
İyi okumalar.
...
"Asya... güzelim!"
"Abla, abla nolur kurtar beni!"
Asya Azranın kuzeniydi ama abla kardeş gibilerdi onun da babası askerdi ve bir operasyonda şehit olmuştu. Annesi de üzüntüden kanser olup vefat etmişti. Asya daha 23 yaşında hem öksüz hem yetim kalmıştı. Tüm bu zorluklara rağmen başarılı bir öğretmen olmuştu.
Asya, elleri kolları bağlanmış bir şekilde sandalyede oturuyordu.
Azranın eli titrediği için tuttuğu silah yere düştü. Akrebe doğru uzanarak telefonu eline aldı.
"Abla yardım et bana tanımıyorum bu insanları niye kaçırdılar beni bilmiyorum lütfen yardım et ben... ben okuldan dönüyordum eve gidecektim yolda..."
"Korkma Asya, sana hiç bi şey yapamazlar kurtaracağım seni!"
Akrep birden telefonu kapattı. Yüzünde pis bir gülüş vardı. "Eeee misafirimiz olmaya devam mı, doktor?"
Azra dehşetle Akrebe baktı. Gözleri hem yaşlarla dolmuştu hem de kızarmıştı.
"NE YAPTIN LAN SEN HAYVAN HERİF!"
Bağırarak Akrebin üzerine yürüdü ve bacağına sert bir tekme attı. Akrep acı içinde iki büklüm olurken Azra Akrebi yere ittirerek düşürdü. Yere düşen silahı yerden alıp açık dış kapıya doğru ağlayarak koşarken sürgülü kapı birden kapanmaya başladı. Kapı kapanırken arkadan birisi ellerini beline doladı ve onu hafifçe havaya kaldırdı.
"Bırak beni Akrep misin nesin bırak beni! Asya!"
Belindeki elin yanına bir el daha geldi ve onu ellerin sahibine çevirdi.
Bu Akrep değildi...
"Noluyo?"
Azra ela gözlere ne kadar yakın olduğunu umursamadan onu ittirdi.
"BİR DE SORUYOR MUSUN? AÇ ŞU KAPIYI GİDECEĞİM!"
Pars şaşkın bir şekilde gözleri ağlamaktan şişen Azraya baktı. Tüm vücudunun titrediğini fark etti. Saçları dağılmıştı. Üzüntüden perişan haldeydi.
"Bi sakin olur musun?"
Azra ellerini yumruk yaparak Parsın göğsüne vurmaya başladı.
"OLAMAM! ALLAHIN CEZASI HERİF! OLAMAM! ASYA O HALDEYKEN OLAMAM!"
Pars bir yandan kendisini yumruklayan bi yandan da ağlayan kadının bileklerinden sıkıca tutup onu durdurdu.
"Noldu anlat bana..."
Azra ellerini kendi boğazına koyup nefes almaya çalıştı. Nefesi kesiliyor gibi hissediyordu...
"S.a.nk...i bi.lmi..yors..un..."
Azra ağlamaktan konuşamıyordu. Akrep ise yerden yavaşça kalktı. Azranın attığı tekme yüzünden hafif sendeleyerek onların yanına geldi.
"Pars dedim bu karı durmaz burada. Burada durması için bi şey yaptım."
Pars, önce gözlerini Akrebe çevirdi tamamen, sonra da tüm vücudunu... Sinirden bir gözü kırpışmaya başlamıştı. Ellerini yumruk yapıp dişlerinin arasından konuştu.
"Ne yaptın lan Allahın cezası?"
"KUZENİMİ KAÇIRDI!" diye bağırdı Azra.
Pars sinirden boynunu yavaş hareketlerle sağa sola hareket ettirdi gözlerini kapatarak.
"Oğlum. Senin yediğin dayak yetmedi mi?" diyerek Akrebin üstüne vahşi bir hayvan gibi yürüdü.
"Ne var lan? Ne? Karıyı burada tutacağız işte?!"
Pars yakasına yakışıp yüzüne sert bir yumruk attı.
"LAN!"
Akrep, sendelerken yere düşmemek için duvara dayandı, burnundan akan kanı silerek "Sen niye bu kadar insan canlısı oldun lan? Ha! Terörist dediğin böyle şeyleri umursamaz evcil kediciğim!" Dedi.
Sonra sesini tehlikeli bir tona getirdi.
"Yoksa sen bizden değil misin?"
Karınca olanlara koşarak gelmişti aynı zaman da diğer teröristler de gürültüye uyanmışlardı.
"Lan! Lan kız kaçıyo!"
Pars Akrebi nasıl dövse diye düşünürken birden kapı tarafına baktı. Azra kapıya doğru hızla koşuyordu.
"LAN ALLAHIN CEZASI KAPI HIZLI KAPAN!" diye bağırdı Pars. Nerden buraya otomatik kapı yaptırdıysa...
Çıkamazdı. Dışarı çıkamazdı. Böcek annesini öldürdüğü gibi ona da zarar verecekti. O tek başına dışarıda olamazdı. İsterse onu iyileştirmesindi. Parsa verilen görev onu yanında tutarak güvenliğini sağlamaktı.
Pars koşarak Azranın peşinden gitti. Azra peşinden geldiğini görünce büyük bi çığlık attı. "Allah aşkına bırak beni lütfen!"
"Lütfen dur! Söz veriyorum kuzenini kurtaracağım söz!"
"Ya sen kimsin ki senin sözüne güveneyim ben? Diğerleri gibi zalimin tekisin sen! Gelme peşimden!"
Pars Azraya iyice yaklaştı ve belinden tuttuğu gibi onu hafif havaya kaldırdı.
"BIRAK ALLAH AŞKINA BIRAK!"
Pars onun yere indirip arkasından kulağına yaklaştı. Yanağına değen saç tellerinin kokusu aklını başından götürmek üzereydi. "Birincisi" dedi nefes nefese kısık bir sesle. "Ben yalan söylemem. İkincisi... ben diğerleri gibi değilim."
Sonra Azranın kolundan tutup götürmeye başladı.
Azra çok yorulmuştu. Direnemiyordu. Sadece ağlayarak "bırak" diyordu. Zaten adam çok cüsseliydi. Dirense de yapamazdı.
Yine girmişlerdi o cehenneme. Arkadan sürgülü kapı hapishane kapısı gibi kapandı Azra için.
Pars Azrayı mağarasına götürdü. Sonra kendine döndürdü. Azra hala ağlıyordu.
"Asya... Asyaya bi şey yapma lütfen. Söyle... söyle onlara... bıraksınlar onu. O... o çok şey yaşadı daha fazla yaşayamaz kötü bi şey... Kaldıramaz o..."
Hıçkırarak konuşuyordu. Ağlamaktan ve bağırmaktan sesi kısılmıştı artık.
"Şşşt, bana bak." Dedi Pars elleriyle yanaklarını kavrayarak.
"Ona bi şey olmasına izin vermeyeceğim. Tamam mı?"
Azra daha çok ağlıyordu. "Ama kaçırttan sensin! Onu benim burda kalmam için bir koz olarak kullanacaksın! Ona zarar verme tehtidiyle beni burada tutacaksın seni iyileştirmem için!"
"Benim haberim bile yoktu. Olsaydı Akrebi öldürürdüm yine de izin vermezdim."Sonra da ağzının içinde konuştu. "Öldüreceğim de zaten."
Akrep uzaktan onları izliyordu.
En başından beri terör örgütünün lideri olmak istiyordu. Ama baş adam olan 'Bukalemun' onun yerine Parsı seçmişti. Şans eseri bir karakol saldırısı yaparlarken onun bir askeri nefretle öldürdüğünü görmüş böylece aslında onun askerlerin arasına sızmış olduğu bir 'terörist' olduğunu öğrenmiş ve bukalemunla terörist lideri arasındaki bağlantıyı kuran 'Böcek' ile tanıştırmıştı. Böcek onun kendi isteğiyle yaptığı gizli görevinden çok memnun kalmış ve onu Bukalemuna iletmişti. Bukalemun da onu çok sevmiş ve önce bulundukları bölgenin daha sonra diğer bölgelerin ve yıllar içinde tüm teröristlerin lideri yapmıştı. En büyük adam Bukalemundu. Sonra Böcek sonra da Pars.
Akrep yaklaşık 1 yıldır ondan çok şüpheleniyordu. Bu kadar insaflı merhametli biri terörist olamazdı. Şüpheleri kesin bi şeye dayanıyordu. Acaba diyordu... acaba gizli görevde değildi de gerçekten... gerçekten...olabilir miydi?
Akrep onlara yaklaştı. "Aynen öyle olacak doktor." dedi. "Çok klasik ama net bi cümle söyleyeceğim. Eminim anlayacaksındır sonuçta doktor olmuşsun." Pars öfke saçan gözlerle ona bakıyordu. Şunun bi ölüm emrini çıkartsaydı da gebertseydi artık.
"Akrep... Ben kesmeden kes o sesini..."
Akrep eliyle Parsa dur işareti yaptı.
"Bir dakika Pars klişe lafımı tamamlamam gerekiyor..." Akrep yüzüne pis ve ukala bir sırıtış yerleştirdi. "Eğer sevgili kuzenine bi şey olsun istemiyorsan Parsı iyileştir." Sonra Parsa baktı. "Parssız ben yaşayamam.O bize özellikle de bana lazım." Evet ona lazımdı Pars. Böceğe onun gerçek yüzünü göstermesi için yaşaması gerekiyordu. Düşündüğü gibi o... şeyse... cezasının kesilmesini istiyordu ve basit bir tümör yapamazdı bunu. Sonra o yok olacaktı ve Parsın yerini kendisi alacaktı.
Azra ağlamaktan tükenmişti artık. Gözleri karardı. Dengesini kaybetmeye başladı. Tam yere düşecekken Pars fark etti ve kollarını Azranın bacaklarına dolayıp kucağına aldı.
Azra yarı baygın ona bakıyordu. O mavi gözleri... bitkin haliyle bile o kadar güzeldi ki...
Pars onu dikkatlice yatağa yatırdı. Akrep göz devirip mağaradan uzaklaşmak istediğinde arkasında Karıncayı gördü.
"Neden yaptın bunu Akrep?"
"Neden yapmayayım Karınca? Bak emin ol. Yarın kadın hasta odasında Parsa bakıyor olacak."
Karınca nefretle ona bakıp içeri girdi. Akrep gitmek için adım atarken Pars durdurdu.
"Hey hey, dur bakalım sen."
Akrep Parsın ses tonundaki tehlikeyi hissedince yeniden sırıttı.
"Söyle evcil kediciğim..."
Akrep mağara dışındayken ona tüm vücudunu döndü, Pars da onun yanına geldi. İğrenerek suratına baktı.
"Sana kim dedi git o kızı kaçır diye? Kendi kafana göre nasıl iş yaparsın sen?"
"Valla Parscım söz konusu senin hayatın... Aklım yerinden çıkacak gibi oluyo öleceğini düşününce ya. Beni de anla. İyileştirsin şu kadın seni diye yaptım."
Pars, karşısında zevzek zevzek konuşan adama vurmak için elini kaldırmak istedi ama kendini durdurdu. Dur sen bay kıskaç... Az kaldı seni kendi ellerimle öldüreceğim...
"Başka bir şey demeyeceksen Parscım, burnum kanıyor. Sayende. Gidip temizlemem gerek."
"Benden habersiz bir şey yapma bir daha sakın."
Akrep arkasını dönüp yürümeye başlarken konuştu. "Benim için bu kadar endişelendiğini belli etme benim güzel pisiciğim!"
Pars oflayarak Azranın olduğu mağaraya girdi. Üzgün bir şekilde onu izlerken Karınca yanına geldi.
"Pars abi... bacım iyi mi?"
Pars dolu gözlerle ona baktı. "Şimdiden çok yoruldu Karınca." Onu böyle... görmeye dayanamamıştı, daha şimdiden...
Pars yatağın yanına çömeldi.
"İyi misin?"
Azra yarı baygın gözlerle ona baktı.
"Asya... Ona bi şey olmasın... O benim kardeşim gibi oldu... annemle babası aynı zamanda öldü... kardeşim o benim..." Oldukça kısık sesle konuşuyordu. Hali kalmamıştı artık. Yavaşça gözlerini kapattı.
...
"Azra ablacım."
Azra kendisine seslenen sesi tanımasıyla gözlerini direkt açtı.
"Asya?"
"Buradayım ablam özür dilerim seni çok telaşlandırdım."
Azra hızla yatakta oturur hale gelerek elleriyle Asyanın yüzünü avuçladı. Rüya mı görüyordu yoksa? Elleriyle yüzüne dokundu. Yok rüya değildi...
"Gerçeksin sen."
Kollarını ona hızla sararak sımsıkı sarıldı ona. Çok korkmuştu ona bir şey olacak diye...
"Gerçeğim ablacım." Asya Azranın yüzünü okşadı. "Özür dilerim dikkatli davranmalıydım çok yorgundum tek düşündüğüm eve gitmekti sonra..."
"Tamam güzelim senin suçun değil tamam mı? Bunlar insan görünümlü yaratıklar herkese aynılar."
Azra Asyaya sımsıkı sarılmaya devam etti.
"İyi misin? Bir şeyin yok değil mi?"
"İyiyim ablam iyiyim... merak etme..." Asya hüzün dolu gözlerle Azraya baktı.
"Sen... sen nasıl düştün buraya? Niye kaçırdılar seni?"
Azra ofladı. "Bu teröristlerin başı olan kişide beyin tümörü varmış. Onu iyileştirecekmişim. Yapmak istemediğim için de koz olarak seni kaçırdılar. Yani seni benim yüzümden..."
Asya sözünü kesti hızla.
"Ablam ne alaka? Bunların gözü dönmüş dediğin gibi. Seninle hiç alakası yok."
Asya ile Azra uzun uzun sarıldıktan sonra Azra merakla sordu.
"Babam... Serkan nasıl?"
"Sen kaçırılırken Serkanı aramışsın. Serkan direkt karakolu ayağa kaldırdı hemen arama emri çıkardı seni bulmaya çalışıyorlardı. Mehmet amca perişan oldu ama Serkan yanında."
Azranın gözleri doldu. Annesini kaybettikten sonra babası bir anda çökmüştü. Şimdi kendisi de yoktu kaç gündür. Kesin kahrolmuştu üzüntüden. Peki Serkan? Kim bilir ne kadar üzülmüştü. Serkan 5 yıl önce bi anda karşısına çıkmıştı. Annesi öldükten hemen bi kaç gün sonra. Karakola yeni gelmişti polis olarak. Azranın annesinden sonra yeniden toparlanmasının tek nedeni Serkanın desteğiydi. O olmasa yapamazdı.
"Sen nasıl geldin buraya?" Dedi Azra merakla.
"Kumral saçlı ela gözlü bi adam. Dün beni kaçırdıkları yeri bastı etraftaki herkesi öldürdü sonra bi adamı yaralı bırakıp 'Akrebe selam söyle.' dedi. Sonra beni kurtardı. Ben başta ondan çok korktum ama 'korkma sana bi şey yapmayacağım. Ben kötü biri değilim. Sana zarar vermem. Seni Azraya götüreceğim.' Dedi. Sonra buraya geldik. "
Azra tam bi şey diyecekken biri konuştu. "Sana da bi mağara hazırlattım."
Azra hızla başını çevirdi. Pars kapının dibinde onları izliyordu.
Pars kendisine baktığını görünce birden kalbi hızlanmaya başlamıştı.
Hızla ayağa kalktı Azra ve ona yaklaştı. Sonra fısıltıyla konuştu. "Onu gözümün önünde tutarak ona ve bana her türlü işkenceyi edeceksin sonra ben de tehdidine boyun eğerek seni tedavi edeceğim değil mi? Planın bu."
Pars, güldü ve o da fısıldadı. "Öyle bi niyetim yok desem... Bana inanacak mısın?"
Azra yüzünü buruşturdu.
"Hayır. Asla. Sen Dünya yuvarlaktır desen ben Dünyanın düz olduğuna inanırım. O derece inanmıyorum güvenmiyorum sana. "
Pars Azranın dibinden ayrılmadan Asyaya baktı.
"Asya, istersen yan taraftaki mağaraya git biraz dinlen."
"Hayır. " Dedi Azra. "O benimle burada kalacak."
"O zaman. Karıncaya diyeyim yatağını buraya getirsin."
Pars uzun uzun Azraya bakarak mağaradan çıktı.
5 dakika sonra bi yatak taşıyarak geldiler Karınca ve Pars.
Ama Karınca mağaradaki Asyayı gördüğü anda donup kaldı.
"O... Ne ya?"
Pars Karıncayı dürttü.
"Karınca yürüsene oğlum."
Karınca Asyanın güzelliğine takılmış kalmıştı. Kısa küt sarı saçları ve kahverengi gözleriyle ışık gibi parlıyordu. Karınca büyülenmişti.
"Karınca!" diye bağırdı Pars. Asyaya hayran kaldığı her halinden belli oluyordu.
Azra Karıncanın bakışlarından rahatsız olmuştu. Asyanın önüne geçti.
"Karınca o tel tel bacaklarını kırmadan taşı şu yatağı." diye tısladı Pars.
Karınca zorla taşıdı yatağı.
"Abi... Asya... o mu?" diye kekeledi. Pars gözlerini devirdi.
"Ben onu alıyorum siz rahatsız olmayın." Dedi ve Karıncanın omzuna sertçe vurdu. Karınca inledi. "Çık şuradan."
Mağaradan çıkıp uzaklaştıklarında Pars kızmaya başladı.
"Ne kilitlendin kıza oğlum?"
"Abi çok güzel kız aşık oldum galiba."
"Aferin gerizekalı, bir bu eksikti... Ya onlar bizim sorumluluğumuzdaki insanlar, farkında mısın?"
"Sen bacıma öküz gibi bakarken bi şey olmuyo ama?"
Pars elini hızla kaldırdı vurmak için ama Karınca kaçtı.
"Ne var yalan mı?"
"Defol git gözüm görmesin seni. "
...
"Efendim, kızın kuzenini kaçırmış bizim Akrep. Ne yapacağımı bilemedim kampa getirdim onu da. Hem kız da çok üzüldü. Kuzenini görmeseydi kendine gelemezdi."
"İyi yapmışsın." Karşıdaki ses bir and duraksadı. Sonra konuşmaya devam etti. "Pars, onlar sana emanet."
"Emanetinize gözüm gibi bakacağımdan hiç şüpheniz olmasın."
...
"Eveeeet kızlar, size yemek getirdim." diye girdi içeri Karınca.
Azra göz devirdi.
"Menümüz de patlıcan oturtma ve yanında pilav var sever misiniz?" dedi ama sadece Asyaya bakıyordu.
Azra dişlerinin arasından tısladı." Ben ne severim bilir misin? Bizim evde çok fazla karınca ilacı vardı. Bi püskürtüyordum ölüveriyorlardı. Buraya onlardan istiyorum. "
Karınca dehşetle ona baktı.
"Bacım yani oha çüş bu nasıl bi tehtid."
"Defol git buradan Karınca mısın nesin!"
Karınca korkarak çıktı mağaradan.
Azra yemeği alıp Asyaya verdi.
"Yiyesim yok benim." Dedi Asya.
"Olmaz, yemen gerekiyor. Harap oldun dünden beri."
"Sen de o durumdasın abla. Kaç gündür buradasın bu değişik korkunç yerde." Azranın ellerinden tuttu. "Bu adamlar ne dediler sana? Ne istiyorlar tam olarak?"
"O adamı iyileştirmeyi. Ben de hayır dedim yapmam dedim ne yapacaksın daha fazla insan öldüreceksin diye sana yardım mi edeyim dedim neymiş efendim yapması gereken şeyler varmış erken ölemezmiş. Adamın zaten kalmış en fazla 3 ayı ben onu 6 ay yapacakmışım. İmkansız bi şey hem de benim kabul etmem imkansız. Seni de o Akrep midir nedir beni tehtit etmek için kaçırdı ama emri kesin Pars denen başları verdi. Bu istediklerini kabul edene kadar burada kalacakmışım. O iyiye gidene kadar da burada duracakmışım." Sonra Asyaya baktı. "Benim yüzümden sen de."
Azranın gözleri doldu. Asyayı kaçırma amaçlarını gerçekleştirmişlerdi. Onun burada harap olmasına izin veremezdi. Geri bırakın dediğinizi yapacağım dese... onlara inanmazdı. Ya götürdük evine bahanesiyle öldürürlerseydi? Zaten Asya Azrayı kaçırdıkları yeri biliyordu artık direkt polise giderdi bunu tahmin etmek çok zor değildi. Parsla konuşmalıydı.
Tam o sırada dışarıda büyük bi bağırış koptu.
"PARS ABİ! ABİ İYİ MİSİN?"
Sonra bi anda tüm adamlar Azraların mağarasına geldi ve Azranın koluna girip sürüklemeye başladılar.
"Noluyo Lan bırakın beni!"
"Azra abla bırakın onu!"
"Korkma Asya sen sakın korkma!"
Azrayı sürükleyerek Parsın odasına getirdiler.
Pars... yerde öylece yatıyordu.
"Birden başını tuttu ve yere yığıldı. Bi şey yap adam ölecek." Dedi birisi.
"Hemen bi şey yap yoksa senin işini anında bitiririz doktor."
...
Bölüm sonu. Umarım beğenirsiniz. 😌
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.61k Okunma |
1.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |