

8. BÖLÜM
Üstümdeki ağırlıktan dolayı yerimde kımıldandım. Yüzüme gelen acıdan sonra aniden ağırlık yok oldu. Aceleyle yatağımda doğruldum. Keskin ışıktan dolayı gözümü zor açabilmiştim. Gözlerimi açmamla şaşırmam bir olmuştu. Yatağımın yanında Enis yerde Kutay ise onun üstünde yumruklarını Enis’e geçiriyordu. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Enis Kutay’ı üstünden atıp bu sefer o Kutay’a vurmaya başladı. Yeni uyandığımdan uyuşuk uyuşuk onları izliyordum. Kutay’ın inleme sesiyle bilincim hızla yerine geldi ve Enis’in ensesinden tutup Kutay’dan uzaklaştırdım.
Kutay Enis’e vurduğuna göre Enis yanlış bir şey yapmıştı. Yoksa Kutay küçük şeylerde şiddete başvurmazdı. Daha yeni uyandığım için ve çok uykum olduğu için göz kapaklarımı zar zor açık tutuyordum. Enis’e yaklaşacakken burnumdan akan sıcaklığı hissettim. Yerimde durdum. Elimi burnuma götürdüğümde elim kırmızıya boyanmıştı. Ben burnumu tutarken Enis’in sesiyle birlikte yere düşmem bir oldu.
“Senin yüzünden!” Konuşarak yüzüme yumruklarını geçiren çocuğu üstümden savuşturmaya çalışırken Kutay beni Enis’in elinden kurtardı. Enis bir şeyden dolayı bana sinirlenmişti. Aramızın iyi olduğunu da söyleyemezdim ama onu bu kadar sinirlendirecek ne yaptığımı merak etmedim de değil yani…
Ayağa kalktığımda Kutay Enis’in yüzüne kafa atmıştı. Dövüşürken ne kadar çekici olduğunu biliyor muydu?
Kutay’ı bu kadar sinirlendiren neydi? Kafamın içindeki soruları susturup ellerimden destek alıp ayağa kalktım. Enis’i kendime döndürüp bacaklarına vurarak yere diz çöktürttüm. Tek adımla arkasına geçip boğazını sıkmaya başladım. Kutay beni izliyordu. Enis’in boğazını biraz daha sıkınca haraket etmeyi bıraktı.
“Neler oluyor?”
“Sana saldırdı, Aslı.” Kutay’ın alnı acımış olmalı ki habire ovalıyordu.
“Neden böyle bir şey yaptın Enis? Biz seninle önceden ödeşmemiş miydik?” Konuşması için boğazına sarılan kolumu gevşettim.
“Senden nefret ediyorum!” dediğinde boğazını sıktım ve alayla konuştum.
“Yani? Nefret ediyorsan ne olmuş?”
Kutay’ın haykırışıyla başımı kaldırıp Kutay’a baktım. Ahmet Kutay’ı aynı benim Enis’i tuttuğum gibi tutuyordu. Enis çırpınınca boğazını son gücümle sıktım. Benım sıkmamla Ahmet’te Kutay’ın boğazını sıkmaya başladı.
“Bırak onu!” Kutay’ın yüzü morarmaya başlayınca son gücümle yine bağırdım. “Hemen bırak onu!” Ahmet alayla,
“Onu önemsiyor olmalısın. Onu öldürmek benim için bir zevk olacaktır.” Kutay’ın yüzü morun koyu rengine bürünürken ellerinin haraketi azalmıştı. Elimdeki makası Enis’in omuzuna sapladım ve ardından çektim. Aynı yere ikinci sapladığımda Ahmet’e döndüm artık işin ucu kaçmıştı.
“Beni dinlemeliydin.” Onu öldürmekte hiç terreddütüm yok...
Makası Kutay’ın boğazına sarılan kola fırlattığı an Kutay kolundan kurtulup yere yığıldı. Kutay öksürük krizinden çıkmaya çalışırken Ahmet’e doğru yürüdüm. Makası çıkarınca bana doğrulttu. Çevik bir haraketle elini makasla birlikte kendisine döndürdüm. Bileğine batan makası bırakmaya çalıştığı için hemen alıp eline sapladım. Bu küçük makasın mağfiretleri çok büyük…
Ahmet’in yumruğu yüzünden makas bizden uzağa fırladı. Ahmet bana hasar vermediği kadar ben onun canını yakıyordum. Enis arkamdan geldiğini duyunca ayağa kalktım. Ahmet yerde kanlar içinde yatarken yüzüne topuğumla vurdum. Ahmet baygın bir şekilde yerde yatarken Kutay hala nefes almaya çalışıyordu.
Enis üstüme atlayınca beraber yeri boyladık. Kutay’a küçük bir bakış attığımda yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Enis’in yumrukları artık canımı yakmaya başlamıştı ve boynumdaki yaranın açıldığı hissettim. Enis’in omuzlarından iterken bacaklarımı beline doladım. Bu sefer üstte olan bendim. Bütün sinirimi ondan çıkarmak istercesine vurmaya başladım. Ne kadar vurdum bilmiyorum ama Enis artık kendini korumak için kollarını kullanmıyordu.
Bayıldığını anlamıştım ama kendimi durduramıyordum. Metal kapıların açıldığını duymama rağmen vurmaya devam ettim. Yaralı elimdeki kanlar ve Enis’in kaşından akan kanla karışmıştı.
Omuzlarımdan tutan eller nedeniyle Enis’in üstünden kalkmak zorunda kalmıştım. Nefes nefese kaldığım için omuzlarım hızla haraket ediyordu.
“Aslı, sen iyi misin? Neler oldu burada?” Sesin sahibine bakacakken çığlık sesleri yerimde durmamı sağladı.
“Lütfen! Yapmayın! Hayır...” Sesin geldiği yere döndüğümde Mina’nın ölmemek için korumalara bağırdığını duydum. Mina ağlarken konuşuyordu ama adamların umrunda değildi. Mina’yı hiç duymadan silahı doğrulttu ve… Tetiğe bastı. Ne kadar da canice…
Adamlar çıkmak için metal kapılara yönelirken omuzlarımı tutan ellerin sahibine baktım. Yavuz yüzümü görünce hayrete kapıldı ve yüzümü ellerini arasına aldı.
“Bunu sana kim yaptı, Aslı.” Ona cevap verme gereği duymadan ellerinden kurtuldum. Hızlıca yerde baygın yatan Kutay’ın yanına gittim. Dizlerimin üstüne çöküp başını kucağıma koydum. Nabzına baktığımda rahatladım. Başımı Kutay’dan kaldırıp Yavuz’a baktım. Enis’in nabzına bakıp yanıma geldi.
“İkisi de yaşıyor. O nasıl?” Eliyle Kutay’ı gösterince Kutay’a döndüm. Saçının önüne düşen mavi tutam saçı yüzünden çekerken konuştum.
“İyi.” Ben Kutay’ın yüzünü incelerken Yavuz da benim gibi diz çöküp yanıma oturdu.
“Aslı. Buradan çıkmanız gerekiyor. Ölmeni istemiyorum. Yani ölmenizi istemiyorum. Aklında bir şey var mı? Yardım için ne gerekirse yapmaya hazırım.” Kutay’ın yumuşak saçlarını parmağımın etrafında döndürürken cevap verdim.
“Bir şey bulacağım.” demekle yetindim.
Yavuz’un konuşması beklerken suskunluğu beni meraklandırdı. Yavuz’a baktığımda göz göze geldik. Sessizliği bozan Yavuz oldu.
“Ona bakarken yüzün değişiyor. Daha bir güzel oluyorsun. Onu seviyor musun?” dediğinde bunu beklemiyordum. Konuyu değiştirdim.
“Kutay’ı yatağına götürür müsün, Yavuz?” Başıyla onaylayıp ayağa kalktı. Bende Kutay’ın başını hafifçe yere bıraktım. Yavuz Kutay’ı kaldırdığında dengesi kaybedicek gibi oldu.
“Düşüreceksin! Bırak yere!” Yavuz beni dinleyerek yere bıraktı. Yavuz ellerini beline yerleştirip,
“Nasıl götüreceğiz?” Düşünerek etrafa bakarken Mina’yı gördüm. Artık alışkındık ama… İnsanın içinde küçük bir sızı bırakıyordu. Gözlerim Araf’ta durdu. Araf yine uykusunda konuşuyordu.
“Durun! Damla!” Onu uyandırıp Kutay’ı götürmesini isteyebilirdim de burada iki baygın ve Kutay’ı görünce normal olarak ne olduğunu soracaktı. Ona cevap vermek yerine Kutay’ı ben taşıyabilirdim. Yavuz sorusunu tekrarlıyınca cevap vermek zorunda kaldım.
“Ben taşırım.” Yavuz’un konuşmasına izin vermeden Kutay’ı kaldırmak için eğildim. Bir kolumu sırtının altından geçirdim. Elim tam dönememişti ve yarısında bitmişti. Bu biraz zor olacak… Diğer elimi bacaklarının altından geçirirp doğrulmaya çalıştım ve doğruldum da ama tam taşıyamadığımdan dolayı bacaklarım büküldü. Yaralarım aynı anda sızlamaya başladı.
Yavuz’un yardımıyla zar zor Kutay’ı yatağına yatırabilmiştik. Yavuz bana buralarda neler olduğunu sorduğunda uynadığımdan beri başıma gelen şeyleri kısaca anlattım.
Yavuz neden Enis’in böyle bir şey yaptığını sordu ama ben de cevabını bilmediğim için soru işareti havada asılı kalmıştı.
“Boynundaki yaran açılmış. Temizlememi ister misin?” dediğinde Kutay yatağında kımıldandı. Onun yatağının kenarına oturmuştuk. Kutay’ın uyuyup uyumadığına baktıktan sonra Yavuz’un teklifi kabul ettim. Elimi kaldıracak halim yoktu.
Kutay’ın yatağından kalkmadım. Yavuz temiz bir şeyler getirmek için metal kapılardan dışarı çıktı. Kutay bir kere daha kımıldayınca başını çevirdiği tarafa doğru gidip diz çöktüm. Kutay’ın yüzüyle yüzüm aynı hizzaydı ve nefesi şakaklarıma çarpıyordu. Nefesi düzensizdi. Uyanık olma ihtimali vardı ama sanmıyordum. Çok darbe almıştı ve bunun nedeni olabileceğini düşündüm.
Elimle Kutay’ın kapalı gözlerini kapatan sarı ve bir tutam mavi saçını gözünün önünden çektim. Kimsenin duyamayacağı sesle konuşmaya başladım.
“Seninle ne yapacağımı bilmiyorum. ” Ellerimle yüzümü kapattım. İçimi boşaltmak istiyordum. Kendimi çok dolumuş hissediyordum. Kimsenin duymadığına göre içimi şuanda dökebilirdim. Belki böylelikle rahatlayabilirdim. Ellerimi yüzümden çekmeden,
“Buradan çıkmalıyız. Herkes beni bekliyor ama… ama ben ne yapacağımı bilmiyorum. Ellerim kollarım bağlı ve sizi nasıl kurtaracağımı bilmiyorum. Doruk gibi sizi de kaybetmekten korkuyorum. Doruk… Çocukluk arkadaşım… Bu dünyada en sevdiğim kişiydi.” Sesimin titremesini engelleyemiyordum.
“Annemler yüzünden… Ulaş veya Yağmur. Hiç biri beni anlayamaz.” Ellerimi yüzümden çekip Kutay’a doğrulttum.
“Sende anlayamazsın Kutay. Hayatım boyunca sevgi nedir hiç bilmedim. Ve şimdi içimde sana karşı olan yoğun duygudan dolayı kafam karışıyor. Dengemi bozuyorsun.” Az önceki halimden eser kalmamıştı. Sinirle devam ettim.
“Karşında nasıl davranacağımı kestiremiyorum. Buradan çıkmassak hepimiz öleceğiz ve seni göremeceğim. Bu beni çok korkutuyor. Senin olmadığın bir hayatı düşünmek bile bana acı veriyor.” Gülerek devam ettim.
“Biliyor musun? Eskiden hiç korkmazdım. Çünkü zaafım yoktu. Ama şimdi… Hepinizi nasıl koruyacağım bilmiyorum. Doruk gibi sizi de kaybetmek istemiyorum.” diye tekrarladım. Başımı eğip bıkkınlıkla,
“Bak hayatımda ilk defa bu kadar çok konuştum… Rahatladım, sanırım. ” Başımı kaldırıp Kutay’a sırıtmaya başladım.
“Sen neden bu kadar yakışıklısın? Bu haksızlık. Şimdi sana bakan herkesden nefret etmek zorunda kalacağım. Seviyorum seni ya.” Dediğimin karşılında ellerimle ağzımı kapadım. Gözlerim yerinden çıkacak kadar açılmıştı. Ellerimle ağzımı kapasamda şaşkınlıkla konuşmaya devam ettim.
“Aman Allah’ım. Ne dedim ben! Ben bunu demiş olamam. Nele...” Metal kapıların açılma sesiyle şaşkın halimi bir kenara bıraktım. Yatağa oturdum. Yavuz elinde paketlerle yanıma geldi. Yanıma oturunca bana doğru döndü. Elindeki ıslak pamuğu havaya kaldırıp,
“Temizleyelim mi?” Başımı sallayınca boynumu temizlemeye başladı. Yavuz yaralarımı nazikçe sizlerken Kutay yatağında kımıldayarak Yavuz’a yaklaştı. Bu hızlı haraketiyle Yavuz yere düştü. Gülerek ayağa kalktığında,
“Ben ayakta yaparım. Sen otur.” Karşımda diz çöküp temizleme işine devam etti.
Yavuz işi bitince bende rahatça esnedim. “Ben biraz yatacağım. Yaram için sağ ol.” diyerek Kutay’ın yatağından kalktım. Yavuz da metal kapılardan dışarı çıktı ve rahatsız edici ışıkta uyumaya çalıştım...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |