Azra Serkanı gördüğü anda gözyaşlarına boğulmuştu.
"Pars lan nereye bakıyorsun?" dedi Böcek ve Parsın baktığı yöne baktı. Azra başını hemen geri soktu.1
Pars telaşla konuştu ve onu kampa ittirmeye devam etti.
"Bi ses geldi sandım da ondan baktım. Hadi girelim kampa."
Pars aceleyle kapıyı açtı ve içeriye girdiler. Teröristler Böceği kampta görünce resmen saygı duruşuna geçtiler ve onu karşıladılar. Pars Karıncaya işaret yapıp yanına çağırdı. Kulağına hızla fısıldayarak konuştu.
"Dışarıdaki arabada Azra var. Asyayı da al buradan uzaklaşın. Ayrıca Azra Böceği gördü... kim olduğunu... Onu sakinleştirmeye çalışın."
Karınca endişeyle dudağını ısırdı ve Parsın dediğini yapmak için hızla uzaklaştı.
Asyayı da alıp kalabalığa görünmeden kamptan çıktılar.
Çıkıştaki arabaya geldiler. "Bin Asya hemen. Buradan gitmeliyiz."
Asya neler olduğunu merak etse de sorgulamadan arabaya bindi. Azranın donmuş halde ön koltuğun önündeki aralıkta oturduğunu gördü.
Azra dış dünyayla ilişkisini kesmişti resmen. Hiç bir şey duymuyordu. Yaşadığı şok onu hayattan koparmıştı.
Karınca hızla arabayı çalıstırdı ve oradan uzaklaştılar.
...
"Abla bi şey de Allah aşkına çıldıracağım şimdi! Ne oldu?"
Azra bir noktaya odaklanmış sadece gözlerinden yaşlar akarak oraya bakıyordu.
"Ben biliyorum ne olduğunu..." dedi Karınca sessizce.
"Söylesene o zaman Karınca delirmek üzereyim! Biri bir şey mi yaptı?"
Karınca kamptan iyice uzaklaştıkları bir noktada arabayı park etti.
"Bacım..." dedi sessizce. "Bacım gel biraz hava al."
Karınca arabadan inip Azranın kapısını açtı. Ellerinden tuttu.
"Gel bacım. Gel. Yavaşça inelim gel."
"Asya suyun var mı su verelim biraz ona." Asya arabadan bir su şişesini açıp Azraya içirdi.
"Ablacım canım ablam. Bana bak bakayım. Gel derin nefesler alıp verelim."
Asya Azranın elinden tuttu ve beraber nefes alıp vermeye başladılar.
Azranın nefes alıp verirken bilinci birden yerine geldi ve dengesini kaybedip yere düştü.
"Asya..." diye mırıldandı ağlarken. "K-k-andır...dı... hepi...mizi... o.."
Asya anlamadığı için Karıncaya baktı.
"Bacımın sevgilisi... Serkan..." yutkundu Karınca. "O... bizden biri normalde. Polislerin arasına ajan olarak soktu Bukalemun onu."
Asyanın başından aşağı kaynar sular döküldü. Tüm vücudunu titreme aldı.
"Asya... Asya... beni kullanarak babamın dibine kadar girdi. Başkomiserin dibine girdi başkomiserin tüm bilgilerini teröristlere aktardı. Adam Böcek gerçekten... Teröristlerin içindeki 2. En önemli kişi... benim sevgilimmiş..."
Elleriyle yüzünü kapattı ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. Asya onun başını ellerinin arasına alıp kendi göğsüne dayadı.
"Kandırdı hepimizi... hepimizi... seni beni babamı... ben... annemden sonra... annemden sonra o beni hayata geri döndürdü diyordum... tam tersine beni toprağa gömmüş haberim yokmuş..."
Karınca gözlerinden yaşlar süzülerek onu izliyordu. Şimdi bu kadar harap olmuştu, annesini öldürenin de o olduğunu öğrenince ne yapacaktı?
...
'Böcek gitti Karınca. Gelebilirsiniz.'
Parstan gelen mesaja 'tamam' diye geri mesaj atıp kızlara baktı Karınca.
Azranın ağlamaktan gözleri şişmiş, artık gözyaşı kalmamıştı.
Azra eliyle yüzünü sildi. Karıncaya sinirle baktı.
"Gidelim. Gidelim. Gidelim de artık neler çevirdiğinizi anlatın bize adam akıllı."
...
Pars çok merak ediyordu Azrayı. Üzüntüden harap olmuş olmalıydı. Onun üzülmesi demek Parsın kalbinin yanması kül olması demekti.
Karınca arabayı kampın içine soktuğunda Pars hızla arabanın yanına gitti. Ön koltukta ağlamaktan harap olmuş Azrayı görünce içi gitti.
Azra gözyaşlarını silmeye çalışırken Parsı görünce daha çok ağlamaya başladı.
'Ben... ben o hain yüzünden... ben... bastırdım... her şeyimi... kaçtım senden... o haini aldatmış olmayayım diye...'
Arabadan hızla inip ona doğru yürüdü ve tam karşısında durdu.
O haini aldatmayayım diye sana doyasıya bakmaktan korktum... sana kalbimi vermekten korktum... sana kapılmaktan kaçındım... kaçtım senden... meğerse o hain en başından bizi çok fena aldatıyormuş...
...
"Evet beyler. Anlatın bakalım. Siz..." yutkundu. "Biliyordunuz değil mi?"
Pars ile Karınca gözucuyla birbirlerine baktı. Resmen Azra onları sorguya çekiyordu.
"Biliyordunuz. Televizyonda ben Serkanı gördüğümde sen bana ima yapmıştın Pars." Sonra sinirden güldü. "Pardon doğru. Sen 3. Adamsın. Tabi ki bileceksin."
Pars hüzün içinde yere baktı. Bir şey söylemedi.
"Hep böyle sessiz kalın tamam mı? Sorduğum hiç bir soruya cevap vermeyin." Derin bir nefes aldı. "Daha önceden de buraya geldi bu adam kaç kere. Her seferinde bizi kaçırdınız. Görmesini istemediniz bizi. Neden?"
Pars sessizce Karıncaya baktı.
"Sana soruyorum Pars. Bakışma Karıncayla."
"Bacım sen de başımıza cellat kesildin ya."
"Cevap verin bana." dedi Azra. "Sorularıma cevap verin artık. Bu adamdan beni neden kaçırıyorsunuz?"
Pars ayağa kalktı ve gözlerini onun gözlerine dikti.
"Sana daha önce de söyledim. Burada fazla merak canından eder."
Azra gözyaşları içinde konuştu. "Ben yaşıyor muyum sence? Hı? YAŞIYO GİBİ GÖRÜNÜYOR MUYUM!" "ADAM HERKESİ KANDIRMIŞ! HAİNİN TEKİYMİŞ! BEN ONA GÜVENDİM. ONUNLA HAYATA BAĞLANDIM. O BANA NAPTI? O BENİ HAİNLİĞİ İÇİN KULLANDI! ŞİMDİ SEN BANA YAŞAMAKTAN MI BAHSEDİYORSUN? ADAM BENİM YÜZÜMDEN TÜM EMNİYETİN HABERLERİNİ SİZE GETİRDİ BE!"
Pars onu tutup sakinleştirmeye çalıştı.
"Ona güvenmen senin suçun değil. Herkes birilerine güvenebilir. Kendini suçlayamazsın."
Azra derin bir nefes aldı. Elleri titriyordu. "Sen bana yine cevap vermeyeceksin değil mi?"
Yapamazdı... Anlatırsa operasyonda kendisi de açığa çıkabilirdi. En önemli şey gizlilikti. Ayrıca bu ileride Azranın da başına bela açabilirdi.
"Şaşırtmıyorsun Pars. Sağol." dedi hıçkırıklar arasında. Sonra hızla mağaradan çıktı.
"Pars." dedi Asya. "Ablamı buraya getirmeniz de hasta olman bahaneydi değil mi?"
Pars hızla gözlerini ona çevirdi ama bir şey diyemedi.
Asya gülümsedi. "Aldım ben cevabımı bu sessizlikten."
...
"Efendim... Kızınız... Böceğin kimliğini öğrendi."
Pars derin bir nefes aldı. "Öyle efendim. Ayrıca çok soru sormaya başladı. Ve sorularının hepsi benim görevime çıkıyor."
"Kızım da olsa Pars, olabildiğince kendini gizle. Biliyorum Azra çok soru sorar. Ama bu işin sonunda hem sizin hem devletin güvenliği var. Kendini saklamaya çalış."
"Emredersiniz. Efendim ayrıca Böcek sık sık kampa gelmeye başladı. Bir gün ansızın geldiğinde kızınızı görecek diye ödüm kopuyor. Arkadaşımla birlikte terörist kıyafetleri verdik ortamaya uyum sağlasınlar diye. Ama Böcek korkutuyor beni. Farklı bir yere mi götürsek kızları?"
"Her ne yapıyorsan onu yanından ayırmadan yap. Pars. O sadece senin yanında güvende. Eğer bir yere götüreceksen de yanından ayırma. Her an yanında olsun. Ben Böceği dibimden ayırmamak için uğraşacağım. Daha az gelir oraya."
...
"Yenge nerede ve kadını hala bulamadınız mı falan filan."
"Abi her gün her kamptan bir grup gidiyo bacımı aramak için. Tüm insan kaçırma mekanı olarak kullanılan yerlere bakıyorlar."
"Biliyorum. Onlar gezip dursunlar bir şey olmaz. Böcek Azrayı görmemeli ve Azrayla ilgili ekstra bilgi vermemeli."
"Her şey çok ardarda geldi Karınca. Akrep, Böcek. Azranın üzüntüsü ve sorguya çekişi. Bukalemunun sıkıştırmaları. Allah yardımcımız olsun."
"Amin abim amin... Peki..." dedi fısıldayarak." Bülbül...?"
"O da olabildiğince gizli kalmamız gerektiğini söyledi. Ve her an kızların yanında durmalıyız."
O sırada kampın kapısı açıldı. Pars gelen arabayı görünce gözlerini devirdi.
Yılan arabadan inip Parsın yanına doğru gelmeye başladı. O sırada dışarıda oturup saatlerdir ağlayan Azra onu gördü ve sinirle dişlerini çıktı.
"Geldi yine Yılan..." diye mırıldandı.
"Hoşgeldin." dedi Pars ayağa kalkarken.
"Rahatsızlanmışsın. Geçmiş olsun. " dedi ve etrafa baktı. "O doktor sevgilin nerede? İlgilenmiyor heralde seninle."
"Buradayım." dedi Azra arkadan gelirken. Yılan onun harap bitmiş halini görünce alay edercesine güldü.
"Sen önce kendine bak. Sonra Parsa bakarsın."
Yılan ise her zamanki gibi çok şıktı. Siyah mini elbisesi ve yüzünü kapatmak için örttüğü yeşil şalı yeşil gözlerini iyice belli etmişti.
Azra sinirden dudağını ısırdı. Zaten çok sinirliydi. Serkanın tüm sinirini bundan çıkarabilirdi.
"Pars, odana geçebilir miyiz? Seninle bir şey konuşacağım."
Pars ile Azra aynı anda aynı şeyi sormuşlardı. Ama Yılan Azraya cevap verdi. "Merak etme, yemeyeceğim sevgilini."
Yılan önden Parsın odasına giderken Azra sinirden kızarmıştı. Pars da çekinerek Yılanı takip etti.
"Lan ben bu kadını gebertirim." dedi sinirle.
Pars içeriye girip kapıyı kapattı.
Yılan, Azrayla sevgili olduğunu öğrendikten sonra ilk defa geliyordu kampa.
"Nasılsın?" dedi Pars arkadaşça. Onu her zaman bir kız kardeşi gibi görmüştü. O kader mahkumuydu. Bukalemun gibi birinin kızı olarak doğmuş bir kader mahkumu. O yüzden ona hep üzülür ve hep yanında olup destek olurdu. Onun bu korumacı himayeci tavrına zaten aşık olmuştu Yılan.
"Sana tek bir şey soracağım." Dedi Yılan çekingen bir şekilde.
"Bana hiç aşık olmadın değil mi?"
"Bu kız... gizemli bir şekilde ortaya çıktı önce doktorun oldu... sonra aramıza katıldı ve sevgilin oldu. Sen bu kızı bilerek buraya getirdin değil mi? Daha yakın olabilmek için..."
Yılanın gözlerinden yaşlar aktı. "Beni hiç sevmedin mi?"
"Yılan bak... " dedi Pars teselli etmek için. "Sen benim için çok değerlisin. Ben sana hep kardeşim gözüyle baktım."
Yılan sinirden kahkaha attı. "Kardeş mi?"
Sonra akan gözyaşlarını durdurdu. "O kadını çok mu seviyorsun?" Dedi sesi titrerken.
"Tamam." dedi eliyle dur işareti yaparken. "Anladım ben seni."
Yılan, Parsın mağarasından çıkıp hızla giderken Pars da peşinden çıktı ve kapıyı kapatmayı unuttu...
"Yılan lütfen bir şeye ihtiyacın olursa bana söyle. Lütfen." dedi yürümeyi bırakırken.
Azra da Yılanın gidişini zevkle izledi. Sonra mağarasına geçti.
Pars oflayarak Karıncanın yanına gitti. "Oğlum Bukalemuna ulaşmak için en iyi fırsatlardan biri elimizden benim yüzümden gitti ya."
"Abi kendin diyordun Yılanın babasıyla arasının iyi olmadığını. Başka türlü buluruz."
Tüm bunlar olurken Akrep sessizce kampa girmiş ve ıssız bir yere saklanmıştı...
Akrep Yılandan Parsın gizli telefonu olduğunu öğrendiğinden beri kampa gitmek için sabırsızlanıyordu. Ama bunu Yılansız yapamazdı. O yüzden Yılanın gelmesini bekliyordu harabe kulübesinde.
Kapı tıklandığında hızla kapıyı açmak için yerinden kalktı.
Yılan yine büyüleyici güzelliğiyle karşısındaydı. Pars ne mal adamdı. Böyle bir kadın ona aşıktı ama o hiç yüz vermemişti. Bir an Parsın yerinde olsa bu kadını asla kaçırmayacağını düşündü.
"Ne bakıyorsun lan aval aval? Sana burada kuryelik yapmaktan ellerim ağrıdı. Her gün her gün sana yemek getiriyorum be."
İçeri girip elindeki poşetleri yere bıraktı.
"Ben senden hiç bir zaman yardım istemedim. Peşime takılan sendin, Yılan Hanım."
"Evet sana saçmaladığını göstermek istiyordum."
Bir anda yüzüne hüzün çöktü. Ve yavaşça yere oturdu. Sonra gözleri doldu.
Parsın o kızla beraber olduğunu öğrendiğinden beri kalbi paramparça olmuştu. Parsın karşısına çıkıp hesap sormak istiyordu. Ama cesareti yoktu. Babasından görmediği merhameti gördüğü adamı kaybetmiş olduğunu kabullenmek istemiyordu.
"Sen haklıydın Akrep. Aşk gözü kör ediyor gerçekten."
Akrep de sessizce yanına oturdu.
"Aramıza katılmış ve Parsla sevgili olmuş..."
Yılan gözyaşlarını saklamak için başını yana çevirdi.
Akrep, Yılanı üzgün gördüğü için istemsizce üzüldü. Ama ne diyeceğini bilemediği için de sustu.
"O kızı gebertmek istiyorum. Saçını başını yolmak... Dünyadan yok etmek istiyorum."
"Aynı şeyi ben de Parsa yapmak istiyorum. Seni üzdüğü için..."
Yılan yeşil gözlerini Akrebe çevirdi.
Akrep dediği şey yüzünden kendine söverken konu değiştirmeye çalıştı.
"Çok değişik. Parsa ben seni neden iyileştireyim, teröristsin sen katilsin kötüsün vb. Edebiyat yapardı. Bu kadar iyi insan rolü kestikten sonra..."
"Kod adı bile almış. Uğurböceği."
"Ya bu kod adı olayına çok takılıyorsun Yılan. Burada gizlenmenin en iyi yöntemi bu. Aramızdan olmayan biri de kod adı alabilir."
Akrep gözlerini bir noktaya dikip düşünürken Yılan " Böcek geçenlerde tüm kampları gezmiş ve Bukalemunun bir kadını aradığını söylemiş. Adını vermiş, Azraymış adı. Tipini falan anlatmış. O doktora çok benziyordu anlatmış olduğu tip." dedi.
"O kampta bir şeyler dönüyor. Bu mesele Parsın ajan olmasının da ötesinde."
Yılan gözlerini devirdi. "Ajan diyo adama ya." Diye mırıldandı.
"Kızım akıllandın sanmıştım aşkın gözü körmüş gerçekten falan dedin senin körlüğün geçti sandım geçmemiş. "
"Ya tamam çok üzgünüm kırgınım ama Parsı hainlikle suçlamam Akrep. Pars yani. Hani ona olan duygularımı geçtim adam 3. Kişi."
"Onu ben soktum buraya Yılan. Hiç bir şey değildi en alt seviye bir teröristi. Sözde intikam alacakmış ailesini öldürmüş askerler. Sonra bu intikam Böceğin hoşuna gitti yükseltti onu. Buraya kadar geldi. Pars olmasaydı ben olacaktım 3. Kişi. Lanet olsun onu Böcekle tanıştırdığım güne."
"Tek derdinin Parsın yeri olduğunu biliyorum. Ama bu yeri almak için saçma sapan uğraşırken canından olacakmışsın gibi geliyor."
Akrep Yılanın gözlerine baktı uzun uzun. Sonra ayağa kalktı.
"Hadi gidip görelim yanılıyor muyum diye."
"Evet. Sen Parsı oyalayacaksın ben de içeri girip saklanacağım."
Yılan karar vermekte zorlandı. Parsla yüzleşmeye hazır değildi.
Akrep elinden tuttu ve ayağa kaldırdı.
"Hayat düşünmek için çok kısa Yılan."
....
Pars biraz Karıncayla oturduktan sonra ayaklandı. "Ben gidip bi Azraya bakayım."
Pars Azraların mağarasına giderken Asya çıktı içeriden. Asyaya "iyi mi?" Diye sordu.
Asya başını sağa sola salladı. "Saatlerce ağladı sinir krizi geçirdi. Şimdi de Kafasını dağıtmak için sana tedavi bakmaya başladı."
Pars kaşlarını çattı. "Ne alaka yine tedavi ya?" Sonra içeriye girdi. Azra güzel kahverengi saçlarını tepesinden sımsıkı bağlamış elinde kalem önünde bir sürü tıp kitabı ve dergileriyle bakışıyordu. Bir o kitabı eline alıyor, sonra hızla bırakıyor ve diğer kitabı eline alıyor sayfaları hızlı hızlı çeviriyordu.
Pars arkasına yürüyerek elini masasına koydu ve kulağına fısıldamak için eğildi.
"Öldürme yöntemleri mi araştırıyorsun Azrail Hanım?"
Azra onun sesini duyunca istemsizce gülümsedi.
Sonra ondan o herif yüzünden ondan kaçmak için uğraştığını hatırladı. Gözleri doldu. Kalbinden fışkıran duyguları o herifi aldatmamak için engellemekle uğraşırken o en başından beri onu aldatmıştı.
"Hayır." dedi gözyaşlarını silerken. "Tedavi bakıyorum sana."
"Merak etme doktor. İşlerimi halletmeden hiç bir yere gitmem ben."
"Başlayacağım sana da işine de..." diye konuştu dişlerinin arasından. Hakkında hiç bir şey bilmediği o işler neydi çok merak ediyordu. Ama adam hiç bir sorusuna cevap vermiyordu.
"Doktor hadi gel biraz hava alalım."
Azra sessiz kalarak kitapların sayfalarını çevirmeye devam etti.
Azra onu duymamazlıktan geliyordu.
"Hey. Sen bana tedavi bakacağına önce kendi kulaklarına baktır istersen. Sana diyorum."
Pars bir hızla sandalyenin bacağından tutup sandalyeyi kendisine çevirdi. O hızlı çevirmeyle zaten üzerine eğilmiş olduğu için yakınlaşmışlardı.
Azra, bakmaktan korktuğu gözlere ilk defa korkmadan bakmak istedi. O ela gözlere korkmadan bakmak... o kadar güzel bir duyguydu ki... Şimdi kalbini serbest bırakmıştı işte.
"Yine göğe mi çıksak?" dedi sessizce. Pars güldü. "Sen iste ben göğü senin ayaklarına indiririm."
...
Azra ile Pars yıldızların altında oturuyorlardı. Hafif esen rüzgar Azranın saçlarını uçuruyor, Pars da onu seyrediyordu. Çok yorgun ve bitkin görünüyordu. Onu böyle görmek içini çok acıtıyordu.
"Çok canım yandı biliyor musun onu senin yanında görünce. Bir an bilincim kapandı... Hiç bir şeyi algılayamadım. Kulaklarım sağır oldu. Gözlerim kör... Yaşadığımız her şey gözümün önünden geçti. Annemden sonra bir anda hayatıma girdi. Bir anda hayatımın bir parçası oldu... ya da ben öyle sanmışım. Beni sevdiğini sanmıştım. Adam... beni bir oyuncak gibi kullanmış ajanlık yapmak için..." dedi gözlerinden yaşlar akarak. "Ben de o kadar safmışım ki... Babam kaç kere uyardı beni ona karşı. Ama ben inanmadım. Asya... Asya varya en başından beri onu sevmedi. Ben o ruhsuza enişte demem diyordu. Ben... Ben öyle değil sandım. Ben ona güvendim. Annemden sonra beni hayata bağladı dedim. O olmasaydı ben yaşamıyo olurdum dedim..."
Pars sinirle elini yumruk yaptı. 'Onun için akıttığın her gözyaşının hesabını sormadan ölmeyeceğim güzel gözlüm. Her şeyi ortaya çıkarıp o herifi hapse tıkmadan ölmeyeceğim.'
"Kendimi kullanılmış gibi hissediyorum kısacası." dedi başını iyice göğe kaldırırken.
"Onun yaptıkları yüzünden kendini suçlamana gerek yok. Senin hiç bir şeyde suçun yok. Birine güvenmek suç değil. O onun karaktersizliği."
Azra gülümseyerek Parsa baktı.
"Kendimi kullanılmış gibi hissetmemin yanında rahatlamış gibi de hissediyorum. Sanki prangalarımdan kurtuldum... Sanki bu adam beni prangalamıştı. Ben ona hiç bir zaman aşık olmadım. Ya da olmamışım... yeni anlıyorum."
Pars zorla yutkunmaya çalıştı.
"Hiç bir zaman ona bakarken heyecanlanmadım. Ya da o yanıma yaklaşınca kalbim hızla atmadı. Yüzüm bir iltifatında kızarmaktan morarmaya geçmedi..."
Pars gözlerini kocaman açıp dediklerini algılamaya çalıştı.
"Ona karşı minnettardım. Beni hayata döndürdüğü için. Yoksa ona gerçekten aşık değilmişim. Aşk dediğimiz şey o kişi için kalbinin hızlanması, küçücük bir iltifatında havalara uçması, onun gözlerinde kaybolmak, o kaybolmanın verdiği huzur... demekmiş... Onun hakkında... hiç bir şey bilmese de... o bilinmez kişinin gerçekliğine kendini bırakmak isteyişiymiş..."
Azra bunları söylerken Parsa öyle bir bakıyordu ki... Tüm bu sözlere neden olan o kişi sanki Parsmış gibi. Parsın kalbi hızlanmaya başladı.
Azra ise kendine bile itiraf edemediği aşkını hem kendine hem Parsa itiraf etmişti işte. Gerçekten prangalarından kurtulmuştu şimdi. Gerçek aşkı, aşk denen şeyi Parsla öğrenmişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
19.19k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |