Koşturarak eve döndüğümde kalbim 180 attığını hissedebiliyordum. İyi değilim… Hiç iyi değilim… Hiç iyi değilim ! Ayak üstü adamla mı flörtleştim ben az önce? Ben yıllardır beni görsün diye kendimi yırttığım adama flörtöz bakışlar mı attım? Ay rezilsin Eflin ya !
Sakinleşmek için bir kahve yaptım. Ardından güzel bir kahvaltı yaptım ve kendimi koltuğa attım. Benim bu adamla bugün bir daha karşılaşmamam gerekiyordu yoksa utançtan yerin dibine girerdim. Deren’e mesaj attım ‘’Deren dersin kaçta bitiyor? Akşam yemeği dışarda mı yesek?’’ yazdım. Birkaç dakika sonra ‘’Abla 1 saate dersim biter. Çıktım geldim 2 saat.’’ Yazdı. O gelene kadar işlerimi toparladım, spora gittim, gelip duş aldım. O sırada Deren anahtarıyla kapıyı açıp içeri girdi ‘’Eflin abla!’’ diye bana seslendi. ‘’Banyodayım yavrum.’’ Diye bağırdım. Deren banyoya gelip hazırlanan bana baktı. ‘’E sen başlamışsın ben de odama geçiyorum o zaman.’’ Dedi ve odasına girdi. 30-40 dakika sonra Deren siyah bir yelek, siyah bir kumaş pantolon, siyah topuklu ve beyaz bir çantayla çıktı. Ben de odamdan siyah bir elbise, siyah topuklu ve siyah çantayla çıktım. İkimizden de birbirimize baktık ve ıslık çaldık. Ardından gülmeye başladık. Evden çıktık ve Deren yan koltukta mekan arayışındaydı. ‘’Gizia’ya mı gitsek? Adını çok duydum İstanbul’a geldim geleli de gitmeyi çok istiyordum.’’ Dedi. Kafamı salladım. Sakin, şık bir mekandı Gizia. Birkaç kez iş toplantısı için gitme fırsatı bulmuştum. Biz Gizia'nın Nişantaşı'ndaki şubesini tercih ettik çünkü oturduğumuz semte bir nebze daha yakındı. Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuktan sonra varmıştık. Garsonlar bize bir masa gösterdi ve oraya oturduk. 1 şişe şarap sipariş ettik. Yemeklerimizi söyledik. Beklerken yan masamıza oturan dörtlüye Deren ile aynı anda baktık. Yunus Akgün, Berkan Kutlu, Barış Alper Yılmaz ve Metehan Baltacı… Deren’in gözleri parıl parıl parlamıştı çünkü o da uzun zamandır Metehan’ı seviyordu. Eli ayağı titriyordu. Masanın üzerinden elimi uzattım ve tutmasını istedim. Deren elimi tuttu. Gülümsedim. ‘’Sakin ol.’’ Dedim. Derin bir nefes aldı ve kafasını salladı. Biraz lafladık. Deren gününün nasıl geçtiğinden bahsetti, ben de ona o gittikten sonra Barışla olan görüşmemizi anlattım. O sırada yemeklerimiz geldi. Güzel bir şişe şarap ve güzel bir yemekten sonra hesabı istedik. Ben garsonla konuşurken Barış beni farketti. Takım arkadaşlarına ‘’Pardon.’’ Dediğini duydum. Kalktı ve masamıza geldi. Allah kahretmesin seni be adam ! Magazincilere yem mi edeceksin bizi ? ‘’İyi akşamlar karşı komşularım, maşallah çok şıksınız.’’ Dedi gülümseyerek. Gülümsedim ‘’Teşekkürler.’’ Diyebildim sadece. Deren bana kaş göz işareti yaptı. Anlamamıştım ama bakışlarından anladığımı sözlere döktüm. ‘’Katılmaz mısınız?’’ Deren elini kafasına götürdü. Sanırım bunu dememi istememişti… Bu sözlerime Barış kahkaha ile karşılık verdi ve masaya doğru eğilip sessizce ‘’Yunus ve Berkan gidecekler maalesef. Metehan da benim evde kalacak benimle. İlla katılmamızı istiyorsan ‘sevgili komşum’ bu dörtlü çok sakin bir meyhaneye gidebiliriz.’’ Dedi. Deren ile göz göze geldik. Yutkundu ve ‘’Metehan da mı gelecek?’’ diye sordu. Barış bu sefer Deren’e döndü ‘’Mecburen. Yoksa ben ‘sevgili komşum’ ve onun ‘sevgili manevi kardeşiyle’ yemek yemeyi tercih ederdim.’’ Dedi. Deren kaşlarını çatmıştı ‘’Neden mecburen olsun ki? Seve seve onunla yemek yerim…Şey yani yeriz.’’ Dedi. Barış tam bir şey söyleyecekti ki arkadan Yunus ve Berkan ‘’Barış. Kanka biz kaçıyoruz.’’ Dedi. Barış eliyle bize ‘’Bir dakika’’ dedi ve arkasına döndü. Ardından geri bize döndü. ‘’Çok sakin, magazincilerin olmadığı ve birbirimizi daha yakından tanıyabileceğimiz bir mekan biliyorum. Gidelim mi?’’ diye sordu. Deren’in mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Aslında kabul etmemeliydik, hevesli gibi görünmek doğru değildi ama Deren çok mutluydu. Bana baktı, ağzı kulaklarındaydı. ‘’Peki, gidelim.’’ Dedim ve mekandan kalktık.
Biz kendi arabamızla, onlar Barış’ın arabasıyla yola çıktık. Bayağı uzun bir yol gittik sanırım gittiğimiz yer üçüncü köprüye yakın bir yerdi. Karanlıkta çok seçemedim. Barış’ın arabası durunca, biz de durduk. Burası sakin ama bir o kadar da Alaçatı hissiyatı veren bir meyhaneydi. İçeriye maviler ve beyazlar hakimdi. Aynı zamanda masadaki aksesuarlar, duvardaki tablolar, süslemeler, masaya açılan servisler her şey bu renklerle uyumluydu. İçeri girer girmez hafif kilolu, kısa boylu, orta yaşlarda bir kadın Barış’ı görüp ‘’Oy Barış bey evladım gelmiş. Hoş geldin.’’ Dedi. Barış neşeyle kadına doğru yürüyüp elini öptü ‘’Hoş buldum Fahriye teyzem.’’ Dedi. Adının Fahriye olduğunu öğrendiğimiz tonton teyze Barış’a ‘’Gel gel sen Cemal amcana yazınca ben hemen masanı hazırlattım.’’ Dedi. Barış teyzenin arkasından, biz Barış’ın arkasından gittik. Mekanın en ücra ama en güzel manzarasına sahip köşesinde tek bir masa vardı. O masa Barış’a aitti. Ben Barış’ın karşısına, Deren ise Metehan’ın karşısına oturdu. Fahriye teyze masamıza geldi Barış konuşmasına izin vermeden ‘’Fahriye teyze o güzel ellerinden çıkan her şeye açığız. Bana her zamanki dolu dolu masadan ver bu gece be.’’ Dedi. Fahriye teyze gülümsedi Barış’a ‘’Tabii oğlum ne demek.’’ Dedi. Barış tekrar söze başladı ‘’Fahriye teyze, yanımdaki yakışıklı Metehan. Bizim takımın en genç defans oyuncusu. O alkol kullanmıyor. Onu sana bırakıyorum. Karşımda oturan hanımlar da benim karşı komşularım Eflin ve….’’ Dedi. Deren lafa atlayıp ‘’Deren.’’ Dedi ve Barış ‘’Deren.’’ Diye tekrarladı. Fahriye teyze ‘’Hoş geldiniz güzel hanımlar, sen de hoş geldin yakışıklı evladım. Size şimdi eksiksiz bir masa kuracağım. Garsonları yollarım birazdan sizinle ilgilenmesi için.’’ Dedi ve gitti.
Fahriye teyze gidince uzun bir sessizlik oluştu ve bu sessizliği Metehan bozdu. Deren’e elini uzatıp ‘’Biz tanışamadık, Metehan ben. Metehan Baltacı.’’ Dedi. Deren mutluluktan bayılacak gibiydi. Metehan’ın elini sıkıp ‘’Deren… Memnun oldum…’’ dedi. Metehan da Deren’in gözlerinin renginde kaybolmuş gibi tekleyerek ‘’Ben de.. Çok.. Memnun oldum.’’ Dedi.
O gece dördümüz için de dünyanın en huzurlu gecesiydi. İstanbul’un kalabalığından, magazincilerin gereksiz ilgisinden kaçtık. Onlar Galatasaray’ın futbolcuları değildi bu gece. Yalnızca Barış ve Metehandı. Saatler geçirdik hep beraber. Çocukluğumuzu, yaşantımızı konuştuk. Eve dönme zamanı gelince Barış birini aradı ve ‘’Abi, arabamı bırakıyorum benim mekanda. Anahtarı da Cemal amcaya bırakacağım. Aldırabilir misin?’’ dedi. Çünkü hiçbirimiz buradan İstanbul’un merkezine araba süremezdik, Metehan hariç. Metehan benim arabamı aldı. Arabayı benim bloğun otoparkına çekti ve ‘’Çıkabilecek misiniz yukarı?’’ diye sordu. Gülümsedim. ‘’Teşekkür ederiz Metehan. Çıkarız.’’ Dedim. Metehan tekrar Deren’e elini uzattı ‘’İyi geceler Deren.’’ Dedi. Deren aynı şekilde gülümseyerek ‘’İyi geceler Metehan.’’ Dedi. Daha sonra bana dönüp ‘’İyi geceler Eflin. Abla demiyorum yaşlı gözükme diye.’’ Dedi. Bu cümle beni güldürmüştü ‘’Teşekkür ederim Metehan, çok kibarsın ve iyi geceler.’’ Dedim. Barış da bana elini uzattı ve ‘’İyi geceler Eflin.’’ Dedi. Ben de gülümsedim ve ‘’İyi geceler Barış’’ dedim. Aynı şekilde Barış da Deren’e dönüp ‘’İyi geceler küçük hanım.’’ Dedi. Deren de ona iyi geceler dedi ve ayrıldık. Derenle kol kola girip yukarı çıktık. Deren’in makyajını temizlemesine ve üstünü değiştirmesine yardım ettim ve yatırdım. Aynı adımları kendime de uyguladım ama ben yatmaya değil balkona gittim. Balkondaki koltuğuma uzandım ve düşüncelere daldım. Neydi bu? Benim ona hissettiğim aşktı, o kesin. O da bana aşık olacak mı acaba? Peki ya, Metehan ve Deren? Aşkın içinden aşk mı doğacaktı?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |