HELLO GENÇLİKKKKKKK3
NABERSİNİZZZ Umarım iyisinizdirrr2
oy sınırı geçilmemiş ama ben yine yeniden bölüm atıyorum, merhametliyim...1
Bu kitabı birine ithaf etmeye karar verdim. İthaf edeceğim kişiyi bende dahil kimse tanımıyor. Belki dibimizde, belki sizin birinizin en yakın arkadaşı, belki de yurt dışında... Kim bilir? Bu kitabı ileride aşık olacağım adama ithaf ediyorum. Belki de hiç aşık olmam, kim bilir? Belki yarın, belki 15 yıl sonra. Aşık olacağım adama ithaf ediyorum, çünkü bu kitapta kendime ait o kadar çok şey var ki... Beni bu kitapla tanısın, bu kitapla anlasın istiyorum. Belki bazılarınıza çok saçma gibi gelebilir, o sizin düşünceniz. Birinin bana kitap ithaf etmesi bence hoş bir şey, ve eğer manevi bir değeri varsa. Bilmiyorum, umarım gerçekleşir. 2
Bölüm kısa affedin beniiiii vallahi bu kadar yazabildim...2
İyi okumalar...3
Şarkı: İncir- İlyas Yalçıntaş (bu adam bneim hemşehirlimm)2
Kadınlığımda derin bir acı, kasıklarımda ise bir sızı vardı. Ve bir el vardı kalçamda, okşuyordu kalçamı... Lan! Ne oluyordu?4
“Irmak, güzelim.” Diyen bir ses işittim derinlerden. Kalçamda olan el hâlâ kalçamı okşamaya devam ediyordu. Bu nasıl bir olaydı?1
“Güzel gözlüm, uyan, hadi.” Bu ses, Haktan’ındı! Gözlerimi araladım yavaşça, ve bir güneş gibi parıldayan elaları ile karşılaştım. Tık, doğru güneşim!
“Haktan,” diye mırıldandım uykulu bir şekilde. Sonrasında başımı hızla göğsüne gömdüm. “Beş dakika daha…” diye mırıldandım harfleri uzatarak. Güldü.
“Seni uyandırmayı hiç istemem ama bugün imza günün.”
Duyduğum sözler ile hızla başımı göğsünden kaldırdım. İmza mı vardı? İmza neydi? Ben bilmiyorum vallahi hocam. Bünyamin bana yalan atıyor! Bana yalan atma Bünyamin!1
“Ama,” dedim ve gözlerimi ovuşturdum yavaşça, ve aklıma dünkü o ateşli gece geldi. Of off, sen bir de okuyanların yorumlarını gör. Utançtan geberirsin. Ateşli hatunum benim! Lan! İç ses! Ne okuyanları?4
Hızla ateş basarken ellerimle yüzümü kapadım, beni böyle görmesini istemiyordum. Ve yine bir aydınlanma yaşadım: Biz şuan çıplaktık!
Haktan uzanıp ellerimi yüzümden çekti, ve kızaran yüzümü ortaya çıkardı. “Sen utandın mı?” deyip dudaklarıma minik bir buse bıraktı. Vallahi bende içimden böyle bir hatun çıkacağını bilmiyordum.
“Son otondon mo?” diyerek onu taklit ettim utanma seansımın geçmesi için, lakin Haktan’ın gülmesi ve beni kendisine çekmesi ile daha da arttı utancım. Çünkü varlığını kadınlığımda hissediyordum! Göğsüne güçsüz bir şekilde vurdum. Bir saniye, ben alt tarafımdaki bu ağrı ile nasıl imzaya gidecektim?
“Köpek!” diyerek romantiklik modundan çıktım hızla. Nazlı falan olmayacaktım. “Canıma okudun dün.” Dedim ve göğsüne bir güçsüz yumruk daha attım. Bir kere daha vuracaktım ki bileğimi tuttu havada, ona bakmamı sağladı.1
“Yavrum; dün, devam et, diye adımı sayıklayan kimdi?” dediğinde daha da utandım ve başımı göğsüne gömdüm.1
“Sus!” dedim boğuk bir şekilde. Bir eli hâlâ kalçamdaydı, hayır, şu ana kadar kalçamdaydı. İleri doğru ilerledi eli bir örümcek misali. Parmakları sızlayan kadınlığımı bulduğunda bir yay gibi gerildi belim. Bunu şuan yapmamalıydı. Sızlayan kadınlığımı okşadı, sanki acısını gidermek istiyormuş gibi. Ve parmaklarının değmesi ile garip bir şekilde ağrıyı hafifletmişti. Bu adamın elleri sihirliydi.
Başını eğip göğüslerimin arasına gömdü. Derin bir nefes çekti oradan, sonra ise öptü orayı. “Özür dilerim,” diye mırıldandı. Her an eriyebilirdim bu adam için. Bu kadar kibar biri olmak zorunda mıydı? Kalbimi her cümlesi ile fethediyordu.
Ne diyeceğimi bilemedim, sustum sadece. Haktan ise göğüs boşluğuma öpücükler bırakmaya devam etti. Sonra ise ani bir hareketle üstüme çıktı.
“Haktan?” dedim şaşkın şaşkın. Çok ani olmuştu bu.
“Ben neden sana doyamıyorum?” dedi ve dudaklarıma yapıştı. Şaşkınlığı bir kenara atıp bende ona karşılık verdim. Onu beş saat öpsem bıkmazdım büyük bir olasılık.6
Sağ kolunu kırıp üstüme iyice eğilirken Boşta kalan eli göğsüme ilerliyordu. Bende boş durmadım, bir elim kasıklarıma çarpan sertliğine ilerledi ve onu avuçlarım arasına aldım. Sıvazladım yavaşça. Hırıltılı bir nefes dudaklarının arasından dökülürken sıktı serçe göğsümü, inledim bende dudaklarına doğru.
Dudakları dudaklarımdan ayrıldı ve göğüslerime ilerledi. Göğsümü ağzının içine alıp sertçe emmeye başladığında istemsizce sertliğini sıktım, onun hareketlerinin daha da sertleşmesine neden oldum.
“İçime gir! Diye inledim. “Dayanamıyorum.”5
“Amadeyim emrine,” dedi ve beni ters çevirdi. Ellerimle yataktan destek alıp kalçamı onu delirtecek şekilde kıvırarak yukarı kaldırdım. Dudaklarını sırtımda hissettim, kalçama kadar indi dudakları. En sonunda ise kalçama yediğim şaplak kaçınılmaz oldu. Canım acımadı, tam tersi zevk verdi. Bu sebepten dolayı inledim tekrardan adını haykırarak. Sertliğini girişimde hissettim sırada kendini içime sertçe itti. Sızlayan kadınlığım iyice acırken çığlık attım kısık sesle. Kendini en derine itip çıkardı, ve tekrar itti kendini en derine kadar. Yavaşça ileri geri yaparken vücudumuza yayılan zevk dalgası ile aynı anda inledik.4
Öne doğru eğildi, ensemdeki saçları kenara itip enseme minik bir buse kondurdu. Kendini tekrar içime iterken elleri göğüslerime gitti ve sertçe sıkmaya başladı göğüslerimi.
Adını yüksek sesle haykırırken doruklarda olduğumu hissediyordum, yoksa bu hissin bir açıklaması yoktu. Haktan bir anda içimden çıktı, ve sırtıma akıttı sıvısını. Dayanamayıp düzeldim ve onun karşısına geçtim. Göğsünden ittirdiğimde kendisini yatağa düşürmeme izin verdi. Sırt üstü yattığında hızla sertliğine yöneldim, ağzıma aldım onu. Ellerini hızla saçlarıma geçirirken bastırdı beni kendine. Ağzımın içinde dilimle onunla oynarken daha hızlı aldım onu. Ellerim ise kaslarındaydı, her bir zerresine dokunuyordum.
“Evet kızım, aynen böyle.” Dedi kendinden geçmiş bir şekilde. Bu beni daha da baştan çıkarırken en derine kadar aldım onu, o inlerken benim bedenim kasıldı. Çünkü midem bulanmıştı. Ama umursamadım. Devam ettim onu almaya. En sonunda ağzıma boşalınca yuttum tüm sıvısını. Sonra ise geri çekildim. Ağzımdan taşan sıvısını elimle silip kucağına oturdum.
(Yn: hata varmı diye bir daha okuyayım dedim, aboo bune böyle, kendimden utandım. Asıl benim içimden nasıl bir hatun çıktıı. Bundan sonrası daha da midenizi bulandırabilir. Bu konularda hassas olanlar okumayabilir)2
“Kadınlığın ağzıma gelecek şekilde yüzüme otur,” dedi bir anda. Anlamadım amacını, kaşlarım çatıldı. Ellerini belime yerleştirdi ve beni bahsettiği pozisyonda oturtturdu. Dili ihtişamlı bir girişle kadınlığıma girince ister istemez inledim. Elleri belimden ayrıldı, göğsüme yöneldi. Avuçladı göğüslerimi, göğüslerime damlayan kendi sıvısını yaydı iyice.8
Dili kadınlığımın duvarlarına çarparken inledim. Islandığımı hissediyordum. Fena bir şekilde hem de. İçimdeki ateşli hatun kendini belli etti, yavaşça ileri geri hareket ettim üzerinde. Lakin bu beni daha da azdırdı. Ellerimi Haktan’ın saçlarına atıp çekiştirdim. “Haktan!” dedim çığlık atarak. Bu kadarı yeterdi, onu içimde istiyordum. Derhal.
Hızlıca oturduğum yerden geriledim ve sertliğinin üstüne oturdum. Onu yavaşça içime aldım, kaydım üstünde. Onun dudaklarından amansız bir soluk dökülürken inledim sessizce. Ellerini belime yerleştirdi yetmiyormuş gibi ve beni üstünde zıplatmaya başladı. İçimdeki arzu katlanarak büyürken omuzlarına geçirdim tırnaklarımı. Haktan sırtını yatağın başlığına yasladı, dizlerini kırarak bana destek oldu ve daha hızlı içime girdi.2
“Ah, delireceğim Irmak!” dedi. İçimden çıkmadan kucağına aldı beni, duvarın oraya vardığımızda çıktı içimden. Beni de kucağından indirirken ne yapmak istediğini anladım. Bu yüzden onu daha da delirtmek adına ellerimi duvara yasladım, kalçamı ise sertliğine yasladım. Güldü. Beni sertçe tutup tekrardan içime girdi. Bu böylece devam etti. Belki on kez, belki yirmi kez. Ama birbirimize yine doyamadık.3
~
Karakoldaki herkes yoğun bir çalışma içindeydi. Fakat bu Sonerler için geçerli değildi. Hepsi dağılmış hâldeydi. Soner ve Gözde yan yana oturmuş, sohbet ediyorlardı. Ara sıra gülüyordu Gözde. Soner ise onun gülüşünde boğuluyordu.
Arda telefonundan araba yarışı oynuyordu. Tekrardan kaybedince afilli bir küfür savurdu. Barış ise sonunda karakola gelmişti. Ne konuşuyor, ne bir şey yiyordu. Sadece boş boş etrafı izliyordu. Gökalp ise telefonda Irmak ile kavga etmekte meşguldü.
“Lan dellendirme beni!” diye cırladı telefonun diğer tarafından Irmak. “Efsun niye suskun? Kesin senin bu işte parmağın var. Konuş!” Gökalp telefonu kulağından çekip yüzünü buruşturdu. Bu kız neden bu kadar bağırıyor diye düşündü. Soner Başkomiserine çevirdi bakışlarını. “Komiserim, vallahi Allah size sabır versin. Irmağın her gün dibimde bağırdığını düşünmek çok korkutucu.” Dedi. Bu sırada telefondan, “Seni duyuyorum!” diyen Irmağın sesi yükseldi. Gökalp dişlerini dudağına geçirdi. Tekrar telefonu kulağına yasladı ve, “Ben Efsun’u öptüm.” Diye fısıldadı.
“Ne!” diye cırladı Irmak. “Dur bi’ Efsun! Gökalp, seninle sonra konuşacağım.” Dedi ve hızla telefonu kapadı Irmak.
Bu sırada içeriye bir polis girdi. Bakışları Soner’i buldu. Hızla hazır ola geçti. “Başkomiserim, merkezdeki barda bir kız bulduk. Soruşturmada bir işe yarayabilir, sorgu odasına aldık.”
Soner ayaklanırken, “Buraya getirin direkt.” Demesiyle ortamdaki herkes bocaladı. Hatta Gökalp o kadar şaşırdı ki, “Ne?” dedi.
“Kimin ne istediği umurumda değil.” Diyerek polis kızı böldü Soner. “Getirin buraya.”
“Emredersiniz Başkomiserim.” Dedi kız polis ve geldiği yere geri döndü hızla. Soner pantolonunu düzeltirken diğerleri de işlerine dönmüştü tekrar, ortak masaya oturmuştu hepsi. Az önce giden kız bu sefer yanında bir kıza içeri girdi. Arda gördüğü kişi ile donakalırken ağzı bir karış açık kaldı.
Kahkahalar atarak içeri girmişti polisin kolundaki kız. Upuzun, sapsarı saçları vardı. Masmavi gözleri ışıl ışıl parıldıyordu, iki yanağındaki gamzesi ise güzelliğine güzellik katıyordu. Lakin sol kaşının üzerinden başlayıp sol elma kemiğine kadar gözünden geçen bir yara izi vardı. İçi acıdı o an Arda’nın. Ama bu çiziğin onun güzelliğinden hiçbir şey eksiltmediği aleniydi. Kızın altında kısacık, mavi bir kot etek vardı. Üstünde ise oversize bol bir V yaka beyaz bir tişört vardı. Yanındaki Gökalp Arda’nın açık kalan ağzını kapattı. Dişlerini alt dudağına sertçe geçirdi Arda. Elindeki telefon yere düşmek üzereyken tuttu sıkıca. Ve abartılı bir şekilde yutkundu.5
“Yani hayırdır sen? Sonra yumruğu suratına bir geçirmişim.” Kız alt dudağını ağzının içine yuvarladı, ıslık çaldı usulca. “Bana bir 5 ay bulaşmaz diye düşünüyorum.” Bakışları ona pür dikkat bakan ekipte gezindi. Bakışları Barış’ta durdu. “Aa,” dedi. “Seni gözüm bir yerden ısırdı. Ama çıkaramadım.” Dedi kız.
Bütün bakışlar Barış’a döndü. Barış kendini savunmak istercesine, “Devriyedeyken barda karşılaştık. Tanımıyorum.” Dedi.
“Ayol, sana, geçen dövdüğüm çocuğu anlattım ya? Ne tanımıyorum’u?”
“Dinlemedim ki ben seni,” dedi Barış. Kız şaşkınlıkla ona baktı.
“Ne!” dedi yükselerek. “9 adamı aynı anda öldürdüğümü de mi dinlemedin?”
“9 adamı aynı anda öldürdüğünü mü?” diyerek ona baktı Soner. Kız, hızla başını aşağı yukarı salladı. Saçlarını geriye attı havalı bir şekilde.
“Ne sandınız?” dedi. Bu sırada içeriye Soner’in babası Ferit girdi. Ferit’i gören kız hızla kadın polisin kolundan çıktı. Hazır ola geçti ve gür sesi ile, “Yüzbaşı İdil Çevik, Trabzon, Emredersiniz komiserim!” dedi. Ferit hariç odadaki herkes bir tur daha şaşkınlığa uğradılar.1
“Ne?” dedi Soner şaşkınlıkla babasına bakarken.
“Şaka? Bu mu asker?” dedi Gökalp.
“Oha,” diyerek İdil’i süzmeye kaldığı yerden devam etti Arda.1
“Helal olsun,” diyerek gururla süzdü kızı Gözde.
Ve son noktayı Barış, “Tahmin etmiştim.” Diyerek koydu.
“Gelmişsin baba,” diye mırıldandı Soner. Bu sefer şaşırma sırası İdil’de idi. “Baba mı?” dedi. Soner’e baktı şaşkınlıkla. Ve o an komutanı ile karşısındaki adamın çok fazla benzediğini fark etti.
“Burada ortalık karışmış,” dedi Ferit. İlk önce İdil’e döndü. “Kızım, senin ne işin var burada?”
“Görevdeyken getirdiler beni buraya komiserim, arama var diye; bende ayak uydurdum.”
Bu sefer Soner’e döndü Ferit. “Sorguya çekeceğin kişiyi niye buraya getirttiriyorsun, oğlum?” diye sordu. Cevap vermedi Soner, veremezdi zaten. Irmak’ın herşeyi öğrenmesinden sonra sessizdi. Bayağı sessizdi.
“Şimdi sen suçlu musun, değil misin?” dedi şaşkınlıkla Gökalp. Onu bu da beklemiyordu, kimse beklemiyordu. Çünkü cılız bir kızdı. Asker olmasını düşünmek kulağa imkânsız gibi geliyordu. Kimse Gökalp’in sorusunu umursamadı.
“İstifa dilekçeni verdin mi?” diye sordu Ferit, İdil’e. İstifa etmişti İdil, çünkü onun bir alt rütbesi olan ve onun timinde olan kardeşi ağır yaralanmıştı. Bir kolu yoktu artık. Ve bir ayağı da topaldı. Ona bakacak biri de yoktu. İdil ise kardeşi için işinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Hâlbuki çok severdi o mesleğini. Silahlarını, timdekileri…
“Verdim…” diye mırıldandı İdil. “Ama Tarık’tan da bir kilo azar işittim.”
“Niye istifa ettin?” diye sordu Gözde, dayanamayarak. İdil, durgunlaşan bakışlarını Gözde’ye çevirdi. “Yani, mesleğin güzel.”
“Kardeşim ağır yaralandı,” dedi kabaca bahsederek. Bu konunun çok açılmasını sevmiyordu. “Ona bakılması lazımdı, bir ben vardım. O yüzden bende istifa ettim.”
“Sen neden geldin, baba? Bir şey mi oldu?” dedi Soner.
“Yok,” dedi Ferit. “Bana attığın mesaj için geldim.” Dedi. Soner’e jeton daha yeni düşerken yutkundu. Irmak’ın, kendisinin hafıza kaybı geçirdiğini öğrendiğini söyleyecekti. “Dışarı çıkalım,” dedi sadece Soner. İkisi beraber çıktılar dışarı.
“O zaman ben gideyim.” Dedi kadın polis, hızla ortamdan uzaklaştı. Diğerleri kahve getirdi, İdil’i de yanlarına oturttular. Ve derin bir sohbete girdiler. Arda ise hâlâ İdil’i süzüyordu çaktırmadan. Bu nasıl güzellik? dedi içinden. Yutkundu ve önüne döndü hızla. Diğerlerinin sohbetine odaklanmayı denedi. İdil yeni bir iş bulması gerektiğinden bahsediyordu.1
“Bizim ekibe katıl,” dedi bir anda Arda. Tüm bakışlar ona döndü. Ve o anda bunu dışından söylediğini fark etti Arda. Yapacak bir şey yoktu, devam etti. “Yani, siber şubede eksiklik var. Eğer bu tarz şeyler yapabiliyorsan…”2
“Ay, cidden mi?” diye sordu Arda’nın siyah gözlerine bakarken İdil. Arda’nın gözlerine daldı kısa süreliğinde, etkisine kapıldı Arda’nın. Ve işte o an ikisi de birbirine tutuldu. Yeni bir aşkın kıvılcımı yeşeriverdi.3
“Arda haklı,” diyerek Hint bakışmaları ile yarışacak olan bu bakışmayı böldü, Barış. “Soner Başkomiserimizle konuşmalıyız ama.” Diye ekledi.
Tekrardan sohbete daldılar. Güldüler, kahkaha attılar. Arda ile İdil ise birbirine kaçamak bakışlar atmayı ihmal etmedi…5
AY AY Nasıldıı???7
kısaydı, orası kesin1
Dün bir şey fark ettim. Ben kendim hariç herkesi savundum. Bir kendmi savunmayı bilip de beceremedim
Ay yine ben yine edebiyat yapıyorumm off
size bişi diycem, profilimdeki kişi benim 7
bunu neden dediğimi bilmiyorum
bayssssssss1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
77.13k Okunma |
7.23k Oy |
0 Takip |
96 Bölümlü Kitap |