4. Bölüm

4. Bölüm

celikk
celikk9822

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

 

Dört Gün Sonra

 

 

Beyaz önlüğümü giyerken bir yandan da Rüzgar'ın odasına doğru adımlıyordum. İki gün sonra taburcu olacaktı. Arif hoca bu kadar hızlı sürede iyileşme göstermesine şaşırmıştı doğal olarak. Nevra'ya Rüzgar'a kanımı verdiğimi söylediğimde başta baya şaşırmıştı. Sonradan defalarca kez teşekkür etmişti. Tanıdığı birine zarar gelmesi düşüncesine bile katlanamıyordu çünkü.

 

 

Bu süre zarfında Rüzgar'ı ziyarete ne ailesi ne de hastane dışından bir arkadaşı gelmemişti. Ev arkadaşı olan asistan ailesi ile uzun süredir konuşmadığını söylemişti. Şaşırmıştım çünkü Rüzgar ailesi tarafından istenmeyecek birine benzemiyordu.

 

 

Rüzgar'ın odasına geldiğimde uyuma ihtimaline karşı yavaşça içeriye girdim. Yatağa yaklaştığımda uyanık olduğunu ve öylece tavanı izlediğini gördüm.

 

 

"Günaydın."

 

 

Sesimi duyunca hemen doğrulup "Günaydın hocam," dedi.

 

 

"Bugün kendini nasıl hissediyorsun?"

 

 

"Daha iyiyim. Kan değerlerim de normale dönmüş."

 

 

Refakatçılar için konulan koltuğa oturup kollarımı dizelimin üzerine koydum.

 

 

"Korkuttun arkadaşlarını. Bundan sonra karşıya geçerken daha dikkatli olursun."

 

 

Dediklerime sadece burukça gülümsedi.

 

 

Bugün yanına gelmekteki amacım ona olanları anlatmaktı. Onu kendi kanımla iyileştirdiğimi ve eğer izin verirse ondan beslenmek istediğimi. Eğer aşırı bir tepki alırsam ya da kabul etmezse unutturacaktım. Böylece olanlardan etkilenmişte olmayacaktı.

 

 

Ona söylemeye karar vermemde bir gün kendimi tutamazsam olacaklardan korkmamdı. Onaylamaması ondan uzak durmamı sağlayacaktı.

 

 

"Buraya sana bir şey söylemek için geldim. Lütfen ben bitirene kadar herhangi bir tepki vermemeye çalış."

 

 

Kaşlarını çatarak "Birine bir şey mi oldu hocam?" dedi.

 

 

"Hayır öyle bir şey değil."

 

 

Oturduğum yerden kalktım . Derin bir nefes aldıktan sonra "Kalbin durmuştu. Elektroşoktan sonra da kalp ritmin yavaştı, düzelme olasılığın çok düşüktü. Seni hayata döndürdüm ama normal bir yolla değil." dedim.

 

 

"Nasıl bir yolla?"

 

 

"Sana kendi kanımı içirdim."

 

 

Anlamayan bakışlar atmaya başlamıştı.

 

 

"Kanımın iyileştirme gücü var çünkü ben bir vampirim."

 

 

Bunu söylememle gülmeye başladı. O kadar çok güldü ki gözlerinden yaş akıyordu.

 

 

"Hocam kaza geçirdim. Aklı dengemi kaybetmedim. Buna inanmamı beklemiyorsunuz herhalde."

 

 

Tabi ki söyleyince inanmasını beklemiyordum. Bu yüzden dişlerimi çıkarıp gözlerimin rengini değiştirdim. Bakışları şok ve korku arasında giderken yatakta geriye doğru gitti. Geri eski halime dönerek ona yaklaştım.

 

 

"İnandın mı şimdi?"

 

 

Kafasını sallayarak "E-evet." dedi. Sesi tedirgin ve korku dolu çıkmıştı.

 

 

"Güzel. Şimdi asıl meseleye gelebiliriz."

 

 

"Asıl mesele derken?"

 

 

"Ben normalde direkt olarak insanlardan kan içmiyorum. Daha doğrusu içemiyorum. Ben melez bir vampirim. Yani yarı insan yarı vampir. Annem insandı. Başka bir vampir tarafından gözlerimin önünde bütün kanının içildiğini gördüğümden beri kimseden kan içemiyorum."

 

 

Rüzgar beni dikkatle dinlerken gözlerindeki hüznü gördüm. Artık korkuyor gibi durmuyordu.

 

 

"Senin kazandan önce bir şey oldu. Benim yanımda elini kestiğin gün annemin ölümünden sonra ilk defa birinin damarından akan sıcak kanı içmek istedim. Başka birinin kanını içmeyi denediğimde olmadı. Yapamadım. "

 

 

"Yani benim kanımı içmek istiyorsunuz?"

 

 

Hayal kırıklığı ve birazda tedirgin bir şekilde söylemişti bunu.

 

 

"Evet. En azından deneyeceğim. Bunu sana sormadan da yapabilirdim. Sonra bunu unutturabilirdim. Ama eğer içebilirsem bir seferle kısıtlı kalmayacağını biliyorum."

 

 

"Beni bu yüzden mi iyileştirdiniz?"

 

 

"Hayır tabi ki. Ölmene izin veremezdim."

 

 

"Neden? Sordunuz mu bana yaşamak istiyor muyum, diye?"

 

 

Sorusuyla afallamıştım. Bu şekilde bir karşılık beklemiyordum.

 

 

"Anlamadım?"

 

 

"O arabanın önüne kendimi bilerek attım. Ve siz kafanıza göre beni hayatta döndürmüşsünüz."

 

 

Söyledikleri beni sinirlendirmişti. İyice saçmalamaya başlamıştı. Kendini öldürmeye çalışmakta nereden çıkmıştı?

 

 

"Ne saçmalıyorsun sen?"

 

 

"Ölmek istiyorum demek oluyor."

 

 

Hızla dibine kadar girip gözlerinin içine baktım.

 

 

"Ben burada olduğum sürece senin ölmene izin vermeyeceğim. Bir daha böyle bir şeye kalkışırsan Tanrı şahidim olsun seni vampire çevirip sonsuz bir yaşamın içine hapsederim."

 

 

Bağırmamdan dolayı irkmişti. Dolan gözlerinden yaşları yavaşça akmaya başladığında derin bir iç çektim.

 

 

"Beni kimse istemiyor. Siz bile çıkarınız için yanımdasınız şu an. "

 

 

Elimi yanağına koyup akan yaşlarını baş parmağım ile sildim.

 

 

"Kabul etmesen bile ben yanında olacağım. Söz veriyorum."

 

 

"Ama, neden?"

 

 

Bunu bende bilmiyordum. Bir şekilde bir şey beni ona çekiyordu. Bütün her şey kanını içmek istememle başlamış onu iyileştirmem ve yaşaması için uğraşmama kadar gelmişti.

 

 

"Bilmiyorum. İçimde seni korumam gerektiğine dair bir his var. Ve ben hislerimle hareket eden biriyim."

 

 

Birden kollarını belime dolayıp sıkıca sarıldı.

 

 

"Teşekkür ederim."

 

 

Boğuk çıkan sesine karşı istemsizce gülümsemiştim. İnsani tarafım o kadar huzurluydu ki şu an vampir tarafımı bastırıyordu.

 

 

Rüzgar yavaşça benden uzaklaştı.

 

 

"Siz beni ısırınca ben vampir olmayacak mıyım?"

 

 

"Hayır. Seni ısırdıktan sonra kendimi kanımı içirirsem sana o zaman vampir olursun."

 

 

Beni kafasını sallayarak onaylamıştı. İzin vermeyeceğini biliyordum. Kötü de bir tepki vermediği için ona olanları unutturmama gerek yoktu.

 

 

Odadan çıkmak için yatağından kalktım. Kapıya doğru yönelmiştim ki Rüzgar'ın sesiyle durdum.

 

 

"Acıtıyor mu?"

 

 

"Ney acıtıyor mu?"

 

 

"Isırığınız acıtıyor mu?"

 

 

"İğne batması gibi bir acı veriyor ilk başta. Sonra fark etmiyorsun bile."

 

 

Üstündeki bluzun kolunu sıyırıp bileğini bana doğru uzattı.

 

 

"Deneyebilirsiniz."

 

 

Şimdi şaşırma sırası bendeydi.

 

 

"İzin veriyor musun?"

 

 

"Evet. En kötü ne olabilir ki?"

 

 

Yatağına oturup uzattığı kolunu tuttum. Parmaklarımla bileğini okşadığımda nabzının hızlı atışını hissetmiştim. İçimde garip bir heycan vardı. Ben dişlerimi çıkardığımda Rüzgar beni meraklı ve hafif korku dolu gözlerle izliyordu.

 

 

"Emin misin?"

 

 

Kafasını sallayarak onayladı beni. Bileğini kendime yaklaştırdığımda alışık olduğum o hisse dair en ufak bir şey oluşmamıştı. Dişlerimi beyaz tenine yaklaştırıp damarına batırdım.

 

 

Sıcak kanı dişlerimden ağzıma doğru yayılırken bütün bedenime elektrik çarpmış gibi bir his yayıldı. Dişlerimi iyice geçirip kanını emmeye başladım.

 

 

O kadar güzel bir histi ki yıllardır içtiğim kan bunun yanında bomboş bir şey kalırdı. Her damlasında bana başka bir şey hissettiriyordu adeta.

 

 

O sırada Rüzgar kafasını omzuma koyarak derin derin nefesler alıyordu. Nefesinin tenime değmesinden ve içtiğim kanından ötürü bende başka şeyleri de uyandırmaya başlayınca yeteri kadar içtiğime kanaat getirip geri çekildim.

 

 

Dudağımdan akan kanı baş parmağım ile temizledikten sonra Rüzgar'ın bileğindeki diş izinin kaybolması için parmaklarımı üstünde gezdirdim. Kafası hâlâ omzumda olan Rüzgar'a döndüm.

 

 

"İyi misin?"

 

 

"Hı hı."

 

 

Kafasını kaldırıp bileğine baktı.

 

 

"İz yok."

 

 

"Evet yok. Arkamızda iz bırakmayı pek sevmeyiz."

 

 

Söylediğimle gülümsemişti.

 

 

"Canım acımadı. Vampir de olmuyor. Bu yüzden istediğiniz zaman kanımı içebilirsiniz."

 

 

"Kolay ikna oluyorsun."

 

 

"İkna olmamam için bir sebebim yok."

 

 

Kalkacakken bileğimden tutarak beni durdurdu.

 

 

"Güneş size zarar vermiyor mu? İzlediğim bütün vampir kurgularında veriyordu."

 

 

"Ben yarı insanım ya. O yüzden o kadar etkilenmiyorum. Diğerleri de yanında büyülü bir eşya taşıyor. Böylelikle onlarda etkilenmemiş oluyor."

 

 

"Büyü de var."

 

 

Şaşkın bakışları karşısında gülümseyip saçlarını karıştırdım.

 

 

"Bilmediğin daha çok şey var, ufaklık."

 

 

"Ben ufak değilim."

 

 

"Ben 149 yaşında bir vampirim. Sense 26 yaşında bir insansın."

 

 

"Yuh o kadar yaşlı mısınız?"

 

 

Kafamı sallayarak onu onayladım. Her yeni bilgide şaşırması beni baya bir eğlendiriyordu kabul.

 

 

"Ben şimdi gideyim. Sende dinlen. Yakında çıkacaksın zaten hastaneden."

 

 

"Teşekkür ederim."

 

 

"Asıl ben teşekkür ederim. "

 

 

Odasından çıkarken kendimi hiç olmadığım kadar enerjik hissediyordum.

 

 

Nasıl gidiyor, beğeniyor musunuz 🥹

 

 

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢

Bölüm : 30.09.2024 14:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...