
17.BÖLÜM: ÖZ
Aşkın matematiği farklıdır. 2’den 1 çıkıca 0 kalır…
Özdemir Asaf
BERZAN ARJEN’İN ANLATIMIYLA
2 GÜN ÖNCE
Dizlerimle ritim tuttum ve sevdiğim kadının gelmesini bekliyordum. “Abi gelir birazdan sakin mi olsan,” dedi yanımda oturan Dilan.
“Yok ben Mehir’i arayacağım,” dedim telefonumu cebimden çıkarırken. “Şervan gitti mi?” diye sordum telefonun ekranına bakarak.
“Mehir yengemden sonra çıktı,” dedi Dilan ve telefonu kulağıma götürdüm. Ulaşılamıyordu. Şoförü aradım ama ona da ulaşamıyordum. Öfkeyle yerimden kalktım.
“Dilan sen Azat’ın yanında kal,” dedim ve gelen yabancı aramayı açtım.
“Kimsin?” dedim sert çıkan ses tonumla.
“Atacağım mesaja bak.”
“Kimsin lan,” dedim bağırarak. Dilan ayağa kalktı ve kolumu tuttu. “Ne mesajı?”
“Şervan Bey’in size geçmiş olsun hediyesi,” dedi ve kapattı. Ellerim titreye titreye sesli nefes alıp verdim. Telefonun ekranına baktığımda, Dilan da benle beraber baktı. Mehir elleri ve ayakları bağlanmış, gözleri kapalı yerde yatıyordu. Öfkeyle başımı karşıya çevirdim.
“Abi, babam Mehir yengemi mi kaçırmış?” diye sordu Dilan elini ağzına götürerek.
Aynı numara tekrar aradı ve cevapladım. “Eğer karımın saçının teline zarar gelsin sizi sahibinizin önünde işkence ede ede, yalvartırım.”
“Şimdiden başınız sağ olsun,” dedi ve telefonu suratıma kapattı. Numarayı tekrar aradım ama numara kullanılamıyor diyordu.
Öfkeyle çıktım hastaneden ve yanıma gelen adamlarıma baktım. “Mehir’i eve götüren şoför nerde?”
“Hâlâ gelmedi efendim,” dedi başı önünde eğik bir şekilde.
“En iyi adamları toplayın, size haber verdiğimde atacağım konumda toplanın,” dedim ve arabama binerek hastanenin önünden uzaklaştım. Bulacağım seni güzelim. Bulacağım ama sözünü tutamayacağım.
Telefonumun çaldığını duymamla kulağıma götürdüm. Şoför arıyordu. “B-Berzan Bey, Maver Hanımı kaçırdılar. Beni arabadan zorla indirip, bayıltılar. Evin arka bahçe…”
Telefonu suratına kapattım ve Şervan’ı aradım. Beşinci çalışta açtı. “Karım nerde?” diye sordum bağırarak.
“Bende iyiyim oğlum,” dedi telefonu kulağımdan uzaklaştırıp, gözlerimi kapattım. Sakin olmazsam Mehir’i bulamazdım. Gözlerimi açıp, telefonu tekrar kulağıma götürdüm. “Alo oğul.”
“Bana oğlum deme! Karım nereye götürdü itlerin?”
“Ağzın o kadından sonra çok bozulmuş,” dedi ciddi bir şekilde.
“Ona zarar verme!”
“Kimden bahsediyorsun? Mehir’i mi kaçırmışlar,” dedi dalga geçerek.
“Karımı alıp, bu ülkeyi terk edeceğim,” dedim onu sinirlendirerek.
Cevap vermedi. Sessiz kaldı. “Ne oldu sessizleştin. Az önce dalga geçiyordun.”
“O kadın ölecek ve sende onu unutacaksın,”
Öfkeyle arabayı sağa çektim. Elimi serçe direksiyona vurdum. “Karım,” dedim ve arabadan indim. “Karıma dokunan o elleri tavada kızartıp, köpeklere yem etmezsem benim adım da Berzan değil!” dedim öfkeyle.
“O öldükten sonra ne yaparsan yap,”
“Bak beni baba katili etme. Karımın yerini söyle!”
“Benim sözümü çiğnedin. Bir kadın için.”
“Lan senin tek çocuğun ben miyim? Git diğerleriyle uğraş. Karınla ilgilen!”
“Berzan benim tek oğlum sensin diğerleri beni pek ilgilendirmiyor.”
“Senden nefret eden evladında benim biliyorsun değil mi?”
“Belki de bu yüzden en çok seni seviyorum,”
“Sevseydin, sevdiğim kadına bunları yapmazdın. Anne olmak isteyen bir kadını zehirlemezdin. Oğlunun baba olmasına engel olmazdın.”
“Sen baba olacaksın oğul ama o anne olamayacak.”
“Ben karımdan çocuk beklediğim için evlenmedim. Annem benzediği için, sevdiğim, aşık olduğum kadın olduğu için evlendim. Soyumun devam etmeyeceğinden korkuyorsun değil mi? Belki de Mehir’i zehirlediğin için pişmansın. Çünkü benim vaz geçmeyeceğimi anladın ve şimdi de öldürmek istiyorsun,”
“Beni tanıyorsun,”
“Çünkü senin şeytani tarafın bende de vardı. Ama bir kadın girdi hayatıma, ellerimden tuttu. Bana söz verdirtti. Kimseyi artık öldürme. Katil olma, baba katili hiç olma,” dedim duygulanan ses tonumla. “İşte ben o kadına bir daha aşık oldum. Merhametimi, yeni fark ettiğim vicdanımı onun sayesinde keşfettim ve biliyor musun? Ben iyi kiler demeye o kadınla başladım. O gün intihar edecekti. Neden? Benim için. Sandı ki ölürse bende başkasından bir çocuk yaparım. Ama yanılmıştı. Bıraksaydı beraber uçurumdan atlayacaktık.”
Konuşmadı. Sadece dinliyordu. “Şimdi karımın yerini söyle,”
“Ölecek Berzan. Senin dediğin gibi sen istemesen de soyumuz devam edecek. Soyun devam edecek,” dedi ve telefon kapandı.
Derin derin nefesler almaya çalıştım. Kim bilir nasıldı sevdiğim? Kesin yine dik dik konuşuyordu. Kokusunu özlemiştim.
***
Saatlerdir, her yerde Mehir’i arıyordum ama hiçbir yerde yoktu. Adamlarım ve emrimde olan polis arkadaşlarımda ağrıyordu ama kimse bulamamıştı.
Gece olmuş, arabanın içinde bekliyordum, düşünüyordum.
Tek başına yaşayan, tek başına büyüyen ve kendini tek başına yetiştiren bir kadındı. Hayatına girdiğimde sevdiği adam için her şeyi göze almıştı. Yalnız olan kadın bir aşiret liderinin karısı olmuştu. Kalabalığı benim sayemde tanımış, görmüştü. Benim yüzümden ikinci defa kaçırıldı. Hayatı mahvoldu. En büyük hayali anne olmaktı ama benim yüzümden olamayacaktı. Güçlü görünüyordu, canım acımıyor diyordu, iyiyim diyordu ama doğduğundan beri iyi değildi. Hayat onu güçlendirmişti. Düştükçe kalkıyor, kalktıkça ayağa yere sert basıyordu. O yüzden çok seviyordu topuklu ayakkabıları. Ayakları da acıyordu ama belli etmiyordu.
Güzel bir kalbi vardı. Onu ilk gördüğüm gün merhametine aşık olmuştum ya. Öyle bir bakıyor ki, yapacaklarımı unutuyordum. Yangın çıkan gözlerime mavileriyle bakınca yangınım sönüyordu. Kalbim yumuşuyor, kendimi ona bırakıyordum. Hanımcılık değil de eksik olan yanımı tamamlamıştı. Kırgın bakışlarıyla söylediği gibi ‘ben seni kendimden bile kıskanıyorum.’
Bende bakmaya kıyamıyordum. İçimde tutmak istiyorum ama bencillik olurdu. Özgürlüğünü ben istediğim için ellerinden alamazdım.
Dudaklarımı yaladım ve arka cebimden cüzdanımı çıkarıp, açtım. Fotoğrafına bakarak, baş parmağımla okşadım. “Neredesin Egeli? Doğulu çok özledi seni,” dedim fotoğrafına bakarak. “Gel kızmayacağım. Gel yüzüme maske koy. Gel alışverişe çıkalım, ellerime sürerek dene alacağın makyaj malzemelerini.”
Yutkundum ve öfkeyle baktım güzel yüzüne. Çalan telefonumu cevapladım. Dilan arıyordu. Mehir’in fotoğrafına bakarak, “Efendim?” diye sordum.
“Abi, Mehir yengemi buldun mu?”
“Hayır arıyorum ama hiçbir yerde yok. Azat uyandı mı?”
“Evet az önce açtı gözlerini. Bende Helin’le baş başa bırakıp çıktım odadan. Hastane koridorunda oturdum Mehir yengeme dualar ediyorum,”
“Abim sen eve geç artık,” dedim yorgun çıkan ses tonuyla.
“Tamam abi. Sende bırakma kendini. Mehir yengem babamın adamlarını öldürür de kendini asla. Bırakmaz o seni.”
“Biliyorum benim karım çünkü,” dedim ve dudaklarımı sıktım.
“Aynen öyle, bana haber ver ve kendine çok iyi bak. Yengemi de gelirken getir” dedi ve telefonu kapattı.
Başımı arkaya yasladım ve arabayı çalıştırarak baktığım her yere tekrar baktım. Saçlarım dağılmış, dudaklarım kurumuş ve göz altlarım morarmıştı.
Sabah olmuştu ama hâlâ ses yoktu. Ne Şervan’dan ne adamlarımdan ne de polislerden. İkinci gün olmuştu ama karım hâlâ yanım da değildi.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle gözlerimi denizden çevirdim. Yabancı bir numaradan video gelmişti. Videoyu açmamla sinilerim gerildi. Videoda Mehir yerde uzanmış, gözleri kapalıydı. Bir süre sonra arkasını gördüğüm adam yanına oturdu. Saçlarına dokundu.
Öfkeyle havaya bir küfür söyledim ve videoyu kalbim acıya acıya izlemeye devam ettim.
Saçlarını okşamayı bırakıp, başını karımın yüzüne eğdi. Dudaklarına çok yakındı. Yanağından öptü ve video bitti.
Elimi yumruk yaptım ve bakışlarımı denize çevirdim. “Senin o ellerini tavada kızartacağım,” dedim mırıldanarak. Arabaya bindim ve öfkeyle küfürler ederek arabayı çalıştırdım. Sürüyordum ama nereye?
Akşam olmuştu ve ben delirmek üzereydim. Şervan’ı arıyordum açmıyordu. Polisler de kamera kayıtlarına bakıyordu ama şehirden uzak bir yerde olduğunu öğrenmişlerdi. Adamlarım ise benden haber bekliyordu.
Ona bir şey olursa dayanamazdım. Yeni keşfettiğim merhametim de kalbim de onunla yok olurdu.
Azat yanıma gelmek istediğini ısrarla söyleyip, konum attırdı. Kardeşim koşarak yanıma geldi. Bilmediğim bir deponun önünde oturmuş, gökyüzünü izliyordum. Yanıma oturdu ve elini omzuma koydu.
“Burada da yok,” dedim kısık çıkan sesimle, çaresizce. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kalbim acıyordu.
“Bulacağız yengemi abi, böyle güçsüz düşersen o da güçsüz düşer. Siz birbiriniz hissediyorsunuz,” dedi Azat yan profilime bakarak. Başımı salladım ve gökyüzüne bakarak sessizliği dinledim. Yaşıyordu, hissedebiliyordum. Karım yine inatçıydı, hissediyordum.
Azat’ta benim gibi gökyüzünü izliyordu. Yüzünde ki çizikler kabuk bağlamıştı. Delikanlıydı, asla Şervan’a benzemiyordu. Hatta benim gibi baba demeye bin şahit isteyen adamdan nefret ediyordu. Helin’le evlik hayalleri kuruyordu.
“Abi Mehir yengem benim içimde farklı bir yerde. Kendimi ona karşı çok mahcup hissediyorum.”
“Neden?” diye sordum yan profiline bakarak. Bakışlarını yüzüme çevirdi.
“Ona ‘abimle barışında bir beş çocuk yapın’ demiştim. İlk başta durdu ve karnını tuttu. İyi değildi. Yanlış bir şey söylediğimi anlamıştım. Sonra kendime anne olamayacağını öğrendiğimde şunu dedim. Ben bu cümleyi nasıl kurarım. Anne olmayı en çok hak eden kadın Mehir yengemmiş ama babam yine yaptı yapacağını ve bir kadının umutlarını ayağın altına alıp, basıp geçti.”
“O adam benim umutlarımı da basıp geçti. Mehir’i o uçurumun kenarında gördüğümde ağladım. Bak ben ağladım. Annem öldükten sonra bile ağlayamayan ben Berzan Arjen ağladı. Ama o kadın bana ağlamayı bile öğretti. Her güzel duyguyu onunla öğrendim,” dedim ve elim sol tarafıma, kalbimin üzerine gitti.
“Sende baba olamayacaksın,”
“O yüzden kaçırdı. Soyum devam etsin diye kaçırdı Mehir’i. Ama şu gerçeği bir türlü öğrenemedi. Mehir ölürse bende ölecektim.”
“Ne sanıyor? Mehir ölünce sende babamın istediği kadınla mı evleneceksin?”
“O aşkı nerden bilsin? Annemiz öldüğünde ortalıkta bile yoktu.”
“Mehir yengemi bulunca annemin mezarına gidelim mi abi?”
“Biliyor musun? Mehir’le evlendiğimden beri gitmiyorum annemin yanına.”
“Neden abi?”
“Çünkü,” dedim ve yutkundum. “Mehir annesinin ve babasının mezarlığını bile bilmiyor. Onu oraya götürerek canını yakamam,”
“Abi,” dedi ve elini omzuma tekrar koydu. “O kadar güzel seviyorsun ki, kıyamadan, acıtmadan, sıkmadan, üzmeden.”
Dolan gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Burnumu çektim ve ağlamamak için dudaklarımı sıktım. “Özdemir Asaf’ın bir sözü var,” dedim ayın parlayan yüzüne bakarak. “Aşkın matematiği farklıdır Azat. İkiden bir çıkarınca sıfır kalır.”
Azat’ın gözleri parladı ve başını salladı.
***
MEHİR MAVER’İN ANLATIMIYLA
“Açtı gözlerini,” dedi yabancı ses. Deponun içi değişik kokuyordu. Guruldayan karnımın sessizliği bozmasıyla, doğruldum yerimde.
“Ölmeden önce yemek mi yesem?” diye sordum başımda dikilen adamlara bakarak.
“Maalesef aç öleceksin,” dedi beyaz saçlı adam. Göz devirdim ve etrafa baktım.
“Kaç saattir uyuyorum?”
“6 saat oldu,” dedi yeşil gözlü adam. İğrenç bakışlarını yüzümden çekmiyordu sapık.
“Bari bir su verin,” dedim bakışlarımı yeşil gözlü adama çevirdim. “Ama başımdan aşağı dökmeyeceksen.”
Adam başını salladı ve karşımda uzakta duran masanın üzerinden bir bidon suyu alıp, kapağını açtı. İçirdi. Suyun hepsini beş saniyede bitirmiştim.
“Oh be,” dedim ve dudaklarımı yaladım.
“Lan kıza aşık mı oldun. Yoksa değil su vermek günahını vermezin sen kimseye,” dedi beyaz saçlı adam. Yeşil gözlü adam utanarak masaya doğru gitti. Tam bir salaktı.
“Ne zaman öldüreceğiz?” diye sordu yeşil gözlü adam sandalyeye oturarak.
“Allah bilir ne zaman öleceğimi,” dedim bağlı ayaklarıma bakarak.
“Bak sen. Maalesef güzel şey, bugün biz karar veriyoruz,” dedi beyaz saçlarının arasına elini sokup, arkaya atarak. Tipine tükürdüğüm.
“Berzan nerde kaldı ya?” dedi ve kahkaha atmaya başladı.
“Berzan’dan korktuğunuza adım kadar eminim,” dedim kahkahasını kesen suratına bakarak.
“Ne korkacağız be,” dedi başını başka yöne çevirip, ne yapacağını bilemeyerek.
“Sen kendini kandır,” dedim başını bana doğru çevirip, yüzüme sert bir tokat attı. Başım yana gitti ve gülmeye başladım. “Gerçekten acınacak haldesiniz.”
“Öyle mi?” dedi ve gözümün tam ortasına sert bir yumruk attı.
“Adam ol diyeceğim ama sizin erkek olduğunuzdan bile emin değilim?”
Gözüm ağrımaya başlamıştı. “Bak kızım sus, öleceksin hâlâ boş boş konuşuyorsun,”
“Ölmeyeceğim,” dedim sakince. Adamın yüzüne bakarak ağır bir küfür ettim. Adam dişlerini sıktı ve burnuma da sert bir yumruk attı. Bu sefer acımıştı işte. Burnumun kanadığını hissettiğimde, yeşil gözlü adamın yüzüme baktığını gördüm. Dudaklarıma ve ardından ağzıma giren kanı başımı sağa çevirerek tükürdüm.
“Ne bakıyorsun, gel birde sen vur,” dedim gülerek. Dışardan psikopatlara benziyordum. Cevap vermedi ve yüzüme bakmaya devam etti. Rahatsız edici bakışlarına göz devirdim.
Saatlerdir oturuyordum. Kenarda tozlanmış topuklu ayakkabılarımı fark ettim. Üzerimde ki beyaz elbise ise hep çamur olmuştu.
Deponun kapısının gürültülü bir şekilde açıldığını duymamla başımı kapıya çevirdim. Kapı sonuna kadar açıldı. Yeşil gözlü adam ayağa kalktı ve beyaz saçlı adam da başını eğdi. Berzan değildi. Şervan ve yanında getirdiği dört adam vardı. Şervan beni görünce gülümsedi ve üzerime doğru gelmeye başladı. Adamlarından ikisi kapının sağ ve sol taraflarına dikildi. Diğer ikisi de Şervan’ın arkasından geliyordu. Bugün Berzan’sız üçüncü günümdü.
“Bakıyordum da adamlarım seni acınacak hale getirmiş,” dedi ciddiyetle yüzümü inceleyerek.
“Ben istediğim için yüzüm bu halde,” dedim gözlerinin tam içine bakarak.
Başını salladı ve sırtında duran ceketi geriye doğru attı. Ceketi yere düştü ve yüzüme sert bir tokatta Şervan attı. Acıyla inledim ve dolan gözlerimle dudaklarımı sıktım. Ağlamak istemiyorum.
“Sanırım benim ki acıttı,” dedi Şervan ve adamı ceketi yerden alıp, Şervan’ın sırtına koydu. “Ne o konuşmayacak mısın?”
Adamların hepsine baktım. Başları önlerinde, bizi dinliyorlardı.
“Peki konuşma o zaman ölmene,” dedi ve bileğinde ki saate baktı. “Beş saatin kalmış,”
“Neden şimdi öldürmüyorsun?” diye sordum ve telefonu çalmaya başladı. Telefonu cebinden çıkardı ve cevapladı.
“Efendim oğul,” dedi yüzüme bakarak. “Öyle mi kaç dakikaya burada olursun. Hiç gerek yok Berzan. Sakin ol. Sen hiç zahmet etme buralara kadar ben seni görüntülü arıyayım,” dedi ve telefonu kapattı.
“Haklısın,” dedi yüzüme bakarak. “Şimdi öldüreyim seni,” dedi ve sol tarafında duran adam silahını, sahibine uzattı. Şervan silahı alıp, anlıma doğru tuttu.
Telefonu adamına verdi ve adam telefonun ön kamerasını bana doğru çevirdi. Berzan yüzüme baktı. Hem arabayı kullanıyor hem de yüzüme bakıyordu. “Berzan,” dedim sevinçle.
“Güzelim, geliyorum,” dedi arabanın gazına yüklenerek. Anlıma dayalı silaha sonra yaralı yüzüme baktı. “Özür dilerim,” dedi dolan gözleriyle
“Teşekkür ederim,” dedim yüzümden akıp giden yaşlarımla.
“Uzaktan çek,” dedi Şervan ve adamı geriye doğru gidip, durdu.
“Neden özür diledin?” diye sordum bağırarak.
“Anne olamadığın için, yüzünü o hale getirdiğim için, seni sevdiğim için,”
Akan göz yaşlarım hızlanmış, dudaklarımı ıslatıyordu. “Sen neden teşekkür ettin?” diye sordu bağırarak. Telefonun ekranına baktım. Yüzünü uzaktan göremiyorum.
“Benim kocam olduğun için, bana ev olduğun için, gözlerinle nefes olduğun için,”
Ellerini sertçe direksiyona vuruyordu. “Karıma o silahı sıkma!” dedi bağırarak ve gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım.
“O kadar zahmete girdim, öldürmezsem olmaz,” dedi keyifle.
“Sakın, sakın yapma. Bak beni de öldürürsün. O silahı tek karıma değil bana da sıkarsın.”
“Kapat artık,” dedi Şervan adamına. Benim gözlerim kapalı, anlımda hissettiğim silahın ucunun soğuğuyla Berzan’ı düşündüm.
“E kimsesiz söyle bakalım,” dedi Şervan. “Son sözün ne?”
Silah sesiyle sıçradım ama uzaktan gelen bir sesti. “Şervan Arjen bırak torunumu,” dedi yabancı yaşlı, sert ve gür bir ses.
Gözlerimi yavaşça açtım ve Şervan’ın adamların hepsi yerde yatıyordu. Şervan silahın ucunu başımdan çekmedi. Şaşkınlıkla ayakta dikilmiş beni izleyen yaşlı adama baktım. Üzerine lacivert bir takım elbise vardı. Saçları beyaz, bıyıkları ve sakalları da kirli beyazdı. Elinde altın kaplamalı baston vardı. Arkasında ordudan oluşan siyah gömlekli adamları, silahlarını Şervan’a doğru tuttu.
“Sen, Enver,” dedi Şervan şaşkınlıkla.
“Evet kimsesiz dediğin, başına silah dayadığın kadının öz dedesiyim. Ben Enver Maver, şimdi çek o silahı torunumun başından Şervan Arjen.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.42k Okunma |
212 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |