
17. BÖLÜM
Kutay’dan
Aslı nottan sonra hemen silahları dağıtmaya başladı. Gözlerini benden kaçırması beni sinirlendiriyordu. Ben ısrarla onu izlerken o beni görmek istemiyormuş gibiydi. Aslı herkesi toparlarken bende Barış’ın yanına gelmiştim. Onu yatağından kaldırıp eline bir tane bıçak verdim. Barış dolan gözleriyle bıçağa bakıyordu.
“Ben bunu kullanamam.” Onu kullanamayacağını biliyordum ama yaşamak için kullanması gerekiyordu.
“Sen onlara karşı kullanmazsan, onlar sana karşı kullanır, bücürük.” Hamza’nın sesiyle Barış’a bakmayı bırakıp Hamza’ya döndüm. Hamza iki elindeki bıçağı birbirine sürterek bize doğru yürüyordu. Kaslı vicudu normalden fazla kaslıydı. Onu incelemeden önüme döndüm ve Barış’ın yanına eğildim. Elimi Barış’ın dalgalı kahverengi saçlarına koyup küçük bir çocukmuş gibi karıştırdım.
“Ben senin yanında olacağım. İnşaAllah onu kullanmana gerek kalmadan buradan çıkacağız.” Hamza yanımızda dikilerek sıkkın bir nefes koydu ortaya.
“Kutay sende biliyorsun ki onu kullanması gerekecek.” Bu kadar umursamaz olması ne kadar Barış’ı üzdüğünü görmüyordu. Bunu göremeyeceği kadar umursamazdı. Barış ıslak gözlerini Hamza’ya çevirdi.
“Bunu kullanmak zorunda mıyım?” Hamza hiç tereddüt etmeden cevap verdi.
“Evet.” Barış’ın yanağından bir yaş süzülürken,
“Ben insan öldüremem. Ben can yakamam. Bu, bu çok yanlış...” diye küçük hıçkırıklar beraberiyle ağlamaya başladı. Hamza artık iyi birşey der diye düşünerek yüzüne baktım ve beni şaşırttı. Omuz silkti. Elindeki bıçağı parmağyla görünmez desenler çizerken Barış’a cevap verdi.
“Yakmazsan yanarsın, bücürük. Bugün kan dökme günü.” Elindeki bıçağı döndürerek Barış’a çevirdi. Barış korkudan yerinden sıçrayınca iki elim yumruk olmuştu. Devam ederse iyi şeyler olmayacaktı.
“Ve sende kan dökeceksin.” diyerek bıçağı yine kendine çekti. Barış’ın ağlaması çoğalınca Hamza bundan hoşlanıyormuş gibi sırıttı. Yavaşça ayağa kalktığımda Hamza tek kaşını kaldırmış beni izliyordu.
“Git. Elimden bir terslik çıkmadan.” Hamza fazla sıkılmış olmalı ki yaslandığı yataktan diklenerek bana yaklaştı.
“Neden öyle diyorsun ki, Kutaycığım.” Yumruk yaptığım elimi yüzüne vuracakken ince bir el bileğimi kavradı. Aslı bileğimi Hamza’dan uzaklaştırdı. Fazla sıktığı için beyaz elleri sanki daha da beyazlaşabilecekmiş gibi beyazlıyordu. Aslı nasıl bu kadar güçlü?
Elimi indirdim. Aslı yüzüme o kadar boş bakıyorduki içimde bir kaç yerin yıkıldığını hissettim. Aslı bana bakmadan Hamza’ya döndü.
“Barış’la uğraşma beni karşında bulursun. ” Hamza umursamaz halini bir kenara bırakarak başıyla Aslı’yı onayladı. Onu yola getirecek ne yapmış olabilirdi ki? Aslı daha sonra hepimize tek tek bakıp derin bir nefes aldı. Hüzünlenmiş miydi o?
“Şimdi yatacağız. Yataklara geçin.” Hepimiz onayladıktan sonra Aslı yanımızdan ayrılacaktıki kolunu tutarak zihnine fısıldadım. Bunu sadece beni düşündüğü zamanlar yapabiliyordum.
“Yanımdan ayrılma. ” Aslı’nın içinden düşündükleri az daha gülümsememi tutamayacaktım. Kokum onun çok hoşuna gidiyordu ve gözlerimin parladığını düşünüp duruyordu. Dışından hiç bir duygusunu belli etmiyordu lakin ben onun içini biliyordum. Gözlerini kırpıştırıp beni onayladı. Mavi gözlerinin etrafını saran siyah uzun kirpikleri beni kendisine çekiyordu.
Aslı daha fazla bana bakmak istemeden yanımdan ayrıldı. Bunun nedeni bana bakıp kendisini kaptırmak istemiyordu. Bunu biliyordum. Aslı… Yattığım da bile onu düşünüyordum. Aslı.... Aklımda sadece bir isim vardı. Aslı…
***
Karanlık koridorda ilerlerken kimseden çıt çıkmıyordu. Birazdan olacakları hepimiz biliyorduk. Dokuz kişiydik, evet azdık lakin Eren ve adamlarıyla sayımız otuza çıkıyordu. Eren’ler şuan yanımızda değildi.
Aslı yanımda hızlı adımlarla yürürken bizde ona yetişmeye çalışıyorduk. Barış’ın arkamdan ayrılmasına izin vermiyordum. Versem bile yanımdan ayrılmazdı zaten. Aslı’nın adımları durduğunda bende durdum. Aslı “Geliyorlar.” diye fısıldadı. Sesi küfreder gibi çıkmıştı.
Herkes hazır olduğunda önümüze gelen beş tane adam kafamızı karıştırdı. Biz daha fazla kişi bekliyorduk. Beş tane adamın birinin elinde kahve bardağı varken bizim için gelmediklerini anladık. Onları etksiz hale getirmeden buradan çıkamazdık.
Aslı bir adım atınca ben ve Hamza da birer adım öne çıktık. Hepimizin aynı anda yorulmaması gerekiyordu. Arkamızdaki Barış hariç hepsi saldırmak için hazırlanmıştı ki Aslı onları durdurdu.
“Siz beş kişi kalın.” Aslı’nın dediğini yerine getirip yerlerinde durdular. Aslı saldırmaya başlayınca bende vakit kaybetmeden karşımdaki adama atıldım. Karşıdaki adamlar hızlıca bize karşışlık verdiğinde karşımdaki adamın boynunu kırmıştım. Arkamda birinin enerjisini hissettiğim de arkamı döndüm. Adamın silahından çıkan kurşunu bıçağımla bana gelmesini engelledim. Aslı ve Hamza da geri kalanları halletmişti.
Hızlıca yolumuzda devam ettik ama bu sefer çok uzun sürmedi. Karşımıza en az elli kişi çıktığında beklediğimiz başımıza gelmişti.
Gözümüzü kırpmadan bıçaklarımızla onlara doğru koştuk.
Önüme çıkan adamın boğazını keserek hızlıca öbür adama yöneldim. Aslı yanımdaydı. Etrafında üç kişi vardı. Ona yardıma gidemezdim çünkü etrafım adamlar tarafından sarılmıştı. Barış’ı arkama almıştım. Bir andan ona zarar gelmemesi içi savaşıyordum. Karşımdaki adamın silahını yere düşürdüğümde zaman kazanarak sağımdaki adamın bıçağını bıçağımla bana gelmseini engelledim. Solumdaki adamın boynu kesildiğinde bunu yapanın Hamza olduğunu gördüm.
Omzuma gelen yumrukla bir adım sendelesemde bıçağımı bana yumruk atan adamın göğsüne sapladım. Barış’ın sırtını sırtımda hissettiğimde ona bakmak için kafamı çevirdim. Elindeki bıçağı karşısındaki adamın yüzüne doğru tutuyordu.
Adam elindeki silahı Barış’a çevirdiğinde Barış’ın kolunu tutup arkama çektim. Barış’a vurmak için silahını kaldıran adamı tekmeyle geri sendelettim. Silahı yere düştüğünde silahını alıp adama sıktım. Elimdeki silahla önüme gelenlere vurmaya başlayınca Barış’ın yere düşme sesi kulaklarımı doldurdu. Hemen Barış’a baktığımda elindeki bıçak yarasını gördüm. Elini sıkı sıkı tutarak ağlayan çocuğa vuran adamı da etkisiz hale getirince gözlerim Aslı’yı aradı. Aslı bir eliyle omzunu tutarken tek elindeki bıçakla önündeki adamları öldürüyordu. Ayakta durduğuna göre yarası ona fazla engel olmuyordu.
Karşıdan daha fazla ayak sesi gelince Aslı da dahil hepimiz o tarafa döndük. En önde Aslı’nın kardeşi yani Eren, arkasındanda en az otuz kişi ile geliyordu. Onların arkasından gelen Tunç’un adamlarını yeni fark ettiklerinde harakete geçtiler. Benim etrafımdaki adamlar bitmişti. Bizimle beraber gelen dört kurban da ölmüştü. Barış’ın kolundan tutup kaldırdığımda onu en köşeye bıraktım. Orada fazla göz önünde olmuyordu. Hamza ve Aslı’nın yanına geçtim.
Yeni gelen adamlar üst seviye olmalı ki daha iyi dövüşüyorlardı. Bacağıma gelen tekmeyi tutarak kaldırdım. Tekmenin sahibi düştüğünde elimdeki silahı göğsüne hedef aldım. Tetiğe bastığımda tanıdık bir çığlık sesi duydum. Sağıma döndüğümde Aslı’nın göğsünden akan kanları görmeyi beklemiyordum. Aslı’nın çığlıyla hemen yanına gittim. Aslı yerde can çekişirken ne yapacağımı şaşırmıştım. Hemen yanına eğildiğimde Eren ve adamları etrafımızda yuvarlak olmuştu.
Eren de yanıma eğildiğinde Aslı’nın zar zor nefes alışları kalbime bıçak saplanıyordu sanki. Hemen Aslı’nın göğsüne baskı uyguladım. Nabzına bakan Eren “Nabzı atmayacak kadar az.” dediğinde ellerimde hissettiğim ısı burayı başımıza yıkacağım anlamına geliyordu.
“Hayır! Onu kaybedemem! Buna izin vermem! O benim kadınım!” Aslı kısık sesiyle konuşmaya çalıştı.
“Ben senin kadının falan değilim.” Ölürken bile inatlaşıyordu.
“Seni kurtaracağım ve sen benim kadınımsın!” Ellerimdeki ısıyı göğsüne bastırdıkça yırtılan tişörünün içinden yaranın kapandığını görebiliyordum. Onu iyileştirmem başımıza çok büyük belalar açacaktı. Kullandığım fazla güç beni öbür evren tarafından hissediliyordu ama Aslı’nın ölmesine izin veremezdim. Yer sarsılmaya başlamıştı. Evet burası başımıza yıkılacaktı. Aslı’nın yarası kapanınca nefes alışları da düzelmeye başladı. Hemen Hamza’ya seslendim.
“Barış’ı da al yanıma gel.” Hamza hiç tereddüt etmeden Barış’ın yanına gidip onu kucağına aldı. Barış korkudan bayılmıştı!
Tavandaki çatlaklar çoğaldığında Aslı’nın yarasının çoğunu kapatmıştım. Aslı yürüyecek kadar iyi değildi çünkü omzundan da yarlanmıştı. Onu kucağıma alıp yanımdakilere baktım. Eren’nin adamları ve Tunç’un adamları yıkılan duvarlardan kaçmaya çalışıyorlardı.
Bizde hızlı adımlarla çıkmaya başladık yoksa burası başımıza yıkılabilirdi.
Önümüze büyük bir duvar düşünce durmak zorunda kaldık. Arkaya doğru döndüğümüzde üstüme doğru düşen duvardan dolayı geri adım attık. Zıplayarak geçeceğimiz bir boşluk vardı lakin kucağımda Aslı varken atlayamazdım ve Hamza da kucağında Barış varken atlayamazdı. Eren benim yorulduğumu düşünmüş olacakki,
“İstersen Aslı’yı ben alabilirim.” dediğinde ona bakmadan çıkış yeri arıyordum.
“Şuan tek sorun bu mu?”
İki enkaz arasında sıkışıp kalmıştık. Üstümüze düşecek gibi duran tavan sonumuzu gösteriyordu mavi ışığı görene kadar. Altımızdan çıkan mavi boşluk gözlerimizi açamayacağımız kadar parlaktı. Mavi ışık büyüdükçe bizi içine çeken bir ruzgar esmeye başladı. Hızlı hızlı nefesler alırken sadece iki seçeneğimiz vardı.
Ya o boşluktan benim geldiğim evrene geri dönecek ya da burada enkaz altında can verecektik. Benim evrenime gitmek benim açımdan ve çocuklar tarafından kötü olurdu çünkü geri çıkma ihtimalleri çok düşüktü. Ben ise çıkamazdım. Bu geçidi kimin açtığını adım kadar iyi biliyordum.
Tek ve son seçeneğimizi kullanmak zorunda kaldım.
“Atlayın!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |