19. Bölüm

18.BÖLÜM: GÖZ YAŞI

Canan Kocabey
cananyaxar

18.BÖLÜM: GÖZ YAŞI

 

Üzülmesinler diye içimizde biriktirdiklerimiz üzdü bizi.

 

Enkazın altında kalmış gibi, sıkışmış ve halsiz hissediyordum. Dedem olduğunu söyleyen adamın gözlerine baktım. Annemi bir kez olsun görmüş olsaydım belki de dedeme benzeyip, benzemediğini içimde sorgular, anlardım. Peki neden şimdi gelmişti? 24 senedir neredeydi? Kendisi de söylememiş miydi ben o adamdan torun istemiyorum, dememiş miydi? Halamın anlattıklarının ne kadarı doğruydu.

Bilinmezlik çok zordu. Seni sınır dışı bırakıyordu. Canını yakıp, kenara acıyan yaranla bırakıyordu. Peki dedem bana ne kadar yakındı. Bir şehir uzaklığımda mıydı? Öyleyse bir kere bile yetim ve öksüz olduğumu bile bile neden beni benle bıraktı. Zengin görünüyordu, güçlüydü. Zor muydu torununa sahip çıkmak?

Benim on sekiz yaşıma kadar bir soy ismim yoktu. Annemin soy ismini öğrendiğimde beri tek hatırası kalan isimim ve ismimin yanında da ona dair soy ismini adımın yanına koydum. Akan yaşlarım his bırakıp canımı yaksa da bu kötü dünyada yaşamaya çalıştım. Tek başıma, kendi ayaklarımın üzerinde durdum. Beni ben yetiştirdi. Şimdi çıkıp da kimse bana beni affet diyemezdi.

Şervan başımda duran silahı anlımdan indirdi ve geriye doğru çekildi. Berzan içeri girdi ve bana baktı. Derin bir nefes aldı ve yaşlı adama baktı.

“Torunumun ellerini, ayaklarını çözün,” dedi yaşlı adam ve adamlarından biri silahını arkasına atıp yanıma geldi. Berzan hızlı adımlarla yanıma geldi.

“Dokunma karıma,” dedi ve adamı geriye doğru itti. Berzan eğildi ve yaralı yüzüme baktı. Yutkundu ve ellerimi ardından da ayaklarımı çözdü. Ayağa kaldırdı ve sıkıca sarıldı. Kokumu içine çekti. Ayakta duramadığımı fark etti. Kucağına kaldırdı ve bende yorgun gözlerimle kızarmış gözlerine baktım. Kollarımı boynuna dolayıp, başımı huzur bulduğum yere, göğsüne yasladım.

“Siz kimsiniz? Az önce torunum dediniz,” dedi Berzan yaşlı adama ardından da babasına silah tutan adamlara bakarak.

“Ben Enver Maver. Kollarının arasında taşıdığın kadının dedesiyim.”

Berzan şaşkınlıkla yüzüme baktı. “Benim Berzan’dan başka kimsem yok,” dedim kısık çıkan ses tonuyla.

“Sizinle konuşmak istiyorum,” dedi yaşlı adam.

“Ben konuşmak istemiyorum. Berzan götür beni buradan,” dedim ağlamaklı çıkan ses tonuyla ve akan yaşlarımı sildim.

Berzan depodan çıktı ve yürümeye başladı. “İyi misin?”

“O adam gelmeseydi, ölecektim,” dedim şoku atlatmaya çalışarak.

“Geçti,”

“Geçmedi hâlâ acısı içimde bir yerlerde,”

“Geçene kadar bekleriz,” dedi Berzan yüzüme acıyla bakarak.

“Çok mu çirkinim?” diye sordum. Berzan yerinde durdu ve yüzme yaklaştı. Yaralarıma buseler bıraktı.

“Asla. Böyle bile dünyanın en güzel kadınısın,” dedi gözlerime bakarak.

“Acıyan yaralar sen öpünce geçti,” dedim ve burnumu çektim. Berzan gülümsedi ve yürümeye devam etti.

“Abi, Mehir yenge,” dedi Azat ve koşarak önümüzde durdu. “Oh çok şükür. Burası yabancı adamlarla dolu. Babamın adamları değil bunlar,” dedi ve etrafına baktı. Her yerde dedem olduğunu söyleyen adamın adamları vardı.

“Mehir’i dedesi kurtardı. Bu adamlarda onun adamları,” dedi Berzan.

“Dedesi mi?”

“Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum,” dedim boşluğa bakarak.

“Mehir o adam senin hayatını kurtardı. Ben o adama borçluyum,” dedi Berzan yüzüme bakarak.

“Yirmi dört senedir neredeydi?”

Berzan ve Azat birbirlerine baktılar. Cevap veremediler.

Bir saatin sonunda eve geldik ben duş alıp, üzerime kalın bir şeyler giyidim. Açlıktan her yerim titriyordu. Yatak odasından çıktım ve mutfağa girdim. Berzan masayı donatmıştı. Oturdum ve ilk suyu sonrada bir şeyler yemeye başladım.

“Üç gündür yemek yemiyorum,” dedim ve ağzım dolu bir şekilde Berzan’a baktım. Yüzünde intikam ateşi vardı. Cayır cayır yanıyordu.

“Bende,” dedi ve lahmacunu ısırdı. “Seni ararken, hissediyordum yaşadığını. Ama bir yanım da çok kokuyordu. Senin yüzünü bu hale getirenleri öldüreceğim,”

Cevap vermedim ve ayrandan bir yudum aldım.

“Sözünü tutamayacağım güzelim,”

“Berzan ben olanları düşünmek istemiyorum yemeğimi yiyip, kollarının arsında huzurla uyumak istiyorum.”

“Hastane…”

“Gitmek istemiyorum. Yolda da söyledim ya ben iyiyim.”

Berzan ikna olmasa da başını salladı.

Yemeklerimizi yedikten sonra odamıza geçip, yatağımıza uzandık. Başımı Berzan’ın çıplak vücuduna koydum. Kollarıyla sardı beni. Sadece odada nefes alışlarımız vardı. Sessizce boşluğu izliyorduk. Ben iyiydim ama Berzan hiç iyi değildi. Beni bırakabilse, gidip o adamları da babasını da öldürecekti.

“Berzan beni seviyorsan dokunma kimseye. Öldürme kimseyi,” dedim sessizliği bozarak.

“Güzelim seni kendimden bile çok seviyorum ama benden böyle bir şey isteme. Benim sessiz geçen günlerim ne olacak. Yüzünü bu hale getiren ellere ne olacak. Deden gelmeseydi sıkacaktı sana.”

“Benim bir dedem yok,” dedim sakin olmaya çalışarak.

“Peki. O adam gelmeseydi?”

“Yanındayım ve iyiyim, lütfen öldürme. Özellikle babana dokunma bile.”

“Öldürmesem de süründüreceğim Mehir,” dedi sert çıkan sesiyle.

“Babana dokunma,” dedim net bir şekilde.

“Güzelim…”

“Berzan kızımız ya da oğlumuz olsaydı ismini ne koymak isterdin?” diye sordum konuyu değiştirmeye çalışarak. Berzan bir süre sessiz kalsa da iç çekti.

“Dokuz ay karnında taşıyan karım, o ne isterse onu koyardım,” dedi ve anlımdan öptü.

“Hayır, sen olsan ne koyardın?”

“Güzelim benim senden başka düşündüğüm bir şey olmadığı için hiç böyle bir şey düşünmedim.”

“Ben kızımız olsaydı Dua Efnan, oğlumuz olsaydı Adar Yankı koyardım,”

“Ne güzel isimler,” dedi saçlarımı okşayarak. Delirdiğimi düşünüyor muydu acaba. Çocuğumuz olsaydı güzel olmaz mıydı?

“Sence de Şervan’ın ölmesi gerekmiyor mu?” diye sordu öfkeli çıkan ses tonuyla

“Hak ediyor ama onu sen öldürmeyeceksin.”

Şervan Arjen’in katili ben olacaktım.

 

***

 

Yüzüme değen güneş ışıklarıyla, gözlerimi açtım. Sol tarafıma döndüğümde, Berzan yoktu.

“Berzan!” diye seslendim. Gitmişti. Komodinin üzerinde duran telefonumu elime aldım. Saate baktığımda öğlen olmuştu. Yataktan doğruldum ve sırtımı, yatağın başına yasladım.

Sabah haberlerini açtım. Bir saat önce gelen sabah haberlerine tıkladım. Berzan ve kendi fotoğrafımı gördüm. Altında yazılanları okudum sakin olmaya çalışarak.

‘Üç gündür kaçırılan Berzan Arjen’in eşi Mehir Maver Arjen dün akşam bulundu. Yüzünden darbe yiyen Maver’in sağlık durumu iyi. Az önce gelen bilgilere göre Berzan Arjen karısını kaçıran iki yaralı adama işkence edip, ellerini kestiğini öğrendik. Kestiği elleri, tavaya atıp kızgın yağda pişirdiğini ve adamların ikisinin de öldüresiye dövüldüğü haberini aldık. Daha çok bilgi için takipte kalın.’

Yutkundum ve sayfanın yorumlarına tıkladım.

“Bazen Mehir Maver olmak istersin. Adam gibi adam iyi yapmış. Arjen’lerin gelini kaçırmakta büyük cesaret. O tavadaki kızartılmış elleri kim yiyecekse afiyet olsun. Lan Berzan tutuklanmış mı? İyi yapmış. Helal olsun adama. Kim karısı için böyle bir şey yapar.”

Yorumları okumayı bırakıp, Berzan’ı aradım. İkinci çalışta açıldı. “Günaydın güzelim. Kahvaltını yeni işe aldığım temizlikçimiz hazırlamıştır.”

“Benden habersiz evde bir kadın mı var?”

“Yaşlı,” dedi Berzan keyifle gülerek. İçim azda olsa rahatlamıştı.

“Adamın ellerini kesip, tavada kızarttığın doğru mu?”

“Öğrendin demek. Haberler çok çabuk yayılmaya başladı desene,”

“Berzan polisler tarafından aranmıyor musun?”

“Güzelim, adamlarımdan biri gidip teslim oldu, sıkıntı yok yani. O adamımda iki aya çıkar.”

“Peki beni kaçıran adamlar?”

“Onları da sen öldürme kimseyi dediğin için öldürmedim ama durumları iyi. Karakolun önüne atmışlardır.”

“Adamlar ellerini senin kopardığını söylemeyecekler mi?”

“Değil söylemeyi, biz kendimiz kestik ellerimi diyecekler,”

“Of Berzan ne yapıyorsun sen ya?” diye sordum elimi başıma götürerek.

“Güzelim sen bırak şimdi beni. Kahvaltını yap, bir saat sonra almaya geleceğim seni.”

“Nereye gideceğiz?”

“Sürpriz olsun,” dedi ve görüşürüz güzelim deyip kapattı.

Yataktan çıktım ve elimi yüzümü yıkayıp, odadan çıktım. Merdivenlerden inip, mutfağa girdim.

“Günaydın Mehir Hanım,” dedi elli yaşlarında tatlı kadın.

“Günaydın,” dedim hazırladığı sofraya bakarak. “Ellerinize sağlık her şey çok güzel görünüyor.”

“Afiyet olsun Mehir Hanım. Siz oturun isterseniz ben size çay koyayım,” dedi ve sandalyeyi çekip oturdum. Üzerinde beyaz mutfak önlüğü ve sıkıca at kuyruğu yaptığı saçlarına baktım. Beyaz tenli ve tatlı bir kadındı.

“Şey sizde benimle yer misiniz?” diye sordum, çayımı doldurduğu bardağa bakarak.

“Olmaz öyle şey,” dedi şaşkınlıkla.

“Lütfen,” dedim yüzüne bakarak. Gülümsedi ve kendine de bir çay koyup, karşıma oturdu.

“Böyle de olmadı ki Mehir Hanım,” dedi ellerini nereye koyacağını bilemeyerek.

“Mehir deseniz yeterli,” dedim gülümseyerek.

“Peki Mehir,” dedi yüzüme hayranlıkla bakarak.

“Çok mu çirkin görünüyorum?” diye sordum aynı soruyu yaşlı kadına da sorarak.

“H-hayır çok güzelsiniz. Yüzünüzü bu hale getirenler utansın,”

“Teşekkür ederim ama sizin isminizi sormadım.”

“Benim adım Dilber,” dedi gülümseyerek. Önünde duran börek tabağını bana doğru uzattı. Bir tane aldım ve ısırdım.

“Çok güzel olmuş Dilber teyze,” dedim börekten bir ısırık daha alarak. Teyze dememe şaşırmıştı.

“Ben sizli bizli konuşmayı sevmem. Yani benden büyük birisinin bana hanım demesi hoşuma gitmez.”

“Ne güzel yetiştirmişsin kendini. Maşallah,” dedi gülümseyerek. Berzan, Dilber teyzeye benim hakkımda her şeyi anlatmıştı. Saatlerce sohbet ederek bunu anlamıştım.

Kahvaltı yaptıktan sonra duş aldım. Giyinme odama girdim. Üç gün önce kaçırılmamışım gibi yine şık giyindim. Üzerime askılı kırmızı bir bluz ve altıma da siyah kot pantolon giyidim. Beyaz topuklu botlarımı da giyidim. Göz altlarıma kapatıcı sürdükten sonra kırmızı rujumu sürüp, beyaz çantama telefonumu koyup odamdan çıktım.

“Dilber teyze ben çıkıyorum. İstersen sende çık. Çok yoruldun bugün.”

“Yok kızım yatak odanız kaldı orayı da hal eder çıkarım,” dedi gülümseyerek.

“Peki. Görüşürüz yarın,”

“Görüşürüz,” dedi sıcakkanlılıkla.

Evden çıktığımda Berzan arabanın önünde bekliyordu beni. Başını telefonundan kaldırdı ve yüzüme baktı. Önünde durdum ve sıkıca sarıldım. “Yine çok güzelsin,”

“Sende çok yakışıklısın,” dedim yanağını öperek.

“O kadar güçlüsün ki,” dedi ellerimden tutarak.

“Yaşamak için bir sebebim vardır belki de. O yüzden bu kadar çok güçlüyümdür,”

“Yaşama sebebin olmana sevindim ama sen hep güçlüydün. Tanıdığım günden beri,” dedi ve bakışları dudaklarıma kaydı. “Bu dudakları şimdi öpsem. Sonra da bu ruj kaybolup gitse,”

“Maalesef,” dedim ellerini bırakıp, arabaya bindim. Berzan’da sırıtarak arabaya bindi.

“Nereye gideceğiz?”

“Gidince görürsün, güzelim,” dedi ve arabayı çalıştırıp, sürdü.

On dakikanın sonunda büyük bir restoranın önünde durduk. Gazeteciler bize doğru gelmeye başladı. Berzan elimi tuttu ve gazetecilerin sorularını cevapsız bırakarak restorana girdik.

“Neden geldik buraya?”

“Geçmişin hakkında öğrenmen gereken şeyler var,” dedi ve o yaşlı adamı gördüm. Arkasında duran iki adamıyla bana baktı.

Ayağa kalktı ve Berzan’ın elini sıktı. “Teşekkür ederim,” dedi Enver ve yerine oturdu.

Berzan’a baktım. “Sen konuşmak istemediğimi bile bile bu adamın yanına mı getirdin beni?”

“Güzelim bak bir dinle. Annen ve baban hakkında gerçekleri dedenden dinle. Hiç görmediğin anneni, babasından dinle.”

Yutkundum. Başımı Enver’e çevirdim. Berzan beni çok iyi tanıyordu. Bu soruların cevabını çok merak ettiğimi biliyordu.

Enver’in tam karşısına oturdum. Berzan’da yanıma oturdu. Garson masamıza geldi. Enver hayal kırıklığıyla gözlerime bakıyor bende onun mavi gözlerine bakıyordum. Annemin gözlerinin rengi de mi maviydi?

“Annenin gözlerinin rengi de mavi,” dedi beni sanki duymuş gibi.

“Şimdilik bizi yalnız bırakın,” dedi Berzan başımızda bekleyen garsona.

“Tabi efendim,” diyerek başını eğip, gitti garson.

Enver ceketinin iç cebinden vesikalık bir fotoğraf çıkardı. Masanın üzerine koydu ve eliyle bana doğru itti.

“Annen,” dedi Enver ciddiyetle. Titreyen ellerimle fotoğrafı elime aldım ve inceledim. Yanağımdan akan yaşı silerek, yok ettim.

Sadece gözlerimiz benziyordu ama çok güzel bir kadındı. Beyaz tenli, saçları siyahtı. “Berzan, annem,” dedim fotoğrafa bakarak.

“Evet, annen güzelim,” dedi elimi sıkıca tuttu.

“Çok güzel,” dedim hayranlıkla fotoğrafa bakarak.

“Şimdi sana her şeyi baştan anlatmak isterim ama ondan önce sana bir özür borcum var,” dedi Enver. Bakışlarımı fotoğraftan alıp, Enver’e çevirdim. “Ben çok pişmanım. Yirmi dört senedir neredeydin diyeceksin ama cesaret edemedim. Güzel torunum ben cesaretimi toplayana kadar senin yetiştirme yurdundan ayrıldığını öğrendim. Seni bulmam iki senemi aldı. Sonra peşine adam taktım. İzlettim. İyiydin, tek başına dimdiktin ama yarımdın. Annene olan öfkemi senden çıkardım. Oysaki bu hikâyenin tek masumu sendin.”

Lafını keserek konuştum. “Annem ve babam neden evlenmedi. Annemi neden babama vermedin?”

“Çünkü annen benim tek kızımdı. Tek evladımdı. Ben zengin bir iş adamıydım ama babanın cebinde tek kuruş parası bile yoktu. Sandım ki anneni parası için seviyor. Sonra kızımı kaçırdı, onunla da kalmayıp kızımı öldürdü.”

“Babam öldürmedi, kaza yaptılar,” dedim ve Berzan elimi daha sıkı tuttu.

“Evet ama kızımı kaçırmasaydı, ölmeyecekti. Sonra çok pişman oldum. Aslında babanın çok iyi adam olduğunu öğrendim. Anneni çok sevmiş ama ben her şey para diye düşünüp kızımı sevdiği adama vermemiştim. Kızım evinden gelinlikle çıkmadan, kefenle girdi. Sonra hastanede doktorlar annene sordu. Ya çocuk ya da anne yaşayacak. Annenin inadı inattır tabi,” dedi ve Berzan’la bakıştık. Annemle benzeyen bir özelliğim daha vardı. “Kızım yaşasın dedi. İsmini de koydu. Ben ise kızım diye ağlıyordum. Geçip, kızımın emanetine sahip çıkmak yerine seni nikahsız dünyaya gelen veled-i zina diye kenara attım. Ben bakmak istemeyince yetimhaneye verdiler. Yanına geldim ağlıyordun seni kucağıma alınca da hemen sustun.”

“Yani beni görmeye geldin?” diye sordum soğuk bakışlarla yüzüne bakarak. Başını salladı. “Peki neden geldin? Benim kaçırıldığımı nerden biliyordun?”

“Evlendiğin zaman Berzan Arjen’i araştırdım. Zaten gündemlerden çıkmayan bir isimdi. Seni iki yıl önce görüp, aşık olduğunu biliyordum. Adamlarım seni takip ederken hep evinin önünde Berzan’ın da arabasını görüyorlardı. Okudun, mezun oldun, istediğin mesleği kazandın. Ben ne yüzle karşına çıkacaktım ki?” diye sordu ve dolan gözlerini benden alıp, deniz manzarasına çevirdi. “Kızımın katili benim. Herkesi suçlayıp dursam da kızımı ben öldürmüştüm,” dedi yaşlı çıkan sesiyle. “Beni affedeceğini bile bilmiyorum ama kızımın kızı benim kızımdır. İsminin yanında benim soy ismim var. Sen beni istemesen de benim kızımsın. Kızımın yavrususun.”

Akan göz yaşlarımı sildim ve derin bir nefes aldım. Berzan’a baktım. Gözlerini kapatıp açarak, güven verdi. Dudaklarımı ısırdım ve Berzan elimi bıraktı. Annemin fotoğrafını çantamın içine koydum ve Enver’in masanın üzerinde duran ellerini tuttum. Pişmanlıklarla dolu yüzüne baktım, yaralı yüzüme baktı. Şaşırdı. “Beni o gün Şervan’ın elinden sen aldın,” dedim gülümseyerek. “Teşekkür ederim, d-dede.”

Enver’in yanağından bir damla göz yaşı aktı ve gülümsedi. Çok sevinmişti. Ellerini tuttuğum ellerime baktı ve bir buse bıraktı.

“Özür dilerim,” dedi ve yanağından akan o yaş sakalların arasında kayboldu.

“Dileme, ben seni affederim de dua et Allah affetsin,” dedim mavi gözlerine bakara. Başını salladı, gülümseyerek.

“Şervan seni nerden tanıyor?” diye sordum ellerimi çekip, masanın altına koyarak.

“Şervan benim askerlik arkadaşımdı,” dedi Enver ve şaşkınlıkla Berzan’a baktım. O da şaşırmıştı. “Bana hep abi derdi. Benim askerdeki lakabımla bilirdi, tanırdı beni. Tanker Enver. Önce benim askerlik bitti ben gittim. Şervan’la bir kere askerlikten on beş sene sonra karşılaştık. Sonra bir daha da ne o beni ne de ben onu bir daha görmedim. Artık düşmanım.”

“Benden nefret ediyor. Berzan’la evlendiğimden beri beni hiç istemedi. Onun yüzünden çocuğumuzda olmayacak,”

“Biliyorum kızım biliyorum. İşte artık o yüzden en büyük düşmanı benim,” dedi dedem güven vermeye çalışarak.

“Benden sonra en büyük düşmanı siz olabilirsiniz ama en büyük düşmanı benim,” dedi Berzan ciddiyetle.

“Babana düşman olmanın sebebi Mehir mi?” diye sordu dedem.

Berzan elimi tuttu ve gözlerime bakarak konuştu. “Annem öldüğünden beri en büyük düşmanı benim.”

Berzan’a nasıl söylerdim. ‘Annenin katili baban’ diye. Babanı öldürürdün. Hiç acımadan sıkardın kafasına. Baba katili olurdun. Gözlerine bakarak konuşmak istesem de sustum.

“Şimdi soracak sorun yoksa kızım bana müsaade,” dedi dedem ve ayağa kalktı. Bizde kalktık. “Bir kere sarılabilir miyim?” diye sordu mavileriyle mavilerime bakarak. Berzan’a baktım gülümsedi. Enver’in pişmanlık akan gözlerine bakarak, karşısına geçtim. Sıkıca sarıldı bana. “Beni affet,” dedi tekrardan. Sustum. Ayrıldı ve yüzüme son kez bakıp, gitti.

Bizde Berzan’la dedemden sonra restorandan ayıldık. Şirkete gittik ve Berzan’la toplantılara girip, eve geldik. Dilber teyze akşam yemeğimiz yapıp gitmişti.

“Berzan film izleyelim mi?” diye sordum.

“Olur güzelim sen seç filmi ben atıştırmalık bir şeyler getireyim mutfaktan,”

Başımı salladım ve televizyonun karşısına geçip, korku filmi açtım. Korku filmlerini çok severdim, hiçte korkmazdım ama bugün kokuyormuşum gibi yapacaktım. Berzan’a daha sıkı sarılabilmek için.

Filmi açıp, koltuğa oturdum. Berzan’da getirdiği atıştırmaları sehpanın üzerine koydu. Limonatalarımızda getirdikten sonra ışıkları kapattı. Yanıma oturdu ve elini belime koyup beni kendine doğru çekti. Mısır dolu tabağı üzerine koydu ve ilk benim ağzıma mısır koydu ardından da kendi ağzına mısır koyup, yanağımı sıkıca öptü.

“Korku filmi mi bu?” diye sordu Berzan yan profilime bakarak.

“Evet,” dedim ve sıkıca sarıldım. Kokumu içine çekti.

Bir süre sonra korku sahnesi çıktı ve Berzan gözlerini tavana çevirdi.

“Korkuyor musun sen?” diye sordum gözlerimi kısarak.

“Ne korkması güzelim,” dedi eli belimi bırakmadı. Bakışlarını yüzüme çevirdi ve bende dikkatle filmi izliyordum.

“Berzan beni değil filmi izle,” dedim dikkatimi hâlâ filmdeydi.

“Seni izlemek daha güzel,” dedi keyifle.

Aniden gelen yüzü kandan görünmeyen teyzeyle yerimden sıçradım ve Berzan’ı sıkıca sarıldım. Bu sefer gerçekten korkmuştum. “Sen böyle korkunca bana sıkıca sarılacaksan biz hep izleyelim bu korku filmlerini,” dedi Berzan gülerek.

“Berzan gülmesene, şu an korkman gerek,” dedim dikkatle televizyona bakarak.

“Bu arada biliyorum,” dedi Berzan gülerek.

“Neyi,” dedim mısırı dudaklarımın arasına götürerek.

“Korku filmlerinden korkmazsın sen. Bana sıkı sarılabilmek için açtın bu filmi,” dedi ve yukardan bir ses geldi.

“Berzan ses geldi,” dedim kokuyla.

“Güzelim sakin ol televizyondan gelmiştir. Hem bir şey söyledim az önce.”

“Evet,” dedim başımı göğsüne koydum. “Biraz korkmuş olabilirim ama amacım sana sarılabilmekti.”

“Güzelim zaten her gece bana sarılarak uyuyorsun,” dedi saçlarımı okşayarak

“Öyle mi yapıyorum,” dedim filmi izlemeye devam ederek.

“Öyle yapıyorsun,”

“Hım aferin bana o zaman,” dedim ve filmi Berzan’ın göğsünde uzanarak izledim.

Film sonunda bitmişti ve Berzan’ın üzerinden kalktım. “Nasıldı?” diye sordum.

“Açık konuşacağım, korkunçtu,” dedi ve gülmeye başladık. “Hadi çok geç oldu uyuyalım artık,”

“Tamam,” dedim ve Berzan ayağa kalkıp, televizyonu kapattı. Tam koltuktan kalkıp, masanın üzerindekileri toplayacağım sırada Berzan beni kucağına kaldırdı.

“İndir, şunları toplayayım sonra uy-“

“Hayır şimdi uyuyacağız,” dedi çapkınca sırıtarak. Güldüm. Berzan merdivenlerden çıktı ve yatak odamızın önünde durdu. Kapıyı açtım ve geriye doğru ittim. Işıkları açtım ve yatağa baktık.

Çığlık attım ve Berzan beni kucağından indirdi. “B-Berzan,” dedim titreyen ellerimle. Beyaz çarşaf takımı kandan görünmüyordu.

Berzan’la yatağımıza doğru yürüdük. “Hayır,” dedim bağırarak. Yatağın üzerinde oyuncak bir bebek vardı. Bebeğin yüzü kandan görünmüyordu. Gözleri mavi olan bebeğe baktım. Akan göz yaşlarım boynuma doğru toplanıyordu.

“Mehir bakma sen,” dedi Berzan ve beni kollarımdan tutarak. Kollarımı Berzan’ın ellerinden çektim öfkeyle.

Kanlı bebeği elime aldım ve baktım. “Mehir dokunma,” dedi Berzan ve dizlerimin üzerine düştüm. “Mehir yapma böyle,” dedi Berzan acıyla.

“Ben anne olmak istiyorum,” dedim hıçkırıklarımın arasından. “B-ben,” dedim ve sustum. “Berzan canım acıyor. Çocuk gördükçe karnıma ağrı giriyor.”

Berzan yanıma oturdu ve elimdeki kanlı oyuncak bebeği yatağın üzerine attı. Sarıldı titreyen vücuduma.

“Yapma böyle güzelim, onun derdi seni bu ha…”

“Berzan ben anne olmak istiyorum,” dedim kanlı ellerimle Berzan’a sarılarak.

“Güzelim yapma böyle,”

Berzan’dan ayrılıp, yatağa baktım. Yatağın üzerinde bir not kağıdı vardı. Berzan’da notu fark etti ve eline alıp, istemeyerek okudu.

“Sessizlik, bugün bir kadın daha anne olamayacak...”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.07.2025 01:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...