

13. BÖLÜM
Yağmur’un tiz sesiyle gözlerimi açtım. Yavaşça araladığım gözlerimle Yağmur’a bakınca ağladığını fark ettim. Uyuşuk gibi bakan gözlerim şimşek çarpmış gibi açıp yerimden doğrulup Yağmur’un ağlamaktan sarsılan omuzlarına baktım. Ne olduğunu anlamadan Yağmur’u kollarımın arasına alıp sıkı sıkı sarıldım. Karşımdaki yatakta bizimkilerin hüzünlü yüzlerini görünce jeton bana daha yeni düşmüştü. Bugün 30 numaralı ölmüştü ve… Ve sıra Ulaş’taydı.
Gözlerim hafif hafif yanmaya başlayınca Kutay’lar görmesin diye Yağmur’un omzuna başımı gömdüm. Yağmur sayıklıyordu ama boğuk sesinden hiç bir şey anlaşılmıyordu.
Ne kadar zamandır böyle durduk bilmiyordum ama en sonunda terleyip Yağmur’dan ayrıldım. Yağmur uzun süre ağlamış olacakki gözleri şişmişti. Dudakları kırmızının koyu tenine bürünmüş gözleri yaşlardan dolayı parlıyordu.
Yağmur yeni bir ağlama krizine girmeden koluna girip tuvalete doğru sürükledim. Bu kısacık zamanda ne kadar çok bağlanmıştık birbirimize. Tuvalete doğru giderken aklıma Yavuz geldi. Yağmur bir şeyler söylüyordu ama ben onu duyacak veya duymaya çalışacak bir enerjiye sahip değildim. Gözlerim her dolduğunda aklıma masum birinin katili olduğum geliyordu.
Yağmur tuvalete varınca yüzüme baktı. Küçük bir çığlık atıp gözümden damlamak için bekleyen damlaya dokundu. Elindeki ıslaklığa şaşkınca baktı ve kafasını kaldırım yüzümü incelemeye başladı. Dudaklarını aralandı,
“Aslı, sen ağlıyor musun?” Sakince sorduğu soruya cevap vermeden bakışlarımı yere indirdim. Yağmur ilk defa beni böyle görmenin etkisiyle bağırmaya başladı.
“Kutay! Ulaş! Beliz! Koşun gelin! Aslı ilk defa ağlıyor!” Dediklerinin karşısında gözlerimi irice açtım. Bunu neden yaptığını anlamayan bir suratla aval aval Yağmur’a bakıyordum. Kutay’lar yanımıza gelince bana bakmak için resmen can atıyorlardı. Hepsi yüzünü önüme uzatmış gözlerime bakıyordu. Gözlerimde ağlamanın kırıntısı yoktu. Hepsinin nefesi yüzüme geldiği için iğrenerek yüzümü buruşturdum. Onlardan uzaklaşmak içi bir kaç adım geriledim.
“Vay be! Zeki kız da benim için ağladıysa! Ne diyim beni bu kadar sevdiğinizi şahsen bilmiyordum.” Ulaş gülerek konuşması şaşkınca kaşlarımı kaldırmama neden oldu. Son saatleri olan birine göre şaka yapması normal değildi. Belkide normaldi. Emin değildim. Konu Ulaş olunca her şey karışıyor. Kutay yanıma gelip omuzuma elini koydu.
“Aslı bir sorun mu var?” Yavuz’u öldürdüğümü onlara anlatmam gerekiyordu. Ulaş en fazla bir kaç saat sonra ölecekti. Herkes yavaş yavaş yatmaya başlamıştı. Kutay yüzüme bakmak için eğilince başımı kaldırdım. Onları bulanık görüyordum. Onlarda beni ağlamak üzere olduğumu görüyorlardı. Ağlamak istemiyordum. Herkesin karşısında olmazdı. Neden ağlamak isteyince olmuyorda istemediğimde oluyor? Şuan istemiyorum!
Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp nefesimi düzen e sokmaya çalıştım.
“Çocuklar, size bir şey anlatmalıyım.” Kutay’ın kızaran gözlerine baktıktan sonra yatağıma doğru yürüdüm. Yatağa varınca herkes hep oturduğu yere yerleştirdi.
Tek tek yüzlerine bakmaya başladım.
Barış, Beliz ve Yağmur hala az az ağlıyordu. Araf’ın gözleri kısık olduğu için anlaşılmıyordu ama yanaklarındaki ıslaklıklar ağladığını gösteriyordu. Kutay iki yıllık arkadışının kayebedeceğinden dolayı en az Yağmur kadar ağlamış gibi durması gerekiyordu ama bir farklılık görememiştim. Araf ksık bir sesle ben konuşmadan konuştu.
“Belki Ulaş’ın zamanı gelene kadar silahlarımız hazır olur.”
Hepimiz bunun mümkün olmadığını biliyorduk. Araf’ta biliyordu. Ulaş’a baktım. Gözlerini Yağmur’a kilitlemiş hiç tepki vermiyordu. Yanımdaki Yağmur’a baktım. Elleriyle yüzünü kapamıştı. Sonunda kendimi topladım ve Yavuz’u öldürdüğümü söylemek için derin bir nefes aldım. Kutay bana bakıyordu. Aklıma Yavuz’un görüntüsü geldi. Gözlerim buğulanmaya başlayınca sertçe yutkundum.
“Ben Yavuz’u öldürdüm!” Herkes bana baktığında tek nefeste anlatmaya başladım. Bir dakika bile olmadan sustum. Anlatınca sanki az önce yaşamış gibi oldum ve ağlamaya başladım. Evet ben hüngür hüngür ağlıyordum. Yumruk olan ellerimi nereye koyacağımı şaşırmış vaziyetteydim. Kimseden çıt çıkmıyordu. Hepsis donmuş bir şşekilde beni izliyordu. Ben isteyerek yapmasamda bıçak benim elimdeydii ve… ahhhğğ
Hızlıca ayağa kalkıp duvara yumruklarımı geçirmeye başladım. Hızlı hızlı attığım yumruklarımdan dolayı derim yırtılmış duvara kan bulaşıyordu. Umursmadan yumruklarımı daha sert ve hırsla vurmaya devam ettim. Bir yandan bağırıyordum.
“Ben bir katilim! Hemde masum birinin katili!” Burada herkes sus pus olmuştu. Zaten çoğu kişi uyuyordu.
Artık ellerim acıyordu ama durmadan devam ettim.
“Tunç salağını öldürmek yerine masum birini öldürdüm! Allah da benim belamı versin!” Kollarımdan çekilince yumruk olan ellerim haraketsizce iki yanıma düştü. Kutay’ın göğsüne gelen başımı geriye attım ve gözyaşlarımın boynumdan akmasına izin verdim. Kutay beni kendine döndürüp sarıldığında yüzümü göğsüne gömdüm. Çekebildiğim kadar okyanusvari kokusunu içime çektim. Kimseden ses çıkmıyordu. Kutay’ın göğsünden başımı çekip yatağa oturmak için haraketlendim. Ulaş ve Kutay beni yatağa oturttuktan sonra ayakta durmaya başladılar.
Kendimi hızlıca toparlayıp elimin tersiyle gözlerimdeki yaşları sildim. Ulaş’ı kurtaramayacaktık ve üstüne benim sorunumu büyütmek istemiyordum. İçimde savaşlar oluyordu ama ben sakin bir sesle konuştum.
“Her neyse… Şuan odak noktamızın Ulaş olması gerekiyor.” Ben sustuğumda yanımda oturan Yağmur titrek bir nefes çekti. Ulaş ve Kutay Araf’ın yanlarına oturdular. Kutay kızarık gözleri yerlerde geziniyordu. Evet gözleri kızarıktı ama ağlamamıştı. Nasıl? Neden? Arkadaşının öleceğine üzülmüyor muydu? Hemde yakın arkadaşının ölümüne?
Korumalar tahminen birazdan gelirlerdi ve bizim elimizden hiç bir şey gelmiyordu. Ulaş gülümsemeye çalışarak ayağa kalktı. Gülüyordu ama acılı bir gülümsemeydi. Artık hiçbirimiz tam anlamıyla gülemeyecektik.
“Vedalaşmayacak mıyız?” Dolu gözlerle kendi yatağının yanında kollarını açtı. İlk Barış gitti. İkiside ağlayarak konuşuyorlardı. Barış hala Ulaş’tan ayrılmayınca Ulaş titreyen sesiyle Barış’tan ayrıldı.
“Tamam, Barış.” Ardından Araf Ulaş’a doğru yaklaştı. Onlarda sarıldıktan sonra Araf ayrılmadan hepimizin duyacağı bir fısıltıyla konuştu.
“Bu yola sensiz devam etmek çok acı veriyor. Keşke böyle olmak zorunda olmasaydı.” Ulaş sadece başını sallamakla yetindi. Beliz koluyla burnunu silerek Ulaş’a sarıldı. Bir şeyler mırındandı ama ben Yağmur’a baktığım için tam net sesini duymadım. Yağmur ağlamasını durduramıyor hıçkırıktan omuzları sarsılıyordu.
Beliz Ulaş’tan ayrılınca Yağmur koşarak Ulaş’ın boynuna atladı. İkiside ağlıyordu. “Seni seviyorum, Ulaş. Ve hep seveceğim.” Yağmur’un dediğine şaşıran Ulaş ona karşılık vermekten gecikmedi. “Seni seviyorum. Sonumuz daha mutlu olmasını isterdim. Seninle daha iyi bir yerde yine tanışalım. Olur mu, Yağmur? Ama sonumuz iyi bitsin. Hiç ayrılmayalım. Olur mu?… Olur mu, Yağmur?”
Yağmur ağlayarak başını salladı. Uzun uzun birbirine sarıldıktan sonra ayrıldılar. Ben Ulaş’a bir adım atacakken Kutay’ın yanına gittiğini fark edip durum. İkisi erkekçe tokalaştıktan sonra sertçe sarıldılar. Kutay’la aralarında bir şeyler dedikten sonra son kalan kişi olarak bana baktı. Yavaş adımlarla Ulaş’a yaklaştım. Ulaş kollarını iki yana açınca açtığı kollara baktım. Onu korumaya yemin etmiştim. Yeminim bozulmuştu. Kendimi çok üstte gördüğüm için kendimden bir kere daha nefret ettim.
Gözlerim dolduğunda Ulaş’a sarıldım. Ulaş’ın fısıltısı kulaklarımı doldurdu. “İyiki seni tanımışım, Aslı.” Cevap vermedim ve ondan ayrıldım. Ulaş daha bize bakmadan yatağına oturdu. Bizde yatağın etrafı sardık ve yere çömeldik. Ulaş derin nefesler verip yatağa uzandı. Tam baş ucunda yere çömelen Yağmur’a baktı. Onu gerçek olamayan bir gülümseme gönderince hepimizde aynı şeyi tekrarladı.
Eğer yatakta yatay pozisyonda olmazsak Tunç’un vereceği cezalar ölüme daha acı yollarla götürüyordu. Bunu kendi gözlermizle görmüştük.
Bir kaç dakika sonra içeri siyah giyimli korumalar girdi. O anda onlara saldırmayı düşündüm ama arkadan gelen kişilerle birlikte en az kırk kişi olduklarını anladım. Umutsuz bir nefes verip bize doğru gelen siyah giyimli adamları izlemeye başladım.
Aralarından en iri adam önden geliyordu. Yağmur çümeldiği yerde hıçkırıklarla yerinde zıplıyordu. İki eliyle Ulaş’ın elini tutmuş başını yaslayıp ağlıyordu.
Kutay Ulaş görmemesini ister gibi başını yere eğmişti. Ağlayıp ağlamadığını anlayamadım. Sadece dudaklarını kımıldıyordu. Dudaklarını okumaya çalıştım ama dediği kelimeleri anlayamadım. Sanki başka bir dille konuşuyordu. Bunları kafamda kurduğumu düşündüm. Hayır. Ben gerçekten iyi değildim. Bu saçma düşünceyi kendimden uzaklaştırdım. Burada oturarak Ulaş’ın ölmesini bekleyemezdim.
Daha fazla yerimde duramadım. Biliyordum şimdi yapacağım şeyler işe yaramazdı ama böyle onun ölmesini izleyemezdim.
Ellerimle yerden destek alarak ayağa hızla kalktım. Önce ilerleyen adamın elindeki silahı almak için yüzüne yumruk attım. Elimin acısını önemsemeden elindeki silahı aldım. Silah iri adam doğru uzattım. Arkadaki orduyu anımsatan adamlarda benle aynı anda silahlarını kaldırdılar. Ağlama sesleri gelmiyordu. Herkes nefesini tutmuş olacakları bekliyordu. Sadece karışdaki iri adamın sesi duyuldu.
“Tetiğe basarsan hepinizin sonu olur.”
Adamın duygusus sesi robot gibiydi. Titreyen ellerimdeki silahı düşmesin diye daha sıkı tuttum. Eğer onu öldürürsem hepimiz ölecektik ama zaten burada en sonunda da sonumuz bu olacaktı. Belki ben onu vurduktan sonra öbür adamlarıda vurabilirdim. Yada hepimiz anında ölürdük.
Beni düşüncelerimden ayıran şey Ulaş’ın “Aslı. Silahı bırak!” sesiydi. İlk defa bana isimimle hitap etmesi göğsümde bir sancıya neden oldu. Aklıma gelen anılar beni yerimde sendeletti.
“Sen ne istiyorsan yap. Kendi planın da başarılar dilerim.”
“Şimdi. Eğer yaşamak istiyorsanız benim yanımda olun ama kendinizin çaresine bakacaksanız, Ulaş gibi kafanıza göre takılın. Bunu son kere soracağım. Beni seçerseniz ben ölmeden sizin ölmenize izin vermem. Ha, seçmezseniz umrumda olmazsınız. Seçim sizin. Ve mümkünse şuan cevap verin.”
“Sizi buradan çıkaracağıma yemin ettim. Benim için endişelenmeyin. Ne olursa olsun geleceğim.”
Yemin etmiştim dimi? Ulaş’a yemin etmiştim. Hepsine etmiştim. Ve ben Aslı Sancak ilk defa bir yeminimi tutamadım. Ben bir yalancı, güvenmemesi gerekilen, saldırgan, egolu, katil, kibirli birinin tekiydim. Bütün kötü özellikler bende toplanmış, vicud bulmuş haliydi.
Elimdeki silahı indirmeden Ulaş’a doğru başımı döndürdüm. Ulaş dudaklarından yine aynı cümle döküldü…
“Aslı. Silahı bırak!” Dolan gözlerimle arkadaşlarımın yüzlerini teker teker inceledim.
Kutay ağlamamıştı. Baş parmağıyla işaret parmağını birbirine sürtüyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum.
Yağmur aynı vaziyette ağlamaya devam ediyordu.
Barış ve Beliz Araf’ın sağ ve sol kolunun altına girmiş ağlayarak bana bakıyorlardı.
Araf’ta ağlıyordu ama kısık gözlerinden pek belli olmuyordu.
Önüme döndüp bana silah doğrultan adamların önüne silahı sertçe fırlattım. Silahın çıkardığı tok ses yankı yaptığında adam eğilip almak yerine elini kaldırmadıyla yanındaki adam elindeki silahı ona verdi. Silahı alan adam beni umursamadan omzuma çarparak Ulaş’a yaklaştı…
Patlama sesi...Yankı yapan silahın sesi ve acı dolu bir haykırış… Çığlıklar ve ağlama sesleri… Kulağımda tekrar tekrar tekrarlanan silahın patlama sesi… Kulaklarımı çınlatan çığlık sesleri…
Ulaş’a doğru dönmeye cesaretim yoktu. Herşey benim suçumdu. Onu koruyamadım… Ben onu koruyamadım… Bu ses biri kafama baltayla vuruyormuş gibi hissettitiyordu.
Arkamı dönmedim. Ellerimle kulaklarımı kapattım. Kafamdaki ses bir an önce sussun diye. Ellerimi kulaklarıma daha çok bastıdım. Sanki bir işe yarayacakmış gibi… Gözlerimi sımsıkı kapattım. O kadar sıktım ki gözlerim uyuştu. Hala çığlık ağlama sesleri, silahın patlama sesi, haykırışlar, ve insanların buraya geldiğini belli eden ayak sesleri susmuyordu.
Metal kapının sesiyle sıktığım gözlerimi yarım yamalak açtım. Adamlar gitmişti. Arkamı dönmeden önce derin nefesler aldım. Ellerimi kulaklarımdan çektim. Ve arkamı döndüm. İşte o an belkide onuncu kez kendimden nefret ettim.
Ulaş’ın göğsünden akan kanlar yatağından yere damlıyordu. Yağmur kanı umursamadan Ulaş’a sarılmaya devam ediyordu. Hepsi aynı pozisyonda duruyordu. Kutay ağlamıyordu. Kutay’ın ağlamamasının sebebi şaşırmak olduğunu düşünüp çok üstünde durmadım.
Ulaş’a doğru yürüdüm. Ayaklarım, ellerim, vicudum her yeri tir tir titriyordu, Yağmur’un yanına çömeldim. Yağmur’u kendime döndürüp içime sokmak ister gibi sarıldım ona. Bütün acısını bana aktramasını istercesine sıktım.
Ulaş’ın ölümü için ağlarken bir sonraki ölen kişinin Yağmur olduğu içinde ağlıyordum. Sıradaki kurban Yağmur’du ve silahlar hala hazır değildi. Ulaş gibi onuda kaybetmek içimdeki kasveti büyüttükçe büyüttü. Yağmur’un ölmesine göz yumamazdım. Bir an önce bir şeyler yapmalıydım. Bir şeyler yapmalıydık...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |