Selammmm herkseeee3
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir5
Yb geldi gece gce cdfgfdfgd1
aşırı iyiii oldu bende (tabii çok da iyi değil aklımdaki kadar)1
Amy Winehouse'yi bilen var mı? Çok acı ya ölümü 4
Bu bölümü şarkıdan tahmin yürütüp mutlu mutsuz mu olduğunu tahmin edin hadi dfvdcsxdfvdc1
Oy: 152
Yorum: 546
Etrafımda çok yoğun bir küf kokusu vardı, aynı zamanda nem. Gözlerimin üzerinde kum torbası vardı sanki, ağrıyorlardı. Vücudum ise gözlerimden hallice, sızım sızım sızlıyordu her bir yanım. Zor da olsa gözlerimi araladığımda bir depoda olduğumu fark ettim. Bakışlarım yavaşça vücuduma indi. Ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Bu sefer etrafa bakınmak için bakışlarımı kaldırmıştım ki karşımda gördüğüm görüntü ile şaşkınlıkla ağzım aralandı.2
İki kişi vardı; baygın iki kişi, elleri kolları bağlı iki kişi. Onlar; abim ile Haktan’dı.2
Göğsüm hızla inip kalkmaya başlarken ne olduğunu algılamaya çalışıyordum. Konuşabilirdim, ama konuşamıyordum boğazımdaki yumru yüzünden. Bu sırada bir kişi daha ilişti gözüme; Murat.1
“Nasıl…” diye mırıldandım zorlukla, en sonunda konuşarak. Bana gülümseyerek bakıyordu. Ama bu samimi bir gülümsemeden çok uzaktı. Bu, çok korkunç bir gülümsemeydi. 1
Ellerini iki kez çırptığında içeri iki kişi geldi siyahlar içerisinde. Ben hâlâ olanları algılayamazken adamlar hızla abim ve Haktan’ın yanında geçti ve belindeki silahları çıkardılar. Gözlerim korkuyla açılırken silahları ikisinin de şakaklarına dayadılar.2
“Seç bakalım,” diyen Murat ile bakışlarım ona döndü. Artık gülümsemiyordu. Ağır adımlarla yaklaştı bana doğru. Üstten üstten bana bakarken gülümsedi. Ve beynimi o an işlevsiz hâle getirecek o cümleyi kurdu; “Tıpkı abinin benden ailemi aldığı gibi bende senden aileni alacağım, tek tek. Babandan, karnındaki o velete kadar.” Deyip çenesiyle karnımı gösterdi. Ne? Karnımda bir bebek mi vardı? Neler oluyordu? 1
“Ne,” dedim kekeleyerek. “Ne saçmalıyorsun sen?”1
“Sence saçmalıyor gibi mi duruyorum?” dedi bana sinirli bakış atarken. Göğsü sinirle kalkıyordu, elini sıkıca yumruk yaptığında kol kasları belirginleşti. “Abin diyorum, Türk polisi olan abin,” bu cümleyi kurarken Türk polisi kelimesini bastırarak söylemişti. “Hiçbir günahı olmayan ailemi aldı o piç. Beni alsaydı yine kâfiydi, çünkü suç bendeydi. Ama öldürdü.” Konuştuğu sırada bakışları gözlerime dalıp gitmişti. Başını iki yana sallayıp kendine gelirken sinsice gülümsedi. İntikam dolu bir gülümsemeydi. “Şimdi ise sıra sende. Bende alacağım aileni senden.”1
“Neden ben?” dedim korkakça. “Abim almadı mı senden aileni?” Yüzüme boş boş bakmakla yetindi. En sonunda ise geri çekildi. “On saniyen var,” dedi sert çıkan sesi ile. “Seçim yap; abin mi? Karnındaki veletin babası mı?”1
Ne yani? Cidden öldürecek miydi ikisinden birini? Bana bu seçimi yaptıracak mıydı?
“Yapamam,” diye mırıldandım kısık çıkan sesim ile. 1
“Son 7,” dedi Murat umursamaz bir şekilde. İçimdeki korku katlanarak büyürken kalp atışlarım daha da hızlandı, ellerim, ayaklarım buz kesti.
“Son 5,” dedi Murat bana bakarken. Ani bir kararla, “Beni öldür!” dedim. Sesim beklediğimden daha da gür çıkmış, depoda yankılanmıştı.
Alay dolu bir kahkaha attı. “O kadar kolay mı sanıyorsun o işleri?” dedi. Sonra ise, “Son 3,” dedi.
“Yapma,” diye mırıldandım. Hareket etmeyi denedim ama yapamadım sımsıkı bağlandığımdan.
“Son 2,” dedi aynı umursamazlığıyla. Çaresizce diğer adamlara baktım ama onlarda da tık yoktu.
“Hayır…” diye mırıldandım. Boğazıma devasa bir yumru otururken Murat, “Ve 0.” Dedi. Aynı anda iki silahın patlama sesini işittiğimde çığlık attım avazım çıktığı kadar. “Hayır!” Karanlığa bürünmüştü her şey. Göremiyordum bir şey.
Gözlerim hızla aralanırken yatakta oturur pozisyona geçmiştim. Bir elim ise hızla inip kalkan göğsümdeydi.
Yine kâbus görmüştüm.5
Ama bu seferki kâbusta ben değil, abim ve Haktan ölüyordu. İçimi korku sardı bütün hızı ile. Ve bir kere daha saçma bir özelliğimden nefret ettim. Eğer bir gün içimdeki o kötü his, boğazımda o yumru varsa o gün kötü bir şey oluyordu. Hiç sekmezdi. Ve bugün de aynı hisler vardı içimde.2
Elimi karnıma attım hızla. Şiş değildi. Derin bir nefes verdim. Komidindeki telefonumu alıp saate baktım sonrasında. Saat öğlen 1 idi. Gecenin körü imzadan geldiğim için bu saate kadar uyumuştum.
Kollarımı açıp esnerken ayaklandım yavaşça. Dolabımı açıp kıyafet aldıktan sonra kısa bir duş aldım. Duştan çıktıktan sonra saçlarımı iki yandan da ördüm. Üstüme ise polo yaka bir tişört, altıma bol kot bir pantolon giydim. Halka küpelerimi taktıktan sonra aşağı indim. Annem mutfaktaydı. Karşı komşumuz Elif teyze de buradaydı. Kahve içiyorlardı.
(Yn: bizim de karşı komşumuzun adı elif oğlu sınıf arkadaşım fgyuhygvgh)
“Oo, Elif hatun. Hoş geldiniz!” dedim içimdeki o korkuyu dışarı yansıtmayarak. Elif teyzenin arkası bana dönük olduğu için beni fark etmemişti. Bana doğru irkilerek dönerken başparmağı ile damağını kaldırıyordu. Dayanamayıp güldüm bu hâline.
“Ay kız! Korkuttun beni,” Ayağı kalkıp bana sarılırken aynı şekilde bende ona karşılık verdim. Yanlarına oturdum ve masada duran muzu aldım. Hızla soyup büyük bir ısırık aldıktan sonra, “Ee,” dedim. “Neyin dedikodusunu yapıyordunuz? Bana da anlatın.”
“Şu çapraz binada Firdevs cadısı oturuyor ya,” diye bana doğru yaklaşıp sanki devlet sırrıymış gibi anlatmaya başladı Elif teyze.1
“Kızı üçüz çocuğa hamileymiş!” Duyduğum sözlerle gözlerim vahşetle açılırken öksürmeye başladım. Annem endişe ile kenardan su getirdi. Hızla kafaya diktim. Bardağı masaya sertçe bırakırken öyle şaşırmıştım ki hâlâ şok içindeydim.1
“Bak sen cadıya,” dedim. Annem de sohbete dahil olurken onları kendi başına bıraktım ve telefonumu alıp salona geçtim. Koltuğa otururken hızla onun ismine bastım.
Bir iki saniye bekledim ama cevap yoktu. Kaşlarım çatılırken boynumu çıtlattım yavaşça. Bugün bir davası olduğunu söylememişti.
Hızlıca abimin ismine tıkladım.
Siz: haktan sizin yanınızda mı
Siz: mesaj attım ama cevap vermedi
Bircisim(abim): bir de ben mesaj atayım
Endişeyle tırnaklarımı telefonun arkasına vururken odada volta attığımı daha yeni fark ediyordum. İçimdeki o kötü his ile boğazımdaki yumru katbekat büyümüştü. Bu sefer içimdeki o sesin doğru olmamasını diledim.
Lütfen, bu sefer haksız çıkayım.3
Telefona mesaj geldiğinde hızla ekranı açtım.
Yüreğime oturan acı ile irkildim.
Bircisim(abim): şarjı bitmiştir belki
Bircisim(abim): sen merak etme
Bircisim(abim): gel karakola sen
~
Taksiden hızla inerken koşmaya başladım. Karakola gelmiştim. Haktan’ın annesi babası da Haktan’ın evinde kalıyordu. Onların haberi olabilirdi belki.
Buraya gelene kadar kırk kere Haktan’a mesaj atmış, bir sürü mesaj atmıştım. Aynı şekilde abimle Gözde ablam da.2
Sonunda bizimkilerin olduğu yere geldiğimde abimle karşılaştım. Abim beni gördüğü anda hızla yanıma geldi. Dayanamayıp kollarımı abimin beline sardığımda o da bana sarıldı hızla. Başımı göğsüne gömdüm.
Bir elini saçlarıma daldırıp okşarken gözlerimi yumdum. Bu sırada elimdeki yüzükle de oynuyordum.
“Gül ablaya haber vermeli miyiz?” diyen gözde ablanın sesini işittim. Gül abla dedikleri Haktan’ın annesiydi.
“Cık,” dedi. “Endişelendirmeyelim şimdi.” Bu sırada çalan telefonum ile başımı abimin göğsünden çekip telefonuma baktım.
Gördüğüm numara ile yutkunurken abime baktım ilk, sonra Gözde ablama. En sonunda açtım telefonu.
“Hira abla,” dedim kısılan sesim ile.
“Heh Irmak,” sesindeki endişe her türlü ortadaydı ne kadar saklamaya çalışsa da. “Haktan’a ulaşamıyorum. İçimde de kötü bir his var. Belki senin yanındadır dedim,”
Bakışlarımı yerden çekip abime baktım. Ne düşündüğümü anladı. “Söyle,” diye mırıldandı sadece.
“Abla,” dedim. Yutkundum derince. Boğazımdaki yumru iyice acıttı canımı. Kaçırdım bakışlarımı abimden. “Biz de Haktan’a ulaşamıyoruz.”
Bir süre sessizlik oldu. Birkaç hışırtı işittiğimde Hira ablanın sessiz bir yere geçtiğini anladım.
“Nasıl yani,” diye mırıldandı. O an anladım, Hira ablanın da benim gibi içinde bir kötü his vardı. O da korkuyordu, ve ikimizinde korktuğu gerçek olmuştu.
“Hiç mi ulaşamadınız?” diye masum bir soru sordu. Bu soru yüreğime bir hançer saplanmasına sebep oldu.
“Hiç ulaşamadık,” diye mırıldandım. Bu sırada telefonuma bir çağrı düştüğünde Haktan’ın aradığını gördüm. Gözlerim minik bir umut parçası ile açıldı kocaman. “Hira abla, Haktan arıyor; seni birazdan arayacağım.”
“Tamam.” Dedi. Telefonu kapatırken hızla aramayı açtım.
“Haktan,” dedim hızla. Onun sesini duymaya can atıyordum, çünkü bana sesi de kendisi de şifaydı. Lakin düşündüğüm olmadı.
“Merhabalar,” diye başka bir kişi konuşunca kaşlarım çatıldı. Kimdi bu?
“Merhaba,” diye mırıldandım. Abiminde kaşları çatılmıştı.
“Telefonun sahibi olan kişi maalesef adliye önünde ateş altında kaldı. Şuan ağır yaralı. En çok arayan siz olduğunuz için sizi aradık.” Duyduğum sözlerle bocalarken bakışlarım boşluğa düştü. Ne yani? Haktan vurulmuş muydu?3
İşte bu, dünyanın en ağır cümlesiydi.
Kulaklarım çınlamaya başladı o an. Bir anda dünya dönmeyi durdurdu, herkes sustu. Midem bulanırken boşta olan elim mideme gitti.
Göğsüm korkudan hızla inip kalkmaya başlarken ellerimin karıncalandığını hissediyordum.
“H-hangi hastane?” dedim titreyen sesim ile.
“Erzincan Devlet Hastanesi’ne götürülüyor şuan ambulans ile.” Dedi.
“Tamam,” dedim abime bakarken. “Tamam, biz geliyoruz.” Deyip hızla telefonu kapadım. Ne oldu dercesine bakıyorlardı bana.
“Haktan vurulmuş,” dedim zorlukla. Gözde ablam şaşkınlıkla elini ağzına atarken geriledi. Abim ise bocaladı.
“Neredeymiş?” diye sordu. Midem daha da fazla bulanınca karnımın üstünde duran elimi yumruk yaptım. Tırnaklarımı avucuma batırdım sertçe.
“Devlet H-hastanesi…” dedim. Kulaklarım hâlâ çınlarken başım dönüyordu. Canım fazlasıyla acıyordu. Tenime iğneler batırıyorlardı tek tek sanki. Ne olduğunu anlamadım. Bana seslendiler. Sarstılar. En son arabaya bindiğimizi anımsıyorum, en sonunda ise buraya gelmiştik: Erzincan Devlet Hastanesi’ne.
Haktan’ı sedyede içeri getirdiklerinde hareket edememiş, uzaktan ona bakabilmiştim sadece. O ise yarı açık gözleriyle kimseye bakmamıştı, sadece bana bakmıştı. Bakışları ile sarmalamıştı çevremi o an, içimde bir umut yeşermişti yeniden.
Haktan’ın annesi, babası, Hira abla ve annem de gelmişti hastaneye. Babam gelmemişti çünkü il dışına çıkmak zorunda kalmıştı 3 gün önce.
Midemin bulantısı hâlâ devam ederken oturduğum sandalyede bacaklarımı kendime çektim. Kollarımı dizlerime sardım. Gözlerimi kaparken inledim acıyla, kısık bir sesle. Kimse duymamıştı zaten. Gözlerimi araladım bu sefer, etrafıma bakındım. Karşıda Haktan’ın babası oturuyordu. Annesi fenalaştığı için onu bir odaya almışlardı. Hira abla kenardaydı. Bakışları boşluğa dalmıştı.
Bakışlarımı sağıma çevirdiğimde Gözde ablam yoktu, abim vardı. Ve annem. Annemin endişe dolu bakışları benim üzerimdeydi. Beni böyle görmek onu bocalatmış olmalıydı.
Bu sırada bir hemşire çıktı içeriden. Çok sinirliydi. Hira ablam hareketlendi ve hemşireyi durdurdu.
“Haktan iyi mi?” Hemşire önce ona baktı, sonra bize. Sonra tekrar Hira ablama baktı.
“Hastayı ameliyat edecek doktor hâlâ gelmedi.” Duyduğu sözler ile hepimiz şaşırırken o anda jeton düştü.
Kısa çaplı yaşadığım aydınlanma ile ayaklandım hızla. Hemşirenin yanına gittim. Ve dakikalar sonra konuştum: “Ameliyata ben girebilirim.”
Hemşire kaşlarını çatarak bana baktı. “Hanımefendi, lütfen saçmalamayı-”2
“Tıp okudum,” dedim. “Hatta,” diye mırıldanıp telefonumu aldım ve hızla diplomamı gösterdim. “İstersem şuan TUS’a girip yüksek bir mevkii de olabilirim.” Dedim. Hemşire telefonu elimden alıp diplomaya göz attı. Bir süre düşünürmüş gibi bir bana, bir de diplomaya baktı. Sonra ise; “Tamam,” dedi. Diğerleri de hareketlenirken hemşire ile ilerleyecektim ki Hira ablanın bana seslenmesi ile duraksadım. Ona döndüm.2
(Yn: bu arada burada yazdığım her şey sallamasyon o kadar bir bilgim yok yanlış olabilir!!!!)1
“Kurtarırsın onu, değil mi?” diye sordu. Sadece onu başımla onaylamakla yetindim. Boğazımdaki yumru yüzünden konuşacak hâlim yoktu.
Kısa süre içerisinde beni hazırlamışlardı. Bilgilerimin olduğu raf tozluydu. Ve Ela gözlümün yaşaması için o tozları silmem gerekiyordu.
En sonunda Haktan’ın bulunduğu yere geldiğimizde yutkunmak istedim ama boğazımdaki yumru kendini belli etti. Titrek bir nefes vermekle yetindim sadece.
“Kurşunlar nerede?” dedim Haktan’ın bedenini incelerken.
“Biri tam karnına isabet etmiş, biri de böbreğin üstüne denk gelmiş. Çok riskli yerler değil ama çok kan kaybetmiş hasta…”
“Tamam,” dedim hızla. Daha fazlasını duymak hiç iyi olmayacaktı. Elimi yanımdaki hemşireye uzattığım anda ise anladım; şuan diyeceğim her kelime, yapacağım her hareket ameliyat hanenin dışında bekleyen herkesi ve beni etkileyeceğini anladım.
Kalbim hâlâ Haktan’ın vurulduğunu duyduğum andaki gibi atarken görünüşüm kalbime kıyasla bir o kadar sakindi.
İlerlerken kenarda durdum ve üstümdeki önlüğü çıkarıp çöpe attım. Derin bir nefes verip elimdeki eldivenleri çıkarmaya yeltenmiştim ki eldivene bulaşan kanları görünce duraksadım. Yutkunamadım, acıdı boğazım.
Onun kanıydı, elime bulaşmıştı.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim, sakin olmam lazımdı. Tekrar gözlerimi açıp hızla eldivenleri çıkardım ve çöpe bastım. Yan tarafıma dönerken adımlarımı ameliyathanenin girişine çevirdim. 1 saat sonra karşılaşacaktım.
En sonunda kapının araya vardığımda otomatik kapı kendiliğinden açıldı, öylece durdum. Karşıma baktım. Evet, adım atmaya tenezzül bile etmedim. Beni dışardan gören kişi nasıl görürdü, bilmiyorum ama ben kendimi yenilgiye uğramış, omuzları düşmüş, birkaç saatte çökmüş biri olarak görürdüm. Ki öyleydim de.
Kapı açıldığında tüm bakışları bu tarafa, yani bana döndü. Beni gören Hira abla hızla ayaklandı ve yanıma geldi. Benden uzundu, başını eğerek konuşuyordu. Yüzümü avuçları arasına aldı. “Irmak, ne oldu Haktan’a? İyi mi? Yaşıyor mu? Söyle bana, lütfen.” Bu sefer ellerini omuzlarıma yerleştirip sarstı bedenimi. Ben ise tepki vermeden Hira ablanın arkasındaki duvara bakıyordum. “Irmak! Cevap ver bana. Söyle, yaşıyor mu? Yalvarırım, yalan olsa da yaşıyor de. Konuş, tepki ver.”
Titrek bir nefes verdim, bakışlarım diğerlerinde gezindi. İlk önce annemle kesişti bakışlarımız, benimkilerin aynısı olan mavi gözleri kızarmıştı, o da benden bir tepki bekliyordu. Sonra ise abim ile denk düştü bakışlarımız. Endişe dolu bakışları üzerimdeydi. Sonra ise Haktan’ın babası ile çakıştı bakışlarım. Sanki ne cevabı vereceğimi biliyordu o, öyle bakıyordu bana. Haktan’a benzeyen gözler ile bakıyordu bana. Gözlerinde Haktan’ı gördüm bir anlığına, korktum. Öyle net bakıyordu ki bir an ona söyleyip söylemediğimden şüphe ettim. Haktan’ın annesi ise transa geçmişti, burada değildi sanki. Ve en sonunda ise Hira ablama çevirdim bakışlarımı. Bakışlarında endişe, korku, hüzün vardı. Ve umut parçası vardı. Minik de olsa bir umut parçası. Gözlerindeki o endişe ise sanki hep Haktan için değil de, biraz de benim içimdi. Anlamadım, ya da öyle hissettim. Bilmiyordum.
Ve en sonunda ya herkesi mutlu edecek, ya da herkesi üzecek o sözler dudaklarımdan döküldü:
“Yaşıyor, Haktan yaşıyor.”6
evettt bölüm nasıldıı??? düşüncelerinizi alayımm2
bu arada ben özel ders almaya baslıcam bu cumartesi asırııı heycanıyım nasıl davranmam lazımm fghjhgfhj1
size tavsiye: üzücü bölüm yazacaksanız arka sokaklar izleyin fghgfgh valla bana öyle ilham geliyorr hele ki suat'ın ölümü... Esra onun yerini tutmuyor. VE ŞU GÜLO SİKTİR OLUP GİTSİN OÇ MAL YA TUNÇU DA SALAK YAPTI KENDİ GİBİ MALLLL,2
bazen düşüncelere o kadar dalıyorum ki dünya duruyor söndürmeyi snaki... sizde de böyle oluyor mu??
öpüldünüzzzzz1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @busenursngl 1a önce |
![]() | @papates_kizartmasi 1a önce |
![]() | @priwkitapaski 2a önce |
![]() | @priwkitapaski 2a önce |
![]() | @priwkitapaski 2a önce |
![]() | @malfoyy_nazz 2a önce |
![]() | @kitapseverbirkisi 2a önce |
![]() | @mavikure 3a önce |
![]() | @mavikure 3a önce |
![]() | @mavikure 3a önce |
79.11k Okunma |
7.34k Oy |
0 Takip |
99 Bölümlü Kitap |