30. Bölüm

30. Bölüm'Tek Rengim Senin Gözlerin.'

Cemre
cemre___

İyi okumalar...

...

Böcek gözlerini devirdi. "Yine mi Pars diyeceksin?"

 

"Efendim önceki sefer yanınıza geldiğimde anlatmıştım şüphelerimi. Sizin beni anladığınızı sanmıştım ama sanırım siz beni geçiştiriyorsunuz. Bana güvenmek yerine Parsa güveniyorsunuz ama ama aslında Pars sandığınız gibi biri değil o şu kampta güvenebileceğimiz son kişi bile değil."

 

Böcek gözlerinden ateş çıkararak Akrebe baktı. Pars Böceğe Akrebin hain olduğunu söylediğinden beri elbette Akrebe güvenmiyordu. Akrep kendi yaptığı hainliğe Parsın üstüne atıp bu işten sıyrılmaya çalışıyordu onun gözünde. Ama bir daha onunla uğraşmamak için dinliyormuş gibi yapmaya karar verdi.

 

"İyi geç anlat ne anlatacaksan." dedi gözlerini devirerek.

 

Yılan böceğin hareketlerinin pür dikkat izliyordu biliyordu böceğin akrebe güvenmediğini. Onun tavırlarını izleyecekti ve akrebin tehlikede olup olmadığını anlayacaktı.

 

 

Akrep ise çok heyecanlanmıştı, Pars'ın gerçek yüzünü ortaya çıkartabilirdi aralarındaki haini gerçekten ortaya çıkartabilir onu yok edebilir ve bunun karşılığında böcekle bukalemun ona bazı ödüller verebilirdi.

 

"Efendim biliyorum pars'ı önce ben getirdim aramıza ben soktum ama ilk başta tanıdığım pars'la şu anki pars arasında o kadar büyük bir fark var ki... o zaman ben asker ve polislerden nefret eden onları intikamıyla yok etmek isteyen bir pars görmüştüm ve o yüzden sizinle tanıştırdım ama şu anki pars hatta şu an değil birkaç yıldır gördüğüm pars özellikle siz onu 3. kişi konumuna getirdiğinizden beri o pars intikam ateşiyle yanıp tutuştuğunu gördüğüm pars değil değişti ve bence en başından beri şu anki haliyle olduğu gibiydi sadece intikamım var diyerek askerlerden polislerden nefret ettiğini söyleyerek aramıza girmeyi başardı. Siz onu 3. kişi konumuna getirdiğinizden beri kampta o kadar mantık hatalarıyla dolu olaylar oldu ki mesela en yakındaki bir olaydan örnek vereceğim, biz bir askeri yaralı bir şekilde rehin almıştık. Sözde onu sabah sorgulayacaktık. Karınca onu zindana kapattığını söyledi, sabah olduğunda asker kaçmıştı aslında askerin kaçabileceği bir hali yoktu, yarası çok ağırdı o yarayla hiçbir yere gidemezdi ama kaçmıştı ona birilerinin yardım etmiş olmasını gerekiyor birileri ona yardım etmeden onun yarasıyla kaçma ihtimali yok. pars'ın yardımcısına karınca eminim. Ya da balo günü polislerin yerimizi bulması o kadar iyi bir güvenlik hazırlamıştık ki içeriden birileri söylemedikçe polisler bizim yerimizi bulamazdı ve kartlarla içeriye giriyorduk birinin kartı olmadan o polisler aşağı kata inemezdi biri kartını bırakmış olmalı eminim bunu pars ve karınca yaptı daha böyle bir sürü olay var ve en önemlisi siz beni dinlemiyorsunuz diye beni geçiştirdiğiniz düşündüğüm için işi kendim halletmek istedim ve geçen gün Pars'ın odasına gizlice girdim."

 

Şu ana kadar gözlerini devire devire oflaya puflaya Akrebi dinleyen Böcek, birden gözlerini kocaman açıp Akrebe baktı. "Ne yaptın ne yaptın? Pars'ın odasına gizlice girdin hı? O senin üstün farkındasın değil mi böyle bir şey yapamazsın, bunun cezası olacak."

 

"Ben gördüklerimi anlatayım da sonra kimi cezalandırıp cezalandırmayacağınıza siz karar verirsiniz."

 

Yılan, böceğin tavırlarını dikkatlice izlediğinde Akrebi asla umursamadığını ve fikirlerini önemsemeyeceğini anlamıştı, kesinlikle Akrebin başı belaya girecekti.

 

"Gizli bir bölme buldum odasında duvara yapmış ve dışarıdan asla belli olmuyor elinizi duvara koyduğunuzda bir düğmeye dokunuyorsunuz ve O düğmeye basınca gizli bir bölme açılıyor o bölmenin içinde kilitli bir kutu var eminim o kutunun içinde de komutanı ile konuştuğu tuşlu bir telefon vardır."

 

Böcek dikkatini Akrebe verdi.

 

"Ne oldu Böcek Bey tuşlu telefon deyince ilginizi çekti?" dedi Akrep kinayeli bir şekilde.

 

"Uzatma bitir artık konuşmanı"dedi böcek dişlerinin arasından.

 

"Eminim bu tuşlu telefonla komutanıyla konuşuyor Duvarın içine gizli bir bölme yapmış ben telefonu orada saklıyor bu kadar gizli tutulması gereken bir şey olmasa içinde neden duvara bölme yapmakla uğraşsın ki? İkinci önemli şey, odadaki halısının altında Başka bir odaya açılan bir kapı var."

 

Böcek kaşlarını havaya kaldırdı. "Gizli kapı mı?"

 

"Evet efendim ve tabii ki o odaya da kilit takmış Ama eminim orada da gizli görevi ile ilgili şeyler var. Eskiden yine şüpheliydim ama artık eminim pars ve karınca gizli görevdeki bir asker veya polis. "

 

Böcek Akrebi dinledikten sonra gözlerine yere dikti. İçine bir kuşku düşmemiş değildi. Pars akrebin hain olduğunu söylüyordu ama bu gizli kutu ve Gizli oda neydi? Duvara neden bir bölme yapmıştı? Belki de Akrep yalan söylüyordu. Sonuçta Pars Akrebin haini olduğunu ve tüm suçu parsa attığında söylemişti. Belki de Pars'a attığı iftiralarından biriydi bu. Ölmek üzere olan bir adam neden kampına ihanet etsindi ki?

 

 

"Bitti mi?" dedi ayağa kalkarak.

 

"Bitti efendim. Umarım dediklerimi dikkate alırsınız yoksa Pars bugüne kadar ki tüm emeklerimizi mahvedecek tüm birikimimizi yok edecek hain olan ben değilim, Pars. Kendini kurtarmak için bana hain dedi o yüzden kamptan kaçmak zorunda kaldım eğer içinizde küçücük bir şüphe oluştuysa gidin Pars'ın odasına onu uyandırmadan bakın yalan söylemiyorum Pars hain.."

 

 

Böcek kime güveneceğini şaşırmıştı. Akrep kendinden çok emin konuşuyordu. Gerçekten de içinde bir şüphe oluşturmuştu.

 

Bir şey söylemeden arkasını dönüp gidecekti ki Akrep yine konuşmaya başladı.

 

"Ayrıca efendim, o yana yakıla aradığınız kadın, bence Pars'ın doktoru olacak diye kaçırdığımız en başta teröristlerden nefret ederken özellikle de parstan nefret ederken birden bire aramıza katıldığını söylediği ardından sevgilisi olduğu o kadın, şu an Pars'ın yanındaki kadın aradığınız kişi."

 

Böcek arkasını dönüp Akrebe dik dik baktı.

 

"Sonuçta askerler veya polisler sizin o kadının peşinde olduğundan illaki haberdar olmuştur ve onu da o kadını da asla bizim sizin şüphelenmeyeceğiniz bir yere koyarak korumaya karar vermişlerdir. Bence çok mantıklı. Kampta kimse Parsa toz kondurmuyor aynı şekilde siz ona çok güveniyorsunuz neden onun yanındaki kişileri sorgulayasınız ki? Onu en iyi koruyabilecek kişi sizden Pars. Bence o kadın aradığınız kişi."

 

Böcek yutkundu zorla.

"Bu kadın baloda Azrail kostümü giymişti o kadın mı?"

 

Yılan başını olumlu anlamda salladı.

 

Böcek bir şey demeden arkasını döndü ve uzaklaştı.

 

 

Akrep heyecanla Yılana döndü. "İçine bir kurt düşürdüm. Bundan sonrasının peşini bırakmaz bu adam."

 

Yılan "sen yine de pek güvenme. Bizi bilirsin birbirimizi kolay harcarız. Kendine dikkat et." dedi.

 

 

Akrep sırıttı. "Ben edemezsem sen dikkat edersin bana."

 

...

 

Kampta.

...

 

"Efendim. Benim beyinsizliğimden ötürü Akrep odama girmiş ve... hem kutumu bulmuş hem de aşağıdaki odamı."

 

"Şerefsiz. Bi bırakmadı peşini. Sen neden odanı kilitli tutmuyorsun?"

 

 

"Yılan beni oyaladı ben de kapıyı kapatmayı unuttum."

 

"Yılan ile Akrep birlikte bu işi planlamış olabilirler. Yılana karşı yanlış davrandın mı?"

 

"Kızınızla... yaptığımız sevgililik oyunu yüzünden..."

 

"Sana sinirlendi, Akreple işbirliği yaptı. Anladım."

 

"Efendim hatamı telafi edeceğim. Ama şuan Akrep Böceğe gidip oda falan gördüğünü söylediyse buraya gelebilir. Böcek buraya geldiğinde onun beynini yıkarım merak etmeyin."

 

"Tamam sen Böceğin kafasını karıâtır. Ben de sınır karakoluna söyleyeyim size ardarda baskın yapsınlar. Hem vakit kazanırız hem de dikkatleri senin üzerinden başka yere çekmiş oluruz."

 

"Tamamdır. Ben kızlar için de yeni bir yer düşünüyorum. Her şeyin sonuna geldiğimiz bir an onları buradan kaçıracağım."

 

"Sana güveniyorum."

 

"Şimdi kapatmalıyım."

 

"Tamamdır."

 

Pars telefonu kapatıp önce kutusuna koydu, kutuyu kilitledi. Sonra da bölmeye koyup kapattı.

 

...

 

Azra o gün çok mutlu uyanmıştı. Içi içine sığmıyordu. Sanki hayatında yeni bir sayfa açılmıştı. Parsa aşık olduğunu anladığından beri kalbi pır pır çarpıyordu.

 

"Acaba onun da bana karşı duyguları var mıdır?" diye düşünmeden edemiyordu.

 

Saate baktı birden ve telaşlandı.

 

"Of adamın muayene saatini kaçırıyorsun Azra."

 

Pars için bir kaç gündür araştırdığı şeyler sonucunda baya bir şey elde etmiş ve yeni tedavi yöntemleri bulmuştu.

 

 

Teröristlerden yeni ilaçlar istemişti. Onları sormak için dışarı çıktı.

 

Teröristler, bahçede oturmuşlar. Bazıları nöbetteydiler, bazıları odunların üstüne oturmuş tavla oynuyorlardı. Bazıları birbirleriyle konuşuyordu. Azra tavla oynayanların yanına yaklaştı. Teröristler onun yanlarına geldiğini görünce saygı duruşuna geçtiler.

 

 

"Bir istediğiniz mi var uğur böceği yenge hanım?"

 

Azra gözlerini devirdi.

 

"Sizden ilaç istemiştim Pars için. Onları aldınız mı?"

 

"Evet yenge." dedi Papağan poşeti uzatırken. "İstediğin gibi parasıyla aldık. Çalmadık."

 

"Aferin."

 

"Başka bir isteğin var mı yengem?" dedi biri.

 

"Var."

 

"Emret yenge hanım."

 

"Beni görünce saygı duruşuna geçmeyin. "

 

Teröristler şaşırdılar ama bir şey demeyip başlarını salladılar.

 

 

Azra, onlar oyunlarına dönerken nöbet tutan bir teröristin elleriyle gözlerini sildiğini gördü. Ağ...lıyor muydu?

 

 

Pars odasından çıktığında Azranın teröristlerin yanında durduğunu gördü. Elinde eczane poşeti vardı. Kesin yanına gelecekti. Nasıl heyecanlanmadan durabilecekti?

 

 

Azra ağlayan teröristin neden ağladığını merak etse de ilgilenmek istemedi. Ne de olsa teröristi. Ne için ağlayabilirdi ki?

 

Başını çevirdiğinde Parsla gözgöze geldi. Onu görünce yüzünde gülümseme oluştu. Yanına gitmek için üzerine yürümeye başladı. Pars, üzerine gelen kadın yüzünden heyecanlanmaya başladı ve uzaklaşmak istedi ama

 

"Pars!" diye seslenince Azra, durmak zorunda kaldı.

 

"Günaydın."

 

Pars, yüzüne bakmamaya çalıştı ve soğuk bir sesle "Günaydın." dedi.

 

"Muayenehaneye çağıracaktım ben de seni. Yeni ilaçlar aldırdım senin için. Yeni tedavi deneyeceğim."

 

Pars, onun derin mavi gözlerine bakmadan konuşmaya devam etti. "Gerek yok, doktor. Her zamanki klasik serum ağrı kesiciyi yap geç."

Azra kaşlarını çattı.

"Doktor olan sensin heralde. Benden daha mı iyi bileceksin?"

 

Pars yürümeye başladı. Azra da onu takip etti.

 

"Doktor, gerek yok dedim." Sesi buz gibiydi. Soğuk davranmaya çalışıyordu.

 

"Ben de sana sormayacağım dedim. " Pars yatağa uzanırken onunla göz teması kurmamak için her şeyi yapıyordu.

 

Azra ise çok neşeli bir şekilde düşündüğü tedavisini anlatmaya başladı.

"Şimdi bi kaç gündür yaptığım araştırmalara göre sana bu ilaçlar daha iyi gelecek. Ve farklı bir şey uygulamaya başlayacağım. Sıklaşan bayılmalarını azaltacağını ümit ediyorum."

 

 

Azra ilaçları eline koyup Parsa uzattı. Pars, onun gözlerine bakmadan ilaçları alıp ağzına attı. Sonra Azranın uzattığı su bardağını alırken elleri ellerine değdi. İşte o an ela gözlerini dikti Azranın mavilerine. Eline dokunduğu için içi kıpır kıpır olmuştu. Gözlerini kaçırarak bardağı aldı ve suyu bir içişte bitirdi.

 

"Tamam bitti içtim işte. Gidebilirim." Pars kalkmak için ayaklandığında Azra onu kolundan tutup durdurdu.

 

"Hayır daha bitmedi." Pars, dibine giren kadın yüzünden hızlanan kalbini görmezden gelmeye çalıştı.

 

Söyledikleri aklından çıkmıyordu. Ona her baktığında söyledikleri aklına geliyordu ve deli gibi korkuyordu tahmin ettiği şey gerçek olabilir diye.

 

 

"Bu eski tedaviye göre daha uzun sürecek. Maalesef. Burada biraz fazla beklemek zorunda kalacaksın."

 

Pars ona bakmadan yatağa geri yattı.

 

 

"Ama merak etme. Ben senin hep yanında olacağım."

 

Parsın duyduğu cümle ile içi titredi. Gözlerini hızla Azraya çevirdi. Neler diyordu yine?

 

"Yani canın sıkılmasın diye. Yapacağım yeni ilaç tedavisi daha uzun sürecek o sırada canın sıkılabilir ben de senin yanında duracağım. Beraber vakit geçiririz."

 

 

Pars gözlerini yine uzaklaştırdı ondan. "Gerek yok. Ben uyurum falan geçer vakit. Seni meşgul etmeme gerek yok."

 

Azra yapmak istediği tedaviyi hazırlamak için Parsın yanında durdu, o bakmaya kıyamadığı ve doyamadığı o ela gözlerine yüzünü yaklaştırdı sonra fısıldadı.

 

"Benim tek meşguliyetim sensin."

 

Pars yine korkarak ona baktı. Azra ise sadece gülümsüyordu.

 

 

Çok güzel bir histi. Ondan kaçmamak. Kaçmak zorunda hissetmemek. Her saniye onun yanında durmak istiyordu. Huzur buluyordu onunlayken.

 

 

Azra tedaviyi hazırlamak için tıbbi malzemelerle Parsın dibinde dururken Pars, onun kokusunu içine çekti. Uzun kahverengi saçlarının telleri yüzüne değdikçe kendini cennette hissediyordu.

 

 

"Yan etkileri olabilir ilacın. Ama emin ol uzun vadede işe yarayacak."

Saçlarının telleri yüzüne değdikçe kendinden geçiyordu. 'Senin ben de bıraktığın yan etkiler daha tesirli, haberin var mı?' diye düşündü saçlarını koklarken.

Ama dediklerini hatırladıkça soğuk yapma ihtiyacı duyuyordu.

 

"Tamam ben burada yatarım. Sen gidebilirsin."

 

"Pars ben az önce ne dedim? Yanında duracağım. Gitmiyorum hiç bir yere."

 

 

Pars derin bir nefes alıp ofladı. Bir kaç dakika sessizlikten sonra bir teröristin mağarasının kapısı açıldı. İçeriden çıkan kişi mağaranın duvarına sırtını dayadı ve gökyüzüne baktı. Sonra yavaş yavaş yere çöktü. Ardından hıçkırma sesleri geldi.

 

"Ben bugün de gördüm bu adamı. Ağlıyordu."

 

Pars yatakta hafifçe doğrulup baktı. Sonra geri uzandı.

 

"Bu kamptaki herkesin hikayesinden 10 sezonluk hikaye çıkar. Bazıları gerçekten çok acımasız ve tehlikeli. Ama hayat onları böyle acımasız hale getirmiş. Mesela Papağanı biliyorsun. Ailesinden geriye kalan tek kişi olan abisi öldüğünde 4 yaşındaymış. Buradaki hayvanlardan biri onu almış ve buraya getirmiş. Çocuk aklıyla karşı çıkamamış tabi ki. Ve burada bir takım düşüncelerle donatıldı beyni. Akrep mesela. Intikam duygusuyla bu kadar acımasız birine dönüştü. Babasını öldüren polislerden intikamını alacakmış. Ağlayan kişi de Kartal. O buraya zorla getirilmiş. Annesini babasını kamptakiler öldürüyor. Aileden geriye kalan tek Kartal. Onu da kaçırıp buraya getiriyorlar. Tabi o papağan gibi değil. Her şeyin farkında. Zorla getirildiğinin... Bir kaç kere kaçmaya çalışmış. Ama yakalanmış. Cezalandırılmış. Arada ağlar ailesini hatırlayıp."

 

Azranın gözleri dolmuştu. Eskiden onun için her şey ya siyah ya da beyazdı. Ya iyiydi ya da kötüydü. Ama bu kampta geçirdiği aylar onu bu düşüncesinden vazgeçirdi.

Azra ayağa kalktı ve yürümeye başladı.

 

"Nereye doktor?"

 

Kartal hıçkıra hıçkıra ağlarken onun yanına geldi. Pars da Azrayı izliyordu.

 

 

Annesini öldüren... katiller gibi olan kişiler... belki de hepsi isteyerek bu işi yapmıyordu. Bazıları gerçekten istiyor olabilirdi. Ama bazıları zorla... Tıpkı Parsın ilk zamanlarda dediği gibi. "Bazen zorunda olduğumuz için istemediğimiz şeyler yaparız."

 

 

Kartal, başında Azrayı görünce gözyaşlarını hızla sildi ve ayağa kalktı.

 

 

"Bir şey mi istediniz hanımefendi?"

 

"Ben daha bugün demedim mi beni görünce saygı duruşuna geçmeyin diye?"

Kartal şaşkınca ona baktı. Azra gözlerindeki masumiyeti gördü.

 

"İstediğin bir şey olursa istediğin her zaman benim yanıma gelebilirsin. Istediğin her neyse elimden geldiğince yapmaya çalışırım."

 

Kartalın yüzünde gülümseme belirdi. "Teşekkür ederim. Pars abi yıllardır yardım ediyor şimdi de sen yenge. Çok sağol. Ben burada mahkumum burada resmen. Ben isteyerek gelmedim ki buraya. Zorla getirdiler. Şu güne yaptığım her şeyi zorla yaptırdılar. Ama gidip teslim olsam bana inanmazlar. Hem zaten buradakiler beni bırakmaz. Bir kaç karakol baskınında kaçmaya kalktım. Her şeye rağmen teslim olmak istedim. Izin vermediler. Ben buraya prangalandım artık. Burada herhangi bir kurşuna denk gelip ölmeyi bekliyorum. "

 

Azra, elini onun omzuna koydu.

 

"Nasıl olacak bilmiyorum. Ama bir gün şu kamptan çıkabilirsek sana ben yardımcı olacağım. Unutmayacağım seni. Merak etme. Hadi şimdi geç uyu güzelce."

 

 

Kartal Azranın dediğiyle başını salladı ve içeriye girdi.

 

 

Pars gülümseyerek onu izliyordu. Ne kadar iyi bir yüreği vardı.

 

 

Azra ona bakmak için başını çevirdiğinde Pars gülümsemesini hemen durdurdu. Ama görmüştü onun güldüğünü.

 

 

"Ne gülüyorsun?" dedi yanına gelirken ama sorarken o da gülümsüyordu.

 

"Baya bir görev terfisi yaptın. Önce Azrail, sonra doktor şimdi de psikolog."

 

 

Azra kıkırdadı. Onun güldüğünü görünce Parsın kalbi hızlandı. Hiç bir şey şu kıkırdama kadar güzel olamazdı.

 

"Azraillikten istifa ettim bu arada, belirteyim."

 

Tabureye oturup tabureyi çekerek Parsın yatağına yaklaştı.

 

"O nedenmiş?"

 

Yüzünü ela gözlere yaklaştırdı tekrardan. "Çok şey değişti beynimde, kalbimde."

 

 

Parsın ela gözlerini koyulaşmıştı yine. Donmuş bir şekilde ona baktı.

 

 

Azra duygularını açıkça haykırmak bağırmak istiyordu. Çok istiyordu ona duygularını anlatmak. Söylemek için her yolu deneyecekti. Prangasından kurtulmuştu artık. Kimse onu engellemeyezdi.

 

Pars, gözlerini yavaşça ondan çevirdi ve sesini düzeltir gibi yaptı.

 

"Sen yorulmuşsundur. Git artık."

 

"Tı. Yorulmadım. Ben senin yanında yorulmam ki."

 

'Yok yok, Serkanın gerçek yüzünü öğrenince duygusal boşluğa düştü, ondan böyle saçmalıyor. Sakin ol Pars, oğlum. Sakin ol. Olamaz öyle bir şey.' diye kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

 

"Başın falan dönüyor mu? Ya da miden bulanıyor mu?"

 

Pars hala zihninde aynı şeyleri düşündüğü için onu duymadı.

 

Azra, onun çenesini eliyle kavrayıp kendisine çevirdi. Pars yine çok heyecanlanmıştı. Bu kadar dip dibe durmak iyi değildi. Her an farklı bir şey söylüyordu. Her an o tahmini... daha da gerçeğe dönüyordu.

 

"Bir şey sordum."

 

"Duymadım. Pardon."

 

"Miden bulanıyor mu, ya da başın dönüyor mu?" diye sordu tekrardan sorusunu. Ama o kadar yakınlaşmışlardı ki ikisi de birbirlerinde kayboluyorlardı.

 

 

Pars, mavi gözlere koyulaşmış ela gözleriyle bakarken Azra da hiç gözlerini ayırmıyordu ondan.

 

'Sen... sensin benim başımı döndüren.'

 

 

"Yok... iyiyim..." dedi Pars ve o narin güzel eli çenesinden yavaşça çekti.

 

"Tamam." dedi Azra. "Olursa söyle."

 

Pars başını salladı hızla. İkisinin de yanakları kızarmıştı.

 

 

"Az önce anlattın ya Kartalın hikayesini." dedi yine meraklı bir şekilde. "Keşke senin hikayeni de bilsem."

 

Pars gözlerini çevirmedi bu sefer ona. Sessiz kalmayı tercih etti.

 

Onu hiç tanımıyordu. En sevdiği renk ne, kıyafet tarzı ne, ne gibi kıyafetler giyer, saçını genelde nasıl yapar, spor mu takılır yoksa takım elbise adamı mıdır?

 

 

"Adını bile bilmiyorum ki." diye mırıldandı. Bunu dışarıdan söylediğini fark etmemişti. Pars göz ucuyla ona baktı.

 

 

Adını bile bilmediği bir adama aşık olmuştu.

Üzüntüyle karışık bir gülümsemeyle ona baktı. Bir bilinmezlikte bu kadar huzurlu olabileceğini hiç düşünmezdi.

 

 

"Daha ilacının bitmesine var. Biraz oyun oynayalım mı?"

 

 

Pars gözlerini devirdi. "Ne oyunu doktor gece gece? "

 

"Ben seninle ilgili şeyleri tahmin edeceğim. Doğruysa başını salla. Yanlışsa bir şey deme."

 

"Meraklarını oyunla mı gidereceksin? Tam bir polisin kızısın."

 

"Ya doğru değilse susacaksın. Merak etme, zor sorular sormam. "

 

İlk sorusunu sordu. "Normal hayatında bence takım elbise ya da resmi kıyafetler giyen birisin."

Pars gülümseyerek ona baktı ve başını salladı.

 

Azra da gülümsedi ve bir an onu takım elbisenin içinde hayal etti. Ne kadar yakışıklı olurdu...

Gerçi iğrenç terörist kıyafetinin içinde bile çok iyi görünen adamdı o. Her şey yakışırdı ona.

 

"En sevdiğin renk... yeşil."

 

Pars gözlerini dikti gözlerine. "Eskiden kahverengiydi."

 

'Ama şuan mavi... şuan tek rengim mavi. Tek renk senin gözlerin.'

 

'Eskiden... kahverengi... o zaman şuan ne? Mavi mi? Benim gözlerime neden şuan öyle bakıyorsun.'

 

"Bunu bilemedim. Bu arada..." dedi sesini fısıltıya çevirirken. "Benim de en sevdiğim renk artık ela."

 

Pars derin nefes aldı. Kafayı yiyecekti.

 

"En sevdiğin yemek... sebze mi?"

 

"Sebze çok genel bir soru oldu. Ama evet. Sebzeyi çok severim. En sevdiğim sebze patlıcandır."

 

"Gerçekten mi benim de... " dedi Azra sevinçle. Onunla ortak noktası olmasına çok sevinmişti.

 

"Et de severim. Genel olarak pek yemek seçmem. Her şeyi yiyebilirim."

 

Azra kıkırdadı. Sonra düşünmeden konuştu. "Ama formunu baya iyi korumuşsun. Hiç göbüşün falan yok. "

 

Pars 'göbüş' demesine güldü. Azra da rezil olduğunu anladı ama umursamadı. Öyleydi cidden de. Fiziği çok iyiydi.

 

"Müzik tarzın klasik müziktir senin."

 

Pars başını salladı. "Barış Manço. Cem Karaca."

 

Azra da gülümsedi. "Benim de öyle."

 

"Daha çok merak ettiğim şey var senin hakkında."

 

"Doktor, bunu daha önce konuştuk."

 

"Biliyorum ama..." dedi ayağa kalkarken. Bir yandan ilacını kontrol etti bir yandan da konuştu. "Insan değer verdiği..." sonra gözlerine baktı. "Sevdiği... insanı tanımak istiyor."

 

Azra resmen aşkını haykırırken Pars duymamak için uğraşacaktı.

 

"Bitti mi... o zımbırtı..." dedi konuyu değiştirerek.

 

Azranın biraz morali bozuldu. Resmen duygularını haykırırken neden hiç bir şey söylemiyordu? Yoksa onu... sevmiyor muydu? Kendisi onun aşkıyla yanıp tutuşurken o ona karşı aynı şeyleri hissetmiyor muydu?

 

"Bitti."

 

Pars iğneyi kolundan hızla çıkardı.

 

"Çok uzun sürüyor bu. Benim buna ayıracak vaktim yok. Eski şeye geri dönelim."

 

Pars yatağa tutunarak ayağa kalktı. Biraz başı dönüyordu. Azra bunu fark etti ve koluna girdi.

 

 

"Dönemeyiz eskiye. Bizim yolumuz çok ilerledi Pars, çok şey değişti."

 

Pars gözucuyla ona baktı. "Ben yürürüm."

 

"Yürüyemezsin. Taşıyorum işte seni. Elini belime koy benden güç al."

 

Pars, önce eline baktı sonra da Azraya baktı.

 

"Ne bakıyorsun Pars hadi. Odana götüreceğim seni."

 

Pars, eli titrerken onun beline koydu. Azra da gülümseyerek ona baktı. Sonra onu odasına götürdü. Yatağına oturttu.

 

"Bir daha yapmayalım bunu." diye tekrarladı Pars.

 

"Yapmamız gerekiyor. Biliyorum biraz yan etkisi olacak ama uyursan iyi gelir."

 

"Tamam sen de git dinlen, uyu. Harap oldun benimle uğraşırken."

 

Azra, yatağının yastığını düzeltti, sonra onu tutup yatağa yatırdı.

 

 

"Yanılıyorsun. Seninle uğraşmak bana iyi geliyor."

 

...

 

Böcek Akreple konuştuğundan beri içindeki şüphelerden kurtulamıyordu. Pars Akrebin hain olduğunu söylemişti ama Akrebin dedikleri de hiçe atılacak gibi değildi. Kendisi de bir ajan olduğu için onun da gizli telefonu vardı, onun da elde ettiği bilgileri tuttuğu gizli odalar vardı. Ve Akrep bunların Parsa ait olduğunu söylüyordu.

 

Tüm bu kafa karışıklığı yüzünden şuan da kampa süpriz bir şekilde gitmeye karar verdi. Ama şuan karakoldaydı. Karakoldan kimseye çaktırmadan çıkmalıydı. O da gizli telefonunu koyduğu yerin kilitli olmasını kontrol etti sonra da kapıdan yavaşça çıktı. Yemek yemeğe gidiyormuş gibi yapıp dış kapıya yöneldiğinde arkasından ses geldi.

 

"Serkan, nereye?"

 

Serkanın yalan bulması için bir kaç saniyesi vardı.

 

"Mehmet amirim, Azra ile ilgili yeni bir ihbar var. Ona bakmaya gideceğim."

 

"Yine yanlış haberdir o. Kaçıncı kez böyle ihbar geldi de boş boşuna gittik. Sen uğraşma. Başka birilerini yollarız. Gel seninle yemek yiyelim biz."

 

Mehmet amir elinden geldiğince Serkanı kamptan uzak tutacaktı. Ama Böcekti bu. Kimseye görünmeden karakoldan çıkabilirdi.

 

Serkanla yemekhaneye giderken Parsa mesaj attı.

 

 

'Böcek kampa gelmek için yer arıyor. Sanırım Akrep kafasını baya karıştırdı. Akşama baskın yapmalarını emredeceğim. Böcek akşam oraya gelirse seninle uğraşmamış olur.'

 

...

Kampta

...

 

"Karınca, akşama baskın olacak. Bülbül bu şekilde dikkat dağıtacak ben de Bukalemunu yakalamak için son adımımızı atacağım. Bukalemunu yakalayıp adalete teslim etmeden ben ne açığa çıkabilirim ne de ölebilirim."

 

Karınca hüzünlü bir şekilde yere baktı. Parsın ölme ihtimali onu çok üzüyordu.

 

"Sen kızlara göz kulak ol. Mağarada yanlarında dur. Dışarı çıkmasınlar."

 

"Tamam abim."

 

Karınca kızların mağarasına yöneldi.

 

 

"Abla sen resmen aşkını haykırmışsın adama. Eee Pars nasıl davranıyo sana karşı?"

 

Azra omuz silkti. "Bir değişik. Sanki soğuk yapmaya çalışıyor gibi."

 

"Utanmıştır o. Adam salak değil dediklerinin anlamını anlıyordur illaki."

 

O sırada kapıları çaldı. "Bacımm, Aşkımm napıyorsunuzzz"

 

Asya gülümseyerek kapıyı açtı. "Günaydın canımm."

"Günaydınn. Size bir şey söylemem gerekiyo da ondan geldim."

 

Kızlar Karıncaya odaklandılar.

 

"Bugün mağaradan dışarı çıkmayacağız. Burada duracağız tamam mı?"

 

Azra gözlerini devirdi. "Yine başladık. Gizli gizli şeylere. Neden diye sorabiliyor muyuz?"

 

"Sorma bacım lütfen ya."

 

Azra poflayarak ayağa kalktı. "O zaman ben Parsa ilaçlarını vereyim."

 

"Bacım hızlı olman lazım. Hemen geri gel."

 

 

Hemen geri gelemezdi ama Karıncaya laf yetiştirmeden mağaradan çıktı.

 

 

"Aşkım nolmuş biliyor musun otur hemen anlatacağım." dedi Asya heyecanla. Sonra uyardı. "ama sakın Parsa anlatma."

 

Karınca heyecanla ellerini çarptı. "Vallaha de. Düşündüğüm şey de."

 

"Vallaha düşündüğün şey."

 

"Allahım sonunda bacım gerçekten yengem olacakk."

 

"Kör kütük aşık oldu ona. Zaten öyleydi. En başından ikisi arasında çok fena bir elektirik alıyordum. Pars zaten aşık belli."

 

"Abim yanıyo bacım için. Baktığı zaman içi gidiyo adamın. Bakmaya kıyamıyo ama bir yandan da doyamıyo."

 

 

"Ama sanki bi değişik davranıyormuş ablama."

 

 

"Nasıl değişik?"

 

"Soğuk davranıyormuş dedi."

 

 

 

Azra heyecanla Parsın odasının kapısında durdu. Önce saçını düzeltti sonra üzerini düzeltmeye çalıştı. Ve kapıyı tıklattı.

 

 

Parsın bu baskın işine yarayacaktı gerçekten. Azrayı görmeyecekti. Ve sakin sakin düşünerek kendisine karşı bir şey hissedip hissetmediğini kafasında yorumlayacaktı.

 

 

"Pars, müsait misin?"

 

 

Pars, bu düşüneceler içindeyken onun sesini duymasıyla kapıya baktı.

 

"Ulan Karınca. Bir kere de işini doğru dürüst yap."

 

Azra kapıyı açtığında o güzel mavi gözlerini görmesiyle hayatı aydınlandı sanki.

 

"İçerdeysen niye ses vermiyorsun?" diye çemkirerek içeriye girdi Azra. Pars sessiz kalıp onu izlemeyi tercih etti.

 

"Ben muayenehaneye gitmek için geldim de..."

 

Pars kendini toparlamaya çalışarak bakışlarını çevirdi.

 

"O uzun şeyi yapmamıza gerek yok. 2 3 ağrı kesici ver ve mağarana git. Bugün mağaradan çıkmayın."

 

Azra onun emir verici tarzından dolayı sinirlenmeye başlamıştı.

 

"Bu konuyu konuştuk. Yeni tedavin daha fazla işe yarayacak. Belki de tümorünü küçültecek."

 

Pars hızla ayağa kalktı. "Gerek yok dedim. Şimdi mağarana git."

Azra kaşlarını çattı ve sesini yükseltti. "Ne oluyo sana ya? Kendine gel. Ben senin buradaki hayvanlarından biri değilim. Benimle bu şekilde konuşamazsın. Ben doktorum, senden daha iyi biliyorum."

 

Pars net bir ses tonuyla ve Azraya bakmadan konuştu. "Mağarana git."

 

Azra sinirden delirerek Parsın karşısına geçti. "Tümörün iyice büyüyüp beynini ele geçiriyor sanırım. Hareketlerin dengesizleşti. Şimdi beni takip ediyorsun ve muayenehaneye gidiyoruz."

 

 

Pars ofladı. "Hayır doktor gitmiyoruz. Sen mağarana gidiyorsun."

 

Azra Parsın kolunu tuttu ve çekiştirmeye başladı.

 

"Doktor ne yapıyorsun mağaranda durman gerekiyor diyorum bugün neyini anlamıyorsun? Uzun sürecek senin bu saçma tedavin şimdi."

 

Azra durup ateş saçan gözlerle Parsa baktı. Pars bu bakışları görünce tırstı ve sustu. Onu istemeye istemeye takip etti.

 

Ama bu durum iyi değildi. Baskın ne zaman olacak belli değildi. Ayrıca her an böcek gelebilirdi mağarasında bile güvende değildi. Farklı bir yere götürmeyi düşünürken onları, o açık açık herkesin gözünün önünde kampta gezecekti.

 

Azra Parsı kolundan çeke çeke getirdi muayenehaneye ve yatağa oturttu.

 

Ne oluyordu bu adama? O şebek, espritüel adam bir anda odun, kaba birine dönüşmüştü.

 

Pars Azranın konuşabileceği bir ses tonuyla konuştu.

 

"Azra, bugün görünürde olmaman gerekiyor. Ne veriyorsan bana ver sonra mağarana git."

 

Azra ters gözlerle ona baktı. Ve ilaçlarını eline verdi.

 

"Acilen tümörünü küçültmemiz lazım. Huyların değişti. Sen böyle değildin."

 

Pars kaşlarını kaldırdı.

 

"Nasıldım?" dedi ve ilacını içti.

 

 

"Kibar, esprili. Beni güldürmeye çalışan. İltifat eden.Bir kaç gündür soğuk nevale gibi geziyorsun."

 

Pars gözlerini yere çevirdi.

Bilerek yapıyordu. Bu tavırları sayesinde onu kendinden uzaklaştırabilirdi. Eğer tahmin ettiği gibi bir şey varsa belki böyle vazgeçerdi ondan. Aklına başka bir çözüm gelmiyordu.

 

 

"İlacın bitene kadar yanından ayrılmayacağım."

 

Pars gözlerini devirdi ve Azranın ilacı tuttuğu elini eliyle kavradı. "O zaman yapma."

 

Azra, eline değen elle içi titrerken birden yumuşamıştı.

 

 

"Mağarana gitmen gerekiyor. Bugün göz önünde olmaman lazım. Ne yapıyorsan yap sonra git."

 

Pars elini, elinden çekmesin diye her şeyi yapabilirdi şuan.

 

"Ne olacak bugün anlamadım."

 

"Bir bildiğim var ki konuşuyorum. Bir kere de sorgulama bir şeyi."

 

Pars elini yavaşça çekti. Azra o elini çekerken kendisi de yüzünü ona yaklaştırdı.

 

"Senin dediğin gibi ben polisin kızıyım. Sorgularım."

 

Pars yüzüne yaklaşan mavilere karşı donup kalmıştı.

 

Azra gülerek iğneyi yaparken Parsın telefonu çaldı. Arayan Böcekti.

 

 

"Aha... şimdi ayvayı yedim."

 

Azra çatık kaşlarlarla Parsa baktı. "Niye arıyo bu şerefsiz?"

 

 

"Ses çıkarma sakın."

 

Pars telaş içinde telefonu açtı.

 

"Böcek Bey?"

 

'Bey' lafını duyan Azra yüzünü buruşturdu.

 

"Pars kampına geliyorum."

 

Pars birden yataktan fırladı. Serum direğine tutundu.

"Ee...fe..." diyemeden kapı acıldı. Gözleri kocaman acılmış bir şekilde Azraya baktı.

 

 

"Buraya mı geliyo? Gelsin bakalım bir yüzleşelim şu şerefsiz eximle."

 

Pars, elleri titreyerek Azranın üzerindeki terörist kıyafetinin başlığıyla yüzünü kapattı.

 

"Hemen." Dedi sesi titrerken. "Hemen saklan."

 

"Pars bu kadar telaş yapmana gerek yok. Gelsin yüzleşmek istiyorum onunla."

 

"Kadın beni dinle bir kere de. Hemen git. Çabuk. Arkadan dolan. Git mutfağa bir yere saklan. Saklan burada durma. Seni görmemeli."

 

"Pars yeter artık ya. Ne var görsün beni? Ne olacak? Kendine gel."

 

"Azra delirtme insanı... inadına başlatma. Güvenliğin için diyorum git şuradan. Seni burada görmesi doğru değil."

 

"Nesi doğru değil anlamıyorum..."

 

Pars Azranın kolundan tutup hafifçe ittirdi gitmesi için.

 

"Git diyorum git." Diye fısıldıyordu bir yandan eliyle 'git' işareti yaparken.

 

Azra Parsın neden telaşlandığını anlamadığı için pek de umursamadan yavaşça yürüyerek saklanmaya gitti.

 

 

"Böcek Bey. Hoşgeldiniz. Haber etseydiniz sizi daya uygun bir halimle karşılardım."

 

Böcek, yatakta serum bağlanmış oturan Parsa baktı.

 

Akrebin dedikleri asla aklından çıkmıyordu.

 

"Yok sorun değil."

Etrafına baktı. Gözlerini Parsın odasına dikti. Oraya girmeliydi.

 

"Ben bazı dosyalarımı kaybettim. Sen de kopyaları olmalı. Odana girip bakayım."

 

Pars, Böceğin amacını anlamıştı.

 

"Tabi buyrun. Size eşlik etmek isterdim ama..." dedi serumu gösterirken. "Malum."

 

"Yok sen rahatsız olma. Ben girer alır çıkarım."

 

Pars kapısının anahtarını verdi. Böcek hızla odaya girdi ve Akrebin dediği halının altına yöneldi. Kapı var demişti Akrep...

 

Böcek halıyı kaldırıp yere baktı.

 

"Eee?" dedi yere elini sürerken. "Hani kapı?"

 

Sonra sertçe elini yere vurdu. Kalkıp duvarda bölme aramaya başladı.

"Yok, yok! Ne görmeyi umuyorsun ki aptal Böcek! Pars demedi mi sana bu adam hain diye! Hainin lafına mı inanıyorsun?"

 

 

Pars, Akrep onun odasına girdiği gecenin ertesi günü telefonunu koyacak başka bir yer bulmuş ve gizli kapıyı da görünmeyecek hale getirmişti.

 

 

Şeytani gözlerle Böceğin kendi odasından ümitsizce çıkışını izledi.

Zevkle mırıldandı.

"Ya, bi siz mi akıllısınız eklembacaklılar."

 

Pars etrafta Azrayı aradı. Azra bir yere sinmiş Böceği izliyordu.

 

Şuan onu öldürmek bile içini soğutmazdı.

 

Pars Azraya işaret yapmaya başladı onu görmesi için. Gitmeliydi mağarasına. Hala ne yapıyordu orada gizlenmiş?

 

Azra onun hareketlerini gördü ama umursamadı.

Böcek geri döndü Parsın yanına.

 

"Dosyalar, efendim. Bulamadınız mı?"

 

"Ne dosyası?"

 

Böcek hala nasıl Akrebe inandığını sorguladığı için beyni gitmişti.

 

"Dediniz ya dosyamı kaybetmişim..."

 

"He onu diyorsun sen... şey ya... ee... sende de yokmuş. Başka bir yerden bulurum ben."

 

"Aradığınız dosyalar şey olabilir mi? Akrep geçen buraya gelmiş. Odama girmiş. Bazı dosyaları götürmüş. Sanırım çalıştığı yer artık karakol mu emniyet mi bilmiyorum oraya götürdü."

 

"Şerefsiz... Bana bak Pars. Tüm kamplara haber gönder. Akrebi gördükleri yerde öldürsünler. Artık ona verilen zaman doldu."

 

Pars sırıttı. "Zevkle efendim."

 

"Hadi ben seni rahatsız etmeyeyim." dedi sonra birden güldü. "Yenge nerede ya tanıştırsana bizi?"

 

Azra aradan onları izliyordu. Ama dayanamıyordu. Gidip yüzüne tükürmek istiyordu. Bu hainliği nasıl yaptı diye. Ülkesine, mesleğine, amirine... Kendisini nasıl emniyet amirinin yanına sıvışmak için bir maymuncuk olarak kullanabildi diye. Nasıl bu kadar midesiz olabildi. Nasıl bu kadar şerefsiz...

 

"Burada!" dedi ayağa kalkıp. Pars ile Böcek hızla gözlerini Azraya çevirdiler.

 

Pars telaşla başını 'yapma' anlamında salladı.

Böcek yüzü terörist örtüsüyle sarılmış kadına merakla baktı.

 

İşte tam o sırada silah sesleri duyuldu. Ve bir bağırış.

 

 

"BASKINN! BASKIN VAR!"

Bölüm : 11.12.2024 16:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...