16. Bölüm

16. Bölüm

caylakokuryt
caylakokuryt

16. BÖLÜM

 

 

“Herkes hazır mı?” Diye bağırdığımda herkes aynı anda, “Evet!” diye karşılık verdi. 40 numaralı ölecekti, yani Beliz. Onu öldürmek için gelecek olan korumaları bekliyorduk. Toplam on kişi her birimizin iki elide silahlarla duruyorduk. Evet Beliz ölmeden buradan çıkacaktık. İsterlerse bizden sayı veya güç olarak daha üstte olsunlar ama bizde uslu çocuk gibi çiçek olup burada ölmeyi beklemeyecektik.

 

Arkamdaki beş kişinin iki elinde de silahlar vardı. Ben bıçak tercih etmiştim. Hızlı ve hafifti. Sağ tarafımda Kutay solumda ise Barış vardı. Barış’ın yanında Hamza, Kutay’ın diğer yanında da Beliz vardı. Barış bile eline bıçak aldıran bu hayat kim bilir bize neler yaptırırdı.

 

Biz burada adamları bekliyorduk ama kimsenin geldiği yoktu. Kameraları Eren içerden halletmişti. Eren içerdeki adamların işini gizlice bitirirken umarım başına bir şey gelmemiştir.

 

Kutay’ın yüzünün bana döndüğünü hissedince bende ona doğru döndüm. Parlayan mavi gözlerine bakarken onun konuşmasını bekliyordum.

 

“Kapıyı ben açacağım. Beklemek bize bir şey kazandırmaz.” Bunu biliyordum ama o kapıyı nasıl açacaktı? Ben ise baş olarak diğerlerine komutu verdim.

 

“Gelin gidiyoruz!” Kimse ne yapmaya çalıştığımızı anlayamamıştı ama buradan çıkmak için bize uymaları gerekiyordu. Buradan çıktığımız da ilk işimiz Ulaş ve Yağmur’u geri getirmek olacaktı.

 

Biz hızlı adımlarla kapıya yaklaşınca kapı kendiliğinden açıldı. Ben anlık durduğumda zihnimde “İlerle, Aslı. Dikkat çekme.” Kutay’ın yaptığını unutmuştum. Buna bir süre alışacağımı sanmıyordum.

 

Kapıdan koşar adımlarla çıktık. Bir süre koştuktan sonra bekledğimiz gibi karşımızda en az kırk kişilik bir ordu geldi. Herkes hazır bir şekilde benim komutumu bekliyordu. Ben ilk adımımı attığımda bana doğru gelen adamın boğazını kestim. Yüzüme sıçrayan kanla bıçağımı yumruğumla sıkarak havaya kaldırdım.

 

Herkes işareti aldığında önünde insanların arasına girdi. Kaybedeceğimiz bir savaşın içindeydik. Ama pes etmeyecektik.

 

Haykırışlarla birlikte acı dolu iniltiler kulaklarımı doldururken iki tarafımda olan adamlarla uğraşıyordum. Yemek yememekten direncini kaybetmiş olan vicudumla eskisi kadar iyi dövüşemiyordum. Koluma giren acıyla beraber dişlerimi kırarcasına sıktım. Yanımdaki adamları iki bıçağımla da öldürdükten sonra bana silahla ateş eden kişiye baktım. Adam Barış’a vuracağı sırada Hamza arkadan onun silahını alıp kafasına sıkmıştı.

 

Bunun üzerine Barış ağlayarak kendini yere bıraktı. Sanki hiç bir şeyi görmek, duymak istemiyormuş gibi kulaklarını ve gözlerini kapatmıştı. Onun başına korumak için geçtiğimde bir bıçağımı Barış’a bıçakla vuran adamın kulağına fırlattım. Adam yere düşmüştü ama Barış’ın boynunu kesen bıçak Barış’ı da yere düşürdü. Omzumdaki sızıyı umursamamaya çalışarak dizlerimin üstüne oturup Barış’ın nabzına baktım.

 

Ve o anda vicudum kaskatı kesildi. Barış’ın nabzı atmıyordu. Barış ölmüştü. Ben Barış’ın cesedine bakarken acıyan omzuma bir tekme yememle yere savruldum. Omzumun içine giren kurşun tekme sayesinde çıkmıştı ve şuan da gözlerimin önündeydi.

 

 

 

Hızlıca ayağa kalktım. Bir elimle omuzumu tutarken tek elimle Barış’ın bıçağını aldım. Bana tekme atan adamın nefes borusuna saplamamla adam son kalan güçüyle elindeki silahı bana ateş etti.

 

Mermi ıskalamıştı. Etrafımda bana saldıran biri göremeyince yerde yatan cesetlere baktım. Bizden herkes ölmüştü. İşte bunu kaldıramazdım. Bu olmamalıydı. Sadece Kutay ve Hamza ayaktaydı. Kutay henüz büyük bir yara almamıştı lakin Hamza için aynı şeyi söyleyemezdim. Kutay’ın yanına savsak adımlarla giderken Kutay’ın göğsüne giren bıçakla içimde biryerler yıkıldı. Acıyan omuzumdaki bütün ağrıları bastıran yüreğimdeki acı. Kutay yere sert bir şekilde düşünce hızlıca yanına koştum. Onun ölmesine izin veremezdim. Her şeyimi kaybetmiştim. Kutay’ı da kaybedemezdim. Hemen Kutay’ın yanına gittim ve ellerimle kanayan göğsüne baskı uyguladım.

 

Kutay hala nefes alıyordu ama kesik kesik. Omzumdan dolayı fazla güç haracayamıyordum.

 

“Hayır… Hayır!” Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladığımda kendimde değildim. “Kutay! Ölme! Nefes al! Hayır hayır Kutay ölme!” Ağlamaya başlamıştım. Bir iki damla değidi. Kendimden beklemediğim kadar hıçkırıklarla ağlıyordum.

 

“Hayır. Hayır. Hayır.” diye mırıldanırken ellerimi hala sanki onu kurtarabilecekmişim gibi kullanıyordum. Kutay’ın tek eli ellerimin üstünde hissedince ellerime baktım. Ellerimden fışkıran kan parmaklarımın arasından akıyordu. Bu Kutay’ın kanıydı.

 

Kutay kısık sesle birşeyler söylediğinde bütün dikkatimi ona verdim. “Aslı...” Devamımı getiremeden öksürmeye başladı. Ağzından çıkan kan canımı o kadar çok yaktı ki sanki onun yerine ben acı çekiyordum. Kutay yine konuşmak için nefes aldı ama ağzında dolan kan buna izin vermiyordu.

 

Hızlıca ayağa kalkıp onun için bir şeyler aramalıydım lakin anlımdan akan kan buna izin vermedi. Kafamın arkasında hissettiğim acıyla elimi kaldıracaktımki gözlerim kararmasıyla herşey son buldu.

 

 

 

***

 

“Aslı! Sakin ol! Kendine gel!” Omzumdaki eller canımı yakıyordu.

 

“Kutay ona neler oluyor?”

 

“Beliz abartma, sadece kabus görüyor.”

 

“Beliz’le böyle konuşma, Hamza.”

 

“Sen ne zamandır bana bir şey öğretecek kadar büyüdün, Barış?”

 

Sesler üzerine gözlerimi açtım. Başımdaki çocukları görüdüğümde gözlerim Kutay’ı buldu. Gördüklerim bir kabustan başka bir şey değildi. O kadar mutlu oldumki bunu göstermesem bile şuan zor duruyordum, her an mutluluktan havalara uçabilirdim. Hızlıca ayağa kalkıp hepsine tek tek baktım. Yüzümdeki küçük tebessümü saklamıyordum.

 

 

 

Hamza da dahil hepsi bana sanki garip birşey yapmışım gibi bakıyorlardı. En son Barış’a baktığımda o da dolan gözlerime bakıyordu. Rahatça bir nefes verip yerime oturdum. Ardından Kutay’ın meraklı sesini duydum.

 

“Neler oldu, Aslı?” Bunu anlatmama gerek yoktu. Sadece bir kabustu. Gülümseyerek ona cevap verecektim ki büyük kapıların sert bir şekilde açılması beni kendime getirdi. Hızlı adımlarla yanımıza gelen korumalar Beliz’in iki yanına geçtiler. Ben daha ne olduğunu anlayamadan bir patlama sesi bütün odayı doldurdu.

 

Beliz’in cansız bedeni yere düştüğünde biz hala neler olduğunu yeni kavramıştık. Kutay’la aynı anda Beliz’in yanına eğildik. 40 numaralının ölme günü bugün müydü? Korumalar çoktan yanımızdan ayrılmıştı.

 

Beliz’i de kaybetmiştik. Oysaki onunla kaçıcağımızı düşünmüştük. Daha veda bile edememiştik…

 

Kutay Beliz’i yatağına bıraktığında başına geçtik. Beliz’in beyaz yüzüne dökülen sarı saçlarını izliyordum. Belimde hissettiğim iki elle yerimden sıçradım. Barış arkadan bana sarılmış ağlıyordu. Hemen Barış’a doğru döndüm. Barış benden ayrılmayı pek düşünüyo gibi durmuyordu. Yüzünü avuçlarımın içine alıp kafasını kaldırdım. Kutay ve Hamza’ın bizi izlediğini biliyordum.

 

Barış’ın ıslak mavi gözlerine baktım. Barış burnunu çekerek ağlıyordu. Dudakları titriyor yanaklarından hiç durmadan yaşlar süzülüyordu. Yanakları pembeleştikçe ısınıyordu.

 

“Buradan çıkacağız. Daha fazla ağlama. Bu kadar kayıp yeter! Artık silah beklemek yok! Sizide kaybetmeye göz yummayacağım.” Barış titreyen sesiyle,

 

“Onlar ölmeden öncede de öyle demiştin. Buradan çıkamayacağız...” dedi. Ardından yüzünü ellerimden kurtarıp koşarak yanımdan ayrıldı. Barış yanımdan ayrılınca peşinden gitmedim. Barış’a son dört kişi kalmıştı ve bizim daha fazla adam kaybetmeden buradam çıkmalıydık. Gün geçtikçe azalıyorduk.

 

Hamza ses çıkarmadan yanımızdan ayrılınca Kutay’la baş başa kaldık. Kutay’a baktığımda bana gülümseyeceğini düşünmüştüm ama beni şaşırttı. Yüzü beş karış bir şekilde tam karşıma gelip durdu. Onu görmek için başımı kaldırmam gerekiyordu. Yaşıtlarıma göre boyum uzundu lakin yine Kutay’a bakmak için başımı kaldırmam gerekiyordu.

 

Kutay’ın soğuk sesi içimi buzla kaplarken ifademi değiştirmemeye çalıştım. Kutay’ı böyle görmek beni ürkütmüştü.

 

  

“Seni kaybetmeyeceğim. Şimdi buradan çıkıyoruz. Burayı onların başına yıkmam için sadece istemem yeterli. Elimizdeki bütün silahları dağıt. Plan falan umrumda değil!” Sesi yüksek değildi ama insanın içini ürpeticek kadar sertti. Plan yapmadan kaçmamız yine yakalanma ihtimalimizi yükseltirdi.

 

Alttan almaya çalışarak sakin bir şekilde konuşmaya başladım.

 

“Bir planımız olması lazım, Kutay. Plansız hiç bir şey yolunda gitmez.”

 

“Plan umrumda değil diyorum lan! Umrumda değil, kadın! Senin planlarını bekleyerek burada ölmenizi bekleyemem!”

 

 

Öyle bir bağırdıki kulaklarım anlık bir çınlama doldu. Bana bağırmıştı. Kutay, benim boş beklediğimi, planlarımın boş olduğunu söyledi… Oysaki ben hepsini onlar için yapmıştım. Gözlerimin dolmasını engelleyemediğim gibi geri adım atan adımlarımıda engelleyememiştim.

 

Başımı eğmedim ama dolan gözlerimide saklamadım. Kutay’ın öfkeden sık nefeslerinden dolayı göğsü hızlı hızlı kalkıp iniyordu. İki eli yumruk bir şekilde yanlarında duruyordu. Ne diyeceğimi bilemez bir vaziyetteydim. Aslında bağırmalardan etkilenmezdim. Kutay’ın bağırması beni çok kırmıştı. Sevdiğimin ağzından duyduklarım içime öküz gibi oturmuştu. Sadece iki kelimeyle bütün kırgınlığımı belli etmiştim.

 

“Özür dilerim...” Kutay’ın koyulaşan gözleri yavaş yavaş parlayan harelere dönüşürken sıktığı ellerini serbest bırakıyordu. Ne yaptığını yeni fark etmiş gibi şaşkınca yüzüme baktı ve yutkundu. Sert bir şekilde haraket eden ademası bunu ortaya sürüyordu.

 

Belkide haklıydı. Herşeyi kendim yapmaya çalışmamalıydım. Yardım almalıydım. Ben hayatım boyunca hep kendi ayaklarımın üstünde durmuştum. Bunuda başaracağımı düşünmüştüm ama yanılmıştım. Aklıma gelen anılar gözümün önünde belirmeye başladı.

 

6 yıl önce

 

Sıramda oturmuş bir şekilde Yağmur’u bekliyordum. Dersin başlamasıyla hocamız sınıfa girmişti. Ben hala Yağmur’un neden gelmediğini düşünürken işittiğim ismimle hocaya baktım.

 

“İki haftadır okula gelmedin. Neden?”

 

Annemler benim okula gidip gitmediğimle ilgilenmediği gibi hiçbir ihtiyacımlada ilgilenmiyorlardı. Verdikleri ihtiyacımı fazlasıyla karşılayan paramla iyi hissettiğimi düşünüyorlardı. Bilmiyorlardıki benim sadece bir anne ve babaya ihtiyacım olduğunu…

 

İki haftadır dövüş kursunda fazlasıyla vakit geçirdiğim için okula gelmemiştim. Sınıfta kalmazdım çünkü müdür paragöz biriydi. Annemlere ettiği para teklifiyle sınıfı kolayca geçebilirdim. Buna gerek kalmıyordu çünkü notlarım yeterince yüksekti.

 

Hocaya cevap vermeden ayağa kalktım. Sınıftan çıkmak için çantamı tek omzuma astım. Yağmur’u bulmalıydım.

 

“Bana gerekli açıklamayı yapmadan gidemezsin. Bütün ders boyunca derste oturacaksın.” Tek eliyle bütün sınıfı işaret etti. “Arkadaşların gibi.”

 

Tiksinti bakışlarımla sınıfa baktıktan sonra beyaz sakallı ve hiç sevmediğim hocama döndüm.

 

“Burada kalmayacağım. Yarın gelirim.” Sırtımı hocaya dönüp kapıya doğru yürüdüm. Bir şey hatırlmaış gibi parmağımı kaldırıp hocaya yine döndüm.

 

“Ha bir de… Beni sınıfınla karıştırma.” Sahte bir gülücük gönderip göz kırptım.

 

“Sen anladın.” Daha fazla oyalanmadan Yağmur’u bulmak için okuldan çıktım…

 

 

 

 

 

Günümüz

 

“Aslı, ben cidden çok üzgünüm. Böyle konuşmak istemezdim. Özür dilerim.” Elimi boş boş havada sallayarak gözlerimi kaçırdım.

 

“Sorun değil, Kutay. Sende haklısın artık buradan çıkmamızın zamanı geldi de geçiyor.” Kutay bana inanmamış gözlerle bakarken demir kapılar açıldı. İki adam bana doğru yürürken biri dikkatimi çekti. Siyah saçları ve siyah gözleri buğday teniyle çok uyumluydu. En az Eren kadar iri bir fiziğe sahipti. Eren benim kardeşim. Yirmiden fazla yıldır görmediğim kardeşim… Kayıp kardeşim...

 

Yanımıza yaklaştıklarında elindeki çuvalı yeni fark etmiştim. Bana uzatıp bir cümle etmeden yanımızdan ayrıldı. Eren kendi birliğini oluşturmuş olmalıydı.

 

Kutay’a bakmadan çuvalı yatağımın üzerine bırakıp içini karıştırmaya başladım. Silahlar ve bir tane halat vardı. Elime gelen zarfı hemen açıp okudum.

 

Aslı, bunu sana adamlarımdan Talha getirdi. 41 numaralı öldükten sonra kapıları açacağız. Nöbet tutmaya benim adamlarım gelecek. Sayı olarak onlardan fazla değiliz ama fazladan yanımızda yirmi kişi olması işimize yarayacaktır.

 

Sizden tek istediğim şuan yatmanız. Uyandırmak için adamlarımla geleceğim. Gelen yemekleri yemelisiniz. Aşçılara düzgün birşeyler yaptırdım. Buradan çıkmak için güçlü olmanız gerekiyor. Elimden geldiğince yardım edeceğim.

 

Çıktığımızda annemi ve babamı göreceğim. Düşüncesi bile beni heyecanlandırıyor. Kimbilir sizinle ne kadar eğleneceğiz. Her zaman yanındayım…

                                         

KARDEŞİN

                                                                                                                                                         Eren

 

Annemlerle eğleneceğini düşünüyordu… Kayıp bir çocuğunun olduğunu hatırladıklarını bile sanmıyordum...

Bölüm : 01.02.2025 22:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...