29. Bölüm

29. Bölüm Akrep, Böceğin yanında.

Cemre
cemre___

İyi okumalar...

 

Azranın söyledikleri ile Pars donmuş bir şekilde ona bakarken Akrep Yılanın açık bıraktığı kapıdan Parsın odasına girmişti...

 

"İşte şimdi... Şimdi Pars efendi. Tüm hainliklerin bu odada biliyorum..."

 

Kapıyı kapatıp fenerini açtı ve ellerini duvara koydu.

 

Pars telefon için duvara gizli bir bölme yapmıştı ve yerde de bir kapı vardı. O kapı yeni bir yere açılıyordu ve Pars orada da göreviyle ilgili şeyler saklıyordu.

 

Akrep bu işin bir telefonla bitmediğini biliyordu. Vakti dardı, ne bulacaksa hızlı olmalıydı.

 

Duvarda bölme ararken eline bir düğme geldi. Ona bastı ve bölme açıldı. Ama pars ekstra bir de kilitli bir kutuya koymuştu telefonu.

 

"Şerefsiz. Iyi biliyo işini." diye mırıldandı.

 

Kilidi kırmak için yere vurmaya başladı.

 

"Kırıl lan kırıl."

 

Yere vururken zeminin farklı olduğunu fark etti.

Üzerindeki halıyı çekip yere dokundu.

 

"Gizli kapı mı lan bu? Olum napıyorsun boyut mu değiştiriyorsun?"

 

Yerdeki aralıktan ellerini sokarak kapıyı açmaya çalıştı.

 

 

"Şu odanın altında mı yaptın lan tüm hainliklerini? Şerefsiz!"

 

 

 

"Pars... Pars iyi misin?" dedi Azra gülerek. Pars kendini toparladı ve sesini düzeltir gibi yaptı.

 

"İyiyim."

 

O kişi Pars olabilir miydi? Aşık mı... olmuştu ona? Olamazdı. Aşık falan olamazdı.

 

"Başım ağrıdı biraz. Gidip odamdan ağrı kesicimi alayım."

 

Azra telaşla kalktı. "Gerçekten mi? Gel bi muayene edeyim seni..."

 

"Gerek yok. Ben alırım."

 

"Pars inatçılık yapma. Bekle ben getiririm."

 

Azra aşağı inip Parsın odasına ilerledi. Kapıyı hızla açmasıyla karşısında kar maskeli Akrebi gördü.

 

Akrep gelene baktı. Kapıyı açmıştı çoktan ama hızla kapattı. Ne bulduğunu bilmelerini istemiyordu. Sadece Böceğe anlatacaktı.

 

"Vay vay. Doktor."

 

Azra sesi tanımıştı. "Akrep... "

 

"Aşk olsun doktor. Seni buraya getiren adamı tanıyamadın mı yoksa?" Sonra üzerine gelmeye başladı.

 

"Hem benim sayemde terörist olmuşsun. Kod adın bile varmış artık."

 

Azra gözlerini devirdi.

 

"Parsla da sevgili olmuşsun bir de. Hayırlı olsun."

 

"Senin ne işin var burada? Ne istiyorsun Parstan?"

 

"Aslında senin beni sevmen lazım doktor. Bana hain diyorlar. Buradaki hainlik sizin sevdiğiniz şey oluyor. Polis veya asker olabilirim."

 

"Senden her halt olmanı beklerim de onları olmanı beklemem. Sen vicdansızsın acımasızsın. Onlardan olamazsın."

 

Akrep üzerine iyice yaklaşınca Azra geri geri yürümeye başladı.

 

"Evet tam bir terörist olma özelliği saydın. Acımasızım katilim vicdansızım. Para çalarım. Ama benim görevim bir level atladı biliyor musun? Aramızdaki hainleri ortaya çıkarıyorum artık. Bana kaldı o iş."

 

"Gelme artık üstüme."

 

"Sen benim buradan çıkış biletim olacaksın..."

 

Azra avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. "PARS! AKREP BURADA!"

 

Pars Azranın sesini duyduğu anda odanın önünde bitti.

 

Akrep Azrayı yakalamış boynuna bıçak dayamıştı.

 

"Ooo Akrep. Hoşgeldin. Keşke gelmeden bir haber verseydin."

 

"Parsçım ya, sana süpriz yapmak istedim."

 

"Ne süprizi ya. Sen bir haber verseydin sana bir karşılama hazırlasaydık."

"Canım merak etme. Öyle günler gelecek ki ben sana güzel bir karşılama hazırlayacağım. Az kaldı."

 

"Sen kadını bırak da biz bi özlem giderelim seninle."

 

"Yok ben sana karşı platonik takılmayı seviyorum. Seni görmeden içimdeki nefreti artırıyorum."

 

"Öyle deme Akrep, büyük aşklar nefretle başlarmış. Bizim senle ilişkimizde öyle bak."

 

Akrep bir yandan Azrayı çıkış kapısına doğru sürüklerken bir yandan da Parsa laf yetiştiriyordu. Pars da onu takip ediyordu.

 

 

"Pars bizim senle olabilme ihtimalimiz yok ki aramıza bu kadını getirmişsin. Bir de aramıza girmiş. Sahi doktor, sen bizden nefret ederken nasıl aramıza girmeyi kabul ettin?"

 

 

"Akrep, bırak gevezeliği de şu kadını bırak."

 

"Ulan Akro, seni gerçekten narkozsuz ameliyat etmeliydim."

 

"Sevgilin de senin gibi manyak Pars. Ama onu aramıza sokup bizi bitirdin... O yüzden şimdi..." Azrayı yere atıp sürgülü kapıyı açtı. "Gidiyorum. Çok kırıldım sana!"

 

Akrep son hızla koşmaya başlarken Pars Azranın yanına koştu.

 

"İyi misin? İyisin değil mi?"

 

Azra, onun için endişelendiğinden dolayı mutlu oldu.

 

"İyiyim iyiyim. Korkma."

 

Pars ayağa kalkıp bağırdı. "KAMP! HERKES KALKSIN! HADİ HEMEN!"

 

Kamptaki herkes 5 dakika içinde Parsın yanında buluştu.

 

"Akrep kampa sızmış. Şimdi de kaçıyo. Hızlı olun koşun getirin bana onu. Bana hain diyen ağzını yırtayım."

 

Teröristler arabalara binip Akrebin peşinden gittiler.

 

Pars da Azranın ellerinden tutup ayağa kaldırdı.

 

Eğer Akrep hainse polis veya askerdi. Eğer Akrebin dediği doğruysa ve Pars hainse... o zaman...

 

Pars, Azranın çenesini narince tutup başını yukarı kaldırdı.

 

"Bıçak iz yapmış. Sen bekle ben bir krem getireyim."

 

Azra gülümseyerek başını salladı. Onun için endişelenmesi onunla ilgilenmesi... O kadar hoşuna gidiyordu ki.

 

Pars elinde kremle geri döndü. Azranın çenesini yine narince kavrayıp yukarı kaldırdı. Kremi parmağına sürüp boynuna sürmeye başladı.

 

"Şerefsiz. Bi elime geçiremedim şu herifi. Ağzını burnunu kıracağım."

 

"Tamam yeterli." dedi Azra Parsı durdurmak için elini tutarken.

 

Pars, Azra elini tuttuğu için heyecanlandığından elini çekti hızla.

 

Karınca Akrebin peşinden gitmek için arabasına binerken Asya da Azra ile Parsın yanına geldi.

 

"Akrep şerefsizi gelmiş. Bi şey diyim mi bu adama boşuna hain falan diyorsunuz asker veya polis olamaz o."

 

"Bu kime göre neye göre 'hain' kavramı benim çok kafamı karıştırıyor. Çok belirsizliklerle dolusunuz. Ama..." dedi Azra Parsın ceketinden yavaşça tutup kendisine çevirirken. "Tüm bu belirsizlik için de bildiğim kesin olan tek bir şey var." Pars Azranın dediği her cümleyi şaşkınlıkla ve kalp hızlanmasıyla dinliyordu. Ne olmuştu bu kadına? Bakışları değişmişti sanki.

 

Bildiği tek şey seni sevdiği...

 

"Değer verilmesi gereken kişilere değer veriyoruz."

 

Asya sırıtarak ikisini izledi. Bir şey olmuştu ablasına belliydi.

 

Azra gülümseyerek ceketini bıraktı ve fısıldadı. "İyi geceler."

 

Pars donmuş kalmıştı. Tepki veremedi.

 

Azra ile Asya mağaralarına geçip kapıyı kapattılar.

 

"Abla..." dedi Asya muzipçe. "Neler oluyo?"

 

Azra gülerek kendini yatağa bıraktı.

 

"Serkanın yaptığı şerefsizlik benim gözümü açtı. Ben ona hiç bir zaman aşık olmamışım, yeni anlıyorum. O benim hiç bir zaman kalbimi hızlandırmadı. Küçüçük iltifatında yanaklarım kızarmadı. Bir temasında kalbim yerinden çıkacak gibi olmadı. Ben ona sadece minnet duydum. Ben bu duyguları... onunla yaşadım ya. Serkanla sevgili olduğumu sanıp beni her gün kurtarmak için uğraşan adamı aldatmamak için bana tüm bu duyguları yaşattıran adamı görmemeye çalıştım. Ama engelleyemedim kendimi. Serkanı öğrenmeseydim hala kendimi ondan uzak tutmaya çalışacaktım ama başaramayacaktım... Çünkü kalbimi çoktan ele geçirdi. " Azra gülerek elini kalbinin üstüne koydu. "Aşkı bana o öğretti. Ben aşık olduğumu sanarken aşkın ne olduğunu o öğretti. Onunla öğrendim. Ben ona aşık oldum."

 

Asya sevinçle ellerini birbirine vurdu. "Yes be. Yes be. Of çok mutluyum şuan." Sonra sıkıca Azraya sarıldı.

 

"O Serkanı hiç bir zaman yanına yakıştırmadım ama Pars... la en başından beri sizi çok yakıştırıyordum."

 

Azra sırıttı. "Gerçekten mi?"

 

"Gerçekten... Tahinle pekmez, tereyağı ile bal, sarma ile limon gibisiniz ya. Siz birbirinizi tamamlayacaksınız."

 

...

 

Pars odasına girip kapıyı hızla kapattı.

 

"Allahım. Sen aklımı koru." dedi kendi kendine. "Neler diyor bana? Neler diyo? Lütfen bana karşı bir şey hissetmesin. Yok yok. Hissedemez. Serkandan sonra boşluğa düştü. Ondan oluyo böyle. Tamam sakin ol Pars. Hissedemez bir şey. Hissetmez. Hissetmemeli."

 

Sonra derin nefesler alıp Akrebin odasında ne aradığına odaklanmaya çalıştı.

 

"Şerefsiz başka bir telefonum olduğunu tahmin etmiş olmalı. Ama buldu mu?"

 

Bölmeyi açıp baktı. Kutu orada duruyordu. "Bulamamış."

 

Akrep kırmayı beceremeyince kilidi, kutuyu koyup bölmeyi kapatmıştı dikkat çekmemek için. Ama o gizli kapıdan içeriye girmişti ama kapıdan içeri girince bir kapı daha vardı ve kilitliydi. Içeri giremememişti. Ama tüm bu kilitli şeylerin fotoğrafını çekmişti. Böceğe göstermek için delildi bunlar.

 

Pars küçük halının yerinin değiştiğini görünce küfür etti.

 

"Bulmuş burayı da." Dedi halıyı düzeltirken.

 

O sırada dışarıdan araba sesleri geldi. Teröristler arabalardan indiler.

 

"Bulamadınız mı lan?"

 

"Bulamadık. Kaçtı."

 

"Ulan..."

 

...

 

Akrep canını zor kurtarmıştı. Hemen Yılanın kampının önüne geldi ve telefonla onu aradı.

 

"Akrep? Manyak mısın beni niye arıyorsun? Tüm kamplarda hain olarak bilinen birisin başımı da belaya sokacaksın."

 

"Yılan Böceğe götür beni."

 

"Ne?"

 

"Delil buldum Yılan. Parsın gizli kilitli yerlerde sakladığı şeyler var. Hem gizli kutu hem de odasının altına bir yer inşa etmiş. Ayrıca oraya gidince beynime dank etti. Bu doktor, Böceğin ve Bukalemunun aradığı kadın olabilir. Sonuçta Pars bir asker ve onu korusun diye yanına yollamış olabilirler. Tek güvende olabileceği yer kamp çünkü herkes Parsa çok güveniyor. Kimse onu sorgulamaz."

 

"Bekle Allahın cezası. Bekle geliyorum."

 

Yılan 5 dakika içinde Akrebin yanına geldi.

 

"Senin bu senaryoların beni benden alıyo. Ne diyorsun sen ya yine? O kadını tedavisi için kaçırttı size."

 

"Bak bu kadının oraya gelmesi, teröristlerin içine girmesi, kod adı alması, Parsla sevgili olması. Bunlar anormal şeyler. Tesadüf olamaz. Tamam mı? Şimdi beni Böceğe götür. Tüm tahminlerimi ve fikirlerimi ona anlatmalıyım."

 

Yılan ofladı. "Akrep. Bak ben senin için endişeleniyorum. Kimse Pars varken sana inanmaz. Böcek sana inanmış gibi görünse de inanmayabilir. Ona çok güvenme tamam mı?"

 

Akrep bıyık altından güldü. Onun için endişeleniyor muydu?

"Hadi götür beni."

 

...

 

"Yılan tüm şehri gezeceğimizi bilseydim hazırlık yapardım gezimiz için."

 

"Adam bak senin hiç bir şeyini hazırlamadan gömerim. Kapa çeneni."

 

"Aşk olsun az önce endişeleniyorum diyordun simdi niye gömdün beni?"

 

Yılan gözucuyla ona baktı.

 

"Akrep çok konuşacağına yolu tarif et."

 

Saatlerdir Böceğin olabileceği mekanları gezip duruyorlar ama bulamıyorlardı.

 

"Yani bizden bile bu kadar gizleniyor adam be."

 

"Çok konuşma. In geldik."

 

Yılan sinirle arabadan indi.

 

"Yılancım bu işe baştan sen girdin ben seni zorlamadım. Şimdi atar gider yapma bana."

 

Yılan, şeytani bir bakış atıp "takip et beni." dedi ve dolambaçlı bir yola girdiler. Biraz yürüdükten sonra Akrep şikayet etmeye başladı.

 

"Ya yıldım bitmedi bi şu yol."

 

Yılanın sinirleri tepesine çıkmıştı. Cebindeki silaha davranıp Akrebe doğrulttu. Akrep korku içinde yerinde kalakaldı.

 

"Bir daha şikayet edersen seni konuşamaz hale getiririm."

 

Akrep korkudan sus pus oldu. Yılan silahını cebine koyup yürümeye devam etti.

 

O sırada arkalarından bir ses geldi.

 

"Sizin ne işiniz var burada?"

Bu Böcekti.

Akrep ile Yılan arkalarına döndüler. Akrep konuya girdi hemen.

 

"Böcek Bey. Bu sefer beni doğru dürüst dinleyeceksiniz. "

 

Böcek kaşlarını çattı. "Sen kimsin lan bana emir veriyorsun?"

 

"Geleceğimiz için efendim. Kamplarımızın geleceği için beni dinlemek zorundasınız."

Bölüm sonu.

 

 

Bölüm : 05.12.2024 17:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...