42. Bölüm

41. Bölüm~Zaman geldi.

Cemre
cemre___

Hepinize merhaba. Hikayemizin son bölümlerini yazıyorum artık. Hüzünlüyüm 🥺 Parsın Bukalemunun yanındaki yaşadıklarını uzun uzadıya anlatmak istemedim. Çünkü artık Böcek Bukalemunun gözünden düştü, Bukalemunun baş yardımcısı Pars oldu. Parsdan şüphelenmezdi bu yüzden. Pars hep yanında dolaşıp bilgi topladı örgütle ilgili. Bu nedenle fazla detaylı anlatmak istemedim bilmiyorum anlatmalı mıydım ama sıkıcı olacağını düşündüm. Son iki bölüm bile biraz sıkıcıydı. Direkt yakalansınlar istedim. O yüzden o kısımları anlatmadan 1 yıl sonra diye direkt sonuca geldim. Umarım iyi olmuştur ve beğenirsiniz. Bir de diğer bölümlere bazı şarkılar ekledim. Azra ile Pars ve bölümlerle çok ilgili olduğunu düşünüyorum. İsterseniz dinleyebilirsiniz. 🥹Çok uzattım. Hepinize iyi okumalar.🫠

...

"Uzanın lütfen."

 

Pars, Bukalemunun zorlamasıyla bulduğu doktorun kendisini muayene kabul etmişti.

Teröristlerin gittiği küçük bir muayenehaneye gelmişti Böcekle beraber.

Pars oflayarak MR cihazının içine girdi ve beyninin MR görüntüsünün çekilmesini bekledi.

Biraz sonra onu cihazdan çıkardılar. Doktorun yanına geçtiler Böcekle beraber.

Hiç burada durmak istemiyordu, her an Bukalemunun yanında olması gerekirken hastanede vakit kaybedemezdi.

 

"Hadi doktor hızlı konuş gideyim."

 

Doktor dediğinde bir anda gözlerinin önüne Azra geldi. Onunla kamptaki küçük muayenehanede yaşadıkları... Gözleri doldu ama belli etmemeye çalıştı.

 

Böcek ters gözlerle ona bakıp doktora döndü.

 

"Sen acele etme doktor. Düzgünce bak. Ne alemde tümörü?"

 

 

Doktor elindeki görüntüye ümitsizce baktı.

 

"Aslında iyice büyümesi gerekirken sabit kalmış ekstra büyümemiş."

 

Böcek sırıttı. "Yenge iyi bakmış sana."

 

 

"Ama kesinlikle hemen kemoterapiye başlamalıyız. Küçülmezse de cerrahi müdahale gerekebilir."

 

Pars bıkkınca sordu. "Bu kemoterapinin kötü yan etkileri olur mu?"

 

"Evet, halsiz bırakır mide bulantıların çok olur."

 

"Yani görevlerimi yerine getiremeyecek bir hale getirir mi beni?"

 

Doktor sessiz kaldı.

 

"Aldım ben cevabımı."

 

Pars odadan çıktı ve hızla yürümeye başladı.

İlaçların verdiği saçma yan etkiler nedeniyle asıl görevini engelleyemezdi.

 

Böcek doktora "vereceğin ilaç falan varsa yaz kulübeye yolla." dedi ve Parsın peşinden koştu.

 

 

"Oğlum sen manyak mısın? Lan ölmeye meraklı mısın? Niye reddediyon tedaviyi?"

 

 

"Böcek bey duymadınız mı kemoterapi denen şeyi? Onun çok yan etkisi var. O yan etkileri yaşarken nasıl görevlerimi yapacağım?"

 

 

"Oğlum ya sen nolacan lan? Ölecen mi?"

 

Pars durup gözlerinin içine baktı.

'Seni, Bukalemunu tüm örgüt üyelerini adalete teslim etmeden asla ölmem.' Diye geçirdi içinden.

 

 

"Görevlerimi hakkıyla yapmak istiyorum kalan ömrümde. Tedavi istemiyorum."

 

...

 

Pars, tedaviyi reddetmişsin."

 

"Evet. Ilaçların yan etkilerini yaşarsam görevlerimi yapamayacağımı düşünüyorum. Siz de Bukalemun Bey, rica ediyorum bir daha bu konuyu açmayın."

 

Bukalemun Parsın kesin tavrı karşısında sessiz kaldı.

 

"Gel o zaman hadi sana biraz daha yapacağın şeyleri anlatayım." Diyerek yer altı dünyasının ve örgütün kurallarını anlatmaya devam etti.

 

...

 

Azra yatakta öylece yatıyordu günlerdir. Ne yemek yiyordu ne su içiyordu. Sadece Parsı düşünüyordu.

Asya ile Karınca onun bu halinden korkuyorlardı.

 

Karınca ile Asya kendilerine kahvaltı hazırlarken teröristler Karıncaya bulaştılar.

 

"Lan Karınca, açlıktan karnımız kazındı. Kahvaltı ne zaman getireceksin bize?"

Karınca kaşlarını çatarak konuşan teröriste baktı.

"Yalnız Balık. Kiminle konuştuğunu unutma. Ben artık 3. Adamım. Yemek gibi ayak işlerinizi yapacak bir kişi değil. Aranızdan birini seçelim yapsın."

 

Teröristler Karıncanın tepkisi karşısında yüzlerini buruşturdular ama haklıydı.

 

Kapısını açıp ürkek bir şekilde etrafa bakan Kartalı gördüler.

 

"Gel lan Kartal buraya gel."

 

"B...en mi?"

 

"He sen. Gel gel geç şu mutfağa domates salata bişi doğra geberdik açlıktan."

 

 

Kartal korkarak mutfağa geçti ve yemek hazırlamaya başladı.

 

Karınca ile Asya da kendi kahvaltılarını alıp mağaraya girdiler. Azra yatağında yorganına sımsıkı sarılmış yere boş gözlerle bakıyordu.

Asya sesini fısıltıya çevirirken tedirgince konuştu.

"Karınca korkuyorum ablamın bu halinden ben. Ne yapacağız?"

 

"Ben halledeceğim sen dur."

 

Karınca tepsiyi Azranın yanına koydu.

 

"Bacım bak kahvaltı hazırladık."

 

"İstemiyorum." Diye mırıldandı.

 

"Ama bacım bu kahvaltıdaki yemekler abimin en sevdiği yemekler biliyor musun?"

 

Azra gözucuyla tepsiye baktı. Bir bardak meyve suyu, peynir, salata ve zeytin vardı.

 

"Kahvaltısını hep böyle ister. Ekstra belki bazen yumurta ister ama hep böyle ister değişmez."

 

Karınca uzaklara dalarak fısıltılı bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"5 yıl önce... Mehmet amir abimi buraya yollarken ben daha yeni polis akademisinden mezun olmuştum. Bana dediler ki bir komutan gizli göreve gönderildi. Yanına gitmek ister misin, ben de tabi ki dedim. Polis kimliğimi bile çıkarmamışlardı. Beni buraya yolladılar. Abim de geleli daha 2 3 gün falan olmuştu. Akrep almış onu da kampa."

Azra merakla sordu.

"Nasıl almış?"

 

"İşte abim demiş ki ben aranıza girmek istiyorum intikam yeminim falan var. Bu zaten aralarına girmek için söylemesi gereken bir şey. Akrebin de hoşuna gitmiş. Almış getirmiş kampa. Sonra ben geldim. Tabi abime önceden haber vermişler yardımcı göndereceğiz diye. Beni görünceki o gülümsemesini hiç unutmuyorum. O kadar bunalmış ki 2 3 günde bu iğrenç dünyadan. Ben de ona hayran oldum daha ilk andan. Rol model olarak aldım onu. Abim annem babam oldu. Bu iğrenç dünyada birbirimize aile olduk." Sesi titremeye başladı. "O kadar kötü şeylere şahit olduk ki..."

 

"Ne... gibi?" Diye sordu Asya korkarak.

 

"Baskınlar oluyor işte arada. Teröristler bir askeri alıyorlar sabaha kadar işkence yapıyorlar, hiç bir şey yapamıyoruz... Kadınları çocukları kaçırıyorlar elimizden geldiğince koruyoruz ama olmuyo yine zarar veriyorlar... bir kere bir köyü basmıştık. Tabi biz önceden haber veriyoruz oradaki karakollara ilgilensinler diye ama iki terörist kaptı bir ana ve yavrusunu... Önce yavrusunu öldürdüler. Ana feryat figan ağlarken onu da alıp bi şerefsize sattılar..."

 

Hepsi ağlamaya başlamıştı.

 

"Uyuşturucu, silah kaçakçılığı zaten çok normaldi artık. Tabi abim her seferinde Mehmet amire haber veriyordu.

 

"Tüm bu kötülüklerin içinde çok sıkıldık, bunaldık ama abim yılmadı sonunda bak gitti işte Bukalemunun yanına. Kıskıvrak yakalayacak inşallah onu ve diğerlerini."

 

Azra mırıldandı. "Önce onu yakalamazlarsa..."

 

Azra zorla yutkundu. Biraz sessizlikten sonra Azraya tepsiyi eline aldı ve biraz yemeye başladı.

 

"Peki... ablamı ve beni kaçırmaya nasıl karar verdiniz neler oldu anlatsana." Dedi Asya.

 

"Bacımın annesi şehit olunca... Mehmet amir abimi gönderiyo buraya. Sonra amirim Böceğin şerefsizliğini çözünce senin tehlikede olduğunu öğrenince hayatında tek güvendiği kişiye bacımı emanet etti. Biz bacımla ilgili tüm bilgileri topladık çalıştığı yer mesleği adı soyadı. Sonra ben senin resmini gösterdim abime. Abim var ya..." Karınca Parsın Azranın resmine bakışını hatırlayınca gülümsedi. "Abim daha ilk anda erimişti seni görünce bacım."

 

Azra da gözleri dolarken gülümsedi.

 

"Gerçekten mi?"

 

"He valla. Abim öyle bi baktı ki dedim ki abi alalım istersen sana kızı..."

 

Güldüler hep beraber.

 

"O ne dedi?"

 

"Kızdı ne diyecek... Sonra senin çalıştığın hastanenin önüne geldik. Seni canlı kanlı gördüğünde zaten nutku tutuldu. Camı açtı sana bakıyo. Ama nasıl bakıyo görmen lazım."

 

Karınca derin bir nefes alıp devam etti. "Devamını biliyorsun zaten."

 

Azranın bir anda göğsü sıkıştı ona dediklerini hatırlayınca.

 

"Adam gizli görevdeki askermiş ben ona cani dedim acımasız dedim terörist dedim katil dedim. Annemin katili Böcek denen Serkana aşkım derken... Parsı annemin katiliymiş gibi yargıladım... Demediğim şey kalmadı adama. Azrailin olucam dedim, seni tedavi etmicem dedim. Niye seni tedavi edeyim dedim öl dedim..."

 

Azra ağlayarak ardarda konuştu. Sonra elleriyle yüzünü kapattı ve hıçkırıkları yükseldi.

 

"Şimdi orada eminim tedavisini de yaptırmaz. Ne olacak bu adamın hastalığı? Nasıl iyileşecek? Nasıl!?"

Karınca oflarken gözleri doldu.

"Abim... Görevini hastalığından öne koyuyor. Bir kere bana... bu örgütü yıkmadan... ölmeyeceğim demişti. Vatanı için vücudu dayanıyor. Onun yerinde başka biri olsaydı..." Karınca zorla yutkunmaya çalıştı. "Onu hedefleri tutuyor ayakta. Onları hapse tıkmadan ayrılmaz bu dünyadan."

 

Azranın yaşlı gözlerle ona baktı. "Tıktıktan sonra ne olacak?"

 

Karınca bu sorudan sonra başını eğerek hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

Azra ayağa kalktı. Yine nefesi kesiliyor gibi hissetti kendini dışarıya attı. Ayakları onu muayenehaneye götürdü. Mağaranın duvarına dayanarak etrafına baktı. Ağlaması iyice artıyordu. Bu mağaranın her yerinde hatıraları vardı. Ayaklarını sürüyerek hasta yatağına gitti.

Gözlerini sımsıkı kapatıp o anları hatırlayarak yatağa uzandı ve ağlamaya devam etti.

 

 

Akrep ise polislerle beraber karakola gitmişti. Mehmet amir onu karşıladığında yüzünde sırıtış vardı.

 

"Mehmet amir bey ne oldu beni gördüğünüze çok mu mutlu oldunuz?"

 

"Ben mutlu oldum da senin görünce mutlu olacağın biri var burada."

 

Akrep etrafına bakarken beline birden birinin kolları dolandı.

 

"Hoşgeldin kıskaçlı eklemgillerin en yakışıklısı en karizmatiği."

 

Akrep sırıtarak arkasına döndü ve Yılanı kucağına alıp kucağında döndürdü. Sonra durup sıkıca sarıldı.

 

"Sen gelirsin de ben hoşbulmam mı Narin hatunum..."

 

Birbirlerine sarılırken Mehmet amir konuştu.

 

"Pars... nasıl?"

 

Akrep Yılanın kolunu tutarken biraz ciddileşti. "Umarım iyi olur..." yutkundu. "Bukalemun ona çok güveniyor. Ama açığa çıkmaması lazım."

 

Mehmet sırıttı birden. "Ee artık sen de yoksun. Kimse ondan şüphelenmez."

 

Akrep, eski saçmalıklarını hatırlayarak utandı. Mehmet yanına gelip omzuna elini koydu.

 

"Sen bu ülke için kimsenin yapamayacağı bir şey yaptın. Kendinle gurur duy. Eski Akrep yok artık."

 

"Yok zaten. Akrep evrim geçirdi."

 

Hepsi kıkırdadılar.

 

"Mehmet Amir Bey bizim de şey işini mi halletsek bu arada ya..."

 

Mehmet kaşlarını çattı. "Ne işi?"

 

"Işte tutuklayın bizi. Cezamızı çekelim." Sonra Yılana baktı aşk ile. "Sonra hayatımıza bakalım."

 

 

"Akrep daha ona var şimdiden düşünme. Zaten yaptığınız yardımlar sayesinde eminim çok az ceza alacaksınız. Siz şimdiden hayatınıza başlayın."

 

...

3 ay sonra

...

 

"Şu dünkü baskın çok fena zaiyat vermemize neden oldu Karınca."

 

"Oğlum bunlar kudurdular. Ne son bir kaç ayda bir sürü baskın ya?"

 

 

"Hepsi de çok ağır kayıplar vermemize neden oluyor. Ne yapacağız Karınca?"

 

 

"Mühimmatlarımızı erzaklarımızı çok iyi hazırlamamız gerekiyor bu konuda eksikliğimiz var. Ayrıca baskınları haber verdim Parsa. Ne yapacağımızı ona sorarız. Ben tek başıma bir şey söyleyemem."

 

 

Azra sevinçle Asyaya baktı. 3 aydır 5 yıldır Karınca ve Parsın yaşadıklarını anlatan Karıncanın hikayeleriyle Parsa iyice aşık olmuştu ve onu çok özlemişti. Görmeden dayanamıyordu.

 

"Gelir mi gerçekten?"

 

3 ay geçmişti Pars gideli. Mehmet amir tüm karakollar ve emniyetlerle iletişime geçmiş tüm kamplara baskın verdirterek Bukalemunun Azrayla uğraşmasına izin vermiyordu. Tabi ki Mehmet bu baskınların olacağından Serkanı da asla haberdar etmiyordu. Bu sırada 3 ay gibi kısa bir sürede Pars örgütle ilgili bir sürü bilgi toplamıştı.

 

Bukalemun bu baskınlar yüzünden Böceğe iyice sinir oluyordu.

 

 

"Lan ben seni boşuna mı soktum o karakola? NASIL HABERİN OLMUYOR LAN!"

 

Bukalemun Böceğin yakasına yapıştı. "TERÖRİST KALMADI LAN ELİMDE! TÜM MÜHİMMAT YERLERİNİ DEPOLARI PATLATMIŞLAR! DÜN DE SİLAH SEVKİYATINA BASKIN YAPILMIŞ! HEPSİNİ MEHMET PLANLARKEN SEN NE İŞE YARIYORSUN LAN!"

 

 

"Nasıl oluyor bilmiyorum Bukalemun bey gerçekten her şey normal görünüyor karakolda. Ama bir bakıyorum baskın olmuş... anlamıyorum gerçekten çözemiyorum da."

 

 

Bu arada Mehmet tüm karakola Serkanın Böcek olduğunu söylemiş ama ona bu durumu bildiklerini söylememeleri gerektiğini söylemişti. Karakoldaki polisler rollerini gayet iyi oynuyorlardı.

 

Azra sıkıntıdan mutfakta yemek yaparken birden arkasından iki tezgaha dayandı.

"Azrail hanım yaptığınız yemekler de sizin kadar güzel olur mu?"

Azra duyduğu sesle birden arkasını döndü. Ela gözleri gördüğü anda gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akmaya başladı.

 

"Pars..."

 

Kollarını boynuna doladığında Pars da elini onun başına koyup sarıldı. Kokusunu içine çekti.

 

"Çok özledim seni..."

 

"Ben de güzel gözlüm ben de."

 

"AA PARS!" Mutfağın önünden geçen teröristler Parsı gördükleri anda yanına geldiler.

 

"Lan ne zaman geldin sen?"

 

"Ay hoşgeldinn. KOŞUN GELİN PARS GELMİŞ!"

 

5 dakika içinde tüm teröristler mutfakta doluştular ve hepsi hoşgeldin dedi.

 

En son gelen Karınca kalabalığı yararak Parsın üzerine atladı.

 

"Abim hoşgeldin abim çok özledim seni."

 

"Lan oğlum dur 100 kilo adamsın..." dese de Pars da ona sıkıca sarıldı.

 

 

"Bukalemundan size haberlerim var. Avluya geçelim anlatacağım."

 

Avluya geçerken Azraya dönüp baktı. "Geleceğim." dedi.

 

 

20 dakika kadar Pars baskınlarla ilgili onları oyalayacak şeyler söyledikten sonra onlara dağılabileceklerini söyledi ve uzaktan onu izleyen sevdiği kadının yanına gitti.

Ellerini yanaklarına koyup güzel gözlerine baktı.

 

"Benim... gitmem gerek... Diğer kamplara da... bir şeyler saçmalayıp oyalamam gerekiyor."

 

Azranın gözleri zaten dolmuşken yaşları patır patır döküldü.

 

"Kendine çok dikkat et. Seni bekleyeceğim her zaman."

 

Pars da ağlayarak ona sıkıca sarıldı, saçlarının kokusunu içine çekti ve siyah arabasına binip kamptan çıktı.

 

 

1 yıl sonra

...

Pars, Bukalemunun yanında görevlendirileli tam 1 yıl olmuştu. Bu bir yıl içinde örgütle ilgili tüm gizli bilgilerin tamamına ulaşmıştı. Bukalemun ona sonsuz güvendiğinden her şeyini ona anlatıyordu. Güvenliği bile ona aitti.

Arada kamplara haber götürme amacıyla Azrayı görüyordu ama kısa bir süreliğine.

Bu sırada baskınlar ardarda devam ediyordu. Örgüt yıllardır süren bu baskınlardan dolayı çok zayıflamıştı. Hiç bir baskından haberi olmayan Böcek, artık karakolun ondan şüphelendiğine emindi. Özellikle de Mehmet amirin.

 

 

"Ne demek lan senden şüpheleniyorlar? NEYİNİ AÇIK VERDİN?"

 

"Hiç bir baskından haberim olmuyor... Bana söylemiyorlar. Sonradan öğreniyorum neden söylemediniz diyorum bahane üretiyorlar. Şüpheleniyorlar benden kesin."

 

"Ulan... Ne işe yaradın lan sen orada? Ne kızı buldun ne doğru dürüst bilgi getirdin! Beceriksiz!"

 

Bukalemun sinirle elini masaya vururken Böcek başını yere eğdi. Pars da sessizce olanları izliyordu.

 

Bukalemun sinirle konuşmaya başladı. "Çok fazla baskın yedik. Çok zayıfladık. Artık onları kesin durduracak bir şeye ihtiyacımız var."

 

Bukalemun gözlerini Parsa dikti.

 

"Pars sana 10 gün süre veriyorum."

 

Pars dikkat kesildi.

 

"Mehmetin kızını 10 gün içinde bulup getirecektin. Kızıyla onu tehtit edeceğim baskınları durdursun diye." Sonra şeytani bir şekilde güldü. "Ama durdursa bile o kızı öldüreceğim."

 

Pars gözlerini hızla kocaman açtı ve Bukalemuna dikti.

 

 

"10 gün... çok kısa değil mi efendim... Kızı biliyorsunuz yer yarıldı içine girdi sanki. Bulamıyoruz."

 

Pars tedirginlik içinde konuşmuştu. Biraz daha süre kazanmak istiyordu. Azrayı korumak için...

 

 

"Daha fazla vaktimiz yok. Adamlar örgütü bitirdiler. Kamplarımda adam kalmadı. O kızı bul ve bana getir."

 

 

"An...ladım."

 

Pars hızla odadan çıktı ve kendini odasına kapattı.

Zaman gelmişti.

Kolyesini boynundan çıkarıp Azranın canının tehlikede olduğunu bildirmek üzere özel olarak konulmuş tuşa tıkladı.

 

Emniyetteki polisler, Parstan gelen kırmızı alarmı hemen Mehmete gösterdiler. Mehmet herkese emir verdi.

 

"Hazırlanın. Yarın Bukalemunu yakalamaya gidiyoruz."

 

 

Bölüm sonu...

Bölüm : 13.02.2025 14:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...