43. Bölüm

42. Bölüm~Vatan İçin

Cemre
cemre___

İyi okumalar...

Türkiyenin tüm karakol ve emniyetlerine haber gönderilmişti. Her yerden asker polis, silah bomba gibi askeri malzemeler geliyordu. Mehmet amirin karakolunda da büyük bir telaş vardı. Tüm polisler oradan oraya koşturuyor, operasyon için hazırlık yapıyorlardı. Bugün Bukalemun yakalanacak ve bu örgüte son verilecekti. Bukalemunun olduğu kulübeye Parsın kolyesi sayesinde ulaşacaklardı. Eş zamanlı diğer kamplara da baskın yapılacaktı.

 

"Hazır mı her şey çocuklar?" diye sordu Mehmet.

"Evet amirim. Her şey hazır."

 

Mehmet sevinçle gülümsedi. "Hadi bakalım. Allah yardımcımız olsun."

 

Akrep ile Yılan da onlarla beraber gidiyorlardı.

Akrep önden giderek ekibe yetişmeye çalışan Yılanı durdurdu.

"İstersen sen gelme."

"Neden?"

"Baban... sonuçta..."

"Annemi öldüren adam benim babam olamaz Akrep. Ben onun yakalanışına bizzat yardımcı olmak istiyorum."

 

Akrep destek verdiğini göstermek amacıyla kolunu sıktı. "Merak etme güzelim. Yaptıklarının cezasını çekecek."

 

Yılan gülümsedi ve beraber polislerin yanına gidip arabalara bindiler.

 

Emniyet güçleri Parsın kolyesindeki takip cihazını takip ederken Pars hiç bir şey yokmuş gibi günlük rutini olan Bukalemunun yanına gidip bugün yapılacakları öğrenecekti. Tabi ki yapmaya vakti olmayacaktı.

 

Pars kapının önüne geldiğinde içeriden Bukalemun ve Böceğin konuşmalarını duydu.

 

"Tü senin yapacağın işi... Ne halta yarıyorsun oğlum sen!"

 

Böcek suçlu bir şekilde başını öne eğdi. "Ben..."

 

Pars kapıyı çalıp konuşmalarını böldü.

 

"Gel."

 

Pars içeri girip Bukalemuna baktı.

"İstediğiniz bir şey var mı efendim?"

 

"Var Pars. O kızı bul artık bana. Yoksa ikinizin kafalarını birbirinize çarpıp beyninizi patlatacağım!"

 

Bukalemun dişlerinin arasından sinirle konuşmuştu.

 

"Merak etmeyin, her yere haber saldım. Ben de şimdi çıkacağım."

 

Pars içinden şeytani bir şekilde gülüyordu. Bugün her şey bitiyordu, yıllardır bu örgütün içinde durarak örgütle ilgili yeterince bilgi toplamıştı, yaptıkları kötülükleri olabildiğince engellemişti, sonra birinci adamın yanına girmiş onunla ilgili tüm bilgileri toplamıştı. Artık örgütle ilgili her şeyi biliyordu. Bugün bu iğrenç örgütte geçirdiği son gündü. Bukalemunla Böceğe son bir bakış atıp 'parmaklıkların arkasında görüşürüz.' diye içinden geçirdi ve odadan çıktı.

Emniyet gelmek üzere olabilirdi. Dışarı çıkıp onları beklemeliydi. Kulübenin girişine gelip dışarıya çıktı. Bir kaç korumaya seslendi.

 

"Gelin buraya gelin."

 

Korumalar hızla yanına geldiler.

 

"Buyrun Pars Bey."

 

"Beni siz götüreceksiniz."

 

Korumalar şaşırdı. Onların görevi kulübeyi korumaktı. Parsın da amacı buydu. Kulübedeki korumaları azaltıp emniyetin işini kolaylaştıracaktı.

 

"Lan aval aval bakmayın. Gelin dedim."

 

"Size bir konum vereceğim oraya gidin ben de geleceğim arkanızdan."

 

"Ama..."

 

"Lan bana karşı mı geliyorsunuz?"

"Yok Pars Bey, estağfurullah."

Korumalar hızla arabaya binerek uzaklaştılar. Böylece koruma sayısı azalmıştı...

 

Böcek küfrede küfrede kulübeden çıktı.

 

"Taktı lan bana bu adam."

 

Pars gözlerini ona çevirdi. 'Ben sana kelepçe takacağım sen bekle. Az kaldı böcük.' diye mırıldandı.

 

"Pars ne yapacağım lan bu adamla? Emniyet benden kesin kesin şüpheleniyor. Adamlar bir tane operasyonu haber vermiyorlar. Ben ne yapayım? Benim başım belada olabilir Bukalemun bana hâlâ Azra diyor..."

 

Pars sinirle elini yumruk yaptı. 'Alma lan onun adını ağzına' diye sinirle düşündü.

 

"Yer yarıldı yerin dibine girdi bu kızda. Yok oldu. Ulan Mehmet... Hep senin başının altından çıkıyor bunlar biliyorum... Belki de en başından beri şüpheleniyordu benden. Beklerim o adamdan. Cin gibi."

 

Böcek sinirle elini saçından geçirdi.

 

"Pars harbi bulabilecek misin kızı?"

 

"Elimden geleni yapacağım. Şuan bir kaç kişiyi yolladım ben de peşlerinden gideceğim."

 

"Ben de karakola gideyim. Neler yapıyorlar bir bakayım."

 

Böcek gitmek için hareketlenirken Pars durdurdu. "Böcek Bey, bence siz burada kalın. Bukalemun beye yardımcı olun. Hem biraz sinirini yumuşatmış olursunuz."

 

Böceği karakola yollayamazdı. Böceğin burada suçüstü yakalanması gerekiyordu yoksa yırtardı bir şekilde işin içinden.

 

"Nasıl yumuşatayım adam beni boğmak için yer arıyor."

 

"İstediklerini yaparsınız. Ne bileyim çay kahve bir şeyler götürün. Sinirini alın." Pars Böceğin omzunu sıktı. Aslında şuan omzunu değil boğazını sıkmak istiyordu...

 

"Siz onun Böceğisiniz... Size bağırır çağırır ama affeder. Siz bizim için çok önemlisiniz. Karakoldaki göreviniz çok önemli. İllaki affedecektir sizi."

 

"İyi deneyelim bakalım."

 

Böcek kulübeye geri döndü. Pars derin bir nefes alıp harekete geçti. Polislerin kulübeye rahatça yaklaşabilmeleri için yolları açmaya başladı.

 

Kampa baskın yapılacağı haberini Parsdan alan Karınca heyecanla Azra ile Asyanın yanına geldi.

 

"Bacım, aşkım!"

 

"Noluyo aşkım ne bu heyecan?"

 

Karınca heyecanla Asyanın elinden tutarken Azraya da sarıldı.

 

"Bitiyor, her şey bugün bitiyor."

 

Azra ile Asya heyecanla ona baktılar.

 

"Gercekten mi?"

 

"Birazdan." dedi Karınca sesini kısarak. "Polisler buraya baskın yapacak. Aynı şekilde tüm kamplara. Ve Bukalemunun saklandığı yere. Bukalemun ve Böcek bugün yakalanacak."

 

Azra ile Asyanın sevinçten gözleri doldu ve birbirlerine sarıldılar.

 

 

 

Emniyet güçleri tüm ekiplerle birlikte Bukalemunun kulübesine ilerlerken Pars polislerin girebileceği yerleri onlara ayarlamış ve odasında bekliyordu. Birinin 'baskın var' diye bağırmasını bekliyordu. Çok heyecanlıydı.

 

Bir anda dışarıdan bir gürültü koptu.

 

Pars heyecanla odasından çıkarken Böcek de çıkmıştı.

Böcek korkarak etrafına baktı.

"Ne oluyor lan?"

 

"Bilmiyorum efendim."

 

Bukalemun odasınının kapısından onlara telaşla bakarken Böcek yukarıya çıktı olanları anlamak için. O yukarı çıkarken Mehmet amir eline megafonu alıp bağırmaya başladı.

 

"Bukalemun! Etrafın sarıldı! Teslim ol!"

 

Böcek yeraltı dünyasından yukarıya açılan kapıyı hafif araladığında Mehmeti görmesiyle başından aşağı kaynar sular döküldü. Vücudu korkudan titremeye başladı.

 

"Lan... nasıl?"

 

Hızla aşağıya geri inerken Bukalemun telaş içinde titriyordu.

 

"Lan bu kadar gizli tuttuğumuz yeri nasıl buldular lan?"

 

Bukalemun stres içinde ikisine bakarken yer altı dünyasınınn ofislerine görev yapan diğer görevliler hemen yanlarına geldiler.

 

"Ne yapacağız?" diyordu herkes. Hepsi çok gergindi.

Böcek sinirle bağırdı.

 

"Ulan Mehmet... Nasıl buldun lan burayı!"

 

O sırada Mehmet tekrar uyarı yaptı.

 

"Bukalemun ve diğerleri! İçeride olduğunuzu biliyoruz! Bizi uğraştırmayın teslim olun! Yoksa biz geliyoruz!"

 

Bukalemun telaşla ellerini yüzüne koydu.

 

"Böcek lan seni burada görürlerse sen direkt bitersin." Sonra Bukalemun Parsa baktı.

 

"Çıkar bizi buradan. Pars. Çıkar bizi."

 

Pars bıyık altından güldü.

 

"Siz yukarı çıkın ateş edin onları oyalayın."

 

Teröristler hızla yukarı çıkıp çatışma başlattılar. Polisler siper alıp karşılık verdiler.

 

"Çıkar bizi Pars. "

 

Pars, Bukalemun ve Böceği de arkasına alıp yukarı çıktı.

 

Teröristler polislere ateş ederken Pars onların arkasından geçip Bukalemun ile Böceğe bağırdı. "Arkamdan gelin!"

 

Üçü de eğilerek Böcek tanınmamak için yüzünü kapatarak teröristlerin arkasından geçerek kulübenin arkasından geçip ormana kaçmaya başladılar.

 

"Aferin Pars sana!"

 

"Helal lan!"

 

Parsı tebrik ederken birden durmak zorunda kaldılar.

 

"Nereye lan Bokalemun ile Böcük?"

 

Bukalemun ile Böcek karşılarında bir arabanın önüne yaslanmış Akrebi görünce ağızları açık kaldı.

 

"Lan... se...n ölmedin mi?"

 

Akrep sırıtarak yanlarına geldi. Gözlerini kocaman açıp "Hortladım... Sizin şu halinizi görmek için."

 

Böcek titreyerek Parsa baktı. Bukalemun da korku içinde Akrebe bakarken donakalmıştı.

 

"Oğlum bunu öldürmedin mi lan? Hortladı mı bu cidden?"

 

Pars kıkırdadı. Kollarını birbirine sarıp ukalaca konuştu. "Dedi ya. Sizin için hortlamış."

 

Böcek bir Akrebin bir Parsın karşılıklı kıkırdamalarını yorumlayamadan izlerken arabadan biri indi. Bukalemun gözlerini kocaman açarak baktı.

 

"Kızım?"

 

Yılan ateş saçan gözlerini Bukalemunun üzerine yöneltti.Sinir içinde sesi titredi.

 

"Sakın... Sakın bana kızım deme. Senin gibi baba olmaz olsun. Hep senden nefret ettim hayatımın sonuna kadar da nefret edeceğim. Şu halini görmeyi o kadar çok istiyordum ki... Sonunda oldu."

Bukalemun öfkeyle bağırdı.

"Ne diyorsun Yılan sen? Doğru konuş!"

Akrep dişlerinin arasından konuştu.

"Ses tonuna dikkat et Bokalemun."

 

"Annemin, Zehra ablanın ve başka bir sürü masum insanın kanı yerde kalmadı diyorum. Bitti Bukalemun. Yolun sonuna geldin." dedi Yılan zafer sırıtışıyla.

 

Böcek ile Bukalemun korkarak birbirlerine sonra Parsa baktılar.

 

"Ne diyor bunlar Pars?"

Bukalemun tedirgin gözlerle Parsı izliyordu. Oldukça rahat görünüyordu olmaması gereken yerde.

"Pars... götürsene bizi şuradan."

 

Pars şeytani gözlerle önce Böceğe sonra Bukalemuna baktı.

 

"Yol bitti beyler. Gidecek başka yeriniz yok."

 

"Ne diyorsun oğlum sen?" diye silahına sarılacakken Böcek, Akrep bir anda onun silahını elinden aldı.

 

"Şşş! Böcük! Paniksiz..."

 

Akrep Böceğin kolunu bükerek sıkıca tuttu.

 

"LAĞN!"

 

Bukalemun kaçmak için hareket yaptığında da Pars onun yüzüne sert bir yumruk attı.

 

"Hiç bir yere gitmek yok!"

Bukalemun sendelerken Böcek de Akrep onu sıkıca tutarken bağırdı.

 

"LAN! NE YAPIYORSUN?"

 

Pars, yere yığılan Bukalemunu yakasından tutup çekiştirdi ve arabanın üzerine fırlattı.

Böcek Bukalemuna saldıran Parsa dehşetle baktı. Asla yaptıklarına anlam veremiyordu. Şuan olan hiç bir şeye anlam veremiyordu.

 

"PARS NE OLUYOR SANA?"

 

Pars sinirle bağırdı.

 

"BANA OLAN BİR ŞEY YOK! BEN AYNI BENİM! SİZİ HER GÖRDÜĞÜMDE AĞZINIZI BURNUNUZU KIRMAK İSTEYEN, SİZİ GEBERTMEK İSTEYEN BİRİYİM! SİZİ ADALETE TESLİM EDECEĞİM ŞU GÜNÜ 5 YILDIR İPLE ÇEKEN BİRİYİM!"

 

Pars Bukalemunun yüzünü çevirip ardarda yumruk atmaya başladı. Böcek şok olmuş bir şekilde Parsı dinledi. Sonra ağzından tükürükler saçarak bağırdı.

 

"HAİNDİN HA GERÇEKTEN!" diye bağırdı Böcek.

 

 

Pars Bukalemunu yere attıktan sonra alev saçan gözlerle Böceğin üzerine yürüdü.

 

"ASIL HAİN SENSİN LAN ŞEREFSİZ!"

 

Onu Akrebin ellerinden alıp yüzüne sert bir kafa attı.

 

Böceğin burnundan kan gelirken yüzüne yumruk atmaya başladı.

 

"NASIL YAPTIN LAN? KIZIN ANNESİNİ ÖLDÜRÜP SONRA NASIL ONUN YÜZÜNE BAKTIN! NASIL ONUN ELİNİ TUTTUN! ONU NASIL KANDIRDIN LAN! O SANA İNANDI SANA GÜVENDİ! ANNESİNDEN SONRA ONU HAYATA BAĞLAYAN SENSİN SANDI! HİÇ Mİ İÇİN SIZLAMADI! HİÇ Mİ VİCDANIN SIZLAMADI LAN!"

 

Bukalemun yerde acı içinde kıvranırken Akrep onun yanına gidip yanına çömeldi.

 

"Ya Bokalemun, neyim demeyeceksin. Ne olacağım diyeceksin. Daha 5 dakika önce odanda rahat rahat otururken şimdi bak parmaklıklar arkası hayatın başlıyor."

 

Akrep Bukalemunun boğazını elleriyle sıkmaya başladı.

 

"Peki çok merak ettiğim bir soru var... Kızının annesini öldüren bir adam olmak nasıl hissettiriyor?"

 

Bukalemun ellerini çekmek için Akrebin ellerini tutmaya çalıştı. Nefesi kesiliyordu.

 

"Kadına önce taciz ettin... sonra öldürdün... Ondan doğan kızına da hayatı zehir ettin öyle mi?"

 

Akrep, Bukalemunun kendinden geçecek kadar boğazını sıktıktan sonra ellerini çekti.

Ve gözleri yaşlarla dolu onu izleyen Yılana baktı.

 

"Onun kalbi olsaydı bu yaptığın kötülüklerin hiçbirini yapmazdı." dedi Yılan yerde yarı baygın bakan Bukalemuna ifadesizce bakarken.

 

Pars Böceği hala döverken Akrep Parsı tutup durdurmaya çalıştı.

 

"Pars tamam... yeter. Yeter hadi..."

 

Pars sinirle ayağa kalkıp yerde bitkin yatan Böceğe son bir tekme attı. Böcek ağzının içindeki kanı tükürürken bitkince Akrebe baktı.

 

"SEN? SEN ONCA SEFER ONUN BANA HAİN OLDUĞUNU ANLATMIŞTIN? NE OLDU ONLARIN TARAFINA MI GEÇTİN?!"

 

Akrep gülümsedi.

 

"Taraf değil Böcük. Doğru yol. Doğruları gördüm."

 

Mehmet amir ve diğer polisler de kulübedeki herkesi yakalayıp polis arabalarına bindirdiler.

 

Sonra Mehmet onların yanına gitti. Yerde yatan Bukalemun ve Böceğe bakıp yüzlerine tükürdü. Böcek Mehmeti görünce doğrulmaya çalıştı.

 

"Amirim... Amirim bir yanlış anlaşılma oldu sanırım gerçekten beni siz bilmiyor musunuz? Ben Bukalemunun burada olabileceğini tahmin edip geldim. Size de bildirecektim zaten."

Mehmet iğrenerek Serkana baktı.

"Kes Serkan. Şu halde bile hala kıvırıyorsun yalan söylüyorsun."

 

Sonra Akrep ile Parsa kelepçe attı.

 

"Onları kelepçeleme şerefi size ait. Sizin sayenizde başardık."

 

Pars gülümseyerek Bukalemunun kollarını tutup kelepçeyi geçirdi. Akrep de Böceğin.

 

"Yıllardır hayalimdi bu an. Her şeye bunun için katlandım."

 

Kelepçeyi geçirdikten sonra ayağa kalkdırdı Bukalemunu. Mehmet Parsın omzunu sıktı. "Başardın oğlum. Çektiğin her şeye değdi. Masumların kanını..." yutkundu zorla. "Yerde bırakmadın."

 

Pars gülümsedi ve Bukalemunu sürüklemeye başlayınca Akrep de Böceği sürükledi. Onları yaka paça ayrı polis arabalarına bindirdiler.

 

Etraftaki polisler Parsın önünde durup ellerini alnına koyarak Parsa selam verdiler.

 

Pars dolan gözleriyle onları izledi ve o da elini alnına koyup asker selamı verdi.

 

"Komutanım... Sizin sayenizde koca bir örgütü bitirdik. Ülkenin üzerindeki en büyük tehlikeyi yok ettiniz. Canınızı hiçe saydınız. İğrenç kötülüklere, kötü ortamlara kötü insanlara maruz kaldınız."

 

"Vatanımız için yaptım ne yaptıysam. Şuan olsa yine yaparım hiç düşünmeden."

 

 

Aynı anda tüm kamplara baskın yapılıyordu. Azra ile Asyanın da olduğu kampa baskın yaparken teröristler telaş olmuşlardı.

 

"Etrafınız sarıldı! Teslim olun!"

 

"Lan Karınca bu sefer çok farklı lan! Teslim olun diyorlar ne yapacağız?" dedi Papağan telaşla.

 

Karınca sırıttı.

 

"Oğlum ne sırıtıyorsun lan?" dedi Balık.

 

"Lan Karınca bir şey desene ne yapacağız?" dedi başka bir terörist.

 

Karınca sessiz kaldı.

 

"Ya tabi ki teslim falan olmayacağız. Sonuna kadar direneceğiz! Saldırın!" diye bağırdı Papağan ve hepsi ateş açmaya başladılar.

Ama polisler onlardan iki kat daha fazla sayıdalardı. Son baskınlarda kamplarda terörist bırakmamıştı polisler.

 

Bu nedenle kolayca içeri girip teröristleri etkisiz hale getirdiler.

 

"LANN! BIRAKIN LAN!"

 

Mehmet amir Karıncayı polislere anlatmıştı. Böylece Karıncayı hemen tanıyan polisler, ona da selam verdiler. Tıpkı Pars gibi o da duygulandı ve selamlarına karşılık verdi.

 

"Sizinle gurur duyuyoruz amirim. Neler yaptınız vatanınız için."

 

"Senin de dediğin gibi vatan için."

 

Teröristler Karıncanın o halini görünce bağırmaya başladılar.

 

"LAAAN! HAİN! KANDIRDIN MI LAN HEPİMİZİ!"

 

Polisler hepsini yaka paça arabalara bindirirken Azra ile Asya da Karıncanın yanına geldiler.

 

Teröristlerin arabalara bindirilişini izlerken ikisinin de gözleri doldu.

 

"Bitti mi her şey?"

 

"Bitti. Kurtulduk."

 

Üçü birbirine ağlayarak sarıldı.

 

"Hadi bırakın şimdi duygusallığı." dedi Asya gözyaşlarını silerken. "Parsın yanına gidelim. Bukalemunla Böceği yakalamışlardır."

 

Karınca hızla başını sallayarak arabayı hazırlamak için giderken Asya ile Azra kampa son kez baktılar.

 

Buraya getirilme anılarını hatırladı Azra. Parsı ilk gördüğü anı... Kavga etmeleri... Muayenehane anıları... En başta ona dedikleri... Sonradan onun öyle olmadığını anladığı zaman... Ona aşık olduğunu kabul etmemek için uğraştığı zamanlar... Aşık olduğunu anladığı zaman... Parsın Azraya doktor, Azrail demesi... Azranın o her ona yaklaştığında kalbinin hızlanmaları... Yan yana olan mağaraları... Göğe çıktıkları mağara tepesi... Her yerinde farklı bir anıları vardı. Kavga, mutluluk, yakınlaşma...

Bu kamp her ne kadar kötü niyetlerle kurulmuş olsa da hayatının gerçeklerini burada öğrenmişti. En önemlisi hayatının aşkını burada tanımıştı...

 

"Vay be abla. En başından beri ne zaman bitecek diyorduk, bitti bak."

 

"Bitti ablam. Ama hayatımıza güzel etkiler bırakarak bitti. İkimiz hayatımızın aşkını bulduk. Ben... hayatımın gerçeklerini öğrendim."

 

Asya gülümseyerek onu dinlerken Karınca da onların yanına geldi.

 

"Hayatımızın bu sayfası kapandı. Yeni bir sayfası açılıyor. Hazır mısınız hanımlar?"

 

Üçü de gülerek son kez kampa baktılar ve arabaya binip bu sayfayı kapatmak üzere yola çıktılar.

 

...

 

"İn lan aşağıya."

 

Pars Böceği yakasından tutup arabadan aşağı indirdi.

 

Mehmet de Bukalemunun koluna girdi. Bukalemun sırıtarak Mehmete baktı.

 

"Demek Zehranın kocası sensin... Seninle yüz yüze tanışmak bugüne kısmetmiş."

 

Mehmet sinirle gözlerini kapatarak sakin kalmaya çalıştı.

 

"Kes sesini kalan ağzını gözünü de ben dağıtmayayım."

 

Bukalemun sırıttı.

"Son görüşmeniz nasıldı? Dönerci de mi buluşmuştunuz? Ailece..."

 

Mehmetin gözleri doldu, Songülün ölmeden önce 5 dakika ne kadar mutlu olduklarını hatırladı.

Elini yumruk yapıp havaya kaldırdı.

"Sana kes sesini dedim!"

 

"Ben de aynı böyle olmuştum biliyor musun? Zehranın senin soktuğun bir ajan ve senin karın olduğunu öğrenince..."

 

Mehmet sinirle yakasına yapışıp yüzüne yumruk attı.

 

"ELİMDE KALACAKSIN KES SESİNİ!"

 

Akrep Böceği sürükleyerek Mehmetin yanına getirdi.

 

"Amirim benim ne işim olur Bukalemunla? Bakın anlattım size Bukalemunun kulübesini buldum ben ama emin olmadan size söylemek istemedim. Şimdi sizin yanınıza gelip anlatacaktım. Lütfen yanlış yapıyorsunuz şuanda."

 

Mehmet ateş saçan gözlerle onun yakasına yapıştı.

 

"KES ARTIK LAN YALAN SÖYLEMEYİ! YETMEDİ Mİ LAN YILLARDIR BANA KIZIMA SÖYLEDİĞİN YALANLAR LAN!"

 

Yüzüne yumruk attı.

 

"EŞİMİ DE Mİ YANLIŞLIKLA ÖLDÜRDÜN LAN?"

 

Bukalemun kahkaha attı.

 

Mehmet ona sert bir bakış atınca Pars Bukalemunun karnına yumruk attı. Bukalemun acı içinde inlerken hala sırıtıyordu.

 

"Amirim ben... benim böyle bir şey yaptığıma nasıl inanırsınız?"

Mehmet ağzından tükürükler saçarak bağırmaya devam etti.

"KES LAN! BARİ KABUL ET! HALA OYUN OYNUYORSUN! KIZIMIN DUYGULARINLA OYNADIĞIN BENİM GÜVENİMLE OYNADIĞIN YETMEDİ Mİ LAN!"

 

Serkan artık daha fazla oyunun işe yaramayacağını anladı ve omuz silkti.

 

"Lan... Lan kızım sana çok aşık olmuştu. Ben... ben sandım ki kızımı eskisi gibi mutlu ettin... Tam tersine bizi parçalayan mahveden senken... utanmadan aramıza girdin... Kızımın duygularıyla oynadın... ADİ KÖPEK!"

 

Mehmet ardarda Böceği yumruklarken Pars Mehmetin kollarından tutup onu durdurmaya çalıştı.

 

"Amirim tamam... kendinize zarar vereceksiniz."

 

Böcek ağzındaki kanı tükürürken Mehmete baktı sinirle.

 

"Ben çok meraklıydım size sanki."

 

"Kes sesini lan hala konuşuyorsun yürü!"

 

Akrep Böceği sürükleyerek karakola sokmaya çalışırken karakoldaki polisler Böceğe iğrenerek bakıyorlardı.

"Aile gibiydik lan biz, nasıl yaptın bize bunu?"

Böcek polislerden birine gözucuyla baktı.

"Hiç mi utanmadın lan? Buradan ekmek yedin burada sevildin sayıldın. Bu hainliği yaparken için hiç mi acımadı?"

"Vicdansız..."

"Çürü hapislerde..."

Akrep böceği diğer polislerin hakaretleri içinde karakola soktu, diğer polisler de Bukalemunu peşinden götürdüler ve ikisini de nezarete tıktılar.

 

O sırada diğer kamplara baskın yapan polislerin arabaları geldi. Teröristlerin hepsini yaka paça indirip sürüklemeye başladılar.

 

"PARS! LAN PARS! HAİNDİN LAN DEMEK! DEMEK KARINCAYLA SEN BİZİ YILLARDIR KANDIRDINIZ LAN!"

 

"LAN! SENİ AJAN PİSLİK!"

 

"ADİ AJAN!"

 

"Hadi hadi hayvanlar alemi. Hayvanat bahçesi sizi bekliyor hadi naş naş."

 

Pars eliyle karakolu gösterirken hepsi kıkırdadı.

 

En son gelen arabayı görmesiyle bir anda heyecanlandı. Siyah kapı açıldığında gülümsemeye başladı. Doğmuştu yine güneşi...

 

Azra Parsı gördüğü anda 32 diş sırıtıp üzerine koştu ve sımsıkı sarıldı.

 

"Aşkım! Çok özledim seni..."

 

Pars, Mehmet amirin onlara bakmasıyla gerildi.

 

"Azra napıyon?" dedi sesini kısarak.

 

Azra kaşlarını çatarak başını kaldırdı gözlerine bakmak için.

 

"Sarılıyorum ya. Aşık olduğum adama sarılmak suç mu? Özledim seni. Sen beni özlemedin mi?"

 

Mehmet başını çevirip kıkırdadı.

 

"Özledim güzelim özledim de... Baban burada."

 

Azra iki saniye babasına bakıp sonra yine Parsa baktı.

 

"Ee ne olacak?"

 

"Ne demek ne olacak? Azra benim komutanım ya hani baban... Sen de komutanımın kızısın. Komutanın karşısında kızıyla mı fingirdeşeyim?" dedi sesini alçaltarak.

 

Mehmet tekrardan onlara baktı ve yanlarına yaklaştı. Parsın omzuna elini koydu ve destekler nitelikte sıktı.

 

"Pars, ne zaman isteyeceksin kızımı?"

 

Pars utanarak yere bakarken Azra sırıttı.

 

"Gerçi cevabım belli zaten ama... Adetler yerini bulsun."

 

Pars heyecanla gözlerini komutanına dikti.

Mehmet gözlerindeki heyecanı görünce gülümsedi.

"Tabi oğlum, senden başka kimseyi damat olarak kabul etmem ben."

 

Pars üzgünce Azraya bakarken Azranın gözlerinin içi gülüyordu. Demek Pars ölse Mehmet amir kızını kimseyle evlendirmeyecekti... Gerçekten ölüsünün Azranın hayatını mahvedeceğini bir kere daha anladı.

 

Pars üzgün bir şekilde Azranın hayatını mahvedeceğini düşünürken Karınca Parsa sarıldı.

 

"Abim bitti abim... kaç yıllık çilemiz bitti."

 

Pars gülümseyerek sıkıca sarıldı ona.

 

"Bitti kardeşim... bitti."

 

Azra kaşlarını çatıp karakola baktı.

 

"Yakaladınız mı?"

 

"Yakaladık." dedi Mehmet. Azra sinirle elini yumruk yaptı, karakola kitlendi. Sonra hızla içeriye girdi. Bukalemunu da Böceği de bir kaşık suda boğmak istiyordu. Annesinin katilleriydi onlar.

 

Azra karakola girip bir polisi kenara çekti.

 

"Nerdeler?"

 

"Nezarete attık."

 

Hızla aşağı katta bulunan nezarete gitti ve kapıyı açtı.

 

Bir nezarette Böcek, bir nezarette Bukalemun vardı ve önünde 5 6 polis bekliyordu.

 

"Azra dur buraya böyle giremezsin..."

 

"ÇEKİL ÖNÜMDEN!"

 

Azra polisleri önünden çekip nezaretin demir parmaklıklarını sıkıca tuttu.

 

"AÇIN ŞU KAPIYI GEBERTECEĞİM İKİSİNİ DE!"

 

Peşinden hızla Pars ile Mehmet geldi.

 

"AÇSANA OĞLUM NE BAKIYORSUN!"

 

Azra polisin cebindeki anahtarları almaya çalışınca Pars durdurdu.

 

"PARS BIRAK! İKİSİ DE BENİM ANNEMİN KATİLİ! BEN DE ONLARIN KATİLİ OLACAĞIM!"

 

Bukalemun kıkırdadı. "Demek güzeller güzeli Zehranın kızı sensin... Güzelliğini annenden almışsın."

 

Mehmetin beyninde bir anda şimşekler patladı ve elleriyle parmaklıkları tuttu.

 

 

"KES SESİNİ! KARIMDAN BAHSEDEMEZSİN SEN!"

 

Azranın gözlerinden yaşlar akarken gözü Serkana ilişti.

 

"Şerefsiz..." Serkanın olduğu yere yaklaşıp elleriyle parmaklıklara vurmaya başladı.

 

"SEN BENİM ANNEMİ NASIL ÖLDÜRDÜN LAN! ANNEMİ ÖLDÜRÜP BENİM YANIMA NASIL YANAŞTIN! BENİM ELİMİ ANNEMİN KANI OLAN ELİNLE NASIL TUTTUN! HEPİMİZİ NASIL KANDIRDIN! HİÇ Mİ İÇİN ACIMADI? BİZ SANA İYİLİK DIŞINDA NE YAPTIK?!"

 

Azra elleriyle parmaklıklara vururken bir yandan da ağlayarak bağırıyordu. Pars onu karnından tutup parmaklıklardan uzaklaştırdı ve sıkıca sarıldı.

Serkan"Azra ya bağırıp çağırmadan önce bunca zamandır nerelerdeydin onu söyle. Her yerde aradım seni. Aşkım..." 'Aşkım' ı kinayeli söylemişti.

Pars sinirle parmaklıklara vurdu. "Bak o çeneni yerinden ayırırım senin."

Böcek, bir Parsa bir Azraya baktı.

"Ne var ya, sevgilimi çok merak ettim bunca zamandır. Aylardır arıyorum seni birtanem. Nerdeydin?"

 

"Serkan bak cidden..." dedi Azra ellerini kendi saçlarına yapıştırırken." Senin şu parmaklıkların arasına başını sokar kafanı koparırım..."

"Sen kendini yorma güzelim ben hallederim." Dedi Pars parmaklıklara yaklaşırken. Böcek o anda ellerini şıklattı. Ayağa kalkıp bir Parsa bir Azraya baktı.

 

"Tabi ya... Mehmet korumak için benden Azrayı... Senin yanına yolladı."

Pars puflarken Serkan ellerini birbirine çarparak alkışladı.

"Vallahi güzel plan. Biz sana güvendiğimiz için seni sorgulamayacaktık, yanında kimler var yok bakmayacaktık..."

Serkan ofladı. "Bu yenge dediğin de Azraydı değil mi?"

"Çok konuştun Serkan. Nefesini mahkemeye sakla." dedi Mehmet onu susturarak.

"Son bir şey söyleyeceğim." dedi Serkan. "Şu zamana kadar olan sevgililerim içinde en güzeliydin."

 

Pars başını hızla Serkana dikti ve bağırdı.

 

"O AĞZINI YIRTARIM SENİN!"

 

Bukalemun kapının dibinde onları izleyen Yılana baktı.

 

"Beni maphusdayken babanı ziyarete gelirsin artık kızım."

 

Yılan dişlerinin arasından konuştu sinirle. "Bırak maphusa, mezarına bile gelmem. Gelirsem de tükürmek için gelirim. Annemin katiline ben baba demiyorum."

 

Yılan nezarethaneden çıkarken Pars da hala titreyen Azranın belinden tutup dışarıya çıkardı.

 

Akrep ise ikisine sırıtarak baktı. "Yarın mahkemede görüşürüz gençler."

 

...

 

Pars ve Karıncanın başarıları için Bukalemun ve örgüt üyelerinin mahkemesinden önce bir onur töreni yapmaya karar vermişti emniyet.

 

Mehmet amir elinde iki ödülle sahneye çıkarken askerler ile polislerden ve onların ailelerinden oluşan büyük kalabalık onu alkışladı.

 

"Bugün vatanları için kendi hayatlarını hiçe sayan sayısız mehmetçiklerimizden olan iki mehmetçiğimiz için burada toplandık. Alkışlarınızla gelsinler. Pars Sarp ve Ali Karınca."

 

Azra ile Asya hızla yanında oturan Pars ile Karıncaya baktılar.

 

Pars ve Karınca kendilerine şaşkınca bakan kızların bakışlarını görünce kıkırdadılar.

 

Pars Azranın elini parmaklarından kavrayıp öptü.

 

"Merhaba hanımefendi. Tanışamamıştık. Adım Pars, soyadım Sarp."

 

Karınca da Asyanın elini öptü. "Benim adım da Ali, soyadım Karınca." Sonra kulağına fısıldadı. "Seni de Asya Karınca yapacağım."

 

Kızlar şaşkınca onlara bakarken ikisi de sahneye çıktılar.

 

Asya gözlerini Karıncaya dikmiş "Ali Ali Ali" diye ismini sayıklarken gülümsüyordu.

 

Ikisinin de sahneye çıkmasıyla Mehmet amir ödüllerini verdi.

 

"Bu ödül için çok teşekkür ederiz. Ama biz ödül için değil vatan için yaptık ne yaptıysak. Yine olsa yine yaparız. Ayrıca... ödül alması gereken iki kişi daha var."

 

Parsın gözleri birbiriyle dipdibe oturmuş Akrep ile Yılanı buldu. Karınca eliyle onların gelmesini işaret etti.

 

Akrep ve Yılan birbirlerine şaşkınca baktılar, kendilerinin çağrıldığına emin olamadılar. Karınca onlar gelmeyince sözlü olarak çağırdı.

 

"Akrep, Yılan gelsenize."

 

"La Karınca bizim orada ne işimiz var..."

 

"Hadi çocuklar." dedi Mehmet amir. Mehmet amirin de çağırmasıyla ikisi de kalktı. Sahneye çıkarken Akrep Yılanın elini tutup çıkmasına yardım etti.

 

"Mehmet amir bey, yani bizim burada olmamız çok saçma şuan..." dedi Akrep.

 

"Neden saçma olsun oğlum? Siz ikiniz yardım etmeseydiniz Bukalemunu nasıl yakalayacaktık?"

 

"Oğlum sen benim peşimi bırakmasaydın beni açık edecektin ya." dedi Pars şakayla karışık. Akrep de suçluluk ile gülümsedi.

 

"Yılan Akrebin fikrini değiştirmek de yardım etmeseydi... " dedi Karınca Yılana bakıp.

 

"He valla. Adamın fikirlerini ancak aşkı değiştirdi."

 

Davetliler dahil herkes kıkırdadı.

 

"Yani biz çok kötülük yaptık. Faydadan çok zararımız oldu." dedi Yılan başını eğerek.

 

"Ama doğruyu kendiniz buldunuz. Ve doğrunun yanında yer aldınız. Sizin iyilikleriniz kötülüklerinizi sildi."

 

Karınca Akrebin kolunu sıktı. "Öyle oğlum. Sizin içiniz masummuş. O masum yanınız ortaya çıktı ve ülkenin en büyük tehlikesini yok ettiniz."

 

"Bu uğurda canlarını kaybeden tüm şehitlerimizin, masum insanların kanı sizin sayenizde yerde kalmadı."

 

Akrep ile Yılanın başı utançtan yere dönükken Mehmet gelip ikisinin başını kaldırdı.

 

"Siz artık başınız dik yürüyeceksiniz. Bu ülkeye faydası olan kimsenin başı eğik olamaz. Hele sizin gibi fayda sağlamış kimselerin..."

 

"Biz önce bir cezamızı çekelim de... Sonra başımız ancak kalkar biraz."

 

Pars ve Karınca Yılan ile Akrebe de ödüllerini verdikten sonra alkışlarla sahneden indiler.

 

Azra ile Asyanın yanına geldiler. Azra sırıtarak Parsa baktı. "Gerçek adın da Pars öyle mi?"

 

Pars gülümsedi. "Annem koymuş. Hayvanlara ilgisi varmış."

 

Asya da gülerek Karıncaya baktı. "Sen de soyadını kod adı mı yaptın, Ali Bey?"

 

Karınca kıkırdadı ve elini Asyanın beline koyarak kendine çekti. "Bir daha söyle bakayım adımı..."

 

"Ali..."

 

"Kız sen söyleyince aşık oldum şimdi adıma. Ne güzel adım varmış benim ya."dedi. Asya da kıkırdadı ve sarılarak yürümeye başladılar.

 

Azra, fısıltıyla sormaya çekinerek konuştu.

 

"Annenle baban yaşıyor mu?"

 

"Yok, vefat ettiler."

 

Azranın gözleri doldu. Pars gözleri Azranın gözlerindeyken birden gözlerini yere dikti.

 

"Benim hastalık. " dedi başını gösterek. "Genetik galiba. Sen daha iyi bilirsin tabi de..."

 

Azra tedirgince onun yere bakan gözlerine baktı.

 

Parsın gözleri doldu. "İkisi de kanserden öldü."

 

Azra hızla ona sarıldı gözyaşları içinde.

 

"Ben dedim sana kızım dinlemedin ki beni..." dedi saçlarının kokusunu içine çekerken.

 

"Şöyle konuşma. Sen iyi olacaksın."

 

...

 

"Bukalemun ve Böcek kod adlı elebaşlarına müebbet ceza verilmesine karar verilmiştir. Örgüt üyelerine 20 yıl ceza verilmesine karar verilmiştir. Ancak... Emniyet güçlerine yardımları sayesinde elebaşlarının yakalanmasında büyük etkileri olan Yılan ve Akrep kod adlı örgüt üyeleri ceza indirimi ile 3 yıl ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Küçük yaşta örgüt üyeleri tarafından zorla kaçırılan ve yanlarında tutulan Kartal kod adlı örgüt üyesinin de 2 yıl ile cezalandırılmasına karar verilmiştir."

 

Jandarmalar başta Bukalemun ve Böceğin ve diğer teröristlerin koluna girip götürürken Pars, Azra, Karınca, Asya, Akrep ve Yılan Bukalemun ve Böceğe son bir bakış attılar. Hepsinin birbirinden alacağı vardı ama artık adaleti devlet sağlayacaktı.

 

Bukalemun, Böcek ve diğer teröristler jandarma araçlarına bindirilirken Pars Akrep ve Yılanı götürken jandarmaları durdurdu.

 

"İki dakika durun da bi vedalaşalım kardeşlerimizle."

 

Jandarmalar hüzünlü bir gülümse ile geri çekildiler.

 

Hepsinin gözleri dolmuş birbirlerine bakıyorlardı.

 

"Lan Akrep. Bir gün seni özleyeceğim diye üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi." dedi Karınca sesi titrerken.

 

"Oğlum la özleyeceğim o göbüşünü... Bana güzel yemeklerinden getirmezsen görüş zamanları küserim sana."

 

Akrep kelepçeli ellerini Karıncaya sarıp sarıldı.

 

Yılan da Asya ile Azranın yanına geldi.

 

"Biz kötü başladık seninle..." dedi Azraya bakarak. "Ama kaderlerimiz aynıymış... İkimizin de annesinin katili aynı. İkimiz de birilerine aşık olduk sandık sırf bize iyi davrandıkları için... Onlara tutunup hayatta kalmaya çalıştık. Ben..." dedi gülerek. "Başta biliyorsun sevmiyordum seni. Eminim sen de beni..." Azra da güldü gözleri dolarken. "Bizimki nefretle başladı ama kardeşliğe dönüştü..." dedi Azra. "Sen benim artık kız kardeşimsin."

 

Yılan gözlerinden patır patır yaşlar akarken Asya ile Azraya sarıldı.

 

 

Akrep kızlara yaklaşırken Yılan da Karınca ile Parsın yanına gitti.

 

"Yılan... seni üzdüysem..."

 

"Hayır Pars. Sen beni üzmedin. Sen benim gözlerimi açtın. Ben bunun için sana teşekkür ediyorum. Ben sana aşık değildim. Babamın zulmünden sonra sende huzur bulduğum için öyle sandım."

 

Birbirlerine sarıldılar.

 

"Ben seni hep kız kardeşim gibi gördüm. Sen bizim kardeşimizsin."

 

 

Akrep utana sıkıla kızların karşısında durdu.

 

"Ya ben... benim size yapmadığım şey kalmadı. Asya seni kaçırdım falan... Özür dilerim her şey için. Yani bir özürle..."

 

Azra onun kafasına hafifçe vurup susturdu.

 

"Akro gevezelik yapma ya. Sen bu ülke için yaptıklarınla her şeyi sildin yok ettin merak etme."

 

"Ayrıca Akrocum..." dedi Asya gülerek. "Senin de dediğin gibi sen olmasaydın Karıncayla tanışmayacaktım."

 

Kıkırdadılar.

 

Akrep gözlerini Parsa çevirdi.

 

"Bana bak Pars, tamam Azra yengem olabilir ama ona vakit ayırmaktan beni unutursan vallahi çok darılırım."

 

Pars kollarını açıp ona kocaman sarıldı ağlarken.

 

"Öyle bir şey mümkün mü lan."

 

"Tedavini aksatma sakın bak. Çıktığımda hapisten canlı Pars görmek istiyorum."

 

Sonra Yılanla Akrep birbirlerine baktılar gözleri dolarken. Akrep kelepçeli kollarını ona sararken Yılan da başını onun göğsüne dayayıp ağlamaya başladı.

 

"Lan kadın sensiz nasıl geçecek şu 2 yıl be?" Başını saçına koyup öptü. "Her saniye seninle kuracağım yeni hayatı hayal edeceğim. Ancak böyle geçer."

 

Yılan başını kaldırıp ellerini yanaklarına koydu.

 

"Çok seviyorum seni."

 

Akrebin gözyaşları Yılanın alnına düşüyordu.

 

"Ben de seni çok seviyorum."

 

Alnını onun alnına dayadı sonra küçük bir öpücük kondurdu.

 

"Çocuklarımıza koyacağımız isimleri düşün."

 

Jandarmalar yavaşça Akrebin ve Yılanın koluna girerken Akrep konuşmaya devam etti.

 

"En az 3 tane bak. "

 

Jandarmalar eşliğinde jandarma araçlarına yürürken el ele tutuşuyorlardı.

 

Araçlarının başında onları bekleyen Mehmet amire baktılar.

 

"İçeride rahatınız iyi olacak, korkmayın."

 

"Her şey için teşekkür ederiz."

 

"Asıl biz teşekkür ederiz." dedi Mehmet.

 

Farklı jandarma araçlarına bindirilecekleri için Akrep ile Yılan birbirlerine baktılar.

 

 

"Seni seviyorum."

 

"Seni seviyorum."

 

Jandarma araçlarına bindiler ama aracın deliklerinden birbirlerine bakmaya devam ettiler. Araçlar hareket edip uzaklaşırken Pars Karınca Asya ve Azra ağlayarak onlara baktılar.

 

Bukalemun ve Böcek jandarma aracının köşesinden onlara bakarken çökmüş ve sinmiş duruyorlardı.

 

"Bitti abim. Bitti."

 

Pars onun omzundan tutup sarıldı.

 

"Bitti kardeşim bitti."

Mehmet amir de yanlarına geldi ve

hepsi birbirine sarıldılar ve ağlamaya devam ettiler. Bu ağlamalar içinde hem hüzün hem sevinç içeriyordu. Bir yandan arkadaşlarından ayrılıyor diye üzülüyorlardı, bir yandan da Bukalemun ile Böceğin yakalanmasına seviniyorlardı. Karınca ile Parsın çilesinin bitmesine seviniyorlardı.

 

Onlar birbirlerine sarılıp ağlarken iki asker yanlarına geldi. Azra ile Asya ikisini de tanıyorlardı sanki.

 

 

"Merhaba Pars komutanım."

 

"Siz..." dedi Azra tanımaya çalışarak.

 

"Ben sizi tanıdım." dedi Asya birini gösterek. "Yaralanmıştınız. Kamptaki muayenehanede sizi ablam tedavi etmişti."

 

"Evet... Sonra Pars komutanım ile Ali komutanım beni karakola kadar taşımışlardı."

 

Azra o günü hatırladı. Pars ile Karıncanın yaralı bir askere yardım ettiğini görünce ne kadar şaşırdığını hatırladı, gülümsedi.

 

"Siz de... Pars vurulduğunda bize yardım etmek için gelen askersiniz..."

 

Akrep Parsı vurduğunda Azra kaçmak yerine Parsa yardım etmeyi tercih etmişti çünkü Pars karşılarında duran askeri korumuştu, o zaman anlamıştı onun diğerleri gibi olmadığını.

 

"Evet, Pars komutanımı ben... terörist sanmıştım... O bana yardım etti benim hayatımı kurtardı ama ben sizi öylece bırakıp gittim... Teröristsiniz diye."

 

Pars mahçup bir şekilde konuşan askerin omzuna hafifçe vurdu.

 

"Aslanım nereden bilecektin? Kendini suçlu hissetme."

 

Pars gülümseyerek konuşurken birden gözü kararmaya başladı ve başına çok büyük bir acı girdi. Dengesini kaybederek Azranın kolunu tuttu. Diğer eli başına gitti.

 

"Pars?"

 

"Abi ne oldu?"

 

"Komutanım?"

 

"Pars?"

 

Parsın gözü iyice kararırken başı dönmeye başlamıştı. Azranın göğsüne doğru kendini bıraktı...

 

Azra kucağına kendini bırakan Parsa bakarken vücudu titremeye başladı.

 

"Yo yo şuan değil lütfen Pars şuan değil lütfen..."

 

Karınca Azranın göğsüne kendini bırakan Parsı tutup yere yatırdı ağlayarak.

 

"Abim ne oldu abim, abim lütfen kendine gel."

 

Az önceki askerler hızla ambulansı ararken hepsi ağlayarak Parsın başına oturdular.

 

"Hayır Pars lütfen bu kadar çabuk değil Pars lütfen..." Azra elleri titrerken Parsa dokunmak istedi ama dokunamadı.

 

 

"Dedi işte dedi. Bukalemunla Böceği adalete teslim etmeden ölmem dedi teslim ettiği anda güçlü tuttuğu vücudu çöktü işte..."

 

Mehmet Karıncayı dürttü." Kendine gel Karınca. Bırakmayacak o bizi. " Sonra Parsın başını ellerinin arasına aldı. "Pars kendine gel hadi bırakma bizi oğlum... Hadi bak daha damadım olacaksın."

...

Bölüm sonu...

Duygu durumu çok karışık bir bölüm oldu, bazı yerlerinde çok heyecanlandım bazı yerlerinde ağladım yazarken.

Tahminlerime göre bir sonraki bölüm final :(

Ve bu beni çok üzüyor. Yazarken ağlamamın bir diğer nedeni de bu olabilir.

Ne kadar çabuk bitti ya.

(O sırada koskoca 42 bölüm 🥲)

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. 🥺

Bölüm : 17.02.2025 19:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...