
İyi okumalar...
...
"Hoşbulduk."
"Nasılsın?"
Sahildeki banklardan biri denize bakan bir diğeri ise o bankın tam arkasına ters şekilde oturmuşlardı. Bu şekilde birbirlerine yüzleri dönük değildi. Sırt sırta konuşuyorlardı dikkat çekmemek ve birbirlerini tanıdıklarını belli etmemek için.
"İyiyim efendim, siz nasılsınız?"
Mehmet gülümsedi, Pars yüzünü görmese de onun gülümsediğini anladı.
"Senin gibi vatanı için canını hiçe sayanları gördükçe iyi oluyorum."
"Vatanım için her şeyi yaparım."
"Kızım nasıl?"
Pars zorlanarak konuştu.
"İyi... de tutturdu benimle gelmek için. Vazgeçiremedim."
Mehmet gülümsedi.
Şu hayatta tek güvendiği adama kızı aşık olmuştu.
"Kızım sevdiklerine zarar gelmesin diye gözünü karartır her şeyi yapar."
Pars utanmıştı, sesi titredi.
"Efendim... kızınız beni neden sev...sin yani ben onu kaçıran biriyim gözünde."
Mehmet kıkırdadı.
"Yapma Pars. Telefonda duydum her şeyi o gün. Gelmeseydi odaya Karınca... Kızım sana aşkını itiraf edecekti."
Parsın utançtan yanakları kızarmıştı, komutanın kızına aşık olduğunu kendisinin anlaması...
Sonra Azra ile olan imkansızlıkları aklına geldi, gözleri doldu.
"Söylesene... sen de seviyor musun onu?"
Pars akan göz yaşlarını sildi. "Ben... yani... o sizin bana emanetiniz... emanetinize hıyanet..."
Mehmet sözünü kesti.
"Ne hıyaneti oğlum... Hayatımda tek güvendiğim kişinin damadım olmasını çok isterim."
Pars titreyen sesini gizlemeye çalışarak konuyu değiştirdi.
"Akrep..."
Mehmet de dolan gözlerini sildi. "Esas konuya gelelim diyorsun. Peki. Sen Akrebi götürüp Böceğe teslim edersen Bukalemunla tanışacaksın öyle mi?"
"Evet."
"Ve Akrep her an peşinde... Ama Yılan da sana onun her adımını bildiriyor."
"Aynen."
"Akrep, senin benimle buluşacağını düşünürken ve seni yakalayacağı için heyecanlanırken sen Böcekle buluşmaya gideceksin Akrep de peşinde olacak. Böceğe bunu söyleyeceksin ve onu kıskıvrak yakalayacaksınız."
"Tamam efendim."
Mehmet ayağa kalktı ve yine sırtı ona dönük bir şekilde konuştu.
"Bu işleri halledelim. Her şeyi yoluna koyalım. Sonra gel kızımı iste."
Pars şaşkınlıkla gözlerini açtı. Mehmet giderken Pars, elleriyle yüzünü kapattı ve ağlamaya başladı. Sevdiği üzülmesin diye sevdiğinden uzak kalmak ne zor işti...
Azra ise teröristlere Karıncayla Asyanın aşk hikayesini anlatırken birden sustu ve etrafına meraklı gözlerle baktı.
"Pars nerede?"
Karınca endişe içinde dudağını ısırdı.
Azra da sinirle kendi saçlarına yapıştırdı ellerini.
"Ya yine çenem açıldı adam beni atlatıp gitti ya. Bıktım şu çenemden."
Evden dışarı çıktı ve kapının önünde beklemeye başladı.
Yılanla Akrep de onu izliyorlardı.
"Bu kız da baya yanık Parsa."
Akrep Yılana şaşkınca bakınca Yılan onun bakışlarını fark etti.
"Ne var niye bakıyorsun öyle?"
Akrep biraz çekinse de sormadan edemeyecekti.
"Üzülmüyor musun?"
Yılan gülümsedi.
"Pars... Bir sıra Parsa çok aşık olduğumu düşünüyordum. Ama aslında benimki aşk değilmiş. Babamdan görmediğim şefkati onda gördüğüm için aşık olduğumu sanmışım. Babam...babam olacak adam... annemi öldürdüğünden beri bana şefkat gösterecek, beni koruyup kollayabilecek bir kadın vardı o da zaten polis çıktı. Öldürdüler kadını... Sonra Pars... Pars bana iyi davranan tek kişi olduğu için ona aşık olduğumu sandım ama... değilmişim."
Akrep zorla yutkundu. "Nerden anladın?"
Yılan yeşil gözlerini ona çevirip baktı. " Ben aşkın ne olduğunu bilmiyorum ama bence aşkın ne olduğunu öğretecek biriyle tanıştım."
Yılan gülümseyerek ona bakarken Akrep de onun gözlerinde kaybolmuştu.
O sırada Pars yine saklanarak eve geldiğinde kapının önünde bekleyen Azrayı görünce ofladı. Akrebe çaktırmadan Azranın kolundan tuttu ve kapıyı açıp içeriye girdiler ve kapıyı yavaşça kapattı.
Azra ise sinirle ona bakıyordu. Pars onun bakışlarını gördü ama aldırış etmeden gitmek istedi odaya.
"Pars."
Ama gidemedi.
"Nereye gittin sen ben olmadan?"
Pars gözlerini devirdi.
"Doktor, çok yorgunum. Şuan uğraşamam seninle."
Azra sinirle ofladı.
"Zaten sen benimle ne zaman uğraştın ki? Beni ne zaman umursadın ki? Ne zaman dinledin ki?"
Pars da kızgın ve ruhsuz bir ses tonuyla konuştu.
"Tamam işte sen de seninle uğraşmayan bir adamla sen de uğraşma."
Pars sert sözlerinden sonra yürümeye başladı ama Azra önüne geçti.
"Ben senin gibi hayvan olmadığım için uğraşırım seninle. Nereye gittin dedim sana bensiz? Ben sana demedim mi gittiğin her yere ben de geleceğim diye?"
Pars sesini yükseltti.
"Kafa dinlemek istedim doktor. Anlıyor musun? Sessiz sakin bir şekilde kafa dinlemek istedim. Maalesef bu seninle mümkün olmuyor."
Azra da ellerini beline koyarak çemkirdi.
"Ha benimle olmaktan rahatsızsın yani Pars öyle mi?"
Parsın kulaklarında Mehmet Amirin dedikleri yankılanıyordu. Gözlerini kapatıp derin nefesler almaya çalıştı. Sonra kısık ama gıcık bir şekilde konuştu.
"Git başımdan doktor."
Azra eliyle onun kolunu tuttu ve gitmesine engel oldu.
"Kusura bakma Pars. Bundan sonra hep rahatsız olacaksın o zaman. Senin bu hayvan tavırlarına rağmen senden vazgeçmeyeceğim."
Pars beyninde Azranın dediğini anlayabilmek için tekrarladı.
Senden vazgeçmeyeceğim...
İçinden tekrarlarken dolan gözlerle Azraya bakıyordu.
Hızlanan kalbini görmezden gelmeye çalıştı.
Vazgeç Azram vazgeç. Ben seni sadece üzeceğim.
...
Ertesi gün olmuştu, sabah olmaya yakındı ama hala hava karanlıktı. Yılan durdukları yerde uyuyakalmıştı. Akrep de bir yandan onu izliyor bir yandan da evi gözetliyordu.
Asya ile Azra aynı yatakta, Pars ile Karınca aynı yatakta yatmışlardı ama ne Azra ne de Pars uyuyamamışlardı.
Pars yavaşça ayağa kalktı ve Azraya yakalanmadan Karıncayı uyandırmak istedi.
"Karınca." dedi fısıldayarak.
"Abi git başımdan ya..."
"Oğlum kalk hadi işimiz var."
"Ya bi git abi 5 dakika daha ya..."
Pars sinirle Karıncanın kolunu sallayarak dürttü.
"Ulan seni 5 saniye içinde boğmamı istemiyorsan kalk."
Karınca oflayarak gözlerini açtı.
Pars üzerine montunu alıp odanın kapısını yavaşça açtı. Azranın gözleri kapalı olduğu için uyuyor sanıyordu. Onlar odadan çıktığı gibi o da kalktı ve Asyayı uyandırdı.
Pars acele ediyordu.
"Hızlı ol Karınca uyanmadan gidelim."
Karınca bir gözü kapalı şekilde montunu giymeye çalışıyordu.
"Kim uyanmadan abi?"
"Kim olacak Karınca, benden bahsediyor."
Pars duyduğu sesle gözlerini devirdi. Derin bi nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.
"Bilmiyor ki benden kaçamaz."
"Doktor, bak bugün Böcekle buluşacağım. Seni göremez."
"Eh. Saklanırız bir yere o zaman. Ne Böcekmiş arkadaş pis ajan görsem de yüzüne tükürsem diyorum. Bu bana göremez seni diyip duruyor."
Pars elini yüzüne koyup ofladı, sonra dışarı çıkan Azraya baktı.
Telefonunu çıkarıp Böceğe mesaj attı.
'Buluşmalıyız.'
Pars Mehmetin planını Karıncaya anlatarak dışarı çıkarken Akrep gözlerini onlara dikti.
Yavaşça Yılanı dürttü.
"Yılan uyan. Gitmemiz gerek."
Yılan uyanıp gözlerini ovuşturdu.
"Gidiyorlar mı?"
"Gidiyorlar."
Yılan Akrebe bir poşetin içinden kıyafetler çıkardı.
"Al bunları da tanınmayalım."
Kendi de şapka ve taktığı atkıyla yüzünü örttü.
"Karınca sen kızlarla arabada beklersin ben Böcekle görüşürken."
Böcek buluşma yerini Parsa mesaj attı.
Parslar arabaya binip giderken Akrep de peşlerinden koştu ve yine yoldan birinin arabasına el koydu.
Yılan o sırada Parsa mesaj attı peşlerinde olduğuyla ilgili. Sonra bağırarak Akrebin yanına gitti.
"Oğlum bu ne her gün başka birinin arabasını gasp mı edeceksin?"
"Napaydım? Her gün aynı motorla mı gidelim adamın peşinden fark etsin diye?"
"Ya o zaman her gün başka bir araba kiralayalım. Yazık insanlara ne bu böyle her gün birinin arabasını çalıyoruz."
"Yazık mı? Fıstık hayırdır sen Pars gibi evcil kedi mi oldun? Gayriresmilik bizim işimiz ya."
"Hayır ben senin gibi değilim sadece. Senin gözün saçma bir amaç uğruna kör olmuş kör."
"He. Öyle mi diyorsun?"
"Öyle diyorum."
Akrep muzipçe gülüp kollarını birbirine doladı.
"O yüzden mi dün o kör olmuş gözlere bakarak bana aşkı öğretebilecek bir kişiyle tanıştım dedin?"
Yılan bir an duraksadı. Yanaklarının alev aldığını hissetti. Ne diyeceğini bilememişti.
"Ne... ne biliyorsun be o kişinin sen olduğunu?"
Akrep sırıtırken birden sırıtması gitti.
"Ulan ben değilsem niye bana bakarak söylüyorsun?"
Yılan sinirle arabaya oturdu. Akrep de şöfor koltuğuna.
"Belki o kişiyi her yerde görüyorum. O yüzden sana bakarken onu hayal ettim. Ne biliyorsun?"
Akrep sinirden elini yumruk yaptı.
"Kim lan o?"
"Sanane. Ama sen değilsin emin ol. Sen bana aşık olmayı falan öğretemezsin. Sen saçma amacına aşık olmuşsun. Bana mı aşkı öğreteceksin?"
Akrep direksiyona elini koymuş halde Yılana kaşlarını çatarak döndü.
"Amacıma mı aşık olmuşum?"
"Olmadın mı Akrep? En başından sana babam olacak pisliğin nasıl bir şey yaptığını anlattım. Hayatıma olan etkisini anlattım. Bu adam kaç tane insanın binlerce binlerce masum insanın hayatını mahveden bir adam... Sen böyle bir adamın örgütünü kurtarmak için uğraşıyorsun?! Bana sen aşkı öğretemezsin."
Akrep uzun uzun Yılanın gözlerine baktı. Sonra da arabayı çalıştırdı.
"Memnun değilsen yanımda dolaşma."
Sesinin tonundan üzüldüğü anlaşılıyordu. Oldukça soğuk ve kırgın bir şekilde konuşmuştu.
"Daha önce söylediğim gibi, pis bedenin toprağı kirletsin istemiyorum."
Akrep sinirle gaza fulledi.
O da neden bu işe bu kadar takılmıştı bilmiyordu. Tek istediği Pars yüzünden üzerine yapışan hain yaftasından kurtulmaktı. Şuanda da belki komutanıyla görüşmeye gidiyordur diye heyecanlanmıştı.
Bu sırada Pars da arabanın aynasından onu izliyordu.
"Bana baksana. Senin gözün hep aynada. Biri bizi takip ediyor değil mi?"
Pars gözlerini aynadan çekip Azraya baktı.
"Nereye bakacağıma da mı karışıyorsun?"
"Karışmıyorum. Soruyorum."
"Sorma artık soru."
Azra ofladı. Artık gına gelmişti bunun bu kaba tavırlarından.
Pars Böceğin buluşma yerinin epey uzağına arabayı park etti.
Telefonunu alıp birini aradı.
"Alo Papağan. Hemen mesaj olarak atacağım adrese gelin. Yanına bir sürü kişi al."
Azra telaşla Parsın konuşmasını dinledi.
Ne oluyor?"
Pars onun sorusunu umursamadı.
"Burada kalıyorsunuz indiğinizi görmeyeceğim."
"Oldu başka? Arabada durmak için gelmedim ben."
Pars gözlerini Azraya dikti.
"Bir kere. Söz dinle. Silahlarınızı yanınızdan ayırmayın. Gerekmedikçe de kullanmayın."
Pars son kez arabanın aynasından bakıp Akrebin arabasından emin olup indi.
Azra sinirle onun taklidini yaptı. "Bor koro soz donlo. Ne dinleyeceğim be ben senin sözünü? Bin kere dedim senin hayvanlarından biri değilim diye."
"Bacım. Bak ortalık birazdan karışabilir. Abim sizin için diyor."
Azra telaşla Karıncaya baktı. "Ne olacak? Neden karışacak ortalık?"
Akrep arabayı uzakta park edip inince Yılan da indi. Parsı izlemeye başladı.
"Bu saatte kimle buluşacak acaba? Umarım komutanıdır da kıskıvrak yakalarız."
Yılan gözlerini devirdi.
Pars, kaldırımın üzerinde durdu ve 5 dakika sonra yanına siyah şapka ve siyah güneş gözlüğü ile gizlenmeye çalışan Böcek geldi.
Böceği gören Yılan, Akreple dalga geçti.
"Bence bu bizim böcük."
Yüzünü bilmiyorlardı ama duruşuyla, hareketleriyle Böcek olduğu anlaşılıyordu.
"Anlaşılan beni yakalamak için plan yapacaklar."
"Ne oldu Pars gelişme mi var?"
"Akrebi nasıl yakalayacağımızı konuşacaktım ama... sanırım yakaladık."
Böcek şaşırdı. "Nasıl?"
"Bir kaç saattir peşimde bir araba var. Bence beni takip ediyor."
"Çünkü senin hain olduğunu düşünüyor."
"Aynen. Yakalayabileceğini düşünüyor."
"Çağır herkesi. Yakalayalım şunu."
"Çağırdım efendim. Gelmek üzereler."
Yılan arkadan gelen bir arabaya şüpheyle baktı. Sonra aynı anda başka bir yönden iki araba geldi.
"Bana bak Akrep. Bu işte bir iş var."
Yılan arabalara dikkatlice baktığı anda başından aşağıya kaynar sular döküldü. Bunlar terörist arabalarıydı...
"Tuzak... tuzak bu tuzak!"
Yılan bağırmaya başladığı anda etraftan bağırışlar duyuldu.
"LAN AKREPP! ORTAYA ÇIIKK!"
"SENİN KISKAÇLARINDAN ÇORBA YAPACAĞIZ LAN!"
Onlara yaklaşan iki teröristi görmesiyle Yılan ikisine de ateş etti ve Akrebi çekiştirmeye başladı.
"Yürü lan yürü öleceksin burada!"
Yılanın ateşlediği silah seslerini duyunca diğer teröristler de ateş etmeye başladı. Birden her taraftan ateş edilmeye başlanmıştı.
Akrep ile Yılan ara sokaklara girip teröristlerden uzaklaşmak için kaçarken Akrep küfrediyordu.
"Dağılın her tarafa! O şerefsizi bulup getireceksiniz bana!" Diye bağırdı Pars.
Böcek de "ben de karakola gideyim polisleri yığarım buraya." diyerek gitti.
Karınca silah seslerini duymasıyla beraber arabadan inince Azra ile Asya da silahlarını alıp indiler. Onların arabadan indiğini görmesiyle Karınca kızdı.
"Bacım, aşkım ne yapıyorsunuz ya?"
"Parsın canı tehlikede olabilir. Onun yanına gideceğim."
O sırada Parsın teröristlere emir verme sesini duyunca Azra rahatladı.
"Bak bacım iyi abim hadi binin arabaya."
Azra kararlı bir şekilde Karıncaya baktı.
"Hayır. Pars gelene kadar buradayım."
Yılan ile Akrep ara sokaklardan kaçarken bir anda kendilerini Karınca, Asya ve Azranın karşısında buldular. Herkes birbirine sırayla şok olmuş şekilde baktılar. Bir tarafta Azra Asya Karınca duruyordu, tam karşılarında da birbirinin elinden tutmuş Akrep ile Yılan...
"Vay vay vay vay." dedi Karınca silahını Akrebe doğrulturken. "Eski dostum?"
"Vay vay vay vay." dedi Akrep de onun gibi. "Fil Karınca. Sana Karınca demek de yanlış ettik biz. Filsin sen."
"Doğru konuş benim sevgilimle Akro!"
Akrep Asyanın çıkışıyla kıkırdadı. "Senin bana teşekkür etmen lazım. Seni kaçırmasaydım nasıl tanışacaktın Karıncayla?"
"Lan boş zevzek." dedi Azra araya girerek. "Hayırdır yanına ekip arkadaşı da bulmuşsun." dedi Yılana bakarken. Ama Yılan bir şey demedi.
"Doktor... Nerede o sevgilin bir de onunla hasret gidereyim."
"Buradayım Akrep!"
Karınca Asya ve Azra birden arkalarından gelen sese döndüler.
Pars elindeki silahı Akrebe doğrultmuş Karıncayla kızların yanına geliyordu.
Yılan telaşlanmıştı. Parsla böyle anlaşmamışlardı. Akrebe bir şey olmamalıydı. Yılanın Akrebe bu ihaneti yapmasının nedeni onu korumaktı. Şimdi Pars Akrebi yakalar da Böceğe götürürse... Kesin öldürürlerdi onu.
Yılan Parsa 'yapma' dercesine baktı.
Akrep muzip bir şekilde güldü.
"Ya... işte benim evcil kedim ya."
Akrep de silahını karşı tarafa doğrulttu. Akrebin silah doğrultmasıyla Azra da Akrebe silahını çekti.
Artık elinde silahı olmayan sadece Asya kalmıştı. Herkes birbirine silahını doğrultmuş bir şekilde konuşmaya başladılar.
"Oğlum görüşmeyeli hiç değişmemişsin lan."
"Ya hala çok yakışıklıyım değil mi?"
"Yok, hala çok zevzeksin Akrep."
"Yapma Pars ya. Zaten aramıza şu kadını soktun sevgili diye, aramız açıldı. Kırgınım sana."
"Bekle ben seni daha nasıl kıracağım..."
Karınca Akrebin üzerine yürürken birden polis arabalarının sesini duydular ve endişeyle etrafa baktılar.
"Kavuşmamız başka zamana kaldı Pars." dedi Akrep ve Yılanın elini tutup koşmaya başladı.
"Merak etme ben seni bekliyor olacağım Akrep!"
Pars da Azranın elinden tuttu Karınca da Asyanın. Ve arabaya binip hızla uzaklaştılar.
Polislere iki tarafta yakalanamazdı.
...
"Al gerizekalı en başından beri sana bunu diyorum işte. Gebereceksin en sonunda."
"Bir şey olmaz. O aşkı öğretecek adama gidersin sen de."
"Akrep bak beni delirtme! Beynini dağıtırım senin!"
"Ne var? Sen dedin!"
"Ne o hem öyle Parsla o muhabbet şekliniz ne sizin öyle ya öyle saçma sapan konuşuyorsunuz."
"Bizim anlaşma şeklimiz o."
"Gören de birbirlerini çok seviyor sanacak."
Yılanla Akrep kaçarlarken bir yandan da konuşuyorlardı.
"Bak bir gün diyorum öleceksin ya polisler ya da teröristler! Sonun gerçekten yakın duruyor!"
"Sen benim için fazla üzülme fıstık. Aşkı öğretecek adam bekler seni gidersin ona."
"Sana bi çarpacam şimdi öğreneceksin o zaman her şeyi!"
Yılan Akrebin başının etini yerken Azra da Parsınkini yiyordu.
"Bak diyorum size. Bu adamdan polis veya asker olmaz. Öz hakiki terörist bu. Boş yere uğraşıyorsunuz."
"Tamam Azra en iyi sen biliyorsun. Adam avcumuzun içindeydi kaçırdık. Sinirim bozuk bir de sen boş konuşma."
"Polisler yakalar inşallah." dedi Azra.
"Merak etme polisler yakalasa bile o Böcek onu oradan çıkartır yapacağını yapar."
Tüm teröristlerle beraber eve gelmişlerdi. Teröristler bağırıp çağırmaya başladılar.
"Kaçırdık şerefsizi elimizden!"
"Merak etmeyin. Bir daha elimize düşecektir." dedi Pars.
Ama teröristler sakinleşmiyordu. Karınca onları yatıştırmaya çalışırken Parsın telefonu çalmaya başladı.
'N' diye kaydetmişti Yılanı.
Onların kargaşasından yararlanıp uzaklaştı ve saklanarak telefonu açtı.
Akrep acıktığı için bakkala girmişti. O sırada Yılan Parsı arıyordu.
Yılan fısıldayarak Parsa çemkirmeye başladı. Sesi çok telaşlıydı.
"Biz böyle anlaşmadık. Ona bir şey yaparsan yardım etmem sana. Böceğe teslim etmeyeceksin onu. Karakola teslim edebilirsin. Siz bir şey yapmazsınız. Ama Böcek onu öldürecek. Bana söz ver ya da bu işi bitiririm."
"O zaman Böceğe kendi gelsin."
Yılan Parsın dediği karşısında şaşkınlığını gizleyemedi.
"Ne?"
"Diyorum ki. Onun da senin gibi düşünmesini sağla. Benim peşimi bıraksın. Tam tersine Böceğe ve Bukalemuna yaklaşmama yardım etsin. Bukalemunu tanıyabilmemin tek yolu o. Onun senin gibi düşünmesini sağla."
Yılan sinirli ses tonuyla sorguladı.
"Adam senden nefret ediyo ben nasıl yapayım bunu?"
"Bak. Böceğe kendi gelir de operasyona yardım ederse devlet onu korur. Kılına zarar gelmez. Onun ölmemesinin tek yolu bu. Yapman gerekiyor."
Akrebin geldiğini görünce Yılan telefonu kapattı hemen.
"Cips yer misin fıstık?"
Yılan, cips paketindeki cipsleri tek tek ağzına atan Akrebe bakarak ofladı.
"Olum az önce ölüyorduk sen hâlâ cips diyorsun ya? Çocuk musun sen? İkidebir cips yiyorsun."
"Napayım. Bir kere yediğinde bağımlılık yapıyor..." dedi Yılanın gözlerine bakarak. "Vazgeçemiyorum."
Yılan hızla gözlerini ondan kaçırdı. Akrep de gülerek yürümeye başladı. Yılan da peşinden... Bir yandan yürüyordu bir yandan da Parsın dediklerini düşünüyordu. Nasıl ikna edecekti onu? Asla yapmazdı ki... Direkt söyleyemezdi zaten direkt söylerse Parsı ortaya çıkarırdı. Akrebin beynini çelmeliydi. Eski konuşmalarına devam etmeye karar verdi. Bu amacının ne kadar saçma bir şey olduğunu, hayatını adadığı örgütün pisliklerini yüzüne vurarak bu hedefinden vazgeçirecekti.
Akrep yürürken Yılan durdu ve telefonunu alıp Parsa mesaj yazdı.
'Yapacağım. Ama onu biliyorsun. Fikirlerini değiştirmek zor olacak'
Telefonu cebine atıp Akrebe yetişti.
"Şimdi ne yapacağız sivri zeka?"
"Aynı yerde durup gözetlemeye devam edeceğiz."
"Ha canından olma tehlikesi geçirmen seni akıllandırmadı yani Akrep. "
Akrep ofladı.
"Boşuna kendini feda ediyorsun ajanı bulup örgütü kurtaracaksın diye."
Yılanın cümleleri üzerine Akrep sessiz kalmayı tercih etti.
Pars Yılanla konuştuktan sonra saklandığı yerden çıkmak için hareketlendiğinde arkasından bir ses duydu.
"Kimle konuşuyorsun sen gizli gizli?"
Pars Azrayı görünce ofladı, gözlerini devirdi.
"Sanane doktor." dedi onun yüzüne dönerken.
Azra sinirle gözlerini kapattı ellerini yumruk yaptı.
"Rahat bırak beni."
Azra onun dediğinin tam tersine kolundan tuttu ve sürüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsun Azra delirdin iyice!"
Pars karşı koymaya çalışsa da başaramıyordu...
Kimsenin duymayacağı bir yere geldikten sonra kolunu bıraktı ve bağırdı.
"EVET SEN DELİRTTİN BENİ!"
Pars oflamaya başlamıştı. Gerginlikle ellerini saçından geçirip karşısında bağıran Azraya baktı.
"Senin bu birden bile değişen tavırların beni delirtti. Eski anlayışlı şen şakrak sen yerine buzdolabı gibi anlayışsız umursamaz dediklerimi dinlemeyen biri geldi! Bıktım anlıyor musun bu dengesiz tavırlarından bıktım!"
Pars, karşısında bağıran kadını ifadesiz bir şekilde izledi, gözlerini kapatıp rahatlamaya çalıştı.
"Şuan gerçekten seninle uğraşamayacağım."
Pars arkasını dönüp gitmek isteyince Azra onu yine kolundan tutup kendine çevirdi.
"Uğraşacaksın." dedi net bir şekilde.
Pars okyanus rengi gözlerin kendi gözlerine yakınlığını görünce heyecanlanmaya başladı.
"Haftalardır sana bir şey anlatmaya çalışıyorum. Yapmadığım şaklabanlık, söylemediğim şey kalmadı. Ama sen ya anlamıyorsun ya da anlamamazlıktan geliyorsun. Bence ikincisi. Sence?"
Pars korkarak ona baktı. Ve konuşamadı.
Azra onun sessiz kalmasıyla daha çok deliriyordu. Gözlerini kapatıp dişlerinin arasından konuştu.
"Bir şey soruyorum sana."
Sonra gergin bir şekilde gözlerinin önüne gelen saçlarını savurdu.
Bu hareketiyle Pars kaybolmuştu onda... Zaten her hareketiyle kayboluyordu onda.
Karşısında erimesine rağmen soğuk tavrını korumaya çalıştı.
"Ne dediğini gerçekten anlamıyorum."
"O kadar salak değilsin diye düşünüyorum. Bence anladın. Anladığın için de tavırların değişti. Bana soğuk davranmaya başladın."
"Bırak kolumu." dedi gözlerinin içine bakarken. "Anlayacağım ya da anlamam gereken bir şey yok."
Azranın sesi fısıltıya döndü.
"Var Pars..."
Pars bu andan kurtulmak istiyordu. Şuan yapamazdı. Şuan duyamazdı aşk itirafı...
Kolunu çekip gitmek istedi ama Azra önünü kesti. Mavi gözleri dolmuştu.
"Bu sefer kaçmayacaksın. Bu sefer dinleyeceksin beni."
"Dinleyeceğim bir şey yok. Lütfen git." 'Lütfen' derken sesi kısılmıştı. Aşkını itiraf ederse ne yapardı? Ne derdi? Hiç hazır değildi...
Kararlı bir şekilde konuştu. "Hayır. Gitmiyorum." Azra titreyen elini Parsın yanağına koydu. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Azra. Rahat bırak beni." Dedi fısıltıyla.
"Bırakamam Pars. Ben bıraksam gönlümdeki sevda bırakmaz."
Pars duyduğu ile gözlerini kapattı ve o an patır patır gözyaşları aktı gözlerinden. Duymak istemiyordu. Ölmek üzere olan bir adam olarak ona umut vermek istemiyordu. Yanından uzaklaşmak istedi ama Azra bağırdı.
"BEN SANA AŞIK OLDUM PARS!"
Olduğu yerde kalakaldı Pars, kaskatı kesildi. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
Sevdiği kadından aşk itirafı almak istemeyen tek erkekti belki de. Sırf o üzülmesin diye...
Azra onun karşısına geçerek ellerini tuttu ve tekrarladı.
"Ben... Sana aşık oldum Pars."
Pars önce ellerine, sonra yüzüne baktı. Kalbi heyecandan yerinden çıkacaktı. Ama bir yandan da bir karanlığa çakılı kalmıştı.
"Az...ra..."
"Bilmiyorum yani sen de beni seviyor musun ama ben... ben seni gerçekten çok seviyorum. Tabi ki sevmiyorsan da sana zorla kendimi sevdirecek değilim ama bu artık gönlümden taştı gitti. İlk başlarda kendime itiraf edemedim ama senin aşkın kalbime çoktan girmişti engel olamadım Pars... Sen... sen her güldüğünde çıkan gamzen, konuşman, bana yaklaşman... her şeyin kalbimi hızlandırıyordu. Diyordum ne bu neden böyle oluyorum saçmalama Azra diye. Ama sonra kabul ettim sana olan aşkımı. Ben... senin hakkında hiç bir şey bilmememe rağmen... senin belirsizliğinde huzur buldum. Ben sana... gerçekten çok aşık oldum. Ben..."
Azra yine motora bağlamış konuşurken Pars parmağını onun dudağına koyarak susturdu. İkisinin de gözleri dolmuş birbirlerine bakarken ikisi de heyecandan titriyorlardı. Pars parmağını çekti ve elleriyle Azranın kollarından tuttu.
"Bak... sen..." Yutkundu zorla. "Sen... Serkanı öğrendin... Çok üzüldün..."
Azra 'ne alaka' dercesine kaşlarını çattı.
"Duygusal boşluğa düştün... Sonra bana aşık olduğunu sandın."
Azra duyduklarını önce yorumlayamadı, sonra sinirden ellerini sıktı, yüzü kızardı.
"Ne diyorsun sen ya?"
"Duygusal boşlukta olmasaydın bana aşık olmazdın diyorum."
Azra ellerini Parsın kollarından çekti.
"NE DİYORSUN SEN YA? ŞU GÖNLÜMDEN TAŞAN AŞKI,SÖZ GEÇİREMEDİĞİM SEVDAMI DUYGUSAL BOŞLUK OLARAK MI TANIMLIYORSUN? SEN... SEN... SEN TAM BİR HAYVANSIN!"
Pars da sinirle bağırdı.
"EVET TAM BİR HAYVANIM. AŞIK OLMA BÖYLE BİR HAYVANA SEN DE!"
"MAALESEF CANIM O HATAYA DÜŞTÜM AŞIK OLDUM SANA! ŞU EŞEK GÖNÜLE SÖZ GEÇMİYOR BİLİYOR MUSUN? HAYVAN OLMANA RAĞMEN AŞIK OLDUM SANA!"
Sinirden akan göz yaşlarını silerken konuştu. "Pardon sen bilemezsin. Nereden bileceksin?"
Pars sinirle ona döndü. Gözlerinden yaşlar akarken bağırdı.
"BEN Mİ NEREDEN BİLECEĞİM?"
"EVET SEN! SEN BİLMEZSİN! BU GÖNÜLE ASLA LAF GEÇMEDİĞİNİ BİLMEZSİN!"
"EMİN OL SENDEN ÇOK DAHA İYİ BİLİYORUM!"
"HAA? NASIL OLUYO O?"
"SENİN YOLLARINDAN GEÇELİ ÇOK OLDU!"
Azra şaşkınca ona baktı. Bağırırken birden sustu. Sesini kısarak "ne demek o?" dedi.
Parsın ise ağlamaktan gözleri kızarmış, elleri titrerken bağırdı.
"BEN SENİ İLK GÖRDÜĞÜMDE SANA AŞIK OLDUM! İLK ANDAN BERİ AŞIĞIM SANA!"
...
Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.💙
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.61k Okunma |
1.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |