o ismi kaldıramayacak kadar nefsimi beslemişim."
Bir süre durdu.
"Şimdi anlıyorum ki... ben o ismi kaldıracak kalbe sahip değildim. Ama artık nefsimi değil Rabbimi seçiyorum. O yüzden... bundan sonra adım Ömer."
Mustafa'nın yüzü parladı.
“Allahu Ekber…
Senin tevben, adınla mühürlendi.
Ömer, Allah’ın adaletiyle anılan bir isim. Şimdi sen de şirkten adalete döndün.”
Yunus gözlerini büyüttü.
"Ben Ömer abi olmanı daha çok sevdim!"
Ömer gülümsedi.
"Ben de Yunus…
Rüzgar esip geçer, ama Ömer dimdik durur.
Artık ne savrulmak var, ne de başka rüzgârlara kapılmak."
Mustafa yavaşça doğruldu.
“Bugün senin için ilk namaz, ilk secde ve ilk adım oldu Ömer.
Artık bu isme layık olman için, her gün hakka sarılacaksın.”
Ömer gözlerini kapattı, başını semaya kaldırdı.
~ “Ey Rabbim... ben seni unuttum, ama sen beni unutmadın.
Bugün bana adımı, kimliğimi, kulluğumu geri verdin.
Bundan sonra adım Ömer, kalbim tevhid, yolum senin yolun.”
~~~
Rüzgar artık yoktu.
Adını terk etmişti çünkü nefsini terk etmişti.
Geride kalan, sadece bir adam değildi.
Geride kalan, artık bir mü’mindi.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 918 Okunma |
360 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |