HELLÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜ2
AY AY AY AYYYY NASILSINIZZZZZZZZZZZZZZ,
BEN GELDİMM WUAAAAAAAA BGHJKBVBHNJB4
aslında 15 hazirndan sonra atacaktım bölüm ama yazarınız sıkıldı :)))2
ya bulunduğum sınıfta 10 yıllık 9 yıllık arkadaşlarım var ve ben onlardan şimdi ayrılıyorum... Veda mektubu falan yazdık, mezuniyet hazırlığı falan. Üzüldüm ya, ne kadar şizofren bir sınıf olsak da en samimi sınıftı bizim sınıf. 1
Bölüm kısa affedin, fikir gelmedi. Bir sonraki bölüm için de fikir verebilirseniz sevinirimmmm
şarkı: Sen Benim Şarkılarımsın
“Ulan 50 kilo eşya taşısam bu kadar ağır olmazdı.” Dedim sinirle Efsun’a bakarken.
“Ay sus! Çok da güzel oldun.” Göz devirdim ve dilimi çıkarttım çocukça hareketlerle. Kınama hazırlanıyorduk, ama bir sıkıntı vardı: BEN BU BİNDALLIYI GİYMEK İSTEMİYORDUM! Bindallının bu kadar ağır olacağını kimse tahmin edemezdi büyük ihtimal. Şunu giyerken 5 kilo vermiştim.
“Hem bi’ kere, gülü seven dikenine katlanır.”
“Efsun,” Derin bir nefes verdim. Saçlarımı dağıtmak için elimi saçlarıma doğru uzatmaya yeltendim ama Gözde ablam hızla tuttu elimi. Ofladım. Hiçbir şey yapamıyordum.
“Benim bu ortamda ne işim var ya,” diye yakındı Işık. Herkesin derdi ayrıydı.1
“Hadi, gelin artık.” Diyerek yanımıza yaklaştı halam. Bankta kollarını küskün bir şekilde bağlamış, dudaklarını öne büzmüş ve bindallının içinde kaybolmuş bana baktı. “Kız,” dedi. “Ne naz yaptın be! Haktan’ın şuan kapının önünde üstü çıplak bir şekilde olduğunu duysan ayaklanırdın.”
Kaşlarım çatılırken hızla, “Ne?” diyerek bindallının eteklerini tuttum ve ayağı kalktım. Kocamın namusu elden gidemezdi. O benimdi.
Halam dayanamayıp kahkahayı basarken diğerleri de güldüler. Hatta Işık bile güldü. Ben ise hâlâ kocamı kıskanma derdindeydim. “Kocama benden başka kimde bakamaz!” dedim yükselerek.
“Kız,” dedi halam elini omzuma atarken, diğer elini de dizine attı ve öne eğilip gülmeye devam etti. Gülmesi en sonunda durduğunda derin derin nefesler alıp dikeldi ve bana baktı. Hâlâ yüzündeki gülümseme gitmemişti. “Kocanın burada ne işi var?”1
“Ne?” dedim bir posta daha şaşırırken. Ve o anda beni ayağı kaldırmak için halamın bunu dediğini anladım. “Ay ben sizin kınanıza…” dedim yüksek sesle. Bindallının eteklerinden tuttum ve pistin olduğu yere ilerlemeye başladım. Birde yer tutmuşlardı bunun için kızlar. Gereksiz bir aktiviteydi bence.
“Anne,” dedim paytak paytak koşarken. Annem ve Gül annemin yanına vardığımda annem dayanamayıp gülmüştü. Onlarda süsleri asıyordu.
“Ya anne,” Sinirle bindallının eteklerini bıraktım. “Bari sen yapma ya,”
Hira ablam ise ağzına sarma tıkıştırırken bu tarafa geliyordu, yanımıza vardı ve bana bakıp; “Ama çok komik yürüyorsun.” Dedi.
“Çünkü şu üstümdeki elli kilo!” dedim. Gül annem de dayanamayıp kıkırdadı. “Ne yapacaksınız yapın da kurtulalım şu tantanadan.” Dedim. Hira ablam Efsun’a doğru döndü ve var gücü ile bağırdı. Bence Hira abla bordo bereli olmalıydı. “Efsun! Şarkı aç!”
“Geliyor şarkı!” dedi Efsun. Diğerleri de piste doluştu. Annem anında kınası olan “Irmak” adlı kızını unuturken, onun peşinden piste gelen Hira ablam ile kıvırtmaya başladı. Annemin kendi kınasında bu kadar oynamadığına emindim.
“Hadi, güzel kızım.” Diyen Gül annemin sesi ile bakışlarımı annemden çektim. “Sende geç, oyna.”
“Bence çok sıkıcı,” dedim. Güldü Gül annem.
“Kına sonunda göreceğim seni bir de.”
Bindallının eteklerini kaldırmaya tenezzül bile etmedim ve sandalyeye oturdum. Ağrıyan bacaklarıma iyi gelmişti oturmak. O kadar kudurduktan sonra bacaklarımın ağrıması tabii ki de normaldi.
Gözde ablam yanıma geldi, kırmızı tülü kafamın üstüne kapadı. Evet, o ana gelmiştik. Bana kına yakılacaktı.
Bizimkilerde ellerine mumlarını aldılar ve etrafımda dönmeye başladılar.
“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar,”
Bir tur etrafımda döndüler. Benim ise içimde hiç ağlama dürtüsü yoktu.
“Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler,”
Bir tur daha döndüler, ben ise kahkahalar atacak hâldeydim.
“Annesinin bir tanesini hor görmesinler,”
Birkaç tur daha döndüler, Işık dayanamamış olacak ki önüme doğru eğildi ve tülün altına girdi.
“Irmak abla, ağlayacak mısın? Her an gülecek gibi duruyorsun da, sorayım dedim.”1
“Ağlamam yok ki,” dedim gözlerinin içine bakarak. Kitapta okurken, “Bir insan kınasında nasıl ağlamaz ya?” derdim. Lakin kınadığını yaşıyordu insan. Gülesim vardı. İçimi yokladım, mutsuzluğa dair bir iz yoktu.
“Ağlamıyor mu?” dedi Efsun. Işık tülün altından çıkıp Efsun’u onayladı. Efsun ise hızla tülün altına girdi, kulağıma doğru fısıldadı.
“Bunu yapmayı istemezdim ama ağlaman lazım, canım. Affet beni. Neyse, Haktan’ı kaybettiğini düşün. Kötü şeyler düşün.” Geri çekildi lakin tülün altından çıkmadı, suratıma baktı. Modum anında düşmüştü. Zira beynimdeki Murat’ın seslerini bastırmak için gizliden ilaç içmeye başlamıştım, ama Efsun’un dedikleri ile ilaç işlevini yitirdi.1
Haktan’ı kaybetsem ne olurdu? Ne yapardım? Tepkim ne olurdu?
Büyük ihtimal içime gömülürdüm. Çünkü ben onun yanında ağlamayı seviyordum. O da yanımda olmayınca nasıl ağlayacaktım? Susardım, konuşmazdım. Kimseyi görmek istemezdim. Gece gündüz fark etmez, mezarının yanında olmak isterdim. Onunla vakit geçirmek isterdim her an. Onu son bir kez daha tutkuyla öpmediğim için pişman olurdum. Ona, baba olma duygusunu yaşatamadığım için pişman olurdum. Onunla daha fazla sohbet etmediğim için pişman olurdum. Onunla daha fazla vakit geçirmediğim için pişman olurdum.
Gözlerim anında dolarken Efsun’a mazlum mazlum baktım. Burnumu çektim, aynı anda gözümden bir yaş düştü. Efsun ağladığımı gördüğünde yüzüne vatan gülüşünü yerleştirdi ve geri çekildi.
“Ağladı mı?” diye sordu Gözde ablam. Hemen dibimde olan Hira ablam onu başı ile onayladı. Gerisinde ne olduğunu hatırlamıyordum, çünkü zırıl zırıl ağlıyordum. Elime kına yakıldı, avuçlarımı kapadılar. Açma elini, dediler. Açmadım bende. Ondan sonra ise Gül annem elime bir şey koydu, altın olduğunu sanıyordum çünkü buğulu gözlerle bir şey görmek zordu.
Ela gözlüm ile bir ömür beraber olmaya bir adım daha atmıştık.
~
Ultrason odasının havası gerginlikten geçilmiyordu. Odada Gözde, Soner ve doktor Serpil vardı. Gözde, sedyede uzanıyordu, doktor Serpil ucuna jel sürdüğü ultrason aletini Gözde’nin belirginleşmiş karnında gezindiriyordu. Soner, Gözde’nin elini sıkıca tutmuş, ekrana bakıyordu merakla. Bugün de cinsiyeti öğrenmek için gelmişlerdi. Geçen hafta da gelmişlerdi, ama bebekleri cinsiyetini göstermemekte ısrarcıydı.
“Evet,” dedi doktor Serpil, uzatarak. “Umarım bebeğimiz bu sefer cinsiyetini gösterir.” Doktor Serpil, bir süre ekrana baktı. Bu sırada konuşmaya da devam etti. “Ağır şeyler kaldırmamaya, kendini zorlayacak hareketler yapmamaya özen gösteriyorsun, değil mi?”
Bunu söyleyen Gözde değildi, bunu söyleyen Soner’di. Gözde, Soner’in bu hâline güldü ister istemez.
“Bebeğimiz cinsiyetini gösterdi!” dedi doktor bir anda, sevinçle. Gözde ve Soner tüm odağını doktora verdi.
“Neymiş?” dedi Gözde heyecanla. Daha sıkı tuttu Soner’in elini. Soner, Gözde’nin elini öptü, okşadı.
“İlk önce tahminlerinizi alayım,” dedi doktor ve onlara döndü.
“Hiç düşünmemiştim.” Dedi Soner bocalayarak. Cinsiyet onun için önemli değildi. Önemli olan bebeklerinin sağlıklı olmasıydı. Salladı bu yüzden. “Bence, erkek.” dedi Soner heyecanla, sonrasında Gözde’ye baktı. “Sence, hayatım?”1
“Bence de erkek,” dedi Gözde de. İkisi de tüm odağını doktora verdiler. Doktor ise kenarda duran mavi ve pembe patiğin oraya uzandı, kenardaki ultrason fotoğrafını eline aldı, diğer eline ise kenardaki patiklerden birini alacaktı ki Soner’in telefonu çalmasıyla duraksadı.
Soner titreyen elleriyle telefona baktı, Amiri arıyordu. Gözde’ye çevirdi bakışlarını. “Amir arıyor.” Dedi. Gözde ona telefonu açması için başını salladı sadece. Soner, hızla telefonu açıp kulağına dayadı telefonu. Doktor ise sakince onları bekliyordu.
Soner bir süre karşısındaki amirini dinledi. Amirin çok sert konuştuğu Soner’in değişen ifadesinden belliydi. “Tamam, geliyorum, amirim.” Dedi ve telefonu kapadı Soner. Gözde ona merakla bakarken, “Ne olmuş?” dedi.
“Toplantı varmış, beni çağırıyorlar.”
“Acil mi?” diye sordu Gözde. Soner, başını aşağı yukarı salladı.
“Cinsiyeti öğrenin önce, isterseniz.” Dedi Doktor.
Eli ayağı birbirine girmişti Soner’in, ne diyeceğini bilemedi. Gözde tam konuşacakken doktor ondan önce davrandı ve kenardaki patiklerden birini ultrason fotoğraflarının olduğu eline aldı ve ikisine doğru dönüp konuştu:
“Tebrikler! Nur topu gibi bir oğlunuz olacak!”1
Gözde de Soner de dona kaldı. Doktor ise mavi patikleri onlara doğru uzattı. Soner, titreyen ellerle ultrason fotoğraflarını ve mavi patikleri eline aldı. Çok küçüktü patikler, minnacıktı. Ve bebeğinin ayakları da böyle minicik olacaktı…
AY AY AY NASILDIII4
yazarınız bu ara çok durgun, hep yalnız kalmak istiyor. Galiba depresyona girdim gfguıhghuık
bir sonraki bölümde ne olacak acabasııı????7
bu arada attığım panolara okurlarım hariç herkes bakıyor jhbvhujıhbg
neyse, çok ödevim var ügüühühühüühühü
bayssssssssssss2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @athena29 1a önce |
![]() | @silinen79332 1a önce |
![]() | @silinen79332 1a önce |
![]() | @silinen79332 1a önce |
![]() | @ayranseviyom 1a önce |
![]() | @zeynos3207 1a önce |
![]() | @canimsenhayirdir (Yazan) 1a önce |
![]() | @malfoyy_nazz 1a önce |
![]() | @malfoyy_nazz 1a önce |
![]() | @malfoyy_nazz 1a önce |
![]() | @uykulubirgencyazar 1a önce |
77.55k Okunma |
7.26k Oy |
0 Takip |
97 Bölümlü Kitap |