
İyi okumalar...
Asya, Karınca, Azra ve Pars yaklaşık 30 dakikadır arabada gidiyorlardı. Pars çok sinirli ve gergindi. İkidebir gözlerinden alev çıkararak Azraya bakıyordu. Azra ise onun aksine oldukça neşeliydi, onun bakışlarını görüyordu ama umursamıyordu. Asya ile Karınca ise gerginlikle onlara bakıyorlardı çünkü her an 3. Dünya savaşı çıkarabilirlerdi.
"Of ne kadar sıkıcı bir yolculuk ya. Biraz müzik açalım." dedi Azra ve radyodan müzik açtı.
Şarkının sözlerini tekrar etmeye ve müziğe uygun hareketler etmeye başlayınca Parsın siniri ikiye katlandı ve ona döndü.
Kendisi onunla Akrebin peşindeyken ne yapacak diye düşünürken o olayın ciddiyetinde bile değildi. İstanbula gitmişken illaki Mehmet Amirle görüşecekti. Peki Azrayla Asya onun peşindeyken bunu nasıl yapacaktı? Direkt açığa çıkar asker olduğunu anlarlardı. Olaki Akrebi buldular ve bir yandan polisler bir yandan teröristler Akrebin peşinden giderken Azra ve Asya nerede duracaktı onları nasıl koruyacaktı?
Kafasında milyon tane soru dönerken ve endişeden delirirken onun eğlenip dans etmesine sinirle bakıyordu. En sonunda radyoyu kapattı.
Azra müziğin kesilmesiyle bir anda durdu ve gözlerini devirerek Parsa baktı.
"Ne yapıyorsun ya?"
Pars kaşlarını çattı.
"Ben mi ne yapıyorum? Asıl bu soruyu sorması gereken benim!"
Azra omuz silkti.
"Ne var eğlenmek suç mu?"
"Yoo suç değil. Aramızdaki haini bulmak için tüm kamplar yola düştüğümüz yolda senin tatile gidiyormuş gibi davranıyor olman hiç suç değil."
"Ya of adam ne gerginsin ya."
"Sence gergin olmakta haklı değil miyim Azra? Hayır sen hangi akla hizmet geliyorsun ki? Ne yapacaksın mesela çatışmaya girdik diyelim ne yapacaksın? Ben sizi nasıl koruyacağım?"
Azra gülümsedi.
"Bizim için endişelenmen çok hoş ama biz kendimizi koruruz. Dediğin gibi çatışmaya girersek iki silahta bize verirsin. Biz de bir kaç terörist indiririz."
Pars sinirden elini yumruk yaptı gözlerini kapatıp nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.
"Değil mi Asya? İndirmez miyiz?" dedi Azra arabanın aynasından Asyaya bakarken.
Asya aynadan Parsın da alev saçan gözlerini gördüğü için zorla yutkundu.
"Abla beni karıştırma bu işe."
"Kız önceki sefer o kadar laf ettin bana silah vermedin sıkamadım diye al sana şans işte."
Asya sessiz kalmayı tercih etti. Pars ise bu gereksiz ve tehlikeli muhabbetten çok sıkılmıştı.
Sert ve net bir ses tonuyla konuştu.
"Durdur arabayı."
Azra arabayı sürmeye devam ederken başını ona çevirdi.
"Ne?"
"Durdur diyorum neyini anlamıyorsun?"
Azra ofladı.
"Pars en başa dönmeyelim yine lütfen ya."
Pars sinirden dişlerinin arasından konuştu.
"Durdur dedim Azra."
"Durdurmuyorum ya. Ben de geleceğim diyorum bırakmayacağım seni. Öyle bizi bir yere bırakıp bir yere gidebileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun. Arabadan indirirsen Azrail kanatlarımı açar uçararak gelirim yanına. Beni atlatamayacaksın adam. Hem ne yani bu inat geleceğim diyorum işte gelsem ne olacak bu kadar mı istemiyorsun beni..."
Pars Azranın motora bağlamış şekilde konuşmaya başlamasıyla sinirden kafayı yemek üzereydi. Azra konuşmaya devam ederken elini hızla elini freninin üzerine koydu ve çekti. Araba birden durmuştu.
"Ne oluyor lan?"
"İn arabadan."
Azra sinirle ona baktı.
"İnmiyorum lan. Ne yapacaksın bu tenha ıssız yerde mi bırakacaksın bizi?"
Pars arabadan inip şoför koltuğunun yanına geldi ve kapıyı açtı. Azraya çok sinirli bakıyordu.
"Bak. Sinirden başım çatlıyor. Beni yorma in arabadan."
"Pars ne yapıyorsun ya?" dedi Asya telaşla.
"İnmiyorum oğlum. Seninle geleceğim."
"LAN İN ARABADAN DİĞER KOLTUĞA GEÇ BEN KULLANCAM ARABAYI!"
Azra Parsın birden parlamasıyla irkildi ama sakinleşti. Kemerini çıkararak arabadan indi.
"Öyle desene hayvan. Ben de beni atlatıp gitmek istiyorsun diye düşünüyorum."
"Onu da denedik de izin mi verdin?"
Azra yanına yaklaşıp tam karşısında durdu. Ve fısıldadı.
"Vermem. Bundan sonra sen nereye ben oraya."
Pars heyecandan kafayı yerken Azra gülerek şöfor koltuğunun yanındaki koltuğa oturdu.
Pars derin nefesler alıp kalbinin hızlı atışını durdurmaya çalışarak arabaya oturdu ve çalıştırdı.
...
Yılan- Akrep
Yılan uyurken burnuna gelen mis gibi sucuklu yumurta kokusuyla gözlerini açtı. Yatakta oturur pozisyona geldi ve ayılmaya çalıştı.
Mutfaktan Akrebin sesi geliyordu. Şarkı söylüyordu sanki...
Gülümsedi.
Yataktan kalkıp üzerine sabahlığını giydi ve odadan çıkıp mutfağa gitti.
Akrep onu gördüğü anda baştan aşağı süzdü ve sırıttı.
"Günaydın fıstık."
"Günaydın... da ne bu neşe?"
Akrep tabağa doğradığı salatalıktan bir tanesini alıp Yılanın ağzına tıktı.
"Bugün benden daha neşelisi yok şu dünyada haklısın."
Akrep Yılanın yanına yaklaşıp yanağından bir makas aldı.
"Bugün avımızı avlamaya gidiyoruz."
Yılan uykulu bakan gözlerini birden açtı.
"Bugün harekete mi geçiyoruz?"
"Evet çünkü Parslar çoktan harekete geçti."
Akrep sandalyeyi Yılanın oturması için çektikten sonra konuşmaya devam etti.
"Güzelce kahvaltımızı yapalım ve teröristlerin hep kullandığı yola gidip İstanbula gelmelerini bekleyelim."
Yılan oflayarak sandalyeye oturdu. Parsa haber vermeliydi.
"Varya sen sıyrıksın. Kafadan gidiksin. Neden bu kadar taktın Parsı yakalamaya?"
Akrebin birden neşesi gitti ve gözlerini Yılana dikti.
"Pars bir hain Yılan. Unuttun herhalde."
"Hayır da..."
"Ayrıca kendini kurtarmak için bana iftira atan bir hain. Onu yakalatıp kendimi de aklayacağım."
Yılan derin bir nefes aldı. Sonra yumurtasından bir parça aldı.
O sırada kapıları çaldı. Yılanla Akrep birbirlerine telaşla baktılar.
"Birini mi bekliyordun?"
"He Akrep gün yapacaktım tüm komşuları çağırdım."
Akrep gözlerini kırpıştırdı.
"Lan oğlum kimi bekleyeceğim ben deli misin? Lan yoksa... cesetlerden dolayı polisler ev ev gezmeye mi başladılar?"
Akrep oflayarak ayağa kalktı. "Bir kahvaltı yaptırtmadılar be."
Içeriye geçip silahını aldı ve kapıyı açtı.
"Merhaba çocuklar."
Yılan ev sahibi teyzenin sesini duymasıyla rahatlayarak nefes aldı.
"Ben bir ihtiyacınız var mı diye sormak için gelmiştim..."
Yılan yanlarına geldi.
"Yok teşekkür ederiz... Bu arada biz size hiç kira parası falan sormadık..."
"Kızım ne kirası? Biz niye kira verelim unuttun herhalde biz te..."
Yılan, susması için Akrebi cimcikledi.
"Unuttuk aşkım haklısın... telaştan teyze de hemen verince evi soramadık."
Akrep Yılanın 'aşkım' demesine sırıttı.
Teyze eve girerken bir yandan konuştu.
"Kira mühim değil çocuklar zaten evin boş durmamasıydı amacım. Çift olduğunuzu anladığım anda vereyim dedim."
"Teşekkür ederiz. Buyrun oturun."
Akrep oflayarak Yılana baktı.
Teyze oturdu ve onları soru yağmuruna tuttu.
"Adınız ne?"
"Ben Ak... yani... Savaş."
"Ben de Narin."
"Ne iş yapıyorsunuz?"
Yılan gerginlikle Akrebe baktı.
"Ee... ben... bir şirkette patronum o da benim yardımcım."
"Aaa yaz dizisi aşkları gibi... Peki kızım patronsan benim eski püskü evime niye kaldınız?"
"Mantıklı bir soru."
Yılan Akrebin cümlesiyle onu bir daha cimcikledi.
"Aşkım desene biz de mütevazi evler seviyoruz,öyle şaşa da gözümüz yok."
"Yok yok. Gözümüz yok. Sen beni cimciklemeye devam edersen etim de yok olacak."
Teyze kıkırdadı.
"Çok tatlısınız. Maşallah size. Allah ayırmasın."
Akrep de gülerek Yılana baktı. "Umarım ayırmaz" dedi.
Yılan şaşkınca önce Akrebe baktı sonra başını çevirdi, utanmıştı.
"Seri katil var diyorlar mahalle de dikkat edin olur mu çocuklar?"
Akrep güldü. "Onlar dikkat etsinler."
Yılan şeytani bir bakış attı Akrebe. Sonra konuyu değiştirmek için "Ben size bir kahve falan yapayım..." dedi.
Akrep 'ne kahvesi?' dercesine Yılana baktı sonra hızla ayağa kalktı.
"Biz şimdi bi kaç günlüğüne tatile gitmek için hazırlanıyorduk da teyze..."
"Tamam oğlum ben gidiyordum zaten. Size iyi tatiller."
Teyze evden çıkınca Akrep hemen mutfağa gitti.
"Kadın sen ne kahve falan diyorsun gitmemiz lazım acelemiz var."
Yılan Akrep hızla yemeğini yerken ona çaktırmadan Parsa mesaj attı.
"İnsanlık Akrep. Misafir gelince bir şeyler ikram edilir."
"Ya öyle mi?"
Akrep yemekten başını kaldırıp ona baktı.
"Ne yapıyorsun telefonla? Hadi gel bir şeyler ye çıkalım."
Yılan sandalyeye oturdu ve kahvaltısını yapmaya başladı.
...
Pars hâlâ sinirli bir şekilde arabayı kullanırken Azra da onu izliyordu.
Pars onun bakışlarını görünce heyecanlanmaya başladı.
"Ne bakıyorsun... öyle?"
Azra kıkırdadı. "Nasıl bakıyormuşum?"
"Azra laf oyunu yapma bana."
"Ya göz benim bakış benim bakarım sana hesap mı vereceğim?"
Pars derin bir nefes aldı. O sırada telefonuna mesaj geldi. Arabayı kullanmaya devam ederken telefonu aldı.
Yılan: Akrep geldiğiniz yolda durup sizi bekleyecek her adımınızı takip edecek.
"Kimden mesaj?"
"Sanane" dedi telefonu cebine koyarken.
Azra kaşlarını çattı. "Doğru konuş bak."
"Azra zaten sayende başım çatlıyo. Dırdır etme."
"Sana ilacı verdim içmedin ki."
İlaç poşetini alıp içinden bir tane daha çıkardı ve Parsa uzattı. Pars ilacı alıp su olmadan yuttu.
"Su..."
"Gerek yok."
Şimdi bakma sırası Parstaydı.
"Ne var ne oldu?"
"Ne yapmayı düşünüyorsun polisin kızı? Hep peşimde mi duracaksın?"
"Evet."
"Öyle bir şey olmayacak."
Azra ellerini yumruk yaptı sinirden.
"Bir tane ev var konaklayacağımız. Asyayla sen orada duracaksın."
"Ne o başka bir mağara daha mı? Senin olmadığın hiç bir yerde durmayacağım ben Pars."
"Doktor beni delirtme. Akşama o evde olacağız. Sen ve Asya orada kalacaksınız. Benim işim gücüm var Akrebi yakalayacağım seninle uğraşamam."
"Hayır. Ben de sen nereye gidersen gideceğim. Sok bunu kafana."
Pars sinirle mavi gözlerine baktı.
...
5 saat sonra
...
Yılan ile Akrep kamplar gelmeden önce konaklayacakları evi gözetleyebilecekleri bir yer bulmuşlardı uzakta ve bulundukları ortama renkleri sayesinde kamufle olacakları bir şekilde saklanmışlardı. Üzerlerine de bir örtü örtüp sadece başları dışarıda kalacak şekilde yüzüstü yere yatmışlardı.
"Pars bana bak. Ben aranıza katılabilir miyim bilmiyorum ama karakoldan size engel olabilecek her şeyi yok edeceğim. Cesetlerin bulunduğu mahalleyi didik didik teröristler ve polisler arayacağız. O şerefsizi bulmadan dönmeyeceksiniz."
"Tamam Böcek Bey."
Pars telefonu kapatırken Azra yüzünü buruşturarak ona baktı.
"Şu adama bey denilecek ne buluyorsun?"
"Sus ve in doktor."
Akrep Yılanı dürttü. "Geldiler."
"Gördüm."
Pars etrafına şöyle bir bakarak Karıncayı yanına çekti sonra fısıldadı.
"Akrep burada."
"Ne?"
"Oğlum sessiz ol. Bizim her adımımızı takip edecekmiş."
"Ne yapacağız?"
"Bir yol bulup onu atlatacağız artık da... Kızları ne yapacağız?"
"Abi şöyle düşünelim Bülbül sana kızları nereye gidersen git yanında götür derdi. Sadece senin yanında olunca güvenli olur derdi."
"Tamam da Karınca buraya da değil yani. Böcek gelirse ne halt yiyeceğiz? Ya da ben Bülbülle görüşmeye giderken bu tutturursa ben de geleceğim diye..."
"O zaman onları atlatacağız bir şekilde."
O sırada Asya ile Azra onların fısır fısır konuşmalarını izliyorlardı.
"Kesin var ya beni nasıl atlatacağını konuşuyor."
Asya kalacakları eve dönüp baktı.
"Abla biz o kadar teröristlerle burada nasıl kalacağız?"
"Bir şey olmaz biz onların yengeleriyiz bize bir şey yapmazlar."
Yılan ise heyecanla onları izleyen Akrebe ümitsizce bakıyordu. Bir bilseydi planını Parsa uçurduğunu...
Azra Parsa seslendi.
"Hey Pars Kral! Boşuna plan yapma beni atlatamayacaksın."
Pars gözlerini devirdi. Sonra eve geçmelerini söyledi.
Teröristlerle beraber eve geçerken teröristler soru yağmuruna tutmaya başladı Parsı.
"Planımız ne Pars?"
"İçeri geçelim anlatacağım."
"Pars yengeleri niye getirdin burası güvenli değil onlar için."
"Ben de söyledim de dinleyen kim."
Azra sinirle ona bakarken başka bir terörist konuştu.
"Deme öyle Pars. Yenge sana bir şey olmasından korkuyordur. Yanında durmak istiyordur."
"Ha bak işte." dedi Azra hızla. "Şu hayvan bile anladı sen anlamadın."
...
Tüm teröristler evin salonuna oturmuşlar Parsın planı anlatmasını bekliyorlardı.
Aynı şekilde Azra ile Asya da.
"Şimdi. O cesetlerin bulunduğu mahalleye gideceğiz. Dikkat çekmeden oralarda nöbet tutacaksınız. Dikkat çekmeyin çünkü karakol dibiymiş orası. Hemen yakalanırsınız. Evlere giren çıkan değişik tiptelere girerek saklanmaya çalışan herkesin evlerini aklınıza kaydedin bana bildirin. Ama siz sakın müdahale etmeyin. Sizin göreviniz Akrebi tespit etmek. Kesin şu dediğiniz yerdeki evi hep beraber basacağız."
Teröristler hep beraber ayağa kalktı ve "Merak etme Pars. O iş bizde." diyerek evden çıktılar.
Pars Karıncayı yanına çekti. "Teröristler bu şekilde Akrebi tespit edebilirlerse ederler edemezlerse de bizim ayağımızın altında dolanmazlar."
O sırada Mehmet amir de kendi karakolundaki tüm polisleri etrafına toplamıştı.
"Biliyorsunuz. 2 tane ceset bulundu. Karakolun dibindeki çöplere 2 tane ceset atabilecek kadar deli manyak bir seri katil ya da katillerimiz var. Şimdi mahallenin her yerine dağılacaksınız ve şüpheli bulduğunuz herkesi bana bildireceksiniz." diye emir verdi. Polisler sivil polis haline gelip sokağa dağılırken Serkan da hazırlanmak için giderken Mehmed seslendi.
"Serkan sen gitmiyorsun. Sen benimle kalacaksın. Bu katil kim olabilir kalan polislerle tartışacağız."
Serkanın teröristlerin yanına gitmesini engellemek için her şeyi yapacaktı Mehmet.
Pars ile Karınca kendilerine merakla bakan Azra ile Asyaya baktılar.
"Ee, ne yapıyoruz?" dedi Azra.
"Sen bunu macera oyunu falan zannediyorsun doktor ama bu iş çok tehlikeli. Siz burada..."
Azra ayağa kalkarak onu susturdu. "Bu cümlenin sonunu getirme istersen Pars. Değişen bir şey olmayacak. Hadi nereye gidiyorsak gidelim."
"Bekle o zaman." dedi Pars sinirle. İkisine de silah uzattı.
"Eğlence yerine teröristlerden birilerini indirdiğinizi görürsem fena yaparım. Sıkıştığınız zaman kullanacaksınız."
Azra sırıtarak Asyaya baktı. Asya da Azraya.
"Aşkım sırıtmayın ya abim doğru diyor."
"Tamam aşkım anladık ihtiyacımız olunca."
Azra gülerek kapıya doğru gitti. "Eğlenceye de ihtiyacımız var ama..."
"DOKTOR!"
"Aman tamam be kükreme."
Dördü de evden çıkarken Akrep Yılanı yine dürttü.
"Çıkıyorlar."
"Görüyorum Akrep."
"Arabalarına binsinler biz de takip edelim."
"Pardon da biz ne ile takip edeceğiz?"
"Fıstık biz teröristiz ya ne çabuk unutuyorsun..."
"Akrep yine mi ya..."
Parslar arabaya binip giderken Karınca etrafına bakıyordu Akrebi görür mü diye. 'Şerefsiz...' diye düşündü. 'Iyi kamufle olmuş.'
Onlar arabayla uzaklaşırken Akrep ile Yılan ayağa kalktılar ve Akrep koşarak yola indi. Bulduğu bir motorsikletlinin önünü kesti.
"İn lan arabadan."
"Abi ne yapıyorsun kimsin sen?"
"İn dedim lan çok soru sorma."
"LAN!"
Yılan koşarak yanına geldi.
"Ne yapıyorsun ya?"
"Araba kiralıyorum fıstık ne yapıyor gibi duruyorum."
Akrep silahını çıkarıp zavallı adamın başına dayadı. Adam korkudan titriyordu.
"İn dedim lan sana!"
"İniyorum abi lütfen yapma."
Adam titreyerek motorundan indi ve Akrep de motora bindi.
"Gelsene fıstık."
"Ya ruh hastası manyak. Çok mu eğleniyorsun insanları korkutmaktan."
"Ne yapaydım ne istiyorsun acaba?"
Yılan oflayarak motora bindi ve "kardeş kusura bakma." dedi.
Akrep kaskın birini Yılana verdi ve kaskını taktı. Ama Yılan bir türlü takamamıştı.
"Üff ne saçma bir şey bu be. Takmayacağım ben."
Akrep güldü ve motordan inip Yılanın takmaya çalıştığı kaskı takmaya başladı. Ve gözlerine bakmaya...
Yılan, onun yeşil gözlerinin kendi gözlerine güzel bakışını görünce heyecanlandı. Parsa bakarken bile bu kadar heyecanlanmamıştı. Bu adam... ona çok farklı şeyler yapıyordu. Onu korumak için ona ihanet ediyordu. Neden?
Akrep motoru gazlayınca Yılan ellerini Akrebin karnına doladı.
"Lan oğlum bu adam bizi polise şikayet edecek farkında mısın? Tabi doğru senin planına göre bu gayet az bir şey sen 2 ceseti polislerin önüne attın gerizekalı."
Akrep onu dinlemeyip karnındaki ellere sırıtarak bakıyordu.
Motoru çalınan adam polisi arayınca Serkan onun Akrep olabileceğini Parsa mesaj attı. Pars ise zaten Akrebin peşinde olduğunu biliyordu. Arabanın aynasından bakınca uzaktan gelen motoru gördü ve Karıncaya işaret yaptı.
Azra onun değişik bakışlarını görünce arkaya baktı.
"Ne oluyo biri mi takip ediyor bizi?"
"Polisin kızı çok mu polisçilik oynadın küçükken?"
"Yok canım da baya bir operasyona veya kişi takibine katılmak zorunda kaldım. O yüzden iyi biliyorum bu mevzuları merak etme."
Pars 'canım' dan sonrasını duymamıştı...
Yalandan öksürüp kendine gelmeye çalıştı.
Karınca motora bakarken Parsa döndü. Pars da 'sorun yok' anlamında işaret yaptı.
"Bugün o mahallede bekleyeceğiz biz de."
Parsın amacı bir şekilde Mehmet Amire ulaşmak ya da onun Parsa ulaşmasını sağlamaktı. Buluşup plan yapmaları gerekiyordu.
O mahalleye geldiklerinde Pars kuytu bir yere arabayı park etti.
Akrep de motorunu.
"Şimdi ne yapacağız sivrizekalı Akrep? Adam bizi bekleyecek biz de onu mu?"
"Evet fıstık. Onu gözümü kırpmadan izleyeceğim. Eminim o komutanıyla buluşup plan yapacaklar."
Mehmet, Serkan ve diğer polislerle harıl harıl katilin kim olabileceğini tartışırlarken cama yaklaştı. Uzakta bekleyen bir araba gördü. Plakasına baktı. Bu plakayı Pars kamptan çıkmadan önce özel telefonundan mesaj atmış ve 'Azra tutturdu gelmek için. Sizi onun yanında arayamam. O yüzden karakola geldiğimizde bizi plakamızdan tanıyın ve buluşmamızı sağlayın.' diye mesaj atmış ve gizli telefonunu kapatmıştı.
Mehmet arabayı görünce gülümsedi. Sonra gülümsemesini durdurup "çocuklar siz devam edin. Ben biraz hava alacağım. Yiyecek bir şeyler de alırım." dedi.
Azra durdukları yeri görmesiyle gözleri dolmaya başladı.
"Ama... burası... bizim karakol... Neden buraya geldik?"
"Burada ceset bulundu. Akrebin yaptığını düşünüyoruz. Buralarda olabileceğini düşündüğümüz için bekliyoruz."
Azra camı açıp karakola bakmak istedi ama Pars kolunu tutarak durdurdu.
"Yapma Azra. Şuan olmaz. Lütfen."
Azra onun naif bir şekilde rica etmesiyle neden durmasını istediğini sorgulamadan camı kapattı.
O sırada merdivenlerden inen babasını gördü ve ağlamaya başladı.
"Babam... Canım babam..."
Parsın da o ağladığı için gözleri doldu.
"O kadar özledim ki onu..."
Mehmet uzaktaki arabanın içinde kızının olduğunu biliyordu. Emindi şuan hıçkıra hıçkıra ağladığına.
"Az kaldı kızım... Az kaldı kavuşacağız..."
Arabanın camları filmli olmasına rağmen babası kızının gözlerini hissetmiş tam ona bakıyordu.
Azra babasına bakarak ağlarken babasının yanına mendil satan bir çocuk geldi.
"Polis abi polis abi almak ister misin?"
Mehmet cebinden 300 tl çıkarıp çocuğun bir mendilini aldı ve eğilip kulağına fısıldadı.
"Şuradaki siyah arabayı görüyor musun ufaklık?"
"Görüyorum abi."
"Ona da gidip mendil sat."
Bir mendil paketini alıp içinden bir mendili çıkardı ve üzerine kalemini de çıkarıp yazı yazdı.
'9 da sahil.'
Mendili geri koydu paketin içine ve çocuğa verdi.
"Bu mendili sat ama tamam mı? Ama sakın yazı yazdığımı söyleme. Aramızda sır kalsın."
"Tamam abi."
Çocuk yavaş yavaş yürüyerek arabanın yanına geldi. Pars camı açtı.
"Abi mendil ister misin?"
"İsterim abicim ver bakalım."
Çocuk mendili verince Pars da parasını verdi ve çocuk gitti.
Mehmet içeriye geri girdi.
Akrep ile Yılan tüm olup biteni izliyorlardı.
"Bu mendilci çocuk ne ayak?"
"Of Akrep her şeyden işkillenme. Çocuk para kazanıyo işte."
Azra da akan göz yaşlarını siliyordu.
Pars onun omzuna elini koydu. "İyi misin istersen hava alalım... diyeceğim ama Böcek buradadır. Seni görsün istemiyorum."
"Görse ne olacak? En fazla öldürürüm onu."
Pars arabayı çalıştırdı.
"Teröristler beklerler burada. Biz gidelim."
"Ee bu kadar mıydı?"
"Ne bekliyordun? Akrep zehir gibidir. Öyle kendisini hemen ele vermez." dedi aynadan motora bakarken. Sonra Azraya döndü. "Ayrıca beklediğin macerayı sunamadığımız için özür dileriz doktor hanım."
"Üff. Macera falan istemiyorum ben. Sadece senin iyi olmanı istiyorum."
Pars arabayı çalıştırıp giderken Akrep ile Yılan da motoruyla peşine takıldı.
"Bu kasklar şimdilik bizi gizledi de yarın kılık falan değiştirelim. Bizi tanımasınlar." dedi Akrep.
Böcek ise Mehmet dışarıdan karakola girerken bir boşluk bulup Parsı aradı.
"Naptınız Pars?"
"Böcek Bey, Akrep bu biliyorsunuz... şeytandır. Uzun sürecek onu bulmamız." dedi arabanın aynasından hâlâ motora bakarken.
"Bulana kadar buradasınız. Onu bulup Bukalemuna götüreceğiz."
Böcek telefonu kapattı.
Pars Mehmetle plan yapmadan Akrebin kendisinin peşinde olduğunu Böceğe asla söylemezdi.
Eve geldiler.
Teröristler nöbetleşe olarak sürekli yer değiştirerek o mahallede duracaklardı. Tıpkı polisler gibi.
Bazı teröristler görevlerini devretmişler eve gelmişlerdi.
Konakladıkları ev de çok ara sokaklarda ve yer altında bir yerdi.
Eve geldiklerinde teröristlerin bağırış çağrış konuşmalarına Azra sinir olmuştu.
"Ya siz bağırmadan konuşamıyor musunuz?" dedi Azra sinirle.
Teröristler birden sustular.
"Hayır o mağarada da böyleydiniz de yani en azından aynı yerde yaşamıyorduk. Artık aynı yerde yaşayacağız. Ses tonunuza dikkat edin."
"Afedersiniz yenge hanım."
"Sizi rahatsız etmek istemedik."
Pars ofladı ve kızlara "beni takip edin" dedi. Bir odaya gittiler.
"Biz... burada kalırız. Yani rahatsız olmazsanız... Bu hayvanların ne yapacakları belli olmaz yanınızda durmamız gerekiyor.... Rahatsız olursanız da araya bir perde falan takarız ne bileyim..."
Azra ile Asya odaya baktı. 2 tane iki kişilik yatak vardı. Küçük bir kilim ve bir soba. Bir tane de küçük kanepe.
"Sıkıntı yok." dedi Azra gülerek. "Her an gözümün önünde olursun."
"Gözünün önünde... neden oluyorum..." dedi Pars yutkunarak.
"Yani işte seni korumak için geldim ya."
Pars ofladı. "Ben anlamıyorum ki bu nerden çıktı? Niye korumak istiyorsun beni ne saçma huyların oluştu ya? Git Azrail ol eskisi gibi. Istemiyorum koruyucu melekliğini ben." dedi ve sinirle çıktı odadan.
Pars hızla tuvalete girdi ve mendili çıkarıp Mehmet Amirin notunu okudu. Peçeteyi de tuvalete atıp sifonu çekti. Tuvaletten çıktığında Azra kapının dibinde duruyordu.
Pars gözlerini devirdi.
"Ne var yine?"
Azra elini Parsın alnına koydu.
"Başın ağrıyor mu? Bak ilaçlarını getirmiştim olmayanları burada bi eczaneye gider eksikleri de alırız."
"Şaka mısın sen doktor?" dedi Pars sinirle onun elini çekerken. "Benim işim başımdan aşkın ne ilacı ne eczanesi? Yok ilaç falan."
Azra sinirle ona baktı. Bu tavırlarından artık çok sıkılmıştı. Ona olan aşkını daha nasıl anlatabilirdi? Daha ne yapabilirdi?
Pars sinirle salona gitti. Azra da mutfağa girip etrafı yoklamaya başladı. 'İlaçlarını almıyor bari sağlıklı beslensin' diye düşünerek bulduğu şeyleri ocağa koydu.
Bir kaç dakika sonra teröristler yemeğin kokusunu duyunca mutlu oldular.
"Karınca sen mi yaptın la yemek?"
Azra elinde bir tepsiyle Parsın yanına geldi. Tepsinin içinde bir kase çorba ve sebze yemeği vardı. Tüm teröristler onları izlerken Pars fısıldadı.
"Bu ne?"
"Neye benziyor?"
"Neden yaptın?"
"Yemek neden yapılır?"
"Uğurböceği... delirtme beni..."
"Pars neden yapacak işte yenge hanım senin için yaptı açsın diye."
Pars sinirle konuşan teröriste baktı.
"Bak yemin ediyorum buradakilerin beyni senden daha çok çalışıyor." dedi Azra.
Papağan gülerek konuştu. "La Pars. Yengeye uğurböceği kod adını neden verdin sana uğurlu mu geldi?"
Azra sırıtarak Parsa baktı.
"Yani..."
"Evet öyle demişti." dedi Azra.
Teröristler güldüler. Pars da gerginlikle elini saçlarından geçirdi.
Karınca ile Asya da yanlarına geldi.
"Asıl ben Kedi yengeyi merak ediyorum. Ne oldu da Karıncayı kendine aşık etti." dedi başka bir terörist.
"Amaan. Bu yılışık Karınca ilk baştan zaten aşıktı Asyaya."
"Bacım niye aşık olmama yılışık diyorsun?"
"Yalan mı ya? Asyayı ilk görünce ' o ne yaa' diye ağzın açık kalmadı mı?"
Karınca gülümseyerek Asyaya baktı.
"Kaldı kaldı... İlk görüşte aşkı benimki..."
Muhabbet iyice koyulaşırken Pars kimseye çaktırmadan kendini önce odadan attı ve telefonunu çıkarıp Yılana mesaj attı.
Yılan telefonunun ekranının yanmasıyla gerildi. Akrep ise kamufle oldukları yerde aldığı cipsi yiyordu.
'Akrebi oyalayabilir misin?'
"Fıstık yiyecen mi cips?"
Evin kapısının açıldığını görünce Yılan ne yapacağını bilemedi ve hızla elini Akrebin yanağına koyarak kendisine bakmasını sağladı.
Akrep ağzındaki cipsi yutamadan Yılanın hareketi sayesinde yakınlaşan yüzüne baktı.
"Ak..rep..."
Pars evden çıkıp gizlenerek uzaklaştı.
"N...e oldu?"
Akrep heyecandan delirmişti. Bu kadar yakınlaşmaları birden çok heyecanlandırmıştı onu. Tüm dünya durmuştu sanki şuan onun için.
Yılan Akrebin dudağının kenarında kalan cips kırıntısını parmağıyla götürdü.
"Cips kalmış... da"
Akrep hala onun gözlerine bakarken Yılan da kendisine ne yaptığını bilmeyen o gözlere bakıyordu.
Pars sahile gelmişti ve simitçiden bir simit alıp bir banka oturdu.
Bankın hemen arkasındaki banktan bir ses geldi.
"Hoşgeldin Parsım."
Bölüm sonu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.61k Okunma |
1.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |