
Biraz mutlu, biraz mutsuz bir şekilde eve çıktım. Üzerimi değiştirdim, makyajımı temizledim. Annem ve babam uyumuştu. Ben de ses yapmadan odama geçtim ve kendimi yatağa attım. Hayır, bu adamdan hoşlandığım için mi böyle bir rüya görmüştüm? Hoşlandığı biri vardı belli ki, bugün kurduğu cümle onu gösteriyordu. Belki de arkadaşça bir kahve, arkadaşça bir hediyeydi. Barış abartıyordu ya da Berkan. Çok istiyordum Keremle olmak. Onun gittiği mekanları stalk yaparak bulup gitmek değil de, onunla birlikte gitmek istiyordum. Çık şu imkansızlardan Yeşim ! Olmayacak duaya amin deme ! Ben kimim ki Kerem bana bakacak? Gözümden benden bağımsız akan yaşı sildim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
-ERTESİ SABAH-
Yeni bir gün, yeni umutlar. Yatağımdan hiç zorlanmadan kalkıp üzerimi giyindim. Bugün siyah bir kazak, siyah bir kot ve siyah çizmeler giymeye karar verdim. Üzerime de siyah ceketimi aldım ve yola koyuldum. Evden çıkmam gereken saatten erken çıktım çünkü tek başıma, sakince kahvaltı yapacağım bir mekan bulmuştum. Gidip orada kahvaltı yaptıktan sonra hem enerji depolamış, hem ne yapacağımı düşünmüş hem de denizin havasıyla uykumu açmıştım. Masada duran telefonumun ekranını açıp saate baktım. Daha çok vaktim vardı. Hesabı ödeyip kalktıktan sonra bir kahveciden kahve alıp sahilde oturdum ve kendi kendime konuşmaya başladım;
Ne yapıyorsun Yeşim? Yıllardır hikayelerine yanıt verdiğin adam... Her fotoğrafını beğendiğin, mesajlar yağdırdığın adam şimdi gözünün önünde. Niye açılmıyorsun? Niye ondan adım bekliyorsun? 'Sevdiğim var.' dese kendini geri çekersin. Ne kaybedersin ki? Of Yeşim, of !
''Yeşim?''
Arkamdan biri omzuma dokunarak adımı söylediğinde düşüncelerimden ayrılıp kendime geldim ve arkamı döndüm. Elinde kahvesi, yüzünde dünyanın en güzel gülümsemesiyle Kerem karşımdaydı. Ona fark ettirmeden gözlüğümün altındaki gözyaşlarını sildim ve yüzüme en sahici gülümsememi koydum. ''Kerem? Günaydın, seni burada görmeyi beklemiyordum.'' dedim. Eliyle bankı gösterdi ''Tabii, gelsene.'' dedim. ''Ben buralarda oturuyorum. Sabahları antrenman öncesi kahvemi alır böyle bir yürüyüşe çıkarım. Ciğerlerimi açıyor, enerji veriyor.'' dedi. Kahvesinden bir yudum aldı ve bana dönüp ''Peki sen ne yapıyorsun burada? Ben de seni beklemiyordum buralarda görmeyi.'' dedi. ''Ben de buralarda oturuyorum. Florya'ya geçmeden tek başıma bir kahvaltı yaptım, kahve içtim. Huzurlu geliyor.'' dedim. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Gülümsedim. Bence artık bunu yapmalıydım. Bütün cesaretimi toparladım ve ''Kerem, sana çok önemli bir şey söylemeliyim.'' dedim. Vücudu denize bakarken ben bu cümleyi kurunca bana doğru döndü. Gözlüğünü çıkardı ve sorar gözlerle bana baktı. Boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım;
''Ben dümdüz bir stajyerim. Belki bu sana yanlış gelebilir falan ama Kerem ben sende-'' eliyle dur işareti yaptı ve ''Biliyorum.'' dedi. ''Biliyor musun?'' dedim. ''Biliyorum çünkü Instagram'dan atılan mesajlar silinmiyor Yeşim. Seni takip ettiğim gece attığın bütün mesajları DM kutumda gördüm.'' dedi gülerek. Utancımdan yerin dibine girdim... ''Kerem ben... Kusura bakma...'' dedim. Güldü, hatta kahkahalarla güldü. ''Neyin kusura ya? Sevginin kusuru mu olur? Ayrıca ben de seni antrenmanda tribünde gördüğüm günden beri bütün takıma güzelliğini, enerjini anlatıyorum. Buna hoşlanmak diyorsa insanlar... Ben de senden hoşlanıyorum.'' dedi.
NE DEDİ O? NE DEDİ O? BENDEN Mİ HOŞLANIYORMUŞ? BİR DAKİKA BU DA RÜYA DEĞİLDİR İNŞALLAH.
''Efendim?'' diye sordum. ''Ne efendim? Boşuna mı o akşam sana Berkan ve Barış'ı yolladım. Akşamki kutlama yemeğinde Wanda'nın yanı yerine Barış'ın yanına oturman bile planlıydı. Sana boşuna öyle bakmıyorlardı. Çünkü bütün takım biliyordu.'' dedi. Kafamın üzerinde kocaman bir ampulle Zeytinburnu Sahili'nin ortasında oturuyordum. ''Evet, şaşkınlığın bittiyse kalkabilir miyiz? Mesain başlayacak, benim de antrenmanım.'' dedi. ''Doğru, kalkalım ama beraber gitmeyelim. Ben uygulamadan araç alıp gideceğim.'' dedim. ''Nasıl istersen. Tesiste görüşürüz.'' dedi ve gitti.
O da benden hoşlanmış... Nefesim ciğerlerime yetmiyordu, midemde anlayamadığım şeyler oluyordu, elim ayağım titriyordu. Derin bir nefes aldım ve kendime geldim. Uygulamadan aldığım araçla tesise geçip direkt merkez yönetim binasına girdim. Kerem'i şu an göremezdim. Yaşamadığım şeyi çözemiyordum çünkü. Daldığım düşüncelerden güvenliğin sıyrıldım. ''Günaydın, stajyerim.'' deyip kartımı gösterdim. Yukarı odama çıktığımda Aylin hanım ''Yeşim? İyi misin? Rengin benzin solmuş.'' dedi. ''İyiyim, iyiyim. Siz nasılsınız?'' diye sordum. ''İyiyim. Kahvaltı yaptın mı?'' diye sordu. ''Evet, yaptım.'' dedim. Gülümseyerek ''O zaman, sana attığım maile bir bak bakalım. Dergi içeriği için konular var. Öğle arasına kadar metin yazımı hakkında çalışalım, daha sonra görseller ve fotoğraf çekimi için konuşuruz.'' dedi. Kafamı salladım ve sandalyeme oturdum. Mailime attığı konular üzerine metin yazmaya, ekstradan yollanan metinlere düzenleme yapmaya başladım. Mola vermek için arkama yaslanıp gözlerimi ovalarken kapı çaldı. Aylin Hanım odada yoktu o yüzden ''Girin!'' diye seslendim. Bir kurye elinde kocaman buket bir çiçekle gelmişti. ''Yeşim Ünsalan?'' diye sordu. ''Buyurun.'' dedim. ''Bu size efendim.'' diyerek buketi bana uzattı. ''Kimden?'' diye sorduğumda ''Efendim, ben kuryeyim o yüzden bilgim yok ama içinde bir kart var.'' dedi. ''Teşekkür ederim.'' dediğimde kafasını salladı ve çıktı. Bu kim şimdi ya? Buketin arasındaki zarfı elime alıp içindeki kartı çıkardığımda ikinci bir şok geçirdim. Notta şöyle yazıyordu;
Sabah bana görünmeden binaya girdiğini görmedim sanmayın, ben kurtulamazsınız hanımefendi. Kurtulmak istiyorsanız bu beni çok üzer. Bu konuyu iş çıkışı bir kahve içerek tartışabiliriz bence.
-M.K.A
Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. O sırada Aylin hanım içeri girdi ve gülerek ''Oooo Yeşim Hanım. Bir hayranınız var galiba.'' dedi. Telaş yapmıştım ama belli etmemeliydim. Gülümseyerek ''Stajımı tebrik etmek için arkadaşım yollamış'' dedim ve Kerem'in yolladığı kartı usulca çantama koydum. Buketi kenara koyup çalışmaya devam ettim o sırada Aylin Hanım ''Yeşim. Bak ne diyeceğim. Bana topluluk içinde, toplantıda, yanımızda işten başka biri varken hanım de ama ikimizken abla diyebilirsin. Çok soğuk oluyor böyle ya.'' dedi. Arkama döndüm ve gülümsedim. ''Olur abla.'' dedim ve tekrar işe döndüm. Kısa bir süreliğine telefonumu elime alıp Kerem'e ''Lilyum demek. Çok severim. Teşekkür ederim ve tabii ki iş çıkışı bu konuyu tartışabiliriz yazdım.'' telefonu köşeye bırakıp tekrar bilgisayarıma dönüp yazmaya başladım. Birkaç saat sonra öğle yemeği yedikten sonra çekim yapılacaktı ama fotoğrafçı gelmemişti. Bu yüzden işim erken bitti ve ben de antrenmanı izlemeye gittim. Hala antrenman devam ediyordu. Tribünde elimde kahvemle full odak Kerem'i izlemek bana iyi geliyordu. Biraz sonra antrenman bitti ve herkes dağıldı. Ben yerimden kalkmadım çünkü üstlerini değiştirdikten sonra her halükarda buradan geçeceklerdi. Yaklaşık 40 dakika sonra önce yanıma yeni kankalarım Berkan ve Barış geldi. Barış uzaktan doğru ''Hooop !'' diye bağırdığında kafamı kaldırıp baktım. Yanıma gelip oturdular. Barış ''Karadeniz'de gemilerin mi battı ?'' diye sordu Karadeniz ağzıyla. Aynı ağızla ''Battı vallahi. Ne yapacağız?'' diye cevap verdim. Bu sefer keyfimi yerine getirmek için elini ağzına götürüp ''Uiiiyy ne dersıııın??'' dedi. İkimiz de gülmeye başladık. Berkan ise ''Arkadaşlar ben türkçeyi zor anlıyorum bilginize.'' dedi. Barış da tek kaşını kaldırıp ''Türkçe konuştuk zaten aslanım'' dedi. Elimi ağzıma götürüp gülmemi durdurmaya çalıştım. O sırada Barış ''Berko kaçalım biz. Yeşimciğim seninki geliyor. Umarım Karadeniz'de gemilerinin batmasının sebebi bizim Kero değildir.'' dedi. ''Yok, yok. O değil.'' dedim. İkisi de gitti. Ardından yanıma Kerem geldi ''Lilyum sevdiğini bilmiyordum.'' dedi. O sırada yanımızda Kaan abi de gelince Kerem parmağıyla gösterip ''Kaan bey Aylin yengeye hep pembe lilyum alıyormuş, fikri o verdi.'' dedi. Kaan abi gülümsedi ''Pembe lilyum; Aşkın, içten gelen sevginin, anlatılamayan hislerin simgesidir. Birbirinize anlatmanız gereken hisler var gençler. Hadi iyi akşamlar.'' deyip gitti. Kerem'e baktım, utanmıştı. ''E hadi biz de çıkalım.'' dedi. ''Birlikte mi gideceğiz?'' diye sordum. ''Bir sorun mu var hanımefendi?'' diye sordu. ''Yarın sabah Magazin sayfalarında gezmek istiyorsan benlik sorun yok.'' dedim. ''Hallettim ben o işi.'' dedi ve kafasıyla sağ tarafı işaret etti. Sağıma baktığımda elinde Galatasaray logosu bulunan konuşmacı kartları ve bir dosya ile geldi. ''Kerem Bey, istedikleriniz bunlardı değil mi?'' diye sordu elindekileri Kerem'e uzatırken. Kerem gülümseyerek ''Tam bunlardı, eyvallah.'' dedi. Bana baktı ''Cin gibisin.'' dedim gülerek. O da güldü. ''Hadi.'' dedi ve önden benim yürümem için eliyle işaret etti.
Bu bizim Keremle kimseden kaçmadan, herkesin içinde ve tek başımıza ilk randevumuz olacaktı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |