22. Bölüm

22. Bölüm

celikk
celikk9822

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

 

 

Bir Hafta Sonra

 

 

Önümdeki kağıda imza attıktan sonra

 

kalemi beyaz önlüğümün cebine koydum. Hemşireye dosyayı uzatırken gülerek acile doğru yürüyen Rüzgar'ı gördüm.

 

 

O güldüğü için istemsizce benimde dudaklarım yukarıya kıvrılmıştı. O mutluydu, iyiydi. Yaptığım şeyin amacı da buydu zaten.

 

 

Ben ise.. Rüzgar'ı görebildiğim şu kısa anlarda mutluydum. Önceden yarı ölüydüm şimdi ise kendimi tam bir ölü gibi hissediyordum. Rüzgar'dan önceki geçirdiğim 150 yıl hiç olmamış gibiydi. Acı çekiyordum. Verdiğim karardan pişman olduğum, geri döndürmek istediğim çok an yaşadım. O anlarda beni bu düşünceden vazgeçiren şey aklıma gelen Rüzgar'ın baygın şekilde yerde yatışıydı.

 

 

Ölebilirdi. Benim yüzümden ölebilirdi. Onu bir kere koruyamamıştım. Bir kere daha olmayacağından emin değildim. Bu yüzden buna mecburdum.

 

 

Onun için bizden vazgeçmek zorundaydım. Bizden ve kendimden..

 

 

"Pars?"

 

 

Nevra'nın sesiyle kendime gelerek gözlerimi Rüzgar'dan çektim ve ona döndüm.

 

 

"Efendim?"

 

 

"Eve gitme vaktin geldi. Nöbeti devralmaya geldim."

 

 

"Senin nöbetini de ben tutsam?"

 

 

Rüzgar'ı biraz daha görebilmek için bütün olasılıkları zorlayabilirdim.

 

 

"Hayır. Eve git. Ya da konseye. Biraz kafanı dağıt. Kendine işkence çektirmekten vazgeç."

 

 

"Asıl onu görmezsem işkence çekmiş olacağım."

 

 

"Pars bunu kendin istedin. Sonuçlarına katlanman lazım."

 

 

Sıkıntıyla nefes verdim. Dönüp Rüzgar'a baktım. Çoktan bir hastanın yanına gitmişti.

 

 

Nevra'yı onaylayan bir şekilde kafamı salladım.

 

 

"Görüşürüz."

 

 

"Görüşürüz, dikkat et."

 

 

Önlüğümü çıkarıp üst kattaki odama koyduktan sonra hızla konseye gittim.

 

 

Her zaman oturduğumuz yere oturduğumda garsonlardan biri hemen bir bardak kan getirmişti. Sehpanın üzerinde duran bardağa baktım.

 

 

Biri elini uzatıp bardağı alana kadar öylece bardağa bakmıştım. Bardağı alan kişi yanıma oturunca kafamı o yana çevirdim.

 

 

Birce ile göz göze geldiğimizde gülümseyerek kafasını omzuma koydu.

 

 

"Fanilerden uzak durma kuralını en başta çiğnememeliydik."

 

 

"İlk çiğneyen sendin."

 

 

"Sizde gidip onlarla çalışmaya başladınız ama."

 

 

Bardağı kafasına dikip geri yerine koydu. Ayaklarını koltuğa koyarak bacaklarını kendine çekti.

 

 

"Ya hani biz duygusuzduk? Duygusuzsak ben niye acı çekiyorum?"

 

 

"Babam bir keresinde aşkın bütün kuralları yıktığını söylemişti."

 

 

"Benim yaşadığımın aşkla bir alakası yok Pars. Arslan'ın odasına girdiğimde Birkan'ın aklından geçenleri sen de duysaydın sen de acı çekerdin."

 

 

"Birkan'la ilgili herhangi bir şey bana acı veremez Birce."

 

 

Birce tam bir şey söyleyecekken Arslan gelmişti. O da kendini karşımızdaki koltuğa attı.

 

 

"Ne işin var lan senin bu saatte burada?"

 

 

"Hastanedeydim. Sonrada işe gidesim gelmedi. Biraz bensiz idare edebilirler bence."

 

 

Birce oturuşunu düzelterek "Hastaneye niye gittin?" diye sordu.

 

 

"Nevra'yı görmeye."

 

 

"İçimden bir ses niyeyse sonunun iyi olmadığını söylüyor."

 

 

Kaşlarımı çatarak ona baktım. Rüzgar'a olanları unutturacağımı söylediğim zaman Arslan bana destek olmuş hatta aynı şeyi Nevra için de yapıp yapamayacağımı sormuştu. Ama Arslan'dan önce Nevra ile konuşmuştum bu konuyu ve o Rüzgar için bile karşı çıkmıştı. Bu yüzden Arslan'ın istediğini yapmamıştım.

 

 

"Benim açımdan kötü olan bir şey yok. Nevra açısından olabilir ama."

 

 

"Ne yaptın lan göt herif!?"

 

 

"Aramızdaki şeyin o daha fazla üzülmeden bitmesini söyledim."

 

 

Oturduğum yerden hızla kalkarak Arslan'a sert bir yumruk attım. Eğilen kafasını geri kaldırdığında bir tane daha vurdum. Konseydeki herkesin bakışları bize dönmüştü.

 

 

"Sana en başında o kızdan uzak dur demedim lan ben. Böyle yapacağını biliyordum. "

 

 

"Ola-"

 

 

"Hiç olayları bahane etme bana Arslan. Yaptığına kılıf uydurmaya çalışıyorsun. Biz bu olayları yaşamasaydık da sen yine bırakırdın Nevra'yı."

 

 

Arslan hızla oturduğu yerden kalkarak karşıma geçti. Yakalarımdan tutarak "Bırakmazdım! Ulan bir tek aşık olan sen değilsin be. Siktiğimin gücünü kullanıp Rüzgar'ı üzmeden ondan ayrılabilen tek kişi sensin sadece!" diye bağırdı.

 

 

Diyecek bir şey bulamadan öylece yüzüne bakıyordum. Sert nefesleri yüzüme çarparken bana bir tane vurmasını bekledim. Tam kafasını geçirecekken babamın sesi onu durdurdu.

 

 

"Çocuklar!"

 

 

Arslan ellerini çekmedi. Bende onu ittirmedim. Babam gelip bizi ayırdığında Arslan hızla konseyden çıktı. Babam Birce'ye bakışlarıyla gitmesini söyledikten sonra bana döndü.

 

 

"Sizin derdiniz ne!? Bu kadar insanın içinde ne diye kavga ediyorsunuz?"

 

 

"Yok bir derdimiz."

 

 

Babamın yanından geçmek için hareket edince dönen başımla durmak zorunda kaldım. Sendelediğimde babam kolumdan tutarak beni koltuğa oturttu.

 

 

"İyi misin?"

 

 

"Evet. Başım döndü sadece. Geçer birazdan."

 

 

"Emin misin? Pek iyi durmuyorsun."

 

 

"Doktorum baba ben. İyi olmasam anlarım."

 

 

Babam yanıma otururken garsona seslenip kan istedi.

 

 

"Rüzgar'a yaptığını duydum."

 

 

"Zaten bir şeyden haberin olmasa şaşardım."

 

 

"Neden böyle bir şey yaptın?"

 

 

"Bana onu korumamı söyleyen sendin."

 

 

"Ben koru dedim. Çocuğa her şeyi unuttur mu dedim? Eğer bir gün hatırlarsa senden ne kadar nefret edeceğinin farkında mısın?"

 

 

"Hatırlayamaz. Ayrıca o iyi olduğu sürece benden istediği kadar nefret edebilir."

 

 

Garson elindeki bardağı babama verdiğinde babam bana uzattı. Bardağı elime aldığım sırada çalan telefonla sehpaya koydum ve ayaklandım.

 

 

"Efendim?"

 

 

"Pars hocam. Zincirleme bir trafik kazası olmuş. Bizim hastaneye geliyorlar. Gelebilecek bütün doktorlara haber vermemi söylediler.

 

 

"Tamam ben beş dakikaya geliyorum."

 

 

Telefonu cebime koydum ve babama döndüm.

 

 

"Benim hastaneye gitmem gerekiyor. Görüşürüz."

 

 

Onunun bir şey demesini beklemeden hızla hastaneye geçtim. Kapıya yanaşan dört ambulans ve uzaktan sesleri gelen ambulanslarla durumun ne kadar vahim olduğunu anlamıştım.

 

 

Acile girdiğimde herkes bir koşuşturma halindeydi. Bir çift eldiven alıp gelen hastaların birinin olduğu yere geçtim. Hastanın yarılmış karnı ve her yere dağılan kanıyla sakinleşmek adına derin bir nefes aldım.

 

 

"Hastanın durumu nedir?"

 

 

Etraftakiler bana hasta hakkında bilgi verirken ben de müdahaleye başlamıştım. Acildeki yoğun kan kokusu ve dibimde kanlar içindeki hastadan dolayı istemsiz bir şekilde gözlerimin rengi değişti ve dişlerim çıktı.

 

 

Kimse fark etmesin diye hemen arkamı döndüm. Hemen eski halime döndüm. 150 yaşında yeni yetme vampirler gibi hareket ediyordum. Bunda bir haftadır sadece 3 ya da 4 defa azar azar beslenmemin de etkisi vardı.

 

 

Başım dönünce kolumu duvara uzatıp kafamı eğdim. Kesik kesik aldığım nefeslerim sıklaşmaya başladığında kısık sesle küfür ettim. İyi değildim.

 

 

"Hocam?"

 

 

Omzuma konan el ve tanıdık sesle kafamı kaldırdım. Rüzgar endişeli bakışlarıyla bana bakarken kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissetmiştim. Kalp atışını duyuyordum. Uzun bir süre sonra Rüzgar'ın kalp atışını duyacak kadar yaklaşabilmiştim ona.

 

 

"Evet. Tansiyonum düştü sanırım."

 

 

Kolumdan tutarak beni acilden çıkardı ve kapıdaki sandalyelerin birine oturttu. O bunları yaparken hiç sesimi çıkarmadan ona müsaade ettim. Yandaki sebilden bir bardak su doldurup eline döktü ve yüzüme sürdü.

 

 

Kokusunu alabilmek için derin bir nefes aldım. Yüzümdeki dokunuşları canımı yakmak istemezcesine yavaş ve tüy gibiydi. Oysa canım zaten yanıyordu. Daha fazla yanamazdı.

 

 

Dizlerinin üstüne çökerek benimle göz teması kurdu.

 

 

"Biraz daha iyi misiniz?"

 

 

"Evet. Teşekkür ederim. "

 

 

Gülümseyerek yüzüme baktığında ben de gülümsedim. Yavaşça yerden kalktı. Ben de kalktığımda beni kollarımı tutarak durdurdu.

 

 

"Hocam biraz otursanız daha iyi olur sanki."

 

 

"Orada yardımımı bekleyen bir sürü hasta var."

 

 

"Bu halde kimseye bir yardımınız dokunmaz. Kendinizi düşünmüyorsanız bizi düşünün."

 

 

Dediği şeyle kalbim teklerken bahsettiği bizin ikimiz olmadığını biliyordum. Ama yine de kalbimin hızlanmasına yetmişti.

 

 

"Bu kadar hasta arasında bir de siz hastalanırsanız biraz zorlanabilir."

 

 

"Tamam. Ben biraz daha dinleneceğim."

 

 

Geri yerime oturduğumda Rüzgar'da acile dönmüştü. Kafamı arkamdaki duvara yasladım ve görebildiğim kadar Rüzgar'ı izledim.

 

 

 

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢

Bölüm : 30.09.2024 15:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...