4. Bölüm

4. Bölüm "Ben onlar gibi değilim."

Cemre
cemre___

Hepinize merhaba. Ana karakterimiz doktor ama benim tıp ile ilgili pek bir bilgim yok o yüzden o detayların üstünde pek durmadan yazıyorum maalesef:( Ayrıca ilk defa bu kadar karışık kurgu yazıyorum bazen tıkanıyorum bölümlere girip ufak değişiklikler yapabiliyorum ama yine de herhangi bir mantık hatası bulursanız lütfen yorumlarda yazın. Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim. İyi okumalar.

.....

"Birden başını tuttu ve yere yığıldı. Bi şey yap adam ölecek." dedi teröristlerden biri.

"Hemen bi şey yap yoksa senin işini anında bitiririz doktor." Azra onlara göz devirerek bakarken ceplerindeki silahlara uzanan ellerini görünce oldukça soğukkanlı bir şekilde derin bir nefes aldı.

"Ölümle tehdit edilecek son insanı tehdit ettiniz inanılmaz." Gözlerini kapatıp sakin kalmaya çalıştı, sonra devam etti. "Elimde hiç bi malzeme yok hiç bi şey yok ben ne yapayım?"

"Pars abi lan noldu?" diye daldı içeri Karınca. Yerde baygın uzanan Parsın üzerindeki gözlerini hemen Azranın kafasındaki silaha çevirdi ve bağırdı. "Çek lan silahını Pars abi uyandığında bunu duyarsa o silahı boğazına sokar."

Akrep uzaktan olanları anlamış koşarak yanlarına gelmişti.

"Lan karı ne duruyorsun lan? Yapsana işini!"

Azra, sinirle ayağa kalkıp Akrebe ateş saçan gözlerle baktı. "Tıbbi hiç bi malzeme yok elimde ne yapmamı bekliyorsun ya?"

"İstediğin o olsun doktor." Akrep onun kolunu birden yakalayıp sürüklemeye başladı.

"Lan! Bırak!"

Azra, Akrepten kurtulmak için debelenirken Akrep umursamayıp bir yandan onun kolunu sıkıca tutuyordu bir yandan da arkadaki adamlara sesleniyordu."Muayene odasına getirin Parsı."

Başka bi mağara bölmesine daha geldiler. Burası diğerlerinden daha büyüktü ve tam bir hastane odası gibiydi. Parsı yatırdılar yatağa. Azra, meraklı bir şekilde etrafa baktı. İğneler, serumlar vitaminler, ilaçlar ağrı kesiciler EKG makinesi, ultrason cihazı? Kaşlarını çatıp teröristlere döndü.

"Siz bunları nereden buldunuz ya?"

Teröristler öfkeyle Azraya baktılar.

"Şuan derdin bu mu doktor? Baksana adam ölüyor."

Azra bi iğne alıp içini doldurdu ve yatakta yatan Parsın kolunu açtı. İğneyi yaptıktan sonra serum bağladı.

"Uyanır bi kaç saate."

Akrep tıslayarak yanına geldi. Kaşlarını çatmıştı, işaret parmağını Azraya uzatarak şeytani bir şekilde fısıldadı. "Bana bak doktor. Ben Parsa benzemem. Eğer işini özenle yapmazsan o kuzenini gözünün önünde öldürürüm. Bi gece yarısı, ansızın bi Akrep gibi zehirlerim onu. Sadece senin görebileceğin bi an. Pars bile engel olamaz. Anladın mı?"

...

Pars yavaş yavaş gözlerini açmaya başlamıştı. Bi yerde yatıyordu... etraf... hastane gibi kokuyordu. Hastane kokusunun yanında çok güzel bi koku daha vardı. O koku giderek yaklaştı, yaklaştı... Bu...

"Gebereceksin diye çok korktu hayvan arkadaşların."

Pars, duyduğu sesle daha gözlerini açmadan hafifçe gülümsedi. Onun sesini duyması bile yüzünü güldürmeye yetmişti. Azra yanına geldi. Uzun kahverengi saçlarını tepeden topuz yapmıştı. Masmavi gözleri... O kadar güzel görünüyordu ki... Sırıttı.

"Ölüm meleğim mi geldi?"

"İnşallah en kısa zamanda gelir de ben de senden kurtulurum."

Pars hafifçe yatakta doğruldu. Yüzünde şapşal bir gülümsemeyle Azraya baktı.

"Noldu? Yardım etmeyecektin bana?"

"Sürüklemeler, tehtidler, silahlar..." dedi Azra tıslayarak.

Parsın gülen suratı birden somurttu. İçinden ' O Akrebi en kısa zamanda yiyeceğim sen merak etme...' diye geçirdi.

Sonra Pars, Azraya baktı. Tebessümü yüzüne geri yerleştirdi ve bu anın tadını çıkarmak istedi.

"Sen bunlara hemen yenilecek biri değilsin gibi aslında. Noldu üzüldün mü bana bi şey olacak diye?"

Azra karşısında salak saçma gülen adama değişik bi şekilde baktı.

"Bi kaç gündür buradayım birbirimizi pek tanımış sayılmayız. Ama bi özelliğimi anlamış olman gerekiyor." Yüzünü iyice onun yüzüne yaklaştırdı."Sizin gibi dünyaya kötülükten başka bi şey vermeyen insan görünümlü varlıklara olan nefretimi."

Pars son dediğini pek umursamadı çünkü uzaktan bakınca bile nefesi kesilen bu güzellik dibinde duruyordu. Mavi gözleri, ela gözlerinin içine geçip kalbine işliyordu sanki... Yakınına gelmesiyle yüzünün her köşesini beynin kaydediyordu. Asla silinmemek üzere...

"Azrail bile senin kadar acımasız değildir."

Pars bunu söylerken istemsiz bi şekilde gözleri Azranın dudaklarına kaydı.

Azra gereksiz yakın olduklarını fark edip uzaklaştı.

"Serumun bitince kalkarsın."

...

"Evet kızlar akşam yemeğiniz geldi."

Karınca, mağaraya girip gözlerini Asyaya dikerek konuşmuştu. Asyayı gördüğü anda 32 diş gülmeye başlıyordu.

Karıncanın Asyaya olan bu ilgisi Azrayı çok rahatsız ediyordu. Ne de olsa teröristti. Ondan her şey beklenirdi. Asyadan uzak tutmalıydı onu.

Yemeği hızla elinden aldı ve "Tamam gidebilirsin şimdi."dedi.

Karınca yüzünü buruşuturarak isyan etti.

"Ya bacım niye kovuyorsun beni hemen ya? Yanınızda biraz oturmak istiyorum."

Karınca hızla oturdu oradaki sandalyeye. Asyaya tamamen dönüp gülerek konuştu.

"Ee, Asya nasılsın?"

Asya garip bir şekilde oldukça rahat konuşan Karıncaya baktı.

"Nasıl mıyım? Soruya bak."

Azra öfkeli gözlerini Karıncadan çekmiyordu.

"Yok bunların özelliği bu Asyacım. Sanki misafirliğe gelmişiz gibi davranırlar. Ortam onlar için gayet normal olduğundan bizim korkabileceğimizi düşünmüyorlar."

Karınca pofladı.

"Ya bacım, Allah aşkına ben ve Pars abi sana ne zaman zarar verdik? Akreple veya diğerleriyle bir tutamazsın bizi. Özellikle Pars abiyi."

"Niyeymiş? Ne farkınız var? Hepiniz aynısınız."

"Aşk olsun bacım ya."

"Çık şuradan Karınca. Defol git."

...

"Azra abla bi şey sorcam. Buradaki herkesin isimleri niye hayvan?"

"Sanırım kod adı gibi kullanıyorlar."

"Doğru bildin doktor." diye içeri girdi Akrep. Akrebi görünce Azra Asyayı hızla kollarının arasına alarak onu saklamaya çalıştı. Sonra tiksinerek bağırdı.

"Ne istiyorsun? Defol git buradan!"

Akrep sırıtarak kendini mağaranın duvarına yasladı ve ukalaca konuştu.

"Ya bi şey diyeceğim. Kaçırırken falan o hengamede unutmuşum sana iyice bakmayı. Sen baya güzel bi şeysin he doktor?" Saçlarına dokunmaya çalışınca Asya eline vurdu. "Uzak dur ondan!"

"Siz iki kuzen ne dişli hatunlarsınız öyle. Severim sert kadınları."

Asya korkarak Azraya sokuldu. Azra dişlerinin arasından konuştu sinirle.

"Bana bak zehirli hayvan, senin o tehtit aracı olan dişlerini tek tek sökerim. Uzak dur bizden."

O sırada dışarıda bir gürültü koptu. "Ooo Pars ayaklanmışsın."

"Pars sen başımızda olduğun sürece bize hiç bi şey olmaz!"

"Bu doktoru getirmek gerçekten mantıklıymış kadın işe yaradı."

Pars etrafında çember olmuş adamları es geçerek hafif sendelese de direkt Azranın mağarasına geldi. İçeride Akrebi görünce gerildi. Elini yumruk yaptı, çenesi kasılmaya başlıyordu.

"Sen ne arıyorsun lan burada?" diye Akrebin üstüne yürüdü.

Akrep sırıtarak olduğu yerde kaldı.

"Ooo, Pars kediciğim... Good morning ya." Dedi onu baştan aşağı süzerek." Bizim saf temiz yürekli vahşi kedimiz uyanmış. İyi iyi... iyi gayet iyi görünüyorsun. " Sonra kaşlarını kaldırarak kinayeye devam etti. "Ya da evcil kedi mi desek? İyice evcilleşti çünkü. O ilk zamanki Pars yok karşımda. O Pars vahşiydi, acımasızdı ama karşımdaki Pars... Tam bir evcil hayvan. İnsan sever."

"Akrep..." Dedi Pars Akrebin yakasından tutarak. "Kediler nasıl böcek yer biliyor musun? Bak emin ol bilmiyorsundur. Bunu hiç bir belgeselde falan da vermezler. İstersen uygulamalı anlatabilirim." Akrep gözlerini kısdı sonra da fısıldadı. "Yediğin haltları bir bir ortaya çıkaracağım Pars efendi. Merak etme. "

"Ben seni yemeden çık buradan Akrep." Dedi ve Akrebi resmen yakasından tutarak dışarı fırlattı.

Akrep küfür ederek onlara son bir bakış atarak giderken Pars Azra ile Asyaya baktı. Asya çok korkmuş görünüyordu. Azra daha iyi duruyordu ama emindi o da çok korkuyordu. Bu böyle olmazdı. Herkes girip çıkardı buraya. Burayı onlar için daha güvenilir bir hale getirmeliydi.

Pars tam mağaradan çıkacakken Azra "Dur." Dedi. Parsın birden kalbi hızlanmaya başlamıştı.

Ona döndü.

"Bi şey konuşmamız gerekiyor."

Azra mağaradan çıkarak Parsı yanına çağırdı. Asyanın duymasını istemiyordu. Pars heyecanla yanına gitti.

"Dinliyorum."

"İstediğin oldu."

İstediği şey...?

"Neymiş benim istediğim?"

Azra derin nefes aldı. "Bak benim sana burada uygulayabileceğim bi tedavi şekli olamaz. Senin çaren hastanede bile çok zor bulunur. Ben burada sana bi şey yapamam."

"Doktor, aynı şeyleri döndürüp durma. Ne kadar yapabilirsen. 1 gün bile fazla yaşasam yeter bana. "

Azra ofladı. Sonra işaret parmağını ona uzattı ve sallamaya başladı. "Uyarıyorum seni, Asyaya bi şey yaparsan seni gebertirim."

Pars gülümsedi. Bi insan tehtit ederken bile bu kadar güzel olmamalıydı.

"Doktor, zaten sen en başından beri Azrailin olurum diye tehdit ediyorsun. Başka bi tehdit bul."

"Ben çok ciddiyim."

"Sen inanmayacaksın ama ben söyleyeyim. Benden size hiç bir zarar gelmez. Buradakiler de ben varken size hiç bir şey yapamazlar."

Azra yüzünü buruşturarak kinayeli bir şekilde konuştu.

"Ya, bak şuan çok içim rahatladı. Dünyanın en güvenilir kişisinden tam bi güven aldım şuan." Gözlerini kapatıp derin bi nefes aldı. "İnsan kaçıran, katil ve daha bilmediğim çok özelliği olan sen, bizi koruma daha iyi." Sonra devam etti. "Benim sana yapabileceğim ağrı kesiciler olur bi de bi kaç takviye. Zaten biliyorsun şifası olsaydı senin hastalığının..."

"Yine de ilgilenmezdin. Biliyorum." diyerek sözünü kesti Pars. Sen ona öyle mavi mavi baktıkça o iyileşiyordu zaten, ilacı senin mavi güzel gözlerinde...

"Peki ne kadar tutacaksın burada?"

Bukalemun ve Böcekten tamamen kurtulana kadar...

Pars hazırlıksız yakalanmıştı bu soruya. Telaşla elini ensesine götürüp gözlerini kaçırdı. "Ne bileyim, ben kendimi iyi hissedince gidersin."

"Bu kadar belirsiz bir zaman dilimi olamaz."

"Doktor, zaten ömrüm 6 hadi bilemedin 7 ay. Hayatının sonuna kadar burada kalmayacaksın korkma."

...

O geceyi Azra ile Asya beraber uyuyarak geçirmişlerdi. Daha doğrusu Asya uyuyarak. Azra tüm gece uyuyamamıştı.

O sırada sabah olduğunu fark etmişti ve dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı. Teröristler ortalıkta geziniyorlardı. Ve kapının tam yanında Pars ile Karınca odundan bi şey yapmışlardı. Kapıya... benziyordu. Karınca ile Pars beraber o odundan şeyi Azranın mağarasının önüne taşıdılar. Pars Azranın uyanık olduğunu gördü. ve Karıncayla birlikte kapıyı taktılar. Azra Asyayı uyandırmadan yavaşça yataktan kalktı ve yanlarına gitti.

"Noldu? Artık dışarı çıkmamız da mı yasak?"

Pars içeri girip arkadan kapıyı gösterdi. "Kilit burada. Dışarıdan değil. Yani siz kilitleyebilip siz açabilirsiniz. Önümüz kış, buradan hem soğuk girmez hem de... Teröristler sizi rahatsız edemez. "

Azra sinirle ellerini saçlarından geçirdi ve güldü.

"Vay, bak işte tamamen can güvenliğimiz sağlandı. Senin gibi bir çok silahlı, kötü niyetli, acımasız, insan öldürmekten keyif alan, şeytan adamla dolu bir terörist kampında... Odundan kapı koruyacak bizi değil mi?"

Pars, ona bir adım yaklaşarak sesini fısıltıya çevirdi.

"Ben onlar gibi değilim."

Azra gözlerini sımsıkı kapatıp yüzünü buruşturdu ve ellerini kaldırıp durması için Parsa uzattı.

"Ya hem aynı terane hep aynı söz. "

Pars derin bi nefes aldı." Elektirikli soba da getireceğim. Şurada eski püskü bir televizyon vardı onu da çalıştıracağım. "

"Aaa, bak en önemlisi. Televizyon. Yapamazdık televizyonsuz. " Pars bir derin nefes daha aldı. "Kapıyı kilitlersin." Diyip mağaradan çıktı. Karınca kapının girişinden Asyanın uyuyuşunu izliyordu. Azra onun Asya üzerindeki bakışlarını görünce gözlerinden alev saçtı. Pars da hızla Karıncayı kıyafetinden tutarak sürükledi. Azra hemen kapısını kapattı ve aceleyle kilitledi.

%100 olmasa da kilit kilittir değil mi?

...

"Efendim, Akrebin işini bitirmemiz gerekiyor. Tavırları hiç hoşuma gitmiyor. Hem yanımızda tuttuğumuz kadınlarla çok uğraşıyor hem de son 1 yıldır bana karşı davranışları değişti sanırım benden şüpheleniyor."

"Tamam. Zaten artık onunla işimiz kalmadı. Bu akşam baloda hallederiz. Sen bana balonun adresini mesaj olarak yolla."

"Yolluyorum efendim."

O sırada mağaranın kapısı çaldı. "Efendim kapatmam gerekiyor." diye fısıldadı ve telefonu kapattı.

"Abi?"

Pars Karıncayı görünce rahat bir nefes aldı.

"Karınca sen miydin? Akrep sandım."

Karınca, kapıyı kapatarak odaya girdi ve sandalyeye oturdu.

"Bülbülle mi konuşuyordun?"

"Evet."

"Ne diyor?"

Pars pis pis sırıttı. "Akşamki balo için davetiye yolla diyor."

Karınca da onunla birlikte güldü.

...

"Bacım, bacım kapıyı açsana kahvaltınızı getirdim."

Azra gelen sesle gözlerini açmaya çalıştı. Zaten bu iğrenç yerde zar zor uyuyabiliyordu. Gelen kişinin Karınca olduğunu anladığında derin bir of çekti. Her sabah da bu adamın sesini duyarak uyanmaktan sıkılmıştı. Kaç gündür buradaydı acaba? Bu hapis hayatın kaç günü kalmıştı? Eski hayatına ne zaman dönebilecekti? Ya da dönebilecek miydi?

Kafasındaki sorularla yataktan kalkıp kapıyı açtı. O sırada Asya da uyanmıştı.

Karınca Asyayı görünce 32 diş gülümsedi."Günaydınnn. Bugün ki menümüz de menemen var. Menemen sever misiniz?"

Karınca içeri girip masaya bıraktı tepsiyi. Azra ona bakarken göz devirdi.

"Günaydın Asya" Dedi Karınca. Asya yatakta oturur hale geldi, yeni uyandığı için gözleri yarı açık bir şekilde bir yemeğe bir Karıncaya baktı. "Sen mi yapıyorsun bunları?"

Karınca onun o uykulu tatlı haline gülümseyip konuştu.

"Evet evet. Bu salak adamların hiç yeteneği yok tek bildikleri silah kullanmak. Burada yemek görevi bende. Çok da severim yemek yapmayı ayrıca yemeği de."

"İçine zehir falan koymadın inşallah."

Karınca, gözlerini devirerek Azraya baktı. "Bacım ya, yani kaç gündür buradasın bi tanıyamadın beni. Kaç gündür yemeklerimi yiyorsun. Zehirlendin mi?"

"Yediğimi nereden çıkardın?"

Buraya geldiğinden beri adam akıllı yemek yememişti. Karıncanın getirdiği yemeklerden bi kaşık alıp bırakıyordu. Asyanın geldiği günden itibaren de önce bir kaşık alıyordu yemekte bi şey olup olmadığını kendinde test etmek için. Yarım saat sonra eğer kendisine bi şey olmuyorsa kendi yemeğini de Asyaya veriyordu. Ama Asya da tam yemiyordu.

"Olur mu bacım öyle şey ya? Aç durulmaz. Halsiz bitkin düşersin."

Azra sinirden gülerek yatağına oturdu ve tabağı aldı.

"Asya sen bekle birazdan yersin."

"Azra abla sen deneme tahtası mısın?"

"Neyi deniyor?" diye sordu Karınca.

"İçinde zehir var mı yok mu diye. Varsa ona bi şey olacakmış bana bi şey olmayacakmış."

"Ay bacım ya. Bu kadar mı güvenmiyorsun bana?"

"Ay niye güvenmeyeyim canım? Bir teröriste güvenmeyeceğim de kime güveneceğim?" Dedi Azra gözlerini kısarak.

Karınca gözlerini devirdi ve kapının dışına çıkıp içeriye bir... televizyon getirdi.

"Canınız sıkılmasın diye Pars abi tamir et bunu dedi bana. Şimdi 2 dakika da yapacağım."

Sonra bir de küçük bir ayna getirdi.

"Ayna ne alaka?" Dedi Azra.

"Bacım işte burayı size daha yaşanabilir bi hale getirmeye çalışıyor abim."

Azra ümitsizce gülerek yatağa oturdu.

"Ya öyle mi? Allah razı olsun. "

Karınca bir çekiçle çiviyi duvara çaktı ve aynayı taktı. Azra aynadan kendini gördü.

Kaç gündür buradaysa... Resmen harap olmuştu. Gözlerinin altı şişmişti. Saçları çok dağılmıştı. Ve pis görünüyordu. Sahi ya. Hiç duş almamıştı.

"Beni buraya getireli kaç gün oldu?" diye sordu.

"Bilmem ki. 6 7 gün olmuştur."

"6-7 ayın ancak 6-7 günü mü doldu?"

Karınca televizyonla uğraşırken birden yüzünü düşürdü. "O... Pars abimin yaşam süresi değil mi?"

"Öyleymiş. İnşallah daha az yaşar."

Karınca dehşetle ona baktı. "Deme öyle bacım. Asya senin için neyse Pars abim de benim için öyle. O benim babam gibi. "

Azra güldü." Katil insanın katil babası. Kendine göre bi baba seçmişsin."

Karınca oflayarak televizyonla uğraşmaya devam etti. Ve birden televizyon çalıştı.

"He bacım ve Asya. Oldu. Çalıştı."

Pars mağarasından çıkarak hemen yanındaki Azranın mağarasına ilerledi. İçeriye girmeden kapının yanından ona baktı. İşte şimdi güneş doğmuştu onun için.

"Aaaa asıl ben şeyi unuttum ya." Diye bağırdı Karınca. Hemen kapının yanına çıktı ve Parsı gördü. "Günaydın abi."

Azra biraz geriye geldi ve Parsı gördü. Kendisine baktığını gördü...

Karınca kapının yanındaki çantaları içeri getirdi. Bu çanta... Azraya tanıdık geliyordu.

"Kıyafetlerinizi getirdim."

Azra hızla yataktan kalktı. Yerdeki çantadan gözlerini alıp dehşetle Karıncanın üzerine getirdi. "Ne demek o ya?" dedi bu sefer de Parsa bakarak.

Karınca bu tepkiyi beklemiyordu. "Noldu bacım ya?"

Asya da ayağa kalktı. "Sen nereden buldun bunları?"

"He birini yolladı Pars abim. sizin eve girdi ikinizin de getirdi işte."

Azra sinirle gözlerini kapattı. Elini yumruk yaptı. Sonra ellerini gerginlikle saçlarına geçirip arkasına dönerek mırıldandı. "Ne bekliyorum ki? Adamlar insan öldürüyor hırsızlık mı yapmayacaklar?" Cümlesini bitirirken Parsa dönerek konuşmuştu.

"Bacım ne hırsızlığı ya. Kaç gündür aynı kıyafetlerinlesiniz. Değiştirin rahatlayın diye getirdik."

Asya " Anlaşılan buraya baya baya yerleştiriyorsunuz bizi. " Dedi.

Azra mavi gözlerini şeytani bir şekilde Parsın üzerine dikti.

"Dua et ablacım birilerinin ömrü kısa olsun da bitsin bu işkence. "

Pars onun şeytani gözlerine karşısında gülerek konuştu. "Ben de tam soracaktım ne zaman beni muayene edeceksin?."

Azra ellerini beline koyarak yüzünü buruşturdu.

"Niye ediyorum seni muayene?"

"Günlük bi saat belirleyelim doktor. Mesela bu saatler iyi. Bana takviye vitamin ağrı kesici ne veriyorsan ver o saatlerde. Sonra benim işlerime başlarım."

Azra sinirle 'hıh' diye mırıldandı. "İşler. Mesela ne gibi işler? İnsan öldürmek? Karakola saldırmak? Hırsızlık yapmak."

"Hadi doktor." Dedi Pars onun dediklerini umursamadan.

"Dur bi dakika. Bi şey sormam gerekiyor." diyerek ona yaklaştı Azra. Parsın kalbi onun her adımında hızlanıyordu.

"Burada duş alabileceğimiz bir yer var mı? Kaç gündür buradayız."

"Doğru. Haklısın."

Karınca kahkaha attı. "Duş alacak yer mi bacım? Biz nasıl duş alıyoruz biliyor musun burada? Herkes birbirini yıkıyor kovalarla."

Asya ile Azra iğrenerek onlara baktılar. Pars sinirle Karıncaya baktı. "Ne diyorsun Karınca boşboğaz Karınca."

Karınca Parsın sert çıkışmasıyla sessizleşti korkarak.

"Benim odamda var. Ben size su sabun falan veririm. En kısa zamanda da buraya bi tuvalet banyo yaptırırım. "

Azra güldü. Elinden gülmekten başka bir şey gelmiyordu artık.

"Sağol dememi beklemiyorsun herhalde."

Pars, ona bir şey demeden Karıncaya döndü.

"Karınca koş kaynaktan su doldur getir."

"Tamam abi."

...

"Eeee, burada kova var. Burada sabun. Sabun tertemiz pis değil yani temiz yani daha sıfır kimse kullanmadı."

"Tamam." Dedi Azra. "Tamam Çık artık."

"Ha. Doğru. Çıkayım. Haklısın. Ee ben kapının dışındayım. Korkmayın yani kimse sizi rahatsız edemez."

"Bence asıl senden korkmamız gerekiyor ama."

Pars gözlerini devirdi ve odadan çıktı.

"Ruh hastası manyak." diye mırıldandı Azra.

...

"Karınca. Sözde Böcekten koruyacağız kızları. Nasıl hallerde tutuyoruz baksana. Neden televizyondan önce aklımıza banyo ve tuvalet gelmiyor ki bizim?"

"Hakkaten abim ya. Ben halledeceğim. Bugün."

"Bugün olmaz. Bugün balo var."

"Off" Dedi Karınca. "Unuttum ben onu."

"Duş işi bitsin doktor beni muayene etsin sonra herkesi avluda topla. Baloya gideceğimizi söyleyeceğim." Sonra fısıldadı. "Akrebin bugün işi bitecek."

Karınca güldü. "Sonunda. Kurtulalım şu zehirli hayvandan."

...

Asya ile Azra duşlarını almışlar üstlerini değiştirmişlerdi.

"Yalan söylemeyeceğim abla. İyi ki evlerimize girmişler. Yoksa aynı kıyafetlerle ne yapacaktın burada?"

Azra "Burada bayağı tutacaklar bizi anlaşılan. Bi yolu olsa da kaçabilsek."

"Nasıl bi yolu olacak ki?"

"Bilmiyorum. Hiç bilmiyorum."

Asya ile Azra kapıyı yavaşça açtılar. Azra" işimiz bitti. Muayene odasına gidebiliriz." Dedi.

Parsın arkası dönüktü. Onun sesini duyduğu anda ona döndü ve...

Bu ne güzellikti.

Kaç gündür bağlı gördüğü güzel saçlarını salık ve ıslak haliyle ayrı bir güzeldi. Parsın dili tutulmuştu. Üstüne giydiği mavi tişörtü gözlerini iyice ortaya çıkarmıştı.

Karınca da Asyaya bakakalmıştı. Karınca ile Pars kızlara donakalmış bir şekilde bakarken arkadan bir ses geldi.

"Pars!" Bir kadın sesiydi.

Azra ile Asya sesin geldiği yere baktılar.

Bir kadın geliyordu. Çok garip bir kadın. Sarı saçlarının üstüne siyah bir örtü takmıştı. Yüzünde sadece gözleri gözükecek şekilde siyah bir şeyle örtmüştü. Evet bunu burada gördüğü tüm teröristler yapıyordu ama bu kadının yüzüne örttüğü şey... bir ameliyat sargısıydı. Galiba yüzüne bir şey olmuştu. Üzerinde yeşil bir tişört ve yeşil bir pantolon vardı. Bu kıyafetlerinin üzerinde de siyah uzun bir pelerin gibi bir şey giymişti. Gözleri... çok tuhaf adeta bir yılan derisini andıracak şekilde yeşildi.

Pars zar zor Azradan gözlerini ayırarak gelen kişiye baktı. Bakmasıyla gözlerini hızla kapatması bir oldu.

Azradan sonra Yılanı görmek, nasıl bir ceza olabilir Allahım?

 

"Abi, Yılan geliyor."

"Vallaha mı? "

Pars, Karıncaya ters ters bakarken Kadın Parsın tam karşısına geçip durdu. Elini Parsın koluna uzattı.

"Pars, nasılsın?"

Azra ile Asya olanları öylece izliyorlardı.

"Hoşgeldin Yılan."

"Hoşbulduk. Akşam sizi kaçta almaya geleyim demek için geldim. "

"Biz kendimiz gideriz zahmet etme sen."

"Yok olmaz öyle. Saat 7 de ben burada olurum. Siz 7 ye kadar hazır olun." Sonra arkalarında duran saçları ıslak iki kadına baktı.

"Bu...nlar kim?"

Pars sesini düzeltti. "Doktorum ve kuzeni."

"Aa kendine yeni doktor bulman harika. Farklı tedavi yöntemleri denesin sen de." Dedi Azraya bakarak.

Azra gözlerini kıstı. "Aynen, emin ol denerim."

"Ah tam da muayene edecekti beni doktorum. Ben gideyim. Akşama görüşürüz."

"Görüşürüz canım."

Yılan. Pars tüm terör bölgelerinin başı olmadan tanışmıştı Pars onunla. Bukalemunun kızıydı. Parsı Bukalemuna götürebilecek kişilerden biriydi. Çünkü Parsa aşıktı.

...

"Ya çok merak ediyorum. Bu kadar tıbbi eşyayı hangi hastaneden çaldınız?"

Pars ayakta durarak dolapları karıştırıp eline ilaç dolduran kadını gülümseyerek seyrediyordu.

"Benim hastalığımı öğrenince herkes farklı farklı hastanelere girip bi şeyler çalmışlar işte. Bilmiyorum."

"Ya MR cihazı var ya?"

"Ha onu senden önce bi doktor vardı. O getirdi."

"Onu da mı kaçırdınız?" Dedi yüzüne bakarak.

Pars sessizce güldü.

"Hayır. O terörist doktorlardan biriydi. Hastalığın teşhisini o koydu zaten. MR sonuçlarımı o çıkarttı. Sonra bi çatışmada öldü."

Azra gülümseyerek yanına geldi. "Darısı senin başına. "Sonra gülümsemesini durdurdu. Sesi sert bir tondaydı. "Yat şuraya."

Pars gülerek uzandı.

"Günlük bi kaç ağrı kesici vitamin ve serum vereceğim. Bazen çok şiddetli baş ağrıların oluyor mu?"

Azra konuşurken bi yandan iğneyi eline aldı, kolunu açmak için üzerine eğildi. Eğilince saçının bir tutamı Parsın yüzüne değdi.

Pars kendinden geçmek üzereydi.

"Ol...uyor." Dedi zorla.

"Tamam ağır bi ağrı kesici var. Onu yanında gezdirirsin. Bu yaptığım serum da o ağrılarının şiddetini azaltacak."

Serumu bağladı ve eline bir ilaç verdi. "Şu ilacı iç." Pars ilacı ağzına attı ardından Azra suyu uzattı. Azradan bardağı alırken elinin eline değmesi bile kalbini hızlandırmıştı.

"Serumun bitince kalkarsın."

...

"Evet herkes avluya toplansın. Hadi hadi!"

Karıncanın bağırışı dışarıda yankılanıyordu.

"Oğlum Papağan ne duruyorsun lan? Kalksana!"

"Bağırma be 6 bacak. "

"Lan Pars abi çağırıyor hadi kalkın!"

Pars avlunun ortasında duruyordu. Yavaş yavaş herkes onun etrafında toplandılar.

Azra ile Asya gürültüyü merak ettiler.

"Noluyo abla?"

"Anlarız şimdi."

Azra hafifçe kapıyı açıp aralıktan bakmaya başladı.

"Bu akşam balo var. Oraya gideceğim. Büyük bir ihtimalle de Böcekle buluşacağım. Bukalemuna iletmek istediğiniz bir şeyler var mı?"

"Pars ben daha fazla karakol baskını yapmak istiyorum. Sınır karakolunu artık yok edelim."

Azra ile Asya dehşetle birbirlerine baktılar.

"Bu Bukalemunla görüşülebilecek bir mesele değil. Bunu biz kendi aramızda da konuşuruz. Bukalemuna iletilecek kadar önemli bir mevzu varsa konuşun."

Kimseden ses çıkmadı.

"İyi ben yokken burası Papağana emanet. Akrep ve Karınca benimle gelecek. Şimdi dağılabilirsiniz."

"Ne balosu abla bu? Teröristler ne anlar balodan falan?"

"Anlaşılan balo adı altında bi toplantı yapacaklar. Parti gibi gözükecek ama aslında bi toplantı."

Azranın tam o anda beyninde şimşek çaktı. Şeytani bir şekilde güldü.

"Asya buldum Asya."

"Neyi buldun abla?"

"Buradan nasıl kurtulacağımızı."

Asya şok olmuş bir şekilde Azraya bakarken Azra hızla kapıyı açtı ve Parsın yanına gitti.

"Karınca o aptal kostümleri hazırlattın mı?"

"Hazırlattım abi."

"Bana inşallah iyi bi şey hazırlamışsındır."

"Abi sen ne olacaksın kedi olacaksın işte. Kendime de özel hazırlattım Karınca kostümlü 6 bacaklı."

"Hay Allahım." Pars fısıldadı. "Oğlum zaten sonunun nasıl biteceğini biliyorsun ne uğraştın o kadar?"

"Abi şu kötü hayatımıza biraz eğlence katsam ne olacak ya?"

Pars derin bir nefes alırken Azranın geldiğini gördü. Hızlı hızlı üzerine geliyordu. Geldi geldi ve tam karşısında durdu.

"Akşam ne var?"

Pars anlamadı sorusunu. "Ne demek ne var?"

"Ya toplandınız az önce bir şeyler konuştunuz balo mu ne varmış?"

"Sen bizi mi dinledin?"

"Dinlememek mümkün mü ayı gibi konuşuyorsunuz. Konu bu değil şuan. Ne var akşama?"

"Öyle küçük bi parti gibi bi şey işte."

"Tamam her neyse ne." Dedi ve devam etti. "Biz de geliyoruz."

...

Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.😌

Bölüm : 30.08.2024 13:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...