Merhaba1
nasılsınız? Umarım iyisinizdir?2
Ve ben 3 hafta boyunca galiba girmeyeceğim uygulamaya2
çünkü bazı şeylerin geç farkına vardım ve telafi etmem gerek2
Öyle büyük bir fark ediş ki bu satırları yazarken maalesef ağlıyorum:)
Oy:: 422
“Irmak, onlar ne?” diye sordu Haktan. Ben ise yutkunmakla yetindim.1
Genelde içimdekileri dökmezdim insanlara, susar ve içime atardım. Bu yüzden de psikolojimin iyi olduğu söylenemezdi. Bedenime aşırı fazla zarar verecek olan yöntemlere, ilaçlara başvururdum genelde. Uzun bir süre önce bırakmıştım ilaçları, çünkü mutluydum. Ama Murat faciasından sonra her gece irkilerek uyanmaktan gına gelmişti, tekrar başlamıştım ilaçlara. Kilo alamamamın sebebi de bu ilaçları. Bana zarardan başka bir işe yaramıyordu, ama beynimdeki sesleri susturuyordu.
“H-hiç.” Dedim. Kekelemiştim! Dişlerimi dudağıma geçirdim ve içimden kendime sövdüm.
“Irmak, onlar ne dedim?” Haktan’ın bu sertçe çıkışından dolayı bocaladım ama belli etmedim. Bana doğru bir adım attığında bende geriye bir adım attım. Bu ilaçları içtiğimi ve psikolojimin kötü olduğunu öğrenirlerse beni direkt psikoloğa gönderirlerdi. Ve bu olabilecek en kötü sondu.
Ben psikoloğa gitmek istemiyordum.
“Neyler ne?” dedim kafasını dağıtmak adına, ama Haktan kandı mı?
“Güzelim,” diyerek derin bir nefes verdi ve bana doğru bir adım daha attı, bende bir adım daha geriye doğru atıyordum ki ayağım valize takılınca bir anda ayağım yerden kaydı; dudaklarımdan tiz bir çığlık çıkarken Haktan anında tuttu beni belimden. Üstüme eğildi ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
“Irmak, bana elindekini zorla aldırtma. Söyle,”1
“A-ağrı kesici!” dedim aklıma gelen ilk yalan ile. Tabii ki de inanmadı.
“Yalan söylemeyi beceremiyorsun.” Dedi. Bakışlarımı kaçırdığımda anında diğer eli çeneme gitti, ona bakmamı sağladı. Hâlâ eğik bir şekilde duruyorduk ve gittikçe daha da yaklaştırıyordu yüzünü yüzüme. Bu da iyi değildi.
“Saçmalama,” dedim sahteci bir tavırla. “Yalan borcum mu var sana?”
“Irmak,” dediğinde bakışlarımı kaçıramadım, çünkü bunu öyle ciddi, öyle bastırarak söylemişti ki korkmuştum. İlk defa benimle bu kadar ciddi konuşuyordu. Sanki uyumadan önceki adam gitmişti, başka biri gelmişti onun yerine. “Elindekileri ver bana.”
Derin bir nefes verdi, gözlerimin içine derince baktı ve bir elini çenemden çekti. Eli arkamdaki elime uzandığında hızlıca onun elleri arasından kurtuldum ve odanın içinde ondan uzak en köşeye kaçtım, bana öylece baktı, bende başımı omzuma yatırıp mazlum mazlum baktım ona.
Ve resmen kovalamaca başlattım.
Ben kaçıyordum, o kovalıyordu. Odanın içinde artık koşacak yer kalmadığında hızla otel odasının dışına çıktım, hızlıca koşmaya başladım. Tam arkamı dönüp Haktan’a bakacaktım ki bir şeye toslamam ile maalesef durmak zorunda kaldım. Önüme dönüm çarptığım dağa baktım: Bir adet sinirli Haktan.2
Hızlıca beni bacaklarımdan kavradı ve sanki çöpmüşüm gibi beni omzuna attı. Bir yandan da konuşuyordu.
“Bir daha o üstündeki ile dışarı çıkmayacaksın.” Odaya girdiğimizde kapıyı kapadı ama beni indirmedi.
“Çünkü benim karımı benden başkası böyle göremez. Karıma bir tek ben bakabilirim.”1
“Hayırdır?” diye sordum ve yüzüne bakmaya çalıştım. “Sen padişahın sol taşağı mısın?”2
“Soner haklı, sen bu aralar çok küfür ediyorsun.”
“Haktan!” diye bağırdım en sonunda. Sırtına yumruğu geçirdim. “İndir beni!”
Anında beni indirdi, ama yatağa bırakmıştı bedenimi. Ben daha ne olduğunu anlamazken üstüme çıktı ve iki bacak arasına sıkıştırdı bedenimi, hareket edemiyordum artık.
“Haktan, bırak beni!” diye bağırıyordum ama nafileydi, işlemiyordu adama. Kenardan çarşafı eline aldı ve iki elimi de bileğimden tutup bileğime bir kelepçe misali bağladı çarşafı. Avucumdaki ilaç paketini artık öyle bir sıkıyordum ki ellerimi kesmeye başlamıştı paket.
Çarşafa üst üste düğümler attıktan sonra elimdeki ilacı eline aldı Haktan, tekrar sinirli ve ciddi hâline dönmüştü. Sımsıkı sıktığım parmaklarımı açmayı denedi, ilk önce beceremedi ama sonrasında parmaklarımı tek tek açıp ilacı eline aldı. Korkudan yutkunamadım bile. Yanında makyaj çantam da vardı. Hızlıca ilacı inceledi, üstünde devasa bir şekilde yazan sakinleştirici yazısını görünce kaşları çatıldı ve bozguna uğradı resmen. Artık yapacak bir şeyim yoktu, gözlerimi kapadım korkuyla ve titrek bir nefes verdim. Tekrar gözlerimi açtığımda ise makyaj çantamdaki depresyon ilacını da bulmuştu. Doğum kontrol hapını da çıkarttı ama onu kenara koydu. Murat olayından sonra bana verilen ilaç paketini de eline alında kaçları şaşkınlıkla havalandı. Çünkü 3 ayda bitireceğim kutuyu 1 haftada bitirmiştim. Onu da aşırı doz bir şekilde kullanıyordum çünkü böylece beynimi uyuşturuyordu.
“Irmak,” dedi Haktan dumura uğramış bir şekilde. Elindeki üç ilacı da havada salladı. “Neden kullanıyorsun bunları?”
“Irmak, eğer bana cevap vermezsen abini ararım. Ya da babanı, her neyse.”
“Hayır! Arama!” dedim anında. Bu yükselişimle tek kaşı havalandı.
“Yoo, nerden çıkardın?” dedim titreyen sesimle. İnanmadı. Kollarımdan tutup beni oturur pozisyona getirdi ve çenemden tutup ilaçları bana gösterdi. “Bunları ne için kullanıyordun?” Hâlâ susmaya devam ettiğimde kendince çıkarımlarda bulunmaya başladı. “İntihar mı etmeye çalışıyorsun?” Başımı iki yana salladım. “Bedenini uyuşturup kâbus görmemek için mi yapıyorsun?” dediğinde tepki vermedim. Başımı öne eğdiğimde sertçe tuttu çenemden. Gözlerimin içine dikkatlice baktı ve nokta atışı bir sonuca vardı. “Evet, aynen bunun için yapıyorsun.”
“Ne yapsaydım?” dedim en sonunda konuşarak. Gözlerine baktım sadece, beni anlasın istedim. “Beynimde saçma sapan sesler var, susturamıyorum. Uykularım haram olmuş bana, her rüyamda biri ölüyor. Korkuyorum ya! Dışarı çıkmaya dahi korkuyorum. Tek başıma uyumakta zorlanıyorum, bir çıtırtı çıksa korkuyorum, her an ağlamak istiyorum. Yetti artık! Canım çok yanıyor,” Bağlanmış ellerimi kalbimin oraya götürdüm ve kalbime sertçe vurdum iki kez. “Buram çok acıyor! Size bir şey olacak diye her an aklım çıkıyor. Korkuyorum! Beynimdeki sesleri ve bu saçma endişeleri gidermem içinde bunları içmem lazımdı.”
“Ama bunların sana zarar verdiğini en iyi sen biliyorsun.” Dedi Haktan. İlaçları kenara fırlattı ve ellerimi öptü, ellerimi kalbinin olduğu yere yasladı. “O yüzden bu aralar bu kadar fazla durgunsun,” diye mırıldandı birşeyler ama ben duyamadım. “Kalbin mi acıyor, olurum ben senin kalbin. Kâbuslar mı peşine bırakmıyor, alırım o kâbusu senden. Ağlamak mı istiyorsun, dayanağın olurum senin. İlacın olurum, yaralarını sararım senin. Ama yeter ki bakma öyle üzgün üzgün, kendine zarar verme. Sen kendine bir zarar veriyorsun ama bana bin zarar veriyorsun. Herşeyin olurum senin, sen yeter ki mutlu ol.”1
Gözlerim anında dolmuştu bu açıklama karşısında. “Ela gözlüm,” dedim ağlamama ramak kalmışken. Hızlıca ona sokulup sarıldım, o da anında bana sarıldı. İşte benim yuvam buraydı, sıcak ve güvenli…
~
“Ee, konuş artık Haktan.” Dedi Soner bıkkınlıkla.
“Irmak tam uyumuş mu diye kontrol ediyorum.” Dedi Haktan, Irmağın uyuduğundan tam emin olduktan sonra hızlıca aşağı indi ve mutfağa geçti. Kapıyı kapadıktan sonra hızlıca mutfak masasının yanındaki sandalyeye oturdu.
“Kahveler hazır,” dedi Gözde, fincanları Haktan’ın ve Soner’in önüne koydu. O hamile olduğundan kahve içemiyordu.
“Senin aradığın günün sabahı,” dedi Haktan arkasına yaslanarak derin bir paragrafın başlangıç cümlesini atmaya başladı. “Irmağı birkaç ilaç içerken buldum. Tabii ilaçları içmeden yakaladım onu.” Haktan elini cebine attı ve üç ilacı da masaya koydu. Soner’in kaşlar çatılırken Gözde her şeyi bildiğinden şaşırmadı bile hatta ilaçlara bakmaya tenezzül etmedi.
“Bunlar ne?” dedi Soner, Haktan’a bakarken.
“Sakinleştirici, Depresyon İlacı ve Murat olayından sonra Irmağa verilen ilaçlar. Peki, sence Irmak bu ilaçları ne için içiyordu?” Soner boş boş Haktan’ın yüzüne bakarken sorunun cevabını Gözde verdi:
“Beynini uyuşturmak için.” Soner bu sefer Gözdeye baktı. Haktan da aynı şekilde.
“Sadece tahmin etmiştim ve bu tahminim doğru çıktı.”
“Aynen o şekilde. Ve bu ilaçları almak için canım çıktı diyebilirim, şunları bana yakalatmamak için tazı oldu resmen.” Yutkundu Haktan. “Hep kâbus görüyormuş.”
“Ne görüyormuş?” diye sordu Gözde tüm odağını onlara verip, elini yanağına yasladı.
“Murat’ı.” Soner sert bir nefes verdi ve kahvesinden büyük bir yudum aldı. “Bir ara anlatmıştı, rüyasında genelde tanıdıklarını öldürüyormuş.”
“Ne zaman kurtulacağız şu adamdan?” dedi Gözde.
“Bir kere bulaştı ya, yakamızı bırakmaz artık.” Dedi Soner. Hâlâ kendini suçluyordu bu durumdan dolayı.
“Psikoloğa gitmeyi kabul etmeyecek gibi duruyor.” Dedi Haktan ve o da kahvesinden dertli bir yudum aldı.
“Çok inatçı, hayatta kabul etmez.” Diye onu destekledi Soner.
(Yn: olm bende çooooooook inatçı bir insanım ama öyle böyle değil Allah kimdeye benim kadar inatçı bir arkadaş vermesin ghjhbvghjkjh)
“Hayırlısı olsun.” Gözde’nin bu sözünü ikisi de başı ile onayladı. Ve hep beraber derin bir sohbetin başlangıcını attılar..
~
“Ay hava çok sıcak!” diye yakındım. Tabii kimse bu lafımı umursamadı.
Gelinlik bakmaya gidiyorduk!3
Ve düğünümüze tamı tamına 15 gün vardı!
Neden şaşırdım derseniz, bizimde yeni haberimiz olmuştu. Her şeyi Haktan’ın annesi ile benim annem planlamıştı. Onlar daha heyecanlıydı.
“Yani şimdi Haktanlar da damatlık mı bakmaya gidecek?”
“Yok, halay mendili bakacak! Tövbe estafirullah!” dedi Efsun. Hâlâ rahminin alındığını kabullenmemişti. Yüreğim acıyordu onun için.2
Arabada Efsun, ben ve Hira ablam vardı. Annemler gelinlikçideydiler zaten. Arabayı ise ben sürüyordum., Hira ablam yanımdaydı, arabayı düzgün sürmem için uyarıyordu beni. Arkadaki Efsun ise Gökalp ile yazışıyordu. Gülüyordu ara sıra.
En sonunda gelinlikçiye vardığımızda ilk ben atladım arabadan. Ciddiyim, atladım resmen. Çünkü götüm koltuğa yapışmıştı.
İçeri dördümüzde girdiğimizde yüzüme vuran klima ile resmen cenneti bir ziyaret edip geldim.
“Hoş geldiniz,” diye bir kadın ile bakışlarım o kadına döndü. “Hoş bulduk,” diye mırıldandım. İçerisi çiçek gibi kokuyordu, arkada kısık sesle blue tür bir şarkı çalıyordu. Ve her yer bembeyaz gelinliklerle doluydu. Etrafımda bir tur döndüm, burası çok güzeldi.
Bu sırada kenarda duran aynadan yansımamla çakıştı bakışlarım. Üstümde bol, rahat şeyler vardı. İki elimi önümde birleştirmiştim, çantamı tutuyordum. Eskiden kitaptaki karakterlere aşık olup evde çığlıklar atan kızdım, şimdi ise evleniyordum. Çok garipti, çok. Zaman çok hızlı geçiyordu.
Efsun hızla yanıma gelip kolunu omzuma attı, dengemi anlık kaybetsem de dik durmayı başardım. “Şu maviliye gelinlik bakmaya geldik.” Dedi kadına Efsun. Bu sırada annemlerin buraya yaklaştığını gördüm. İkiside hoş geldin dedi. Bu sırada görevli kadın konuşunca hepimiz ona döndük.
“Gelin hanım beğendiği modelleri seçsin, ben ona eşlik edeceğim ve yardım edeceğim. İsterseniz siz şuraya geçin. Melisa’ya söyleyebilirsiniz canınız bir şey isterse.” Kenarda telefona bakan kıza dönüp, “Melisa! Buraya bak!” dedi. Diğerleri Melisa adlı kızla kenardaki koltuklara ilerlerken kadın bana döndü. “Buyurun, şuradan başlayalım,” dediğinde kızı takip ettim.
Elbisenin fermuarını bana eşlik eden kadın, Asena çektiğinde derin bir nefes verdim demek isterdim ama elbise dardı, nefes alınmıyordu.
Saçlarımı geriye attığım zaman Asena, “Gelinimiz zaten güzel, her gelinlik yakışır ona.” Dedi beni memnuniyetle süzerken.
Gülümseyerek, “Teşekkür ederim.” Diye mırıldandım. Kabinden çıkıp resmen podyuma benzeyen o yere doğru ilerledik. Bizimkilerin görüş alanına girdiğimde hepsi sessizleşti ve bana baktı.
“Nasıl olmuşum?” dedim hevesle.
“Dön bakayım bir tur etrafında,” dedi Hira ablam. Onu dinledim ve etrafımda bit tur döndüm. Üstümdeki gelinlik bir kalem elbise gibiydi, bedenimi tamamen sarıyordu. U yakaydı, kollarından tüller sarkıyordu, elimde ise ince işlemeli bir eldiven vardı.
“Çok güzel olmuşsun, kızım.” Dedi annem duygulu duygulu.
“Ama daha mı kabarık olsa,” diye mırıldandığımda Efsun beni hızlıca onayladı.
“Bende aynı şeyi diyecektim. Bu da güzel ama kabarık olsa daha güzel olur gibi.” Bu fikrimizi diğerleri de başıyla onayladım.
“O zaman diğerini deneyeyim.” Dedim ve Asena ile kabinlere doğru ilerledik. Hızlıca diğer elbiseyi giydiğimde tekrardan bizimkilerin olduğu yere geldik.
Bu gelinlik ise çok hoşuma gitmişti. Hafif kabarıktı, üstü korse gibiydi. Minik kurdele detayları ve dantel detayları vardı. Arkasında da kurdele vardı.
“İşte bu çok güzel,” diye mırıldandı Efsun.
“Katılıyorum,” dedi Hira ablam.
“O listeye beni de ekleyin,” dedi Gözde ablam.
“Gelinime ne yakışmaz ki,” dedi Gül annem. İster istemez utandım, yanaklarım kızardı.
“Anne,” diye sordum hevesle, yavaş yavaş sağa sola sallandım. Benim için onun yorumu daha önemliydi.
“Çok güzelsin,” dedi dolu dolu gözlerle bana bakarken. Gözlerini silmeyi denedi benim görmemem için ama görmüştüm. İşte o an yüreğime bir sancı oturdu.
Etrafımda bir tur döndüm hevesle.
Evlenmeye son bir adımız kalmıştı.
Nasıldı??1
Bu arada profilimdeki kişi benim çocukluğum
nasılım amaaa?? gfghjhgvvghnbg1
Bana dua edin, lütfen. O geç fark ettiğim şeyi telafi edebileyim1
Çok boş yapıp kafa şişirmeyeyim
Kendinize çoook iyi bakın1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
76.89k Okunma |
7.23k Oy |
0 Takip |
96 Bölümlü Kitap |