
Akay Konakları'nda Cenaze Töreni
Levent Akay'ın ani gelen ölüm haberiyle tüm Akay ailesi şaşkınlık içindeydi. Hepsinin yüzlerinde kaybedilmiş bir hüzün maskesi takılıydı. Elbette hepsi bu travmanın etkisindeydi fakat eşi Sedef Akay o gün dibi görünmeyen karanlık bir girdabın eşiğinde kaybolacak gibi görünüyordu. Sedef Akay aileye karşı sadece eşini değil, gücünü de kaybetmişti. Önce oğlu Alp'in gidişi ve ardından esrarengiz bir cinayetle eşi Levent'in kaybı, sonu hiç belli olmayan bir çıkmaz yolun habercisiydi. Akay ailesi ve bağlı olduğu örgüt için artık fayda etmeyen sıradan birinden ibaret olacağını çok iyi biliyordu.
Konakta yas rüzgârları eserken Ejder Akay tören için konuşma metnini inceliyordu. Törene katılan kişilerle az sonra Akay Konakları hıncahınç doldu. Gelen herkes şaşkın ve meraklı görünüyordu. Herkesin kafasında oluşan soru işareti Levent Akay'ın nasıl bir cinayete kurban gittiği olmuştu. Her biri kuşku sarmalı içinde konuşma kürsüsünün önüne gelmeye başladılar.
Bir kişi haricinde...
Uykusuz ve bitkin görünen Talya Akay odasında oturduğu yerden aynada kendini izlerken buldu. Göz çevresi uykusuzluktan kırmızıya çalıyordu. İşlediği cinayetin şokunu atlatamamıştı. Yaptığından pişman değildi. Sonuçta amcası sübyancı ve kendi çocuğunu taciz eden zavallının biriydi. Bundan şüphesi yoktu. Belki de içinde bulunduğu bu karanlık sisteme haykırışıydı. Aslında bulunduğu sistemde bu kötülüklere alışkın olması gerektiğini biliyordu. Ancak Talya aydınlanmıştı. Artık ailesinin karanlık işlerinin bir parçası olmak istemiyordu. Tıpkı Çağın gibi.
Fakat bu öğrenildikten sonra başına gelecek felaket senaryolarını düşünüp duruyordu. Her birinde yüreği sıkışıyor, nefes alacak gücü kendinde bulamıyordu. Eli kanlı bir katil olduğunu idrak edebildi ancak ne tür ceza alacağını kafasında tasarlıyordu. Aylarca karanlık bir hücrede mi kalacaktı? Yüzlerce kırbaç darbesi mi yiyecekti? Soğuk bir odada organları donana kadar bekletilecek miydi? Bunlardan ötesi örgüt tarafından gerçekleşen ayin töreniyle derisi kızarana kadar yandıktan sonra kanı kaç parçaya akıtılacaktı?
Oturduğu yerden korku hissinin ağır gelmesinden dolayı hızla ayağa kalktı. Kafesin içinde ürkek bir kuş gibi yerinde dört dönüyordu. Saç diplerinden ter damlaları süzülüyordu. Kızıl saçları şimdi daha bir koyu renge dönmüştü. Penceresinin kenarından bahçe kısmına doğru baktı. Tören yeri kalabalıktı. Ejder Akay konuşma için kürsüye çıkmıştı. Belli ki nadide süslü cümleleriyle gelenlere karşı kardeşini öve öve bitirmeyecek ve son yolculuğunda ona huzuru ve cenneti dileyecekti. Oysa ki kendi yaptıkları dünya üzerinde cehennemi yaşatmaktan bir adım öteye geçmiyordu. Cehennemi yaşatan cani birinin cenneti dilemesi ironik bir durumdu.
Sakin görünen bedeninin üzerinde işlediği cinayetin ruhani yoksunluğunu yaşadığı durumdan çıkmak için kapıya doğru bir adım attı. Odasının kapısını açtığında karşısında Çağın'ı görmeyi ummuyordu. Afallamıştı. Ani yakalanan bir suçlu gibi teslim olmuş bakışları takınmıştı gözlerinde.
"Seni arıyorum. Neden hâlâ buradasın?” diye sordu Çağın.
Talya cevapsız kaldı. Kısa bir sessizlik oluştu. Bu giz Talya'nın üzerinde baskı yaratacak türdendi.
"Birazdan konuşma yapacağız, kendini toparla. Sonrasında ne zaman konuşmak istersen ben buradayım kardeşim.” dedi Çağın. Bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Ancak yine de üstelemek istemedi. Doğru zamanda kardeşi Talya onunla konuşacağını biliyordu.
Tören yerinde Ejder Akay konuşmasını sonlandırırken Sedef Akay konuşma kürsüsüne geldi. Mikrofonu alırken elleri titriyordu.
Durumunu fark eden Ejder, “Metanetli ol, Levent için güçlü bir konuşma yapmalısın.” diye uyardı.
Sedef mikrofonu aldığında gelenlere karşı ne diyeceğini bilemiyordu. Yaşadığı olayın etkisinden çıkmak onun için zor görünüyordu. Boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.
“Ben... Ben ne diyeceğimi hiç bilemiyorum. O benim için her anlamdan, her duygudan daha fazlasıydı. Bana kattıkları için ona teşekkür ediyorum. Cennet onun için huzur dolu evi olsun. Katilin bir an önce bulunup adalete teslim edilmesini diliyorum. Aldığı her nefesin boğazında düğüm olup nefesi kesilmesini istiyorum çünkü o bunu hak etmedi. Biz bunu hak etmedik.” dedikten sonra gözyaşları içinde kaldı.
Sedef Akay'ın söyledikleri, Çağın ve tüm aile fertlerinin gerçeği yansıtmadığını biliyordu. Özellikle Talya konuşmayı dinlerken tam da o sırada nefesi kesilmişti. Yaptığı deli cesareti cinayetten sonra korkmaya başlamıştı. İçi içine sığmıyor, sürekli gözlerini kaçırıyordu.
Sedef halsiz ve bitkin bir hâlde yerine oturdu. İlerleyen dakikalarda tüm aile bireyleri ölen akrabası Levent için taziye dileklerinde bulundular. Levent Akay son yolculuğuna uğurlandıktan sonra aile toplantısı için konakta buluşma kararı aldılar. Gelen habere göre "Yarasa" örgütü, aile fertlerinden birinin gidişini taze bir kan akıtarak yerini doldurmak olacaktı. Gerçek katil bulunamazsa onun yerine başka bir beden seçeceklerdi. Akay ailesi bunun için yeni bir ayin düzenlemesi yapma kararı aldı.
Uzun süren uykusundan sonra gözlerini açan Çisem etrafını boş gözlerle süzmeye başladı. Hastane odasında olduğunu anladı. Başından sert bir darbe aldığını hatırladı. Başı sargı beziyle sarılmış, bedeninin birkaç yerine pansuman yapılmıştı. Odanın diğer ucunda Güneş, uyuya kalmış arkadaşının yanından bir an olsun ayrılmamıştı. Çisem yaşadıklarını hatırlamaya başlayınca yüreğinde baskılanma hissetti. Levent'in ona karşı zulmü ve daha fazlasını tekrar anımsadı. Hem kendisini hem de annesini kullanmasını ve en dehşet vereni ise babasının katili olduğunu öğrenmek yüreğini bir kez daha kamçıladı.
O anları hatırlayınca göz pınarları dolup taşmaya başladı. İçinden söylenip yaşadıklarının rüya olmasını diledi. Sessiz inlemelere şahit olan Güneş olduğu yerden doğruldu. Çisem'in gözyaşlarına dayanmadı, yanına gidip ona sıkı sıkı sarıldı.
“Geçti canım. Buradasın.”
“Şimdi ben ne yapacağım? Bununla nasıl yaşarım Güneş?”
Güneş Çisem'in gözyaşlarını sildikten sonra gerçeği ona söyledi.
“Acını hafifletir mi bilmem ama o öldü.”
“Ne… Nasıl?”
“Taha ve Talya, onlar…” Güneş cümlesini tamamlayamadan odanın kapısı açıldı. İçeri hemşire ve ardından Taha girdi. Hemşire pansuman yapmak için Çisem'e doğru yaklaştı. Yüzünde samimi bir gülümseme vardı. Taha Çisem'le göz göze geldi. Çisem'i donuk bakışlarıyla süzerken Çisem bakışlarını ondan kaçırıyordu. Hemşire pansumana başladıktan sonra Taha, Güneş'e odanın dışında konuşmaları için gözleriyle işaret etti.
Odanın dışına geldiklerinde ilk Taha söze atıldı.
“Bunun geri dönüşü yok. Eğer Akaylar öğrenirse Talya'nın başı tehlikeye girer.”
“Akaylar zarar vermezse bile hapse girer.” dedi Güneş.
“İkisi de olmayacak!”
“Planın ne?” diye sordu Güneş. Gözlerini merak duygusu sarmıştı.
“Talya'yı buradan götürmek. Onun hiçbir suçu yok. Onu buna ben zorladım.”
“İyi de nereye götüreceksin? Sence onu bulamayacaklarını mı sanıyorsun?”
“Şimdilik onların adım atamayacağı bir yere: Kemer Yaka'ya.”
“Kemer Yaka mı? Sen orayı nereden biliyorsun?”
“Bak Güneş. Sana açık konuşacağım. Bunu bilmeye hakkın var. Zaten zaman daralıyor.”
Taha gerçek kimliğini artık saklamak istemiyordu. Kim olduğunu söylemenin vaktiydi.
“Sen neden bahsediyorsun Taha?”
“Ben Kemer Yaka'dan geldim.”
“Anlamadım, ne?”
“Ailem orada. Beni bu şehre görev için gönderdiler. Daha doğrusu Akaylar hakkında bilgi toplamak için... Öğrenci olup gelmek en makul olanıydı benim için. Önce kimliğimi gizlemeliydim. Sahte bir kimlik edindim. Gerçek ismim Taha değil Onur. Onur Metin.” dedi.
Güneş ne diyeceğini bilemeden birkaç saniye put kesildi.
“Bunca olan her şey yalan mıydı?”
“Tam olarak öyle değil.”
Güneş hayal kırıklığına uğramıştı. Başını iki yana salladı. Kabullenemedi.
“Peki Çisem'e olan sevgin kimliğin gibi sahte miydi? Yani her şey planın bir parçası mı?”
“Çisem asla sahte değildi. Ama artık Çisem'den çok beni Talya ilgilendiriyor.”
“Talya mı? Sen neden bahsediyorsun be?”
“Hayır. O farklı Güneş. Onu seviyorum.”
“Onu seviyorsun, öyle mi?”
“Çisem benim için ulaşılması zor biriydi. Ancak sen de görüyorsun ki onun yolu farklı. O beni sevmiyor. Hadi ama Güneş, bunu anlamamak için aptal olmak gerek!”
“Doğru, sen aptalsın! Büyük aptal! Tüm bunları anlamak için bu zamanı mı bekledin? Çisem'in sana en ihtiyacı olduğu bir dönemde?”
Taha, yani yeni ismiyle Onur, söylediği gerçeklerden çok Çisem hakkında yargılanıyordu. Bunu anlıyordu. Güneş onun yakın arkadaşıydı. Güneş kısa bir sessizliğin ardından gözlerini tekrar Taha'ya dikti. Düşünce boşluklarından çıkıp şöyle söyledi:
“Çisem'in bunlardan haberi olmasın… Sakın! Henüz yaşadıklarının bedelini ağır ödüyor. Bunu kaldırabileceğini sanmıyorum.”
“Merak etme, haberi olmayacak.”
“Ancak bir şartım var:”
“Şartın nedir?” diye sordu Taha. Gözlerinde kuşku belirdi.
“Beni Kemer Yaka'ya götüreceksin.”
“Neden Kemer Yaka'ya gitmek istiyorsun?”
“Benim de halletmem gereken bazı meseleler var.”
“Oranın hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Orası güvenli bir yer değil Güneş.”
“Biliyorum.”
Taha Kemer Yaka'nın tehlikeli bölge olduğunu üst üste dile getirse bile Güneş kararlı görünüyordu.
“Peki, kabul.”
“Endişelenme. Oraya girdiğimizde seni zor duruma sokmam.”
Hemşire odadan ayrıldığında Güneş ve Taha Çisem'in yanına ilerlediler. Çisem ikisine de şüpheyle bakıyordu.
“Siz ikiniz orada ne yapıyordunuz?”
“Hiç, hiçbir şey.” diye cevapladı Taha.
Güneş Taha'ya öfkeyle bakıyordu. Elbette Çisem Taha'nın kaçamak cevaplarına inanmayacaktı ve bir çuval inciri berbat edecekti diye düşünmeden edemedi.
“O gece yaşadıklarınız hakkında konuştuk canım. Esas şimdi bundan sonrası ne olacak diye düşünüyoruz.” dedi Güneş. Çisem Güneş'i başıyla onaylayıp Taha'ya döndü.
“Onu nasıl öldürdünüz? Gören kimse olamadı mı?” diye sordu Çisem.
“Gören olmadı fakat çevredeki güvenlik kameralarını sorguluyoruz. Talya plazadaki güvenlik görevlisini tehdit edip son bir günün kayıtlarını sildirdi. Ancak bu yine de fayda etmez. Civar yerdeki güvenlik kameralarını araştırıyorum. Dua edin de bu işten yırtabilelim.” dedi Taha.
“Onu nasıl öldürdünüz?”
“Onu Talya öldürdü.” dedi Taha.
“Talya mı? Kendi amcasını mı öldürdü?”
Güneş araya girerek konuşmayı böldü. “Canım, sen bunları düşünme. Daha fazla konuşmaya gerek yok. İyileşmene bak. Sonra bir çaresini bulacağız. Gerekirse bu şehri terk edeceğiz. Yeni bir yere, daha iyi bir hayata başlayacağız. Ben yanındayım. Hep yanındayım.” diyerek gülümsedi.
“İkinize de teşekkür ederim. Siz olmasaydınız belki de çoktan…”
Çisem cümlesini tamamlayamadan ağlamaya başladı. Güneş Çisem'e sarılıp akıttığı yaşları dinlemekle yetindi.
Yaşadıkları her biri için ağır ve kolay atlatılamaz geliyordu. O geceden sonra hiçbiri için artık eskisi gibi olamayacaktı. Yapbozun parçası eksilmişti. Akaylar bir parça kaybetmiş ve yerini doldurmak için büyük hamleler oynayacaktı. Katili aramak için büyük bir araştırma başlattılar. Katil bulunduğunda tabii ki emniyete değil, onlara teslim edilecekti. Yine yaptıkları gibi medyaya başka bir insana katil kumaşını giydirip hapse gönderirken bulunan esas katile işkencenin en büyüğüne hazırlayacaklardı.
Talya bunların hepsinin farkındaydı. Odasında sağa sola dönüyor, dur durak bilmiyordu. Odasının kapısı birkaç kez çalındıktan sonra adımlarını durdurdu.
“Gel!”
Çağın usulca kapıyı açıp içeri girdiğinde kardeşi Talya'yı izlemeye başladı.
“Sorun ne abi? Neden öyle bakıyorsun?”
“Gerçeği anlatman için kardeşim.”
Anlatacağı her bir gerçek Talya'yı bir adım daha işkenceye ve dehşet verici ölüme sürükleyecekti. Telefonuna gelen bildirimle irkildi.
Taha'dan 1 Yeni Mesaj:
-Anlaştığımız gibi seni akşam saat 8'de Kuzey Park'ta bekleyeceğim.-
Mesajı okur okumaz telefonunu cebine koydu. Cinayet günü birlikte aldıkları kaçma planı Talya için en doğrusu olacağa benziyordu. Ardından gözlerini Çağın'a çevirdi. Ağlamamak için direniyordu. Ailesinden çok ağabeyine veda edemeden gitmek en son isteyeceği şeydi. Hayatında her fırsatta tek güven kaynağı ve tek sığındığı liman ağabeyi Çağın'dı. Şimdi gideceği yerin soğuk rüzgârlarına tek başına katlanmak ona oldukça zor geliyordu. Belki gerçeği ağabeyine söylemeliydi. Ancak yine de durum değişmezdi. Bunu çok iyi biliyordu. Sessizce veda ediyordu Çağın'a. Son kez gözlerinin içine duygu yüklü baktı.
“Seni seviyorum abi. İşte esas gerçeğim bu.” dedi, gözyaşları içinde.
“Merak etme, ben yanındayım Talya.”
“Biliyorum. İyi ki varsın!”
“Yaşanan bu olay seni etkilemiş olabilir. Ancak gözlerindeki bu korku neden?” diye sordu Çağın.
Talya buna doğru cevabı vermek için hiç olmadığı kadar hazırdı fakat hızlı düşünüp yalan söyleyecek bir şeyler bulması gerektiğini biliyordu.
“Ailemizin gerçekte kim olduğunu herkes öğrendiğinde aynısının başımıza gelmesinden korkuyorum.” dedi Talya.
“Ama böyle bir şey olmayacak. Endişelenme! Unuttun mu? Örgüt beni seçti. Ailenin lideri benim. Benim emirlerim dışına kimse çıkamaz! Bu babam dahi olsa bile!”
Talya hiç cevap vermeden öylece sustu. Başını pencereye doğru çevirdiğinde günün yavaş yavaş bittiğini gördü. Dağların ardında kızılca ışık yansımaları batan güneşin habercisiydi.
Akşam saatlerinde Çağın ve diğer aile fertleri Levent Akay'ın arkasından alınacak kararları konuşmaya başladılar. Ejder Akay hiç düşünmeden mali işlerden ve mirastan konuşmaya başladı. Hisselerin çoğunu kendine çevirmeye niyetliydi. Kardeşi Levent artık hayatta değildi ve ardından kalan önlemleri alması gerektiğini düşündü.
Sedef Akay o yemek masasında kendisini bir sığıntı gibi hissediyordu. Günün sonunda ona oturacağı bir sandalye bile kalmayacağını biliyordu. Kuşku dolu gözleriyle masadakileri izledi. Hepsi bir ağızdan yeni projelerinden ve Levent Akay'ın ardında kalan maddi gücünün paydalarını hesaplıyorlardı. Sedef Akay bu duruma tahammül edemeyerek masaya yumruğunu vurdu.
“Bahsettiğiniz kişi benim kocam! Daha yasını bile tutmadan mirası konuşuyorsunuz! Hepinize yazıklar olsun! Tek konuşacağınız konu bu mu gerçekten? O süslü konuşmalarınızın etkisi ne çabuk geçti? İkiyüzlüler!” diye çıkıştı.
“Haddini bil ve burayı terk et hemen! Artık sana düşen bir mesele yok. En yakın zamanda oğlunun yanına gideceksin. Buradaki miladın doldu! Sedef Ersöz!” dedi Ejder Akay ve oldukça hiddetlenmişti. Ejder Akay, Sedef'e eski soy ismiyle hitap ederek artık onun Akay ailesinden biri olmadığını vurguladı.
“Ersöz değil, Sedef Akay! Bunu böyle kabul edeceksiniz! Eşimden kalan her şey bana ve oğluma aittir. Kendi mali işlerime ve eşimden kalan hisselere dokunmanıza müsaade etmem!”
“Sen kimsin?” diyerek çıkışan Ejder'i susturan Çağın oldu.
“Yeter! Artık kararları siz vermiyorsunuz! Herkes kendine gelsin! Düzen değişti, buna alışsanız iyi olur! Üzgünüm baba, kararları artık sen vermiyorsun! Evet Sedef haklı. O burada yaşamaya devam edecek ve amcamın mali işlerini kendi yürütecek. Aileyi dağıtmak bizim dağılmamıza sebep olur. Bu saatten sonra daha da güçlenmemiz gerek!”
"Bu dediğin kabul edilir değil! Sen ne saçmalıyorsun lan?!” diye haykırdı Ejder.
Çağın'ın sinirleri damarlarında gezmeye başladı. Dişlerini sıktı ve elini alnına götürdü.
“Babam da olsan yerini bileceksin! Aksini yapmaya devam edersen örgütle hesabı ödersin! Bunu kabul etmesen de alışacaksın! Ben sadece oğlun değil, senden sorumlu liderinim!” dedikten sonra masaya yumruğunu indirdi.
Sedef Akay gurur dolu bakışlarıyla Çağın'ı izledi ve ona teşekkür etti.
Ortam, ölen Levent Akay'ın ardındaki gerginliğiyle sabitken Beyna'ya gelen telefonla bu ikiye katlandı. Aldığı haberle gözleri yuvalarından fırladı. Usulca telefonu kapattı. Tüm aileyi hızlıca süzerek şöyle söyledi:
“Katil bulunmuş!”
Hepsi birden Beyna'ya doğru kilitlendi. Ağzından çıkan isme odaklandılar.
“Talya, amcam Levent'i öldürmüş.”
Tüm masa o dakika donakaldı. Odanın içinde yüzen gerginlik büyük bir ürpertiye dönüştü. Herkes duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Anka Akay öfkeyle masaya doğruldu.
“Bu yalan! Buna inanmamı asla bekleme!”
“Üzgünüm ama bu gerçek Anka.” dedi Beyna.
Sedef Akay çığırından çıkmış gibi bağırıyordu.
“Katil orospu!” diye feryat etti.
Anka hızla Sedef'e doğru koşup sert tokadını salladı.
“Kızım katil değil! Bir daha o kelimeyi kullanırsan seni öldürürüm!” dedi.
Bora Talya'nın odasını kontrol etmiş fakat onu bulamamıştı. Salona tekrar geri geldiğinde,
“O kaçmış!” dedi.
O anda masa hararetle doluyken sadece Ejder ve Çağın oturdukları yerde çivilenmiş, ikisinin de gözleri karaya çalan hayal kırıklığıyla dolmuştu. Neler olacağını biliyorlardı. Talya cezasız kalmayacaktı. Bu yaptığı kendi ailesine ve örgüte ihanetti.
Akşam saat 20.00'yi gösterdiğinde Talya ve Taha Kuzey Park'ta buluştular. Talya, ailesinin girdabından kurtulmaktan çok kendi canını kurtarmak için hiç bilmediği sonsuz bir yola sürükleniyordu. Parkın karanlık yolları az sonra şehir lambalarıyla aydınlandı. Talya Taha'nın oldukça büyük bir yeri tercih etmesine sinirlenmişti. Kuzey Park, Gümüş Kuyu halkı için vazgeçilmez bir dinlenme yeriydi. Özellikle yaz aylarında her bir alanı cıvıl cıvıl olurdu. Kış aylarında tam tersine sessiz ve ıssızlaşırdı. Burada bile birçok anısının olduğunu fark etti Talya. Her şeyi değiştirmek istese de ailesini değiştiremezdi. Belki bu kaçma planı bir suçlu olarak değil, hakkı olmalıydı diye düşündü. Soğuktan elleri üşümüş, tedirgindi.
“Daha ne kadar bekleyeceğiz?” diye sordu Talya.
Taha Talya'nın endişesini anlıyordu. Hâllice etrafını süzdü. Henüz gelen bir araba görünmüyordu. Yollar da en az bulundukları park kadar sessizdi. Taha bu zamana kadar kendini gizleyerek geldiği Gümüş Kuyu'da son görevini tamamlamak üzereydi. Ailesine yeni birini kabul ettirmek zor olsa da başarabilmişti. Fakat o kişinin Talya olduğundan haberleri olmayacaktı. Kemer Yakalılar Akay soyunun hiçbirini kabul etmez, hatta öldürürlerdi. Bunun için ant içmişlerdi. Yıllar önce Akay ailesi tarafından işkence görüp şehirden sürüklendikleri için intikam onlar için kaçınılmazdı.
İki hoyrat kalp bu geceden sonra bambaşka bir hayatın kapılarını aralayacaktı. Kemer Yaka, Gümüş Kuyu'dan oldukça farklı ve tehlikeli bir kasabaydı. Üstesinden gelmek kolay olmayacaktı.
Birkaç dakika sonra parkın içinden biri yanlarına yaklaşıyordu. Taha gelen kişiyi seçmeye çalıştı. Talya saklanmak için ağacın arkasına geçti.
“Merak etmeyin, benim.” dedi Güneş.
Talya şaşkındı. Şaşkınlığı öfkeye dönüştü.
“Bu da nereden çıktı? Daha kaç kişiye gideceğimizi ilan ettin?”
“Sakin ol Talya. Her şeyi biliyorum. Sanırım yolculuk bitene kadar bana katlanmak zorundasınız.” diye cevapladı Güneş.
“Senin Kemer Yaka'da ne işin var?” diye hızla sordu Talya.
“Uzun mesele…”
Zaten oldukça uzun bir mesele olacağı belliydi. Güneş bunu yapıp yapmak istemediğine bile kesin karar verememişti. Çisem'e ailesini ziyarete gideceğini ve en fazla iki gün kalacağını söylemişti. Umuyordu ki iki güne Kemer Yaka'dan dönmeliydi. Yoksa yalanı ortaya çıkar ve arkadaşının güvenini kaybederdi.
“Özür dilerim Talya. Sana Güneş'ten bahsetseydim ikilemde kalır, gelmezsin diye endişelendim. Ancak sorun yok, oraya girdiğimizde ne biz Güneş'i ne de Güneş bizi tanıyor olacak.” deyip Talya'yı telkin etti.
Güneş başıyla onayladıktan sonra karşıdaki caddeden kırmızı bir araba parka doğru yanaştı. Talya son model bir arabanın geleceğini hiç tahmin etmemişti. Taha dikkat çekmemek için özellikle bunu istemişti. Üçü birden arabaya doğru ilerlediler. Şoför koltuğundan inen genç Taha'yla göz göze geldi. Taha kısaca teşekkür ederek arabaya bindi. Güneş arka kapağı açıp binmek üzereyken üst üste patlayan silah sesleri gelmeye başladı. Arabanın arka camı tuzla buz oldu. Arabayı teslim eden genç koşar adımlarla ters istikamete doğru ilerlemeye başladığı sırada ayağından iki kez vurularak yere yuvarlandı. Güneş korkuyla çığlığı bastı.
“Acele edin! Arabaya binin!” Taha'nın komutu sert olmuştu.
Güneş kendini arabanın içine soluksuz attı. Taha gaza köklediği gibi hızla şehrin kısa yolunu seçerek ilerlemeye devam etti. Korku ve endişe gözlerinden bir an olsun gitmedi. Talya çoktan pes etmiş gibi görünüyordu. Muhtemelen ailesi öğrendi ve peşine düştü diye düşündü. Yolun karşısından gelen araba uzun farlarını yakmış, Taha'nın yolu görmesini engellemişti. Talya gözlerini yakan bu ışıklara direnmeye çalışıyordu. Taha zor da olsa karşı arabanın yanından hızla geçip gitti. Silah sesleri arkadan yükselmeye devam ediyordu.
“Peşimizdeler!” dedi Taha. Sesi boğuktu.
Akıllıca davranıp direksiyonu ters istikamete çevirdi. Arkasından gelen araca doğru sürmeye başladı. Karşı tarafı etkisiz bırakmak için bu kez uzunları yakan Taha oldu. Takipteki aracı kısa süreliğine oyalamayı başardı. Direksiyonu bulunduğu yerden tam sağına çevirip kır yoluna girdi. Yolun engebeli olması sürüşünü zorlaştırıyordu. Güneş biraz daha da bu sancılı yola devam ederlerse kusacağını düşündü. Taha yola aldırış etmeden gazı köklemeye devam etti. Yolun ilerisinde dar bir dönemeç görünüyordu. Buradan geçmek imkânsız gibiydi.
Talya korkuyla haykırdı. “Dikkat et Taha!”
Demir çerçevenin iniltisi gecenin sessizliğini yırtan bir çığlık gibi yankılandı. Tekerlekler toprak zeminle vedalaşırken geride yanık bir koku ve kopmuş lastik parçaları bıraktı. Direksiyon hâkimiyetini yitirmiş arabayla birlikte Talya ve Taha kaçınılmaz sona sürüklenirken Güneş arka koltukta savruluyordu.
“Hayır, olamaz! Talya? Taha?” diye seslendi Güneş.
Sert bir çarpışma. Demir ahşaba hunharca saplandı. Kaporta kudretli bir yumruk yemişçesine içe göçtü. Camlar bir anda binlerce kristal parçaya dönüşerek etrafa saçıldı. Arabanın ön kısmı ağaca sarılmış bir kâğıt gibi büküldü, motorun öfkeli homurtusu aniden kesildi. Farlar, biri kırılmış, diğeri çaresizce titreyerek kaza mahallini aydınlatıyordu.
Talya ve Taha emniyet kemerlerinin ani baskısıyla bir anlığına duraksasa da çarpmanın şiddetiyle bilincini kaybederek kanlar içinde yığıldı. Talya'nın alnından süzülen sıcak kan yanaklarına doğru ince bir nehir gibi akarken Taha'nın başı yana düşmüş, boynunun eğikliği ürpertici bir sessizlik doğurmuştu. Aracın içinde metalin keskin kokusuna karışan kan kokusu ağırlaşmaya başlamıştı.
Güneş, çarpışmanın etkisiyle arka koltukta bir oyuncak misali savrulmuştu. Başını sertçe kapıya çarpmış, iki koltuk arasına sıkışmıştı. Yüzü cam kırıklarıyla çizilmiş, sol omzu garip; nefesi kesik kesik çıkıyor, göz kapakları ağır bir perde gibi inip kalkıyordu.
Arabanın radyosundan hâlâ bozuk bir frekansta bir müzik tınısı duyuluyor ancak bu melodi kaza mahallinin ağır ve acı dolu sessizliği içinde kayboluyordu. Yalpalayan farın titrek ışığında metalin kanla buluştuğu bu an, zamanın bir anlığına durduğu bir tabloya dönüşmüştü.
Çağın siyah cipiyle olay yerine vardığında göğsünün tam ortasında bir el yavaşça sıkılıyormuş gibi bir acı hissetti. Karşısında hurdaya dönmüş kırmızı bir araba, parçalanmış metal yığınları ve kan kokusuna karışan benzin buharı vardı. Gözleri farların titrek ışığında dehşetle donakaldı.
Boğazında bir düğüm oluştu. Derin bir nefes almak istedi ama hava ciğerlerine zehir gibi doluyordu. Ön koltukta kanla boyanmış silüetleri seçmeye çalışırken kalbi kaburgalarına sığmayacak kadar büyüdü. Talya ve Taha… İkisinin de bilinci kapalıydı ama gözleri arka koltuğa kaydığında içini bıçak gibi yırtan asıl görüntüyle karşılaştı.
Güneş.
Aldığı darbe henüz onu bayıltmamıştı ancak gözlerinin üzerine kara perde düşmüş gibiydi. Güneş yanlarına gelen birinin olduğunu fark etti. Heyecanla gözlerini açtı. Umut şu an varlığını gösteriyordu. Bu umut Çağın'dı.
“Çağın!”
Çağın telaşla yanına geldi. O da korkmuş görünüyordu. Hem de hiç olmadığı kadar korkmuştu. Güneş ilk kez onu böyle görüyordu.
“Ne yaptınız siz?”
Çağın kardeşini görünce deliye döndü. Talya'nın olduğu yöne doğru ilerledi. Kapısını birkaç kez tekmeleyip açmayı başarmıştı. Var gücüyle onu kucakladı. Koşar adımlarla kendi arabasına yerleştirdi. Güneş olduğu yerde sürünerek inmeyi başardı. Çağın şimdi ise Güneş'i kucaklamaya koyuldu.
“Senin burada ne işin var? Ne oldu böyle? Bensiz neler karıştırdınız?”
“Çağın… Ben…” Güneş konuşmakta güçlük çekti. Çağın bir şey demeden aceleyle onu arabasına yerleştirmek istedi. Fakat hoşuna gitmeyen bir durum oluştu. Artık orada yalnız değillerdi. Bora ve Beyna kardeşler yerlerini bulmuştu. Beyna silahı onlara doğrulttu. “Beyna, indir silahı!” diyerek söylendi Çağın.
“Bunu yapmamı isteyemezsin! Biz görevimizi yapıyoruz!” dedi.
Bora Çağın'ın üzerine yürüdü. Öfkesini ona akıtarak söylendi:
“Kardeşin ailemize ihanet etti! Cezasını çekecek!”
Taha ölümden dönmüştü. Ölüm bu gece onu teğet geçti. Ağır bir hâlde olduğu yerde doğruldu. Fakat yüzü kan revan içindeydi. Olayı kendi aleyhine döndürmeliydi. Talya'nın başı belaya girecekti. Onu kollayamadı fakat engel olabilirdi.
“Ben yaptım! Katil benim!”
Tüm gözler artık onun üzerindeydi.
“Levent Akay'ı ben öldürdüm!”
Taha yolun sonunda olduğunu biliyordu. Kaçsa bile ne kendini ne de Talya'yı kurtarabilirdi. Fakat şu an kendi için doğru olan Talya'nın canıydı. Kendi hayatını o anda gözünü kırpmadan bir kalemde harcamıştı. Akay ailesinin son kurbanı olarak en büyük cezayı almaya hazırdı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 402 Okunma |
213 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |