
Okumaya başlamadan önce dinledikçe Azrayı hatırladığım bir şarkıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.🫠 Bu şarkıyı bulunca tam Azranın şarkısı demiştim.
İyi okumalar.
...
Pars şaşkınlıkla Azraya bakıyordu. Ne demişti? Güvenmek... Güveniyor muydu artık ona, inanıyor muydu onun diğerleri gibi olmadığına?
Azra onun şaşkın bakışları karşısında gülümsedi.
"Niye öyle bakıyorsun?"
"Anlamadım da."
Pars kaşlarını havaya kaldırmış gözlerini kocaman açmış Azraya bakıyordu. Konuşamıyordu, sesi titremeye başlamıştı.
Azra gülümseyerek elleriyle kendi saçlarını hafifçe savurdu. Sonra mavi gözlerini onun gözlerine dikip konuşmaya başladı.
"Neyini anlamadın acaba? Bugüne kadar dediğin her şeye inanıyorum artık. Güveniyorum sana... Sen ve Karınca diğerleri gibi değilsiniz. Onlar gibi cani, acımasız, merhametsiz değilsiniz. Sen haklıydın. Ben size karşı çok ön yargılı davrandım. Artık ön yargılarımı bir kenara bırakıyorum Pars. Sana ve Karıncaya güveniyorum." Sonra hafifçe ona doğru eğilip fısıldadı. "O gün yaralı askere yardım ettiğinizde anlamalıydım aslında... ama ön yargılarıma yenik düştüm. Fakat bu sabah askeri kurtarmak için canını hiçe saydığını gördüm ben Pars. O an anladım ben. Sen hiç bir insana zarar vermezsin." Sonra hüzünlü bir şekle döndü gözleri. "Çok geç oldu anlamam için. Çok geç... B-ben... Özür dilerim. Dediğim her şey için. Tüm imalarım için... Her şey için." Yüzünden pişman olduğu anlaşılıyordu. Gözlerini pişmanlık içinde yere dikti. Cümlesinin sonunda sesi titremişti.
Pars gülümseyerek Azraya baktı. Bu dünyada en çok istediği şey sevdiği kadının kendisini cani acımasız teröristlerle bir olmadığını anlaması ve ona inanmasıydı.
Gerçekleşmişti.
Gülümsemesi sırıtmaya döndü.
"Daha fazla laf sokmayacaksın yani bize?"
Azra onun sırıtmasına karşılık vererek güldü. "O konuda söz veremem. Seninle anlaşma şeklimiz bu."
...
Azra, her yerde Karıncayı arıyordu. Sonunda mutfaktan sesler duydu. Karıncanın orada olduğunu anlayarak mutfağa girdi.
Karınca musluğun başında sebze soyuyordu. Azra mutfağın kapısından bir adım içeriye girdi. Sesi hafif kısık bir şekilde konuştu.
"Karınca, Parsa etli kemik sulu falan bi yemek yapar mısın?"
Karınca Azrayı duymuştu ama duymamış gibi davrandı.
Azra bu sefer sesinin düzeyini artırdı.
"Hey, kime diyorum ben?"
Karınca omzunu silkti.
"Ben seninle konuşmuyorum."
Azra, gözlerini devirerek ofladı.
"Kendim için mi istiyorum Karınca? Pars için istiyorum."
Karınca, sinirle gözlerini Azraya dikti.
"Ne oldu? Ölmesini istediğin abime yemek mi yaptırasın geldi?"
Azranın yüzüne üzüntü çökmüştü. Haklıydı. Bugüne kadar neler demişti onlara. Neler neler...
Azra pişman bir şekilde Karıncanın yanına geldi. Gözleri dolmaya başlarken elini Karıncanın omzuna koydu.
"Karınca bak... o kadar haklısın ki... Ne desen..."
"Haklıyım tabi. O yüzden seninle konuşmuyorum." Sonra küçük bir çocuk gibi arkasını döndü. "Ben sen demesen de zaten abime et sulu çorba yaptım. Merak etme. Senin aksine ben abim yaşasın diye uğraşıyorum."
Azra üzgün bir şekilde mutfaktan çıktı.
Karınca gibi insan yanlısı, sevecen, sevimli birini ne hale getirmişti. Her şeyi mahvetmişti. Nasıl gönlünü alacaktı? Parsdan da özür dilemişti ama... affetti mi diye hiç sormamıştı.
İstemsiz bir şekilde ayakları muayenehaneye gitti. Ama yatakta kimse... yoktu.
"Nereye gitti bu adam ya?"
...
"Efendim, Akrep... artık kesinlikle yok etmem gerekiyor. Beni gördü... Böceğe söyleyecek eminim. Baskından sonra kampta da hiç görmedim."
"Bu işi Böcek halledemezse sen halledeceksin Pars. Açığa çıkmana izin veremeyiz."
Birden Parsın mağarasının kapısı açıldı. Pars telaşla telefonunu masaya düşürdü. Kimdi bu kapıyı çalmadan gelen?
"Pars? Sen niye yatağında değilsin?"
Telefon açık kaldığı için Bülbül haftalar sonra ilk defa kızının sesini duymuştu. Ne kadar özlediğini anladı onu.
Pars telefonu hızla kapatıp çekmeceye attı.
"Ben mi?" Dedi kekeleyerek. Onu ikinci telefonuyla görüşürken görecek diye telaşlanmıştı.
"İyi misin sen?"
Azra hızla yanına yaklaştı. Parsı telaştan elini kolunu nereye koyacağını şaşırdığı hali onu endişelendirmişti.
"Ağrın mı var? "
"Yok ağrım yok."
"Niye kalktın yatağından Pars ya? Daha dinlenmen gerekiyor."
Pars birden telaşlı halini kenara bırakıp arşısında kendissine fırça çeken kadına gülerek baktı.
"Dinlendim, yeter."
Azra ise tam tersi kaşlarını çattı. Telaşlı ve sinirli bir şekilde konuştu.
"Ne saçmalıyorsun yetmez tabi ki. Zaten hastasın. Bir de mermi yedin."
Pars, Azranın kendisi için telaşlandığını görünce elini koluna uzattı ve omzuna koydu.
"İyiyim doktor. Bir şeyim yok. Merak etme. Ayrıca... yat yat nereye kadar. Beni işler bekler."
Azra onun temasıyla değişik hissederken sinirli kalmaya odaklandı.
"Hayır ya. Yok öyle şey. Gidip dinleneceksin. Ben sana yeni serum takacağım. Ayrıca her zamanki rutin ilaç serumları da yapmadık. Hadi hadi."
Azra Parsın koluna girdi ve onu sürüklemeye başladı. Pars da sessizce ona uyum sağladı. Karşı koyamıyordu ki ona...
Muayene mağarasına kadar kol kola gittiler. Onların sarmaş dolaş halini gören teröristler, kıkırdayarak onlara bakıyorlardı. Azra onların güldüklerini görünce sinir oldu. Parsı hasta yatağına geri yatırdı. Ve serumunu hazırlamaya başlarken konuştu.
"Madem iyisin..." Dedi Azra. "Bir şey sormam gerekiyor."
Pars gözlerini devirerek başını yan tarafa döndürdü.
"Geliyor ahiret soruları. Bir şey diyeceğim sen Azrail olmaktan istifa edip Münker Nekir olmayı hiç düşündün mü?"
Azra, elini Parsın yüzüne koyup kendisine çevirdi bir refleksle.
"Ya dalga geçme be adam."
Sonra ne yaptığını fark etti, birden tüm vücudunu ateş bastı. Ela gözler, birden kendisine çok yakınlaşmıştı... Ayrıca eli de yanağındaydı...
Elini yavaşça Parsın yanağından aşağıya doğru çekti. Çekmek istememişti aslında hiç...
"Eee. Şey... özrümü kabul ettin mi... diyecektim."
Pars yanağından kayıp giden ele gözucuyla bakıp gözlerini gözlerine dikti. Sen beni öldür gıkım çıkmaz kadın ne affetmesi..
"Haklıydın... düşündüğün her şeyde. Sonuçta bulunduğumuz ortam belli, kimlik belli. O yüzden özür dilenecek bir şey yok."
Azra gülümsemeye çalıştı. Ama üzgün duruyordu.
"Doktor yapma. Hem..." kaşlarını kaldırarak sordu. "Sen o mağaradan nasıl çıktın ya?"
Bir anda Azra onları kilitlediğini hatırladı ve sinirlenir gibi oldu.
"Mağaradan çıkmayı geç de sen neden bizi kilitledin?"
"Kilitlemeseydim de kaçsaydın sonra başını derde soksaydın... tabi yine bir şey değişmedi. Yine kaçtın."
"Yalnız canım ben olmasaydım tahtalıköydeydin şuan, hatırlatırım. O yüzden iyi ki kaçmışım."
Pars gülümsedi. Canım demişti...
"Ayrıca en önemli soruyu unuttum ben. "
"Neymiş o?"
"Bu sevgililik saçmalığı neydi? Niye herkese sevgili olduğumuzu söyledin?"
Pars zorla yutkundu. Bu olayı Azraya alıştıra alıştıra anlatmayı hayal ederken her şey çok hızlı gelişmişti, teröristlerin onun üzerine yürüdüğünü görünce aklına gelen ilk şeyi söyleyivermişti.
"Öyle olması gerekti." Dedi mırıldanarak.
"Nasıl yani?"
"Doktor..." Dedi gözlerini gözlerine dikerek. "Artık bana güvendiğini söyledin değil mi?"
"Evet..."
"O zaman her şeyi sorgulama olur mu? Sadece ayak uydur. Her şey senin güvenliğin için."
Azra kaşlarını çattı. "Tamam sana güveniyorum da kafamın karışmasına neden olan şeyler yapıyorsunuz ee ben de senin dediğin gibi polisin kızıyım, merak ediyorum. Çok merak ettiğim şey var... senin hakkında..." Pars şaşkınlıkla gözlerini açtı. Azra 'Ne diyorsun kızım sen, kendine gel.' diye geçirdi içinden. Sonra "Yani sizin, Karıncayla senin." diye düzeltti.
"Doktor, burada fazla merak belaya neden olur. Bi kaç ayı sorgulamadan geçir."
Azra ofladı. "İyi de sevgili rolü yapmamız çok saçma. Nedenini bilmediğim bir şeye ben nasıl ayak uydurayım?"
Pars bir şey demedi.
O sırada sürgülü kapı açıldı. Biri geliyordu kampa...
Siyah bir araba girdi içeriye. Sonra arabanın kapısı hızla açıldı.
"Pars!"
Yılan telaşla Parsın odasına girdi. Odada göremeyince bağırmaya başladı.
"Pars? Pars nerdesin ya?"
Teröristlerden birinin yakasına yapışıp bağırdı. "Nerede lan Pars?"
"Muayenehanede Yılan Hanım..."
Yılan muayenehaneye doğru baktı. Yatakta yatan Parsı gördü, tam gülümseyecekti ki yanında o kadını da görünce... sinirlendi.
"Yine mi sen ya? Seni artık yok etmek gerekiyor doktor bozuntusu." Yılan hızla yanlarına gitti. Azra, Yılanı görünce ofladı. Yine niye gelmişti bu kadın?
Pars ise zorla gülümsemeye çalıştı.
"Pars! İyi misin?" Yılan Parsa sarıldı. Sarıldığı anda Azra gözlerini sinirle açtı ve onlara baktı. Pars Azranın alev saçan gözlerine korkarak baktı.
"İyiyim Yılan. Sadece bi sıyrık. Bir şey yok."
Yılan Parsa sarılmaya devam ederken Azraya baktı.
"Doktorun sonunda bir işe yaramış."
Azra nefretle ona baktı.
"Ama ben bu doktora güvenmiyorum. Başka birilerine daha göstersek seni olur mu?"
Pars, Yılanın kollarını hafifçe ittirdi. "Gerek yok Yılan. Doktor elinden gelenin en iyisini yaptı sen merak etme."
Yılan Azraya gözlerini dikti. Sonra üzerine yavaş yavaş yürümeye başladı.
"Senin adın neydi doktor?"
Azra kaşlarını çattı. "Noldu, yüzünün enfeksiyonunu temizlemeye doktor mu arıyorsun?"
Yılan şeytani bir şekilde sırıttı. "Hayır, benim bir yok edilecekler listem var. En başına adını yazacağım."
Azranın sinirden gözleri kapandı. Ne diyordu bu kadın?
"Yok edilecekler listesi mi?" diye konuştu dişlerinin arasından.
Pars ikisinin arasında çıkacak 3. Dünya savaşına engel olmalıydı. Birden konuştu. "Uğurböceği, onun adı."
Yılan, gözlerini Azradan ayırmadan konuştu. "Uğurböceği mi?"
Azra gözlerini devirdi. İllaki bu oyuna devam edecekti.
"Evet. Artık bizden biri."
Yılan şöyle bir süzdü Azrayı. "Bunda hiç örgütten biri olacak bir tip yok Pars. Ajan falan olabilir bu."
"Hayır Yılan. Öyle değil. Bize katıldı artık."
Asya Karıncayı aramak için mağarasından çıkmıştı ki muayenehanedeki aşk üçgenini gördü.
Ve yanlarına doğru yürüdü. Yılan Asyanın onlara doğru geldiğini gördü.
"Bir de bu kadın var. Pars sen burayı terörist kampından sığınma kampına mı çevirdin? Bu kadın kim?"
Azra yine dişlerinin arasından tısladı. "Burası Parsın kampı. Sana hesap vermek zorunda değil."
Yılan iyice Azraya yaklaştı. "Benimle düzgün konuşacaksın doktor bozuntusu. Seni mahvederim."
"Etsene bakalım kim kimi mahvedecek?"
Pars artık yataktan kalkıp kavgayı engellemek için ayağa kalkıyordu ki bir terörist elindeki tepsiyle yanlarına geldi.
"Uğurböceği yenge hanım, Karınca bu yemeği Pars için yolladı. Siz içirirmişsiniz. Nereye koyayım?"
Yılan o kelimeyi duyduğu anda Azradan gözlerini çevirerek o teröriste baktı.
Yılan şok olmuş gözlerle gözlerini o teröriste çevirdi. Bir anda sesi titremeye başlamıştı.
"N-e dedin sen?"
Pars gerginlik içinde dudağını ısırdı. İşte şimdi o savaşın çıkmasına engel olamayacaktı.
"Kartal, getireceğin tepsiyi kafanda kıracağım senin." diye mırıldandı Pars sinirle.
"Ne dedim ben şimdi ya?"
Azra zafer gülüşüyle Kartalın elinden tepsiyi aldı.
"Teşekkürler."
"Sana ne dedin dedim adam?" Dedi Yılan Kartalın üzerine giderken.
"Ne-ne demişim anlamadım ki niye bu kadar sinirlendiniz siz Yılan hanım?"
Yılan adamın yakasına yapışacakken Azra konuştu.
"Rahat bırak adamı."
Yılan o kadının sesini duyduğu anda kan beynine sıçradı.
"Önemli bir şey demedi sadece bana yenge dedi."
Pars telaşla Azraya baktı. "Ne diyorsun doktor?" diye fısıldadı. Azra da ona fısıldadı. "Ayak uydur demedin mi sen bana?"
Pars oflayarak ayağa kalkmaya çalıştı. Serum çubuğundan destek alarak ayağa kalktı.
"Yılan bi dakika dinle."
Yılanın gözleri dolmuştu.
"Bu kadın... senin sevgilin mi?"
Pars sessizce ama üzgün gözlerle ona baktı.
"Sessiz kaldığına göre... Bu evet..."
Azra konuşulanları umursamadan çorba kasesini eline aldı.
"Parsın dinlenmesi gerekiyor. İzin verirsen." Dedi Yılana bakarak.
Yılan sinirle arkasını döndü. Gözünden yaş aktığını kimse görmemeliydi. Babası öyle öğretmişti ona. Kimse onu güçsüz görmemeliydi.
Bu doktordan sevdiği adamı geri almak için her şeyi yapacaktı. Her şeyi.
...
Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.🙂
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.61k Okunma |
1.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |