
İyi okumalar...
Azra akan gözyaşlarıyla gözlerini kapatıp nefes almaya çalıştı. Duyduğu şeyden sonra nefesi kesiliyor gibi hissetmeye başlamıştı, sanki Serkana inandığı zamanlar boğazına yapışmış bir el gibi boğazını sıkıyordu.
Eli titriyordu, zorla elini göğsüne koydu.
Pars telaşla Azraya yaklaştı.
"Azra, güzelim... nefes al ver hadi gel nefes alıp verelim. Benim gibi yap nefes al..."
Parsın nefes almasıyla o da nefes aldı.
"Ver şimdi."
Azra zorla nefesini verdi.
"Al ver al ver..."
Beraber nefes alıp vermeleri bittiklerinde Azra ayağa kalktı. Deponun içinde bir oraya bir buraya yürümeye başladı. Asya da onu izliyordu ağlayarak.
"Ben... annem annem... annemden sonra o beni hayata bağladı derken o... annemi benden alıp beni hayatımdan eden o muymuş?"
Sinirle bulundukları depoda büyük bir çığlık atarken duvarı yumruklamaya başladı.
"Hayatımdı annem ya... Her şeyimdi... Beni yeniden hayata döndürdü dediğim adam ANNEMİ ALMIŞ BENDEN!"
"Azra..." diyerek yanına geldi Pars.
"Abla dur lütfen..."
Azra yine sinirden saçlarına yapıştı.
"BEN NE SALAKMIŞIM YA! ADAM BENİM HAYATIMI MAHVEDENMİŞ AMA BEN ONA SIĞINMIŞIM! BENİM EN DEĞERLİMİ ELİMDEN ALIRKEN BEN ONA... BEN ONUN İÇİNDEKİ PİSLİĞİ NASIL GÖREMEDİM! ELLERİNDE... ANNEMİN KANI VARKEN... BEN O ELLERİ TUTTUM!"
Elleriyle yine duvarı yumruklamaya başladı.
"BU ELLERLE ONUN ELLERİNİ TUTARKEN O ELLERDE BENİM ANNEMİN KANI VARMIŞ YA! BEN NE KADAR BEYİNSİZMİŞİM! NE KADAR KÖRMÜŞÜM!"
Pars kendisine zarar vermesin diye belinden tutup onu duvardan uzaklaştırdı.
"Bilemezdin Azra nereden bilecektin? Yapma kendini suçlama. Lütfen."
Azra ağlamaktan gözleri kızarmış halde babasına baktı.
"Sen... beni ondan uzaklaştırmaya çalışırken biliyordun... Ondan..." Azra sesi titrerken konuştu. "Ne zaman öğrendin?"
"Kendini iyi sakladı uzun sürdü öğrenmem. Öğrendiğim gibi de seni Parsın yanına gönderdim. Serkan her dakika yanındayken seni koruyabilecek ve güvenebileceğim tek kişi Parstı."
Azra gözlerini Parsa çevirdi. Sonra kendini onun kucağına bıraktı. Pars da ellerini beline koyup sıkıca ona sarıldı.
Azra uzun bir süre Parsın kucağında ağladı. Asya da yanına oturup onunla birlikte ağladı.
Azra biraz sakinleşmeye başladığında Asya gülümseyerek ortamı yumuşatmaya başladı.
"Bak abla en başından sana demiştim. Bunlar farklı diye. Adamlar gizli görevde çıktılar ya."
Azra ağlarken küçük bir gülümsemeyle Parsa bakarken Karınca ile Asya da birbirlerine sarıldılar.
"Bacım ya... Bak bu kadar zamandır sorduğun tüm soruların cevabını öğrendin."
"Milyon soru soru sormama rağmen anlatamam deme nedenin buydu demek..." dedi Parsa bakarken. "Taşlar yerine oturdu."
Asya ile Karınca da Pars ve Azranın yanına geldiler.
"Artık aramızda hiç bir sır kalmadı." dedi Asya. Yılan ve Akrep de dahil olmak üzere herkese baktı gülerek.
"Hepimiz bir takımız artık. Son terörist bükücüler!"
Karınca da tekrarladı.
"Yeyyyy son terörist bükücüler!"
5 i birbirine sarılırken Akrep ile Yılan mahçup bir şekilde birbirlerine baktılar.
"La gelsenize siz de!" dedi Pars eliyle hareket yaparak.
"Cidden niye gelmiyorsunuz?" dedi Karınca.
Akrep sırıtarak onlara yaklaştı. "Karınca sen tüm daireyi kapladın bize sarılcak yer kalmadı ondan gelemedik."
"Akrep valla artık bizim tarafımızdasın ya istediğin kadar kilomla dalga geçebilirsin yani hiç dokunmuyo."
Yılan ile Akrep de daireye dahil oldular ve hep beraber birbirlerine sarıldılar.
"O zaman son terörist bükücüler olarak." dedi Mehmet. "Plan yapalım."
Hepsi birden ciddileştiler.
"Pars seni yakalamış gibi yapıp Böceği arayacak, Akrep. Çünkü Bukalemun aralarındaki haini bulan Parsla tanışmak istediğini söylemiş Böceğe..."
Akrep başını olumlu anlamda salladı. "Anladım."
"Seni büyük ihtimalle Bukalemunun yanına götürecek Böcek. Pars seni kendi öldürmek istiyor gibi yapıp yanında getirdiği nabız zayıflatıcı iğneyi sana yapacak. Böylece seni öldü sanacaklar. Sonra seni gömüyormuş gibi yaparken bizim orada bulunduracağımız polisler seni götürecek. Olayın seninle alakalı olan kısmı bu kadar."
"Ee basitmiş." Dedi Akrep gülerek ama Yılan dehşetle onlara baktı. "Ya çok tehlikeli bu neresi basit? Akrebe bir şey olabilir..."
Akrep gözucuyla kendisi için endişelenen Yılanı izledi. Ona hala sinirliydi ama gerçekten kendisi için endişelendiği gözlerinden okunuyordu.
"Korkma Yılan. Akrebi artık tüm Türkiyedeki emniyetler ve karakollar koruyacaklar. Onun kılına zarar gelmeyecek. Endişelenme."
"Bence burada asıl tehlike Parsın işi olacak değil mi?" dedi Azra gözleri dolarken. "Annem gibi, onu da Bukalemunun yanına sokacaksın değil mi baba?"
Azranın akan gözyaşları Parsın kalbini delip geçmişti.
Mehmet biraz tereddüt ederek konuştu. "Öyle kızım..."
"Ya sonu da..." Azra fısıldamaya başladı. Düşünmesi bile korkunçtu. "Annem gibi olursa?"
Pars Azranın gözlerinin içine bakarak ellerini tuttu ve gözyaşlarını sildi.
"Allah bizi korur Azram. Ama şehit olmak her vatanı için uğraşan kişi için bir ulaşmayı en çok istediği bir şereftir. Annen şehitliğe kavuştu ben de kavuşursam senin de daha fazla gururlanman gerekir."
Azra hıçkırırken onu dinledi.
"Azranın dediği gibi Pars Bukalemunun yanına sızacak. Olabildiğince bilgi toplayacak. Artık sıkıştığı bir sırada da bizi bilgilendirecek ve baskın yapıp Bukalemunu yakalayacağız."
"Anladım amirim."
"Yarın Akrebi yakalayacaksınız. Ve operasyonumuzun asıl kısmı başlayacak."
Karınca Akrebin koluna vurdu. "Yarın yakalanıyormuşsun kıskıvrak kıskaç Akrep?"
"He yakalanıyorum fil Karınca."
"Bana bak Akro, sevgilime fil deyip durma sinirlerimi tepeme çıkarma benim."
"Aman siz de kuzen kuzen ne gerginsiniz ya."
"Valla benim Asya kızım haklı." dedi Mehmet Karıncaya bakarken. "Gayet fit adam işte ne laf ediyorsun 'Akro?'"
"Ya amirim bu arada sizinle hiç tanışma imkanım olmadı. Karınca ben."
Mehmet ona sımsıkı sarıldı.
Azra onlar eğlenirken üzgünce Parsa bakıyordu. En tehlikeli iş ona kalmıştı. Evet vatanı için her şeyi yapardı ama ona bir şey olursa nasıl yaşardı? Önce annesi sonra sevdiği adam...
"Şşt. O güzel okyanus gözlerini karartma. Kalbime ağrı giriyor."
Pars Azranın kolundan tutup kendisine çekerken Mehmet gülümseyerek onları izledi.
Pars Mehmete yakalandığını görünce çekindi.
"Kusura bakmayın efendim."
Azra onun utanışını görünce gülümsedi.
"Amirim bakmayın böyle utandığına ya neler neler yapıyorlar bacımla..."
"NE DIYON LAN!" Pars ani yükselince herkes kıkırdadı. Pars sesini düzeltir gibi yapıp kendine çeki düzen verdi. "Yani... Karınca neler yapıyormuşuz uydurma hiç bir şey yapmıyoruz ya." Gözleriyle 'seni öldürcem' diyordu.
"Yoo Mehmet amir valla doktoru sırtına atmalar kucaklamalar elini tutup tüm teröristlerin karşısında o benim sevgilim demeler..."
Pars gülerek konuşan Akrebe sinirle baktı.
Mehmet ise gülümseyerek onları dinledi. "Kızımı emanet etmek için tek güvenebileceğim adam damadım olacak. Daha ne isterim ki ben?"
Pars birden üzgünce yere baktı. Elini başına götürdü...
Azra yine hastalığını hatırladığını anlayarak ona hüzünlü bir şekilde baktı.
Bu kadar görevinin arasında ona ne sıra tedavi uygulayabilecekti?
"Pars Bukalemunun yanındayken Yılan, Azra ve Asya Karıncayla beraber kampa gidecek. Karınca onlara göz kulak olacaksın."
"Emredersiniz amirim."
Azra ağlayarak Parsa baktı. "Annem gibi gidiyorsun işte sen de.. Ne yaparım ben sensiz?"
Pars ellerini onun başına koyup göğsüne başını yasladı ve ona sımsıkı sarıldı.
Mehmet de dolan gözlerini silmeye başladı.
Pars ona sarılarak onu biraz uzağa götürdü. Onu olabilecek her şeye hazırlamalıydı.
Karınca ile Asya da bir kenara geçerek oturdular.
Yılan yaşlı gözleriyle Akrebe yaklaştı.
"Sence de konuşmamız gerekmiyor mu?"
Akrep onun göz yaşlarını gördü ve kendini tutamayarak elini onun beline koyup dışarıya çıkardı.
"Ne konuşacağız Yılan? Ne anlatacaksın? Beni nasıl kandırdığını mı? Parsla en başından plan yapıp beni ayakta uyutuşunu mu?"
"Akrep herkese bu kadar iyi davranırken bana böyle davranman haksızlık. Ben ne yaptıysam seni düşündüğümden yaptım. Senin saçma bir amaç uğruna ölmeni istemedim anlamıyor musun?"
Akrep sinirle ellerini saçlarından geçirdi.
"Ya neden neden? Beni korumak için mi duygularımı kullandın! Sana aşık olduğumu her cümlemde haykırırken sen aa ne güzel kendime aşık ettim şimdi bunu da plana uygun zihnini yıkarım mı dedin?"
"Hayır..."
"Ne hayır Yılan neye hayır?"
"Duygularını kullanmadım. Pars son zamanlarda dedi Akrebi bize yaklaştır diye. En başında böyle bir şey yoktu. Benim tek yaptığım seni korumaktı. Seni korumak istedim ve babam olacak şerefsizin cezasını çekmesini istedim. Sen de dedin nelere neden olduk diye. Hepsinin cezasını çeksin istedim. Sen... Sen iyice inat edince köşeye sıkıştık. Pars da anlamış bizim durumu... İkna et dedi. Bu kadar. Ben senin duygularını kullanamam gerizekalı. Kullanamam."
Yılan gözyaşları dökerken Akrep ona yaklaştı ve fısıldadı.
"Neden kullanamazmışsın?"
Yılan ellerini Akrebin yanaklarına koydu.
"Ben de senin bana hissettiklerinin aynısını sana hissederken sana bunu nasıl yapabilirim ki?"
Akrep gülümsemeye başladı. Yılan onun gülümsediğini görünce sırıttı.
"Affettin mi beni?"
Akrep de onun ellerini tuttu. "Kalbimi ele geçiren kadına karşı öfkeli kalamam ki..." Ardından kaşlarını çattı.
"Ama bir şey soracağım..."
"Efendim?"
"Bu sana aşkı öğreten adam... o üzülmesin?"
"YA BİR KERE DE EŞEKLİK YAPMA BE ADAM!" dedi Yılan ona vururken. "O sensin sen. Ben seninle öğrendim aşkın ne olduğunu."
Akrep gülerken onun ellerini tuttu ve kendine çekti. Ellerini onun yüzüne koyup okşamaya başladı.
"Şu görev bitsin... Cezamızı çekelim... Seni dünyanın en güzel gelini yapacağım."
"Ya... keşke bana bir sorsaydın istiyor muyum diye?"
"Başka şansın yok kadın."
"Başka şans isteyen de yok zaten."
Azra ile Pars oturdukları anda Azra konuşmaya başlamıştı.
"Pars ben çok korkuyorum... Sana bir şey olmasından... Bak o kamptan çıkıp bu şehre bile senin yanında olup seni elimden geldiğince koruyabilmek için geldim. Şimdi sen en tehlikeli yere gidiyorsun. Bukalemunun yanına... Ya seni anlarsa? Ne olacak Pars?"
Pars bakmaya kıyamadığı gözlerin dolduğunu görünce elleriyle yanağını okşamaya başladı.
Sana vazgeç dediğinde vazgeçecektin Azra, her an ölümle karşı karşıya olan bir adamdı Pars ya görevinin ortaya çıkmasıyla ölürdü ya da tümörüyle...
"Aldın başına belayı gördün mü? Bana aşık olma vazgeç demiştim bu işten..."
"Ya Pars..."
"Azra sana saçma ümitler veremem. Dediğin gibi bu sefer gerçekten tehlikeli. Benimle de asla gelemezsin yani önceki sefer anahtarı saçma yerlere saklayıp beni delirtmeyi başararak geldin ama artık öyle bir imkanın yok."
Azra gözlerini devirdi. "Hemen de laf sok."
"Azram..." dedi Pars ellerini tutarken. "Sana boş sözlerle ümit vermeyeceğim. Ama seni çok sevdiğimi bil. Sen benim ilk ve son aşkımsın. Kalbimde sen olarak gömüleceğim o toprağa..."
Azra hıçkırarak ellerini dudağına koyarak onu susturdu.
"Ben sana içi dolu ümitler vereyim o zaman Parsım. Sen o şerefsiz Bukalemunu ve Böceği yakalayacaksın ve geri bana döneceksin. Sonra tedavine başlayacağız ve sen iyileşeceksin. Sonra bir sürü aslan tilki ve çitalarımız olacak..."
"Onlar ne?"
"İşte çocuklarımızın adı. Uğurböceği ve Parsın aslan tilki ve çita isimli çocukları."
Pars gözlerinden yaşlar akarken güldü.
"Ben seni her gün bekleyeceğim."
Parsın gözlerine hüzün çöktü.
"Bekleyip harap olmanı istemiyorum. Geri dönsem de sonum...."
Azra, onu susturdu.
"Sonun belli evet. Sonunda benim kocam olacaksın, kocam yapacağım seni. Seninle senin gibi vatanı için ölmeye hazır bir sürü çocuk yapacağım."
Ertesi gün...
"Akrep, biz her zamanki gibi rutin nöbet yerimizde nöbet tutarken sen karşımıza çıkacaksın ve yakalanacaksın tamam mı?"
"Tamam bekliyoruz biz o tarafta."
Pars telefonu kapattığında kapının eşiğinden ona hüzünlü bir şekilde bakan Azrayı gördü.
Bugün planı uygulayacaklardı ve Akrebi yakalayacaklar daha sonra Böcekle beraber Akrebi Bukalemunun yanına götüreceklerdi. Sonrası tam bir muammaydı. Ne olacaktı hiç bilmiyordu. Tek bildiği Bukalemunun yanına sızıp örgütle ilgili bilgileri toplamaktı. Artık işlerin çıkmaza girdiğini anlayınca da karakolun baskın yapmasını isteyecek ve herkesi yakalayacaktı. Yani bugün kardeşleri ve sevdiği kadınla son günüydü.
Karınca da arkasından geldi. Onun da gözleri dolmuştu.
"Abi ya bu seni son görüşümüz mü?"
"Salak salak konuşma Karınca." Dedi Azra gözyaşını silerken. "Geri gelecek. Geri gelecek ve çok güzel bir hayatımız olacak."
Pars umutsuzca onlara baktı, sessiz kalınca Pars, Karınca titrek sesiyle konuştu.
"Kendine iyi bak abim. Sen olmazsan vallahi yaşayamam ben. Sen benim abim, babam, annem ailemsin. Ailesiz bırakma beni abim."
"Gel buraya." Dedi Pars Karıncaya sıkıca sarılmak için kollarını açarken. Azra ile Asya ağlayarak onları izlediler.
Sonra Pars gözyaşları içinde Azraya yaklaştı.
Dünyada mutlu sonu imkansız olan bir aşktı onlarınki.
Ellerini bakmaya doyamadığı gözlerden akan yaşların üzerine koydu.
"Kalbime mermi gibi saplanıyo şu gözyaşların."
"Şuan üzüntü ve korkudan akıyorlar, sen döndüğünde mutluluktan akacaklar."
Pars alnını onun alnına koydu. Geri dönse ne olacak ki diye düşündü. Bu sefer de hastalığı yüzünden ölecekti. Hiç bir türlü mutlu son yoktu onlar için. Arkasında ağlayan ve onu ümitle bekleyen bir Azra bırakmak onu çok üzüyordu.
Kim bilir ne kadar ağlayacaktı? Ne kadar gece uykusuz kalacaktı? Ne zaman döneceği ya da dönebileceği belli değildi. Onu arkasında böylece çaresiz bırakmak...
"Azram... Bak..."
"Sus Pars. Geri döneceksin. Ve seni bekliyor olacağım. Sonra seni tedavi edeceğiz ve çok güzel bir hayatımız olacak."
Azra da biliyordu dediklerinin çok zor olduğunu. Annesi önünde örnekti. Ama umut etmekten zarar gelmezdi.
"Ayrıca hala senin hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Geri dönüp bana tüm hayatını anlatacaksın. Adın ne, ne seviyorsun ne sevmiyorsun. Anlatamam bir şey demeden. Polisin kızı sorgulama demeden. Açık açık konuşup birbirimizi tanıyacağız Sonra geleceği de beraber kuracağız."
Azra da ellerini onun gözlerinden akan yaşlara koydu. Sonra cebinden bir kağıt çıkardı.
"Buna arada bak, umudunu kaybetmemiş olursun."
"Bu ne?"
Pars kağıttaki resmi görünce ağlamaları arasında güldü. Kağıtta bir azrail resmi çizmişti Azra ve üzerinden bir baloncuk çıkarıp 'Umudunu kaybedersen canını alırım.' yazıyordu.
Pars kollarını Azraya sardı ve sıkıca sarıldı. Saçını öptü. Gözyaşları saçına dökülüyordu. Hüngür hüngür ağlıyorlardı.
"Seni çok seviyorum. Çok aşığım. O teröristlerin içindeki iğrenç hayatımın içine girip benim hayatıma güneş oldun. Beni sana aşık olmakla şereflendirdin. Benim hayatımın uğurböceği oldun. Benim hayatımın uğuru oldun." Sonra elleriyle yanaklarını kavradı. " Ama ben senin başına bela oldum, hayatını mahvettim bundan sonraki hayatını mahvedeceğim. Benim yüzümden hayatın boyunca yarım kalacaksın benim yüzümden hiç bir şeyden zevk alamayacaksın. "
"Asıl beni sana aşık olmakla şereflendirdin. Vatanı için iğrenç bir hayat yaşamayı ölmeyi gözünü kırpmadan kabul eden bir adama aşık olmuşum ben. Vatanın milletin refahı için hayatından vazgeçen birisine aşık olmam neden hayatımı mahvetsin? Ben seninle hep gururlanacağım ve beraber çok güzel bir hayatımız olacak. Biz beraber mutlu olacağız." Elindeki kağıdı gösterdi ağlarken. "Ne dedim sana ben? Ümitsizlik yok."
Pars gülerek kağıdı aldı ve montunun içine koydu.
Sonra Asyaya sarıldı.
"Enişte kendine dikkat et. Seni bekliyor olacağız."
"Ablan sana emanet. "
Pars sonra dönüp son kez Azraya sarıldı ve alnından öptü.
"Allaha emanet olun."
Sonra Karıncayla beraber evden çıktılar. Azranın ağlamaktan titreyen bacakları vücudunu taşıyamadı ve yere yığıldı. Asya da onunla beraber yere oturdu ve ağlarken ona sarıldı sıkıca.
Pars evden çıktığında teröristlerin Akrep ile Yılanın evinin oradaki nöbet yerlerine gitmek için harekete geçtiklerini gördü. Akrebe mesaj attıktan sonra Karınca ile beraber arabaya bindiler.
O sırada Akrep ile Yılan da vedalaşıyorlardı.
"Kendine çok dikkat et tamam mı? Beni sensiz bırakma. "
Akrep endişeyle ona bakan Yılanın yanaklarına ellerini koydu.
"Merak etme. İstesen de bensiz olamazsın."
Yılan gülümsedi dolan gözleriyle. Sonra sımsıkı sarıldılar.
"Döndüğümde beni bekliyor ol. O aşkı öğreten adama gitme."
"Ya Akrep!"
Teröristlerin arabalarının geldiğini gören Yılan telaşla Akrebe baktı. Akrep onun belinden tutup bir evin arkasına götürdü. Ve alnından öptü.
"En kısa zamanda yanındayım. Göz açıp kapayana kadar."
"Bekliyorum..."
Akrep Yılanın yanağından öpüp kendini yola attı.
Normal yürüyormuş gibi yaparken birden teröristleri görünce şok oluyormuş rolü yaptı.
En öndeki arabanın içindeki teröristler Akrebi fark ettiler.
"Lan bu Akrep değil mi?"
"Vallaha da o!"
Akrep kaçmaya başlayınca arabayı üzerine sürdüler.
Akrep çabuk yakalanmamak için ara sokaklara girse de ara sokakta da önü kesilmişti.
Teröristler arabadan inip silahlarını ona yönelttiler.
"Nereye lan Akrep?"
"Komutanınla buluşmaya mı yoksa?"
"Bizi bir karşılasaydın önce!"
"Ya değil mi? O kadar zaman kampta yaşadık beraber."
"Ama sen o sıralarda hainlik yapmakla meşguldun değil mi?"
Pars ile Karınca da arabadan hemen inip yanlarına geldiler. Teröristlerin Akrebe bir şey yapmalarına engel olmalılardı.
"Kendi hainliklerini de bu adama atıp kurtulacaktın değil mi?" dedi Papağan Parsa bakarken. Sonra silahıyla Akrebin kafasına vurmak istedi ama Pars elini tutup engelledi.
"Dur. Önce Böceği arayacağız."
Yılan Akrebin onu sakladığı evin arkasından olanları izlemeye çalışıyordu. Akrebi göremiyordu muhtemelen yere çökmüştü, onun etrafında halka olmuş teröristleri ve hepsinin elindeki silahları görüyordu. Gözyaşları içinde dua etmeye başladı. "Allahım lütfen koru onu."
Pars Böceği aradı.
Serkan odasındayken çalan 2. Telefonunu duyunca perdesini kapattı ve hemen açtı.
"Evet?"
"Böcek Bey buluşmamız gerekiyor."
"Ne oldu?"
"Akrebi yakaladık. Şuan elimizde."
Böcek 32 diş sırıttı ve şeytani bir gülüş attı.
"Harika. Geliyorum hemen."
Pars telefonu kapattı.
"Ne diyor Böcek?"
"Geliyor."
"O gelene kadar şuna iki üç tane vursaydık bi sinirimiz geçseydi..." dedi elini yumruk yapıp Akrebe uzatan maymun isimli terörist.
"Harbi ya. Hainliğin bedelini bir ödetelim." dedi Kunduz isimli başka bir terörist.
"Hayır. Böcek ona ne yapacağımızı söylemeden kimse bir şey yapmayacak."
Akrep çöktüğü yerden nefretle onlara baktı. Eskiden o da Parsa karşı aynı böyle hissediyordu ama şimdi ne kadar saçmaladığını fark ediyordu.
"Pars ya biliyorum bana ayrı bir zaafın var da korumana gerek yok beni. Vursunlar."
Pars ile Karınca Akrebe 'ne diyon lan?' Bakışı attılar.
"İstediklerini yapsınlar. Korkmuyorum hiç birinden."
"Bak bak dili de uzamış... Bu özgüveni komutanın mı veriyor?"
"Hayır Balık vatanıma olan bağlığım veriyor. Vatanım için şehit olma özlemi veriyor. Senin gibi bir hamsi bana ne yapabilir da?"
'Da' yı bir karadenizli gibi söylemişti. Balık isimli teröristin gözü dönmüştü. "Bana hamsi mi dedi o?"
"Ne vatanı lan?" dedi At isimli başka bir terörist.
"Vatan...Üzerimizde yaşadığımız topraklar. Zamanında dedelerimizin kanıyla boyanan, bize emanet ettikleri toprak. Sizin her gün kötülüklerinizle mahvettiğiniz topraklar."
"Akrep sen harbi hainmişsin. Askerler gibi vatan vatan diyip duruyorsun."
"Harbi hainim. Ve bundan gurur duyuyorum."
Pars ile Karınca onu hayranlıkla dinlerlerken gözleri doldu.
O sırada Böcek arabasından maskesi ve ses değiştirme cihazıyla geldi. Hızla kalabalık terörist grubunun yanına geldi. Ve ortalarında çömelmiş bir şekilde duran Akrebi görünce güldü.
"Vay be... Sonunda ağımıza takılabildin Akrep."
Akrep onu baştan aşağı süzdü ve kahkaha attı.
"Geldi bizim Böcük."
Böcek sinirle yanına yaklaştı.
"Ne diyorsun lan sen?"
Akrep uzun zamandır yerde çömelmiş bir şekilde duruyorken ayağa hızla kalktı ve Böceğe sert bir kafa attı.
"AH!!"
Böcek acı içinde yere yığılırken teröristler onun kollarından tutup yere çömelttiler. Akrep onlardan kurtulmak için debelenirken bağırmaya başladı.
"ŞEREFSİZ O*OSPU ÇOCUĞU! P*Ç! ADİ PİS HAİN! O KUTSAL MESLEĞİ HAİN OLMAK İÇİN Mİ OKUDUN LAN! HAİN O*OSPU!"
Pars Akrebin yanına gelip çenesiyle elini kavradı.
"KES SESİNİ AKREP!"
Akrep gerçekten sesini kesmezse Böcek onu şimdi burada öldürüverecekti.
Böcek kendini toparlamaya çalışıp Parsı kenara çekti ve Akrebin karşısına geçti.
"Yazık sana verdiğimiz emeklere."
"Ne emeği be? Benim hayatıma yazık asıl. Hayatımı sizin b*ktan örgütünüze adayıp hayatıma yazık ettim!"
"Pars şunu götür bindir arabaya. Bukalemun dokunmayın ona demeseydi yemin ederim ağız burun girerdim."
Pars ile Karınca Akrebin koluna girip onu sürüklemeye başlarken Akrep arkasına dönüp bağırmaya devam ediyordu.
"Gelsene lan! Gel de gir kim kime giriyor görelim! BÖCÜK!"
Pars ile Karınca Akrebi arabaya bindirirken dişlerinin arasından Pars konuştu.
"Oğlum canına mı susadın sıkıverecekler şimdi kafana kessene sesini."
Akrep nefes nefese bir şekilde konuştu.
"Napayım Böceği görünce kendimi tutamadım."
"Sana da kendine de... Tut o çeneni delirtme şunları."
"Emin değilim." Dedi umursamazca. Pars sinirle gözlerine baktı. Akrep onun bakışlarından tırsmıştı.
"Aman iyi be. Tamam."
Pars Karıncaya dönüp ona sıkıca sarıldı.
"Azra ile Asya sana emanet. Sen de Allaha emanetsin. Kardeşim."
"Hoşçakal abim."
Böcek arabaya yaklaşınca Karınca kenara çekildi. Böcek arabaya bindi ve Akrebin yanına oturdu. Sonra sırıtarak Parsa baktı.
"Hadi Pars. Bukalemun seni bekliyor."
...
Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir. 💙🍃
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.61k Okunma |
1.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |