14. Bölüm

14. Bölüm

celikk
celikk9822

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

 

 

Kollarımın arasındaki bedene baktım kafamı eğerek. Kafasını göğsüme koymuş uyuyordu.

 

 

Onu öpmemden sonra konuşmamıştık. Günün yorgunluğundan kısa sürede uyuyakalmıştı. Onu odaya çıkarıp aşağıya inecektim normalde ama gitmeme engel oldu. Saatlerdir bu şekilde uyuyordu. Bende onu izliyordum.

 

 

Dışarıda aramam gereken bir katil vardı. Üç kişiyi öldürmüştü. En azından bizim bildiğimiz kadarıyla. Konseye haber vermemiz gerekiyordu. Ya da en azından Korkmaz'a söylememiz lazımdı. Onlardan önce son iki kurbanın bulundukları yerde araştırma yapayı daha mantıklı bulmuştu Arslan. Katilleri bulmak onun görevi olduğu için ona bırakmıştık plan işini. Bende Arslan'dan haber gelene kadar Rüzgar'la vakit geçirmeye karar vermiştim.

 

 

Rüzgar yanağını göğsüme sürttükten sonra yavaşça gözlerini açtı. Birkaç saniye öyle durduktan sonra kafasını kaldırdı.

 

 

"Günaydın."

 

 

"Günaydın. Ne zaman uyandın?"

 

 

Elimi kafasının arkasından saçlarına daldırıp okşadım.

 

 

"Uyumadım. "

 

 

"Anladım."

 

 

Hızlı bir hareketle yerlerimiz değiştirirken küçük çığlığa benzer bir ses çıkarmıştı. Ondan çıkan ses gülmeme sebep oldu.

 

 

"Korktun mu?"

 

 

"Ani oldu."

 

 

Bakışları yüzümde gezerken dudaklarımda takılı kaldı ve sesli bir şekilde yutkundu. Yüzlerimizin arasındaki mesafeyi biraz azaltıp "Ne istediğini sesli bir şekilde söylemelisin. Yoksa anlayamam." dedim. Elini yanağıma koyarak sakallarımı okşadı. Sakallarımla oynamayı seviyordu.

 

 

"Beni öper misin?"

 

 

Uzanıp yanaklarından öptüğümde kıkırtı şeklinde gülmüştü.

 

 

"Ya Pars. Bunu kast etmediğimi biliyorsun."

 

 

Cilveli çıkan sesiyle kaşlarımı kaldırdım. Bu çocuk bana kafayı yedirtecekti.

 

 

"Sen az önce bana cilve mi yaptım?"

 

 

Kafasını biraz kaldırıp burunlarımızı birbirine değdirdi.

 

 

"Yapamaz mıyım? "

 

 

Konuşmayı bitirdikten sonra dudaklarını dudaklarımla buluşturdu. Ensemden tutup iyice kendine bastırırken kafasını geri yastığa koydu. Alt dudağını iki dudağımın arasına alıp emerken Rüzgar minik mırıltılar çıkararak bana ayak uyduruyordu. Ensemdeki elini saçlarıma çıkararak çekiştirmeye başladı.

 

 

Dilimi dudaklarına sürttüğümde anında aralamıştı. Dilimi ağzından içeriye sokup dillerimizi buluşturdum. Rüzgar kendini tutamadan inleyerek bana sürtündü. Bu hareketi ile alt tarafım zonklamaya başladı. Sesli bir şekilde dudaklarımızı ayırdım.

 

 

Aramızdaki mesafeyi kapatmadan "Sınırlarını zorluyorsun güzelim," dedim. Onun bir şey demesine müsaade etmeden kafamı boynuna doğru eğdim. Dişlerimi çıkarıp beyaz tenine geçirdiğimde alışık olduğum inlemesini duymuştum.

 

 

Yavaş yavaş kanını emerken o da mırıltılarıyla bana eşlik ediyordu. Sadece beslendiğim için değil Rüzgar'ın bana karşı gösterdiği tepkiden dolayı aldığım haz oldukça fazlaydı.

 

 

Yeteri kadar içtiğimi düşünerek çekildim. Dudağımda kalan kanı temizleyeceğim sırada Rüzgar benden önce davranıp başparmağı ile temizleyerek parmağını dudaklarıma sürttü. Parmağındaki kanını dilimle temizledi.

 

 

"Artık kalkmamız gerekiyor. Hastaneye geç kalacağız."

 

 

Yataktan kalkarken "Sen biraz dinlen. Ben kahvaltı hazırlayayım sana." dedim. Anında bana karşı çıktı.

 

 

"Hayır. Ben iyiyim. Hastanede yapabilirim kahvaltıyı da."

 

 

Yataktan kalkmaya çalıştığında göğsünden onu yatağa ittim.

 

 

"Biraz söz dinle."

 

 

"Of tamam. "

 

 

Rüzgar'ı odada bırakıp aşağıya indim. Buzdolabında onun için aldığım şeyleri çıkararak ona kahvaltı hazırladım.

 

 

Tam kahvaltıyı hazırlamayı bitirmiştim ki Rüzgar geldi. Islak dalgalarını eliyle geriye yatırdı.

 

 

"Valla yatmayı denedim. Olmayınca duşa gireyim dedim."

 

 

"İyi yapmışsın. Kahvaltı hazırlamayı bitirmiştim bende."

 

 

Tabağı ona uzattıktan sonra çayını da verdim.

 

 

"Benim evime uğrayabilir miyiz? Aynı scrubs ile işe gitmek istemiyorum."

 

 

Üstündeki tişörtü göstererek "Ya da bana iki beden büyük kıyafetlerle."

 

 

"Bence sana yakışıyorlar."

 

 

Gözlerini devirip çayından bir yudum aldı.

 

 

"Kahvaltını yaptıktan sonra gideriz."

 

 

"Hastaneye geç kalırsak?"

 

 

"Yanında ben varım güzelim. Hiçbir şey olmaz."

 

 

Gülümsemekle yetindi. Rüzgar kahvaltısını yaparken ben de duşa girip hazırlanmaya başladım.

 

 

Evdeki işlerimizi bitirip Rüzgarın evine gelmiştik.

 

 

"Arabada mı bekleyeceksin?"

 

 

"Öyle planlıyordum."

 

 

"Yukarıya gelebilirsin. Hem dışarısı soğuk."

 

 

Dediğine güldüğümde kaşları çatıldı.

 

 

"Ben vampirim ya. Üşümem. Ama çok istiyorsan gelirim."

 

 

"Gelme. Vazgeçtim."

 

 

Rüzgar arabadan inerek hızlı adımlarla apartmandan içeriye girdi. Sesli bir nefes vererek bende indim. Onun binasının önüne geldiğimde Rüzgar daha içeriye girmemişti.

 

 

"Gelmişsin."

 

 

"Bırakamadım."

 

 

Gözlerini devirip evine girdi. Bende kapıda öylece durmak zorunda kaldım.

 

 

"Rüzgar. Beni içeriye davet etmen lazım."

 

 

"Ne?"

 

 

"Vampirler davet edilmedikleri yere giremiyorlar. Bu yüzden davet etmen gerekiyor."

 

 

Rüzgar kollarını önünde birleştirip kapının pervazına yaslandı.

 

 

"Ya öyle mi yapmam gerekiyormuş. Tüh. Bence kapıda bekleyebilirsin."

 

 

"Rüzgar!"

 

 

"Aşağıdaki küstah gülüşün ve bir süre beni peşinde sürüklemenin sonu olarak. Seni içeriye almıyorum Pars. Beş dakikaya gelirim ben."

 

 

Kapıyı kapatmadan içeriye geçti. Ellerimi belime atarak sinirle nefes verdim. O kadar güçlerim vardı ama aptal bir kapıyı geçemiyordum. Ben bu kapıyı geçsem Rüzgar'a yapacağımı biliyorum da.

 

 

Ne kadar orada öylece bekledim bilmiyorum. Ama bir süre sonra kapıda beliren Tarık'la ne yapacağımı bilemedim. Burada ne işim olduğunu sorarsa ne diyecektim mesela.

 

 

"Hocam?"

 

 

"Tarık."

 

 

"Ne işiniz var sizin bizim evin önünde? Geçsenize içeriye."

 

 

İşte be. Sonunda şu lanet kapıyı aşabildim. İçeriye girerek Tarık'a yaklaştım ve gözlerimin rengini değiştirdim.

 

 

"Beni burada hiç görmedin. Zaten hastaneye gitmiyor musun sen?"

 

 

"Evet gidiyorum."

 

 

Tarık evden çıkarken bende eski halime döndüm ve kapıyı kapattım. Rüzgarın girdiği odanın kapısı aralıklıydı. Görünmez olarak odasına girdim. Çoktan hazırlanmış saçlarını düzeltiyordu.

 

 

O aynanın karşısındayken ben arkasına geçtim. Bir süre sonra arkasını dönünce bende görünür oldum. Küçük çığlığı odada yankılanırken geriye doğru sendelemişti. Düşmemesi için elimi beline doladım.

 

 

Nefesini düzene sokmaya çalışırken "Ne yapıyorsun Pars ya? Aklım çıkıyordu." dedi.

 

 

"Beni içeriye almamanın intikamı."

 

 

"Doğru ya. Sen nasıl içeriye girdin?"

 

 

"Tarık evdeymiş. O aldı."

 

 

"Tarık mı? Seni görünce ne dedi? Sen ne söyledin?"

 

 

"Merak etme. Hallettim. Hatırlamayacak."

 

 

"Zaten ne diyecektin ki? "

 

 

Kafamı eğerek dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.

 

 

"Biz neyiz sorusunun farklı versiyonu mu bu?"

 

 

"Niyetim o değil."

 

 

Kafasını eğdiğinde çenesinden tutarak kaldırdım.

 

 

"Şu anlık sevgiliyiz diyemem. "

 

 

"O zaman flört mü oluyoruz?"

 

 

"Sen öyle demek istiyorsan öyle oluyoruz."

 

 

Yorumlar hâlâ çok az 😔 Yorum dilenmek istemiyorum ama yorum olmayınca yazasım gelmiyor gerçekten..

 

 

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢

Bölüm : 30.09.2024 15:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...