40. Bölüm
Can Gözek / SEÇKİNLER( Kitap Olarak Basılacaktır) / Bölüm 6- Göz Hapsi (Düzenlendi)

Bölüm 6- Göz Hapsi (Düzenlendi)

Can Gözek
cangzek

Cumartesi akşamı gelip çattığında Güneş’in heyecandan elleri titriyordu. Önünde karar vermesi gereken bir seçenek vardı.

O kanla kutsanan ayin törenine gidecek miydi?

Alp, söyledikleriyle bombanın pimini çekmiş ve Güneş’ in yüreğinin ortasına bırakmıştı. Oysa Güneş sadece, okuluna ve hayatına devam etmek istiyordu. Pekâlâ, bu bir oyun ise Alp’ in canına okuyacaktı. Ama ya değilse? Diye düşünmeden de edemiyordu. Hayat onu ne ile sınıyordu, bilmiyordu. Elini saçlarına götürüp, geriye doğru toplamaya başladı. Sakin kalıp düşünmeye ihtiyacı vardı. O korkunç cübbe ile göz göze dahi gelmek istemiyordu. Değil onu giyinmek, elinde tutmak bile istemiyordu. Odasının kapısının çalınması ile düşünce yoğunluğundan sıyrılması bir oldu.

’Sarışınım’’

Çisem içeriye girip, Güneşi baştan aşağıya süzdü. Güneş, hiçbir şey demeden aynalı dolabının önünde kendisini izliyordu.

’Sen hala hazırlanmadın mı? Hadi ama ne konuştuk biz? Bugün biraz dağıtacağız. Benim Taha’ dan ayrılışımı, senin ise Alp ile tanışmanı kutlayacağız. Go girl.’’

’Alp ile aramda sandığın gibi bir şey yok.’’ Dedi Güneş. Çiseme geçen gece olanları anlatmamıştı. Saçmalık olarak adlandırdığı olayı anlatmak asla istemezdi.

’O yüzden mi gecenin bir körü kapına dayandı. Hadi ama tatlım, benden mi gizliyorsun?’’

‘’ÇİSEM’’ Sesi gür çıkmıştı. ‘’Aramızda bir şey yok dedim. Sadece teşekkür etmek için geldi.’’

Çisem inanmayan bir ifade ile başını onaylar gibi salladı. Ardından Güneş’ in kıyafet dolabına ilerledi.

’Bakalım burada giyebileceğin neler var?’’

’Bugünü ertelesek olmaz mı?’’ Dedi Güneş. Aklında gece yarısından sonra gitmesi gereken ayini düşünüyordu.

Çisem gözlerini fal taşı gibi açtı. ‘’Asla’’ dedi ve gardıroptan çıkardığı mini elbiseyi Güneş’ in üzerine fırlattı. ‘’Bu siyah çekici deri elbiseyi giyinmeye ne dersin. Bence çok ateşli görüneceksin.’’

’Ateşli görünmek istemiyorum’’

’Öyleyse bu iddialı elbisenin dolabında ne işi var?’’

Güneş, pes etti. Daha fazla Çiseme laf yetiştiremeyeceğini düşündü. ‘’Tamam, giyeceğim’’ dedi. Çisem ellerini çırpıştırarak, sevincini an be an gösterdi.

’İşte böyle. Sen hazırlan bende birkaç dakikaya geliyorum’’ dedikten sonra hazırlanmak için odadan ayrıldı. O anda Güneş’ in telefona bildirim geldi. Güneş ani gelen bildirimle, yüreği çarpmaya başladı. Ürküyordu ve çok haklıydı. Ürkmesi gerekiyordu. Çünkü göreceklerini sindirmek zamanını alacaktı. Ya da hazmedemeyip, ortalıktan toz olacaktı…

1 Yeni mesaj

ALP: ‘’Gerçekleri görmeye hazır mısın?’’

Güneş, mesajı okumakla yetindi. Telefonu yatağına fırlatıp, cevap verme gereksiniminde bulunmadı. Sağ kaşı sinirden ok gibi yukarıya kalktı. Sanki Alp, onu daha çok sinirlendirmek için elinden geleni yapıyor diye düşünüyordu. Dediklerinin gerçek olmamasını ve akıl hastası birinin oyunu olduğunu içinden diretiyordu. Eğer öyleyse Alp sağlam bir dayak yemeye hazır olsa iyi ederdi.

Son rötuşlarını yaptı. Göz kalemini ve kırmızı rujunu’ da sürdü. Maşa ile saçlarını bukleler yaparak dalgalandırdı. Artık geceye hazırdı. Deri siyah mini elbisesi içerisinde oldukça havalı göründüğünün farkındaydı. Kısa, siyah mat rengi kalın topuklu botu ile kıyafetini tamamladı. Her ne olursa olsun, Çisemin teklif ettiği gece kaçamağı geri çevrilemeyecek bir fırsattı. Dakikalar içerisinde arkadaşı ile salonda buluşan Güneş, Çiseme hayran gözler ile baktı.

’Bu ne şıklık’’ dedi.

Çisem, içine siyah büstiyerinin üzerine deri ceketini giyinmiş, dar kot eteğinin altına, mor renkte diz çorabını ve kalın kahverengi botlarıyla tamamlayıp, sıra dışı bir uyum yaratmıştı.

’Teşekkürler, sarışınım. Senin’ de benden kalır yanın yok. Bu gecenin afetleri bizleriz’’ diyerek kahkaha attı. Güneş’te ona gülerek karşılık verdi. Fakat kalbi sıkışıp duruyordu. Sanki hiç çalışmadığı önemli bir dersin sınavına hazırlıksız yakalanmış gibi hissediyordu. Dışarıdan gelen korna sesi ile taksinin evin önüne geldiği anlaşılmıştı. Son hazırlıklarını yapan ikili koşar adımlar ile Taksiye doğru ilerlediler.

                           ***

Gümüş kuyu şehrinin kuşkusuz en gözde ve en çok tercih edilen noktalarından biri, zarafetiyle ünlü 46. Caddedir. Turistlerin şehre ayak bastıkları anda yöneldikleri bu meşhur cadde, adeta Gümüş kuyunun atan kalbidir. Kilometrelerce uzunluğundaki bu ihtişamlı yol, yalnızca genişliğiyle değil, barındırdığı tarih ve kültürle de bir cazibe merkezi olarak öne çıkar. Sağlı sollu sıralanmış tarihi binalar, taş işçiliğinin eşsiz örneklerini sergilerken, caddenin yeşil örtüsüne eşlik eden sokak lambaları, geceleri birer yıldız gibi parıldayarak caddeyi bir masal diyarına dönüştürür.

Cadde boyunca dizili küçük, şirin kahve dükkânları, her köşesinde ayrı bir hikâye barındırır. Taze kahve kokuları, taş kaldırımlardan yükselip havaya karışırken, vitrinlerdeki el yapımı çömlekler, takılar ve çeşitli sanat eserleri, bu caddeyi adeta bir açık hava müzesine dönüştürür. Merkezde yer alan Gümüş Anıtı, şehrin ruhunu simgeleyen bir abide gibi yükselir; ince işçiliği ve parıltısıyla ziyaretçilerini büyüler. Özellikle gün batımında anıtın çevresinde toplanan fotoğrafçılar, ışığın altın tonlarını yakalayarak bu büyülü atmosferi ölümsüzleştirir.

Cadde yalnızca tarihi ve kültürel değerleriyle değil, doğal güzellikleriyle de bir şaheser niteliği taşır. Yüzyıllık çınar ağaçlarının dalları, cadde boyunca bir gölge tüneli oluşturur ve ziyaretçilere serin bir yürüyüş rotası sunar. Ancak bu görkemin bir bedeli de vardır: Kalabalık. Sokaklarda yürümek çoğu zaman bir sabır işidir, çünkü her köşe başı, farklı bir cazibeyle dolup taşar. İnsan seslerinin kahkahayla harmanlandığı, müzisyenlerin enstrümanlarına can verdiği bu sokaklar, adım atan herkese yaşamın doluluğunu hissettirir. Gümüş kuyunun bu eşsiz caddesi, yalnızca bir rota değil, adeta bir hayat deneyimidir.

 

Güneş, geldikleri yere adım attığından beridir, gözlerini ayırmadan caddedeki her detayı izlemeye koyuldu. Yeşillik ile kaplı botanik dükkânlar, sokak çalgıcıları, cadde ortasında eğlenen insanlar, hepsi festival tadında kutlamalar yapıyordu. Sokaktaki insanların coşkusu bir nebze olsun, içindeki kötü hissi yatıştırmaya yetmişti. Duvarların köşesine çömelen çoğu kişiler, ya kitap okuyor, ya da birkaç kadeh yudumluyordu. Güneş, daha önce neden buraya gelmediğini sorgulamaya başladı. Sanki son günüymüş ve bir daha hiç görmeyecekmiş gibi anlık pişmanlık yaşadı.

Çisem ’in rehberliğinde önce sokak lezzetlerini denemek için kalabalık çarşıya girdiler. Mis gibi kokular arasında, sokak aralarındaki hareketlilik bile şehirdeki canlılığı hissettirmeye yetiyordu. Boş buldukları yere hemen konakladılar. Çisem önüne gelen menüye göz gezdirdi.

’Buranın Tantunisi harikadır. Hatta yurt dışına bile şube açtılar. Artık ünlerini ve lezzetini sen düşün’’

Güneş, Çisemi’ in tavsiyesini onayladı. İştahı oldukça kabarmıştı.

’İki tantuni ve şalgam lütfen’’

’Dürüm mü olsun, porsiyon mu efendim’’ diye sordu masaya gelen garson.

Çisem ile Güneş anlık karar verme bakışmasından sonra; ‘’Dürüm’’ dediler bir ağızdan.

Yediği tantuni Çisem’ in abarttığı kadar varmış diye iç geçirdi. Öyle ki yerken, keyiften dört köşe olmuştu. Mideye indirdiği yemekten hoşnut olan Güneş, Çiseme doğru sıcak bir tebessüm bıraktı.

’Nasıl, beğendin değil mi?’’

‘’BAYILDIM’’

Hesabı ödeyip oldukları yerden ayrılırken, Güneş içinde tekrar o unuttuğu garip, hissi hissetti. Ansızın ne olabilirdi? Sorguladı, cevap bulamadı. Fakat evren ona uyarısını yapmıştı. Tehlike yakınlarındaydı. Dakikalardır peşinde olan Çağın Akay’ ın göz hapsinde olduğunun farkında bile değildi.

Çağın büyük bir kararlılık ile Güneş’ i takip ediyordu. Her detayını her hareketini, kontrolsüzce ellerini sağa sola sallandırmasını, iki-üç dakikada bir ellerini saçlarına götürüp, geriye doğru savurmasını, gülümsediğinde yanağında oluşan minik gamzesini, gözlerinin derin bir okyanus kadar geniş ve sonsuz maviliğini, saçlarının, bal renginden bile koyu sarısını ve narin gülümsemesini, ansızın ciddileşen yüz ifadesini, hepsini beynine kazımıştı. Onu yakından izlemesi, aslında ona karşı oluşan, karşı konulamaz direncin vücut bulmuş haliydi.

Bu nasıl bir büyü? Diye düşünmeden edemiyordu. O sadece bağlı olduğu örgütün emri ile yok edilmesi, sıradan bir kurban olması gerekirken, neden yüreğinin derinliklerine kazınan ve çukur oluşturan, yabancı duyguya esir oluyordu? Bir önceki projesi Gül için neden böyle hissetmiyordu. Âşık mı olmuştu. Hayır bu olamazdı. Çağın Akay kimseye âşık olmazdı. Aşk ona uzak diyarlardan bile ulaşamayan hiçlik duygusuydu.

Hızlı atan nabzı ile gizli bir dedektif gibi onu gözlemlemeye ve gittikleri yeri takip etmeye devam etti. Adımlarını hızlandırdı. Sokağın kalabalığı görüş alanını kapatıyordu. Acele etmeliydi fakat dikkat çekmemeliydi. Avını ürkütmek istemezdi. Cebinde çalan telefonun titreşimi ile irkildi. Arayan kardeşi Talya’ dı. Talya doğru zamanda aramıyordu. Cevap vermedi fakat ısrarcı aramaya daha fazla direnmedi. Telefonu açtığında gözleri hala Güneş’ i izliyordu.

’Çabuk söyle’’

’Sana’ da merhaba Abi.’’
’Talya, işim var takipteyim’’
’Akşam ‘’Blue Quuen’ de olacağız. Dj kabininde Beyna var. Kaçırmak istemezsin. Bu arada gece yarısından sonra Kaya ormanlığında...’’

’Biliyorum. Orada olacağım’’ . Çağın, Talya’ nın konuşmasına devam etmesine izin vermedi. Gece yarısından sonra, Gül’ ün infazı verilecekti. Törende olması gerektiğini biliyordu. Artık Gül’ ü o bile kurtaramazdı. Gül yolundan şaşmıştı. En son Annesi, Anka’nın toplantısında, salonunda yaptığı ifşa gösterisi ile bardağı taşırmıştı. Gül’ ün hayatta kalması, Akay ailesi ve Ulu kan örgütü için tehditti O tehdit kanlı kutsanma ile bu gece ortadan kaldırılacaktı.

Bölüm : 28.01.2025 09:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...