44. Bölüm

43.Bölüm~FİNAL: SON DEĞİL BAŞLANGIÇ.

Cemre
cemre___

Son kez

İyi okumalar...

 

"ABİM! ABİM NOLUR BİZLE KAL!"

 

Adliyenin bahçesinde bayılan Parsı ambulansa bindirerek hastaneye getirmişlerdi. Ambulans boyunca Azra Parsın elini tutarak ağlamıştı, Karınca başını yattığı yatağa koyarak ağlamıştı. Asya bir Karıncayı bir Azrayı sakinleştirmeye çalışırken aslında o da iyi değildi, çok korkuyordu. Mehmet ise gözyaşları içinde dua ediyordu.

 

Ambulanstan Parsı çıkarıp sedyeye yatırdılar.

Pars sedyede baygın bir şekilde yatarken Azra onun elini hiç bırakmıyordu. Karınca Asya ve Mehmet de hızla indiler. Hastane acilinde görev yapan doktor yanlarına hızla geldi. Parsı sedyeyle yoğun bakıma götürürken doktor sordu.

 

"Nesi var?"

 

Azra bir yandan sedyenin kenarından tutmuştu, sesi titrerken konuştu. "Beyin kanseri. Son evreydi en son..."

 

"Tedavisine başlanmadı mı hiç?"

 

"Yani ben ilaçlarla durdurmak için elimden geleni yaptım ama... ne oldu bilmiyorum."

Azra elleriyle saçlarını geri atarken doktor sordu. "Doktor musunuz?"

 

Azra olumlu anlamda başını salladı.

 

 

Parsı baygın halde MR cihazına yatırdılar.

 

"Tümörün durumunu bilmiyoruz. Belki verdiğiniz ilaçlar iyi gelmiştir, küçülmüştür."

 

MR görüntüsü çıktıktan sonra doktorlar toplanıp baktılar.

 

"Tümor gerçekten verdiğiniz ilaçlarla küçülmüş. Ama yine de beynin çoğu yerine yayılmış."

 

"Bence önce ameliyata alıp cerrahi müdahale ile küçültelim. Sonra kemoterapiye başlarız."

 

Parsı ameliyat için hazırlarken Azra da hazırlanmak istedi ama Mehmet, Asya ve Karınca izin vermedi. Parsı o halde görmek Azrayı daha kötü yapardı çünkü.

 

 

Ameliyathanenin kapısının önünde bitmek bilmeyen saatler başlamıştı.

 

"Abimdeki vatan sevgisini görüyor musunuz? Adam Bukalemunu tıkmadan ölmeyeceğim dedi. Şu zamana kadar direndi şu lanet hastalığa. Tıktığı anda da kendisini saldı... Bu zamana kadar vatanı için kendini tuttu. Doğru düzgün tedavi olmadan 2 yıl şu hastalığa direndi..."

 

Asya sesi titrerken konuştu.

 

"Biz hastaneye gitmesi lazım deyince olmaz yakalanır diyordunuz. Ama zaten askermiş, niye getirmediniz bunca zaman hastaneye?"

 

"Ben dedim abime kaç kere dedim. Bir şekilde gideriz hallederiz dedim. Ama o dedi ki teröristlerin dikkatini çeker operasyon açığa çıkar ya da tedaviyle uğraşırken nasıl Bukalemunu yakalayacağım dedi. İstemedi."

 

 

"Son zamanlarda gerçekten tedaviyi reddediyordu." dedi Azra ona zorla tedavi uygulamak istediği zamanları hatırlayarak.

 

 

"Evet işte çünkü iyice yaklaşmıştık Bukalemuna. Tedaviyle vakit kaybetmek istemiyordu."

 

 

"Ama bak kızım sen ne yaptıysan iyi olmuş tümörü büyümemiş. Zaten seni kampa götüreceği zaman kaçırma nedeni olarak sana iyileştirmek diyecekti. Ben de dedim ki gerçekten iyileştirir benim kızım. İyi geldin sen ona."

 

Azra tekrar ağlamaya başladı.

 

"Ben ona neler dedim ya... Adam ülkesi için uğraşırken ben ona öl dedim geber dedim..."

 

 

"Kızım nereden bilecektin..." diyerek sarıldı Mehmet Azraya.

 

Karınca yere çöktü ve bacaklarını karnına çekip dizlerine çenesini koydu.

 

"O ölürse ben de ölürüm..."

 

Asya da yaşlı gözleriyle Karıncanın yanına çöküp sarıldı ona.

 

 

Aradan 6 saat geçmişti. En sonunda ameliyathanenin kapısı açıldı. Hepsi apar topar kalktılar.

 

"Tümörün bir kısmını cerrahi müdahale ile aldık. Ama daha fazla kısım var. Cerrahi müdahale uygulamanın tehlikeli olacağı bölgeler. Bu yüzden kemoterapi ve ilaç tedavilerine başlayacağız."

 

Parsı normal odaya alıp uyanması için beklemeye başladılar.

Bir yanında Karınca bir yanında Azra yatağın başındaki sandalyelerde de Mehmet ve Asya duruyordu.

 

Bir kaç dakika sonra Pars kımıldanmaya başladığında hepsi gözlerini ona dikti. Azra elini saçlarına koyup okşadı.

 

"Parsım..."

 

Pars gözlerini kırpıştırarak açtığında gördüğü ilk şeyin Azra olmasıyla gülümsedi.

 

"Öldüm de cennete geldim herhalde." Ellerini sıkıca tuttu Azranın. "Bir melek var yanımda."

 

 

Azra gülerek Parsa sarıldı. Pars elini Azranın beline koyup sarılırken karşısında yarı ağlamış yarı gülümseyerek duran Mehmeti görünce utandı.

 

"Azra dur baban burada." dedi fısıldayarak. Sonra yatakta doğrulmaya çalıştı.

 

"Pars ne yapıyorsun ya?"

 

"Kızım komutanım buradayken ben yatacak mıyım böyle?"

 

"Pars saçma sapan konuşma oğlum." dedi Mehmet yanına gelip.

 

"Abi aklımız çıktı. Çok korktuk."

 

Pars eliyle başını yokladı.

 

"Naptılar?"

 

"Cerrahi müdahaleyle tümörünü küçülttüler. Kalan kısmını da kemoterapiyle yok edeceğiz inşallah." dedi Azra.

 

Pars önce Azraya baktı hüzünlü bir şekilde, sonra odadaki herkese teker teker baktı.

 

"Bakın, açık açık konuşacağım sizinle. Benim bu tedaviden hiç ümidim yok. Öleceğimi biliyorum. Siz de... kabullenseniz iyi olur."

 

"Hayır Pars. Ölmeyeceksin." dedi Azra elini tutarken. "Sana kampta yaptığım tedavi işe yaramış biliyor musun? Büyümemiş tümörün."

 

Pars birden gülümsedi. "Harbi mi?"

 

"Harbi... Tümörün daha fazla alana yayılmasını engellemişiz. Şimdi onu cerrahi müdahale ile de küçülttüler. Geri kalanı da kemoterapi yok edecek inşallah."

 

Azra yatağın yanına oturup elini yanağına koydu.

 

"Bir daha ölümden bahsetmeyeceksin. Bizim seninle yaşayacak çok güzel günlerimiz var."

 

Pars dolu gözleriyle ona baktı. "En başından beri bana iyi geleceğini biliyordum. İlacım tedavim nefesim sensin."

 

...

 

Parsın kemoterapi tedavisi başlamıştı ve artık hep hastanede kalıyordu. Azra onun refakatçisiydi ama Karınca, Asya hiç başından ayrılmıyorlardı. Mehmet de iş çıkışı direkt geliyordu yanlarına.

 

"Abim nasılsın iyi misin?"

 

"İyiyim."

 

"Su falan ister misin Pars ya da acıktıysan gerçi yemek saatin de geliyor az kalmış."

 

"Sağol Asya yemeği hemşireler düşünür siz beni bir salın."

 

"Dur abi şu yastığını düzelteyim bi."

 

Pars gözlerini devirirken Karınca Parsın yastığını düzeltti.

 

"Oğlum gerek yoktu sal beni bi..."

 

"Abi kıyafetlerini değiştirebilirim istersen terlediysen falan..."

 

"LAN KARINCA BENİ BI SAL!"

 

Pars bıkkınlık içinde bağırırken Azra kıkırdayarak yanlarına geldi.

 

"Salın gerçekten."

 

Pars Azrayı baştan aşağı süzüp gülümsedi. "Geldi benim meleğim."

 

Azra, hasta yatağında oturan Parsın yanağına öpücük kondurdu.

 

"Nasıl hissediyorsun?"

 

"Seni görünce kötü hissetme ihtimalim yok ki benim..." Pars ellerini Azranın saçlarına koyup okşadı. "Tüm ağrılarım geçiyor seninle..."

 

Azra gülümseyerek bakmaya doyamadığı ela gözlerine bakarken hemşirenin geldiğini görünce kendini toparladı.

 

"Haftalık kemoterapi günün bugün."

 

 

Karınca, Pars tedavi için hazırlanırken onu izlemeye dayanamadı ve kendini dışarıya attı.

 

 

"Allahım nolursun abime şifa ver. Lütfen yardım et ona..."

 

 

...

 

1 aydır Parsa kemoterapi uygulanıyordu ve artık saçları dökülmeye başlamıştı... Pars en sonunda tamamen kazıtmak istediğini söylemişti Azraya. Azra bunu duyunca ağlamaya başladı sonra küçük bir makineyle geri geldi odaya. Parsın saçlarını keseceği makineyi tuttuğu elleri titriyordu. Pars onun titreyen ellerini nazikçe tuttu.

 

"Kökü bende zaten güzelim. Hadi."

 

Pars yataktan kalkıp sandalyeye oturdu. Azra sandalyenin arkasına geçip parmaklarını yarısı dökülmüş saçlarının arasından geçirdi.

 

"İyileşeceksin Pars..." dedi sesi titrerken.

 

Pars saçlarına dokunan elini tutup öptü.

 

"İlacım da tedavim de sensin, sen yanımda ol yeter."

 

Azra gözlerinden yaşlar akarak makineyi çalıştırdı ve Parsın saçlarını kesmeye başladı. Saçları avuç avuç yere dökülürken Azra ağlıyordu. Ona bir şey olursa, iyileşemezse ne yapardı? Onsuz hayat nasıl geçerdi?

 

...

 

Kemoterapiler haftada bir yapılıyordu. Kemoterapinin yan etkileri fazlaydı sürekli başı dönüyor midesi bulanıyordu.

Kemoterapiyi aldıktan sonra bir kaç gün yan etkileriyle uğraşıyordu, sonradan daha iyi oluyordu. İyi olduğu günlerden birinde yemek yerken Karınca birden odaya girdi. Elinde bir takım elbise çikolata ve çicek vardı. Pars kaşlarını çatarak ona baktı.

 

"Bunlar ne lan?"

 

"Kalk abi yataktan kalk kalk."

 

Parsa destek olarak yataktan kaldırdı ve takım elbiseyi üzerine tuttu.

 

"Ayy çok iyi çok yakıştı."

 

Pars sinirle üzerine tutulan takım elbiseyi çekti.

 

"Karınca salak mısın sen? Ne bunlar?"

 

"Abi neye benziyor? Çikolata çicek ve takım elbiseyle ne yapılır?"

 

"Ben de zaten ona kızıyorum ya! Kaç kere dedim sana Azrayı ümitlendirme diye?"

 

Karınca takım elbiseyi askısından çıkarıp eline tutuşturdu. "Bacım senin tersine çok ümitli. Onun sayesinde ben de ümitliyim. Senin yanında dura dura karamsar olmuştum, bacım ümide alıştırdı beni. Sen de alışacaksın. Ümitli olacağız abi."

 

 

Pars gözlerini devirdi. Karınca da gülerek takım elbiseyi giymesine yardım etti.

 

"Düzelt yüzünü abim. Sevdiğin kadını babasından isteyeceksin birazdan. Kavuşmanıza az kaldı."

 

 

Sonra Parsa göz kırpıp dışarı çıktı bir kaç saniye sonra da geri geldi. Elinde başka bir takım elbiseyle beraber.

 

"Bu ne oğlum bunu da mı ben giycem?"

 

Karınca kıkırdadı.

 

"Yok bunu ben giycem."

 

Pars heyecanla gözünü açtı. "Sen de mi..."

Sonra sıkıca sarıldı Karıncaya. "Allah tamamına erdirsin kardeşim."

 

"Seninki de tamamına erecek abim. Ümitsizlik yok."

 

Pars gülümsedi. Karınca da hemen hazırlanmaya başladı.

 

 

O sırada Azraya haberi Mehmet veriyordu.

 

"Kızım hadi bakalım hazırlan. Asyayla hazırlanın süslenin püslenin."

 

"Neye baba?"

 

Mehmet Azranın yüzüne sırıtarak baktı.

 

"Pars seni benden isteyecek."

 

Azra sevinçle babasına bakarken Mehmet de Asyaya döndü. "Ee kızım yani Karınca seni isteyecek. Hadi bakalım. Hazırlanın güzelce."

 

Asya heyecanla ellerini birbirine çarptı.

 

"Ay ablammm aynı anda sözümüz kesilecekk."

 

Azra ile Asya heyecanla alışverişe çıktılar. Azra mavi uzun askılı bir elbise alırken Asya mor diz altı söz için uygun elbise aldı. Makyajlarını ve saçlarını yaptılar.

 

 

"Of çok heyecanlandım ben ya." dedi Azra saçını düzeltirken.

 

"Ablam bence sen değil Pars heyecanlansın böyle bir güzellikle evleneceği için. Seni görünce yine geldi benim meleğim... diye eriyecek"

 

"Kız dalga geçme."

 

"Ne yalan mı? Adam en başından beri sana melek diyor."

 

"O meleğin başında ölüm de var ama..." dedi rujunu eline alırken. Sonra bir an duraksadı, gözleri dolmaya başladı.

 

 

"Ben Parsı ümitlendiriyorum kötü bir şey olmayacak diye. Ama içimde bir korku var Asya... ya işe yaramazsa tedaviler? Ya iyileşmezse..."

 

Asya Azranın yanına gelip ellerini tuttu.

 

"İnşallah olmaz ablam. İnşallah bu zorlu günler geçecek ve gelecekteki güzel hayatımızda başardık diye anlatacağımız bir anı olarak kalacak."

 

"İnşallah ablacım."

 

"Hadi şimdi ağlayıp makyajını bozma."

 

Azra kendini toparladı ve Asyayı baştan aşağı süzdü.

 

"Kız Karınca seni görünce yine o ne yaa diyecek"

 

Asya Karıncayla ilk karşılaştıkları zamanı hatırlayınca gülümsedi.

 

"Öyle demişti gerçekten."

 

"Bizim oğlanlar bize ilk görüşte aşık olmuşlar, ne şanslıyız."

 

...

 

"Oğlum çok gerildim lan. Lan komutanımdan ben nasıl kızını isteyeceğim ya..."

 

Pars yatağının etrafında tutunarak heyecanla yürürken Karınca saçına jöle sürüyordu.

 

"Abi sakin ol rahat ol..."

 

"Oğlum sen nasıl bu kadar rahatsın ya? Sen de Mehmet amirden isteyeceksin Asyayı..."

 

"Çünkü kötü bir şey yapmıyoruz, yuva kurma üzerine bir adım atıyoruz abim. Komutanımız da babamız olacak."

 

Pars gergin bir şekilde yatağa otururken topuklu ayakkabı sesi duymasıyla birlikte başını kapıya çevirdiğinde gördüğü ile donakaldı.

 

Uzun mavi elbisesiyle, kokusuna hasta olduğu kahverengi güzel saçları salık bırakmış, önden iki parçası örgülü, sade ama etkileyici makyajıyla gelen Azra...

 

"O ne ya..."

 

Asya da sarı saçlarını topuz yapmış öndeki tutamlarını topuzundan dışarı çıkarmıştı, omuzları açık modeliyle mor elbisesi üzerinde çok zarif ve şık durmuştu.

 

Asya Karıncanın tepkisini duyunca kıkırdadı. Azra şok olmuş bir şekilde ona bakan Parsı baştan aşağı süzdü. Takım elbise bir insana bu kadar mı yakışırdı... Saçları üzücü bir amaçla kesilmiş olsa da kel hali bile çok çekici olmuştu...

 

Kampta pantolon tişört, sonraları terörist kıyafetinden başka bir şeyle görmemişti Azra.

 

Birbirlerine yaklaşıp birbirlerine bakmaya başladılar, ela ve mavi gözler birbirine karışıyordu.

 

 

"Ç...ok güzel olmuş...sun."

 

"Sen de çok yakışıklısın..."

 

 

"Ulan naptınız siz ya. Biz zaten kalpten gideceğiz heyecandan. Siz bizi erittiniz bir de..." dedi Karınca.

 

 

"İyi akşamlar gençler."

 

Hastane odasının kapısının önünde Mehmetin sesi duyulunca hepsi birden kendilerini toparladılar.

 

"Erkeklerimiz çikolata çiceklerinizi alın gelin bakalım yanımıza."

 

Pars heyecanla çikolata ve çiceği alan Karıncaya üzgünce baktı. Azra onun üzüldüğünü görünce elini koluna koydu.

 

"Parsım? Noldu?"

 

"Ben... böyle hastane odalarında... hiç olması gereken gibi değil... Ben çikolatamla çiceğimle senin evine gelecektim. Kapı da beni karşılayacaktın. Tuzlu kahvemi yapacaktın... Hiç biri olması gereken gibi normal değil. Sen böylesini haketmedin."

 

Azra gülümseyerek yere bakan Parsın çenesinden tutup kendisine baktırdı.

 

"Biz en başından beri normal değildik ki zaten. Bizi biz yapan normal olmayışımız. Ne olsun istiyordun Pars efendi? Sokakta yanlışlıkla çarpışacağız eşyalarım düşecek sen yardım edeceksin falan." Yüzünü buruşturdu. "Peh. Çok sıkıcı. Bizim ilişkimizin olayı normal olamaması. Ve ben böylesini seviyorum."

 

Pars gülümsedi.

 

"Ama illaki içinde kalmasın gelecekteki karımın diyorsan..." dedi Mehmet. "Burayı ev olarak görün. Çıkın bakayım dışarı."

 

Mehmet, Karınca ile Parsı dışarı çıkarıp kapıyı kapattı.

 

Pars gülümsedi ve kapıyı tıklattı. Azra ile Asya da gülerek açtılar.

 

"Hoşgeldiniz..."

 

Pars çiceği ve çikolatayı Azraya bakarak kızlara uzattı.

 

"Böyle bir karşılamayı biz nasıl hoşbulmayalım?"

 

Azra çiceği alırken Parsın yanağını öptü.

 

"Kızım napıyon babanın yanında?"

 

"Sözlüm olacak adamı öpüyorum napmışım?"

 

Pars güldü. "Ne dedin sen? Bi daha desene..."

 

"Sözlüm..."

 

 

Mehmet yalandan öksürüp onların anlarını bozdu.

 

"Hadi gelin bakalım oturun."

 

Odanın içindeki koltuklara oturdular. O sırada bir hastane görevlisi geldi ve ocak koydu.

 

"Asyacım, aşkım gidip baksana ne var orada..."

 

Asya ocağın yanındaki kahve, cezve, fincan ve tuzu görmesiyle gülümsedi.

 

 

"Abla gel."

 

Azra da bir çocuk gibi sevinçle ayağa kalktı ve kahve pişirmeye başladılar.

 

 

Mehmet Karınca ve Parsa sırıtarak bakıyordu. Pars çok gergindi, gerginlikten bacağını sallıyordu.

 

 

"Pars noldu kızımı vermeyeceğim diye mi korkuyorsun?"

 

"Yok komutanım..."

 

Evet tam olarak ondan korkuyordu.

 

"Zalımın kızları az tuz koyun biz de insanız." dedi Karınca.

 

Asya ile Azra ise tam tersine bol tuz koyup kahveleri servis ettiler.

 

 

"Abim gazamız mübarek olsun."

 

Karınca burnunu tıkayıp bir dikişte kahveyi içti.

 

"Ağyykkk."

 

Pars güldü ve kahveyi yudum yudum içmeye başladı.

"Bizim aşkımız ne badireler atlattı, atlatıyor. Tuzlu kahve mi bize diz çöktürecek?"

 

Azra utanmıştı, tebessüm etti.

 

"Evet... gelelim sebeb-i ziyaretimize..." dedi Karınca oturuşunu düzeltip. Sonra Parsa baktı.

 

"Komutanım, Allahın emri peygamberin kavliyle kızınız Asyayı oğlumuz Ali Karıncaya istiyoruz."

 

Mehmet yanı başında oturan Asyanın elini tuttu. "Asyam... benim manevi kızım... Anasının babasının bana emaneti. Emanet olduğu için üzerine kendi kızımdan daha çok titredim... Sen ne dersin kızım?"

 

Asya yanakları kızarırken konuştu.

 

"Siz nasıl münasip görürseniz Mehmet amca. Ama benim gönlüm var bu adamda."

 

Karınca sırıttı.

 

"O zaman verdim gitti."

 

Hepsi birden alkışlarken Mehmet cebinden yüzükleri çıkardı, ikisinin de parmaklarına takıp kurdeleyi kesti.

 

"Hayırlı uğurlu olsun. Allah tamamına erdirsin."

 

Karınca önce Mehmet amirin elini öptü, sonra Pars ile Azraya sarıldı. Asya da peşinden aynı şeyleri yaptı.

 

"Eee o zaman..." dedi Karınca. "Erkek tarafı olarak konuşmaya başlıyorum."

 

Pars kıkırdadı.

 

"Komutanım, Allahın emri peygamberin kavliyle kızınız Azrayı oğlumuz Parsa istiyoruz."

 

Azra ile Parsın gözleri birbirine değdi, sonra Mehmete döndü.

 

"Gönlün var mı diye sormayın komutanım..." dedi Karınca sırıtarak. "Ben en başından tüm hikayeyi anlatırım yani hepsine şahit oldum gayet de birbirlerinde gönülleri var. Deliler gibi aşıklar birbirlerine."

 

Pars hafifçe Karıncanın kafasına vurdu.

 

"Ne diyon oğlum?"

 

"Yalan mı yav?"

 

Pars gülerek gözlerini Azraya çevirdi. "Değil..."

 

"Ne dersin kızım?"

 

"Karınca haklı baba. Deliler gibi aşığım ona."

 

Bu sefer yanakları kızarıp utanan Parsdı...

 

"O zaman verdim gitti."

 

Hepsi alkışladılar. Mehmet diğer yüzükleri de çıkarıp parmaklarına taktı ve kurdeleyi kesti.

 

"Allah tamamına..." dedi yutkunmaya çalıştı. "Erdirsin."

 

Pars gözlerini yere dikerken Azranın onun başını havaya kaldırıp gözlerine baktı.

 

"Erecek inşallah."

 

Pars alnını Azranın alnına koyup gözlerini kapattı.

 

"Sözlüm mü oldun şimdi sen benim?"

 

Azra sırıttı. "Oldum ya."

 

...

 

Parsa 2 aydır kemoterapi uygulanıyordu ve bugün Pet CT çekilip tedavinin işe yaramayıp yaramadığına bakacaklardı.

Hepsi çok gergindi, birbirlerine göstermeselerde. Kötü bir sonuç çıkarsa ne olacak diye akılları çıkıyordu.

 

Pet sonuçlarına bakan Azranın gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

 

"Abla ne oldu?"

 

"Bacım nolmuş iyi mi azalmış mı?"

 

Azra bir yandan ağlamaya bir yandan da gülmeye başladı.

 

"Bacım ne oluyo anlatsana ya..."

 

"Azalmış... İyice azalmış. Küçülmüş. Tedavi işe yarıyor."

 

Karınca sevinçle havaya zıpladı ve önce Asyayı sonra Azrayı kucağına alıp sevinçten döndürdü.

 

"ABİM İYİLEŞİYORRRR!"

 

Hep beraber Parsın yanına gittiler.

 

Pars çok korkuyordu kötü bir sonuç çıkmasından. Ölecek olmasından korkmuyordu, geride harap tükenmiş bitmiş bir Azra bırakmaktan korkuyordu.

 

 

"ABİ! ABİİ!"

 

Karınca hızla Parsın boynuna sarıldı.

 

"Lan ne oluyo? Ölüyor muyum?"

 

Azra sinirle omzuna vurdu. "Tövbe de ya. Tam tersine. İyileşiyorsun. Tedavi işe yarıyor..."

 

Parsın gözlerinden yaşlar akarken Azrayı bileğinden tutup kendine çekti ve sıkıca sarıldı.

 

"Senin sayende bu meleğim... Sen bana iyi geldin..."

 

Azra da Parsın başını öpüp sarıldı.

 

Bir kaç ay sonra

...

 

"Pars Bey, iyileşiyorsunuz."

 

Doktorun söylediği ile hepsi birbirine heyecanla baktı.

 

"Gerçekten mi?"

 

"Evet, tedaviniz işe yarıyor. Tümörün çok az bir kısmı kalmış. Bir kaç kere daha kemoterapi verdikten sonra son pet çekimiyle belki de taburcu olabilirsiniz."

 

"Allahım, sana şükürler olsun."

 

Odadaki herkes şükredip gözyaşlarına boğuldular sevinçten.

 

Azra Parsın yanaklarına elini koydu.

 

"Dedim ben sana. İyileşeceksin dedim."

 

Birbirlerine sıkıca sarıldılar.

 

 

"Sağolun Ahmet Bey. Ben sizin de fikrinizi almak istemiştim." dedi Azra doktora.

 

"Rica ederim ne demek. İyi günler."

 

Doktor odadan çıkarken Pars da hareketlenmeye başladı.

 

"Ne oldu?"

 

"Akrebi özledim ben. Beni Akrebe götürün."

 

Karınca kıkırdadı.

 

"Oğlum ne gülüyon? Adama söz verdik ziyarete gideceğiz diye kaç ay oldu tedavi zımbırtısı yüzünden gidemedik. Önce Akrebe sonra Yılana gidelim."

 

"Tamam ama hemen geri döneceğiz." dedi Azra. "Kendini fazla yormaman lazım."

 

Pars gülerek gözlerine baktı. "Şu gözlerine baktığım an gider benim yorgunluğum merak etme."

 

...

 

"Çetin, ziyaretçin var."

 

Akrep hapishanedeki ranzasına uzanmış gözlerini kapatmış Yılanı düşünüyordu.

 

"Lan Çetin! Ziyaretçin var diyoruz!"

 

Akrep, Yılanı gelinliği içinde hayal ederken bağıran gardiyanın sesiyle sinirle gözlerini açtı ve odadakilere seslendi.

 

"Oğlum kim bu Çetin sağır mı ya? İki dakika hayal kurdurtmuyorsunuz be."

Odadakilerden biri sinirle konuştu.

 

"Sensin ya gerizekalı."

 

Akrep durdu ve gözlerini kapatıp başını salladı.

 

"Doğru lan Çetin benim." Ayağa kalkarken mırıldandı. "Ne yapayım alışamadım ismime daha."

 

Akrep derin nefes alıp görüş odasına gitti.

Karşısında gördüğü kişilerle yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.

 

"Lan, adın Çetinmiş ya oğlum senin hahahahah" diye kahkaha attı Karınca.

"Gardiyana diyoruz Akrep o diyor ki o kim adını bilmiyoruz diyoruz."

 

Akrep sıkıca sarıldı Karıncaya.

 

"Ben de bilmiyorum adımı. Senin adın neydi lan?"

 

"Ali."

 

"Ooo tam senlikmiş."

 

"Benimkini merak etmiyor musun lan?"

Akrep arkasından gelen sesle gülümsemesini iki katına çıkardı.

 

"Kediciktir seninki evcil kedicik."

 

Pars kollarını Akrebe sardı ve sıkıca sarıldılar.

 

"Ne harbi lan ismin?"

 

"Pars..."

 

 

"Oğlum dalga geçme harbi ne ismin?"

 

"Lan dedik ya işte Pars."

 

"Harbi mi?"

 

"He harbi. Annem hayvanları çok seviyormuş."

 

Akrep kıkırdadı.

 

"Nasılsın kardeşim iyi misin?" dedi Pars.

 

"İyiyim ya. Günler geçtikçe..." dedi sandaleyeye otururken. "Içim rahatlıyor biraz daha. En azından cezamı çekiyorum. Vicdan azabım hiç bitmeyecek biliyorum ama bir nebze azalıyor."

 

"Akrep sen yaptıklarınla bu ülkenin başındaki dertleri bitirdin. Ya koca bir örgüt bitti. Sayende." dedi Azra.

 

Akrep hüzünlü bir gülüş attı. "Sağol yenge."

 

Sonra bir çocuk gibi konuştu. "Oğlum siz neden bu kadar geç geldiniz lan? Unuttunuz mu beni?"

 

"Ya olur mu öyle şey..." dedi Pars ve elini onun ensesine koydu. "Platoniğiz olum biz nasıl unutalım seni."

 

"Hem..." dedi Asya. " Sana bir müjdemiz var."

 

"Neymiş yenge?"

 

"Pars iyileşiyor." dedi Azra.

 

Akrep heyecanla Parsa baktı. "Aslan kardeşim benim ya. Biliyordum illaki iyileşeceğini biliyordum..." diyerek sarıldı ona.

 

"Yalnız Aslan değil Pars. Pars daha güzel bir hayvan." dedi Azra gülerek.

 

 

"Yılan... Yılan nasıl?"

 

"Mehmet amir en son görmeye gitmişti. İyi dedi. Biz de birazdan gideceğiz..."

 

"Tamam. Selam söyleyin... Bir de..." dedi gözleri dolarken. "Onu çok sevdiğimi..."

 

"Şt Akrep." dedi Azra onun hüzünlendiğini görünce. "Buradan çıkınca diyorum. Toplu düğün yapalım ne dersin?"

 

Hepsi birden şaşkınca Azraya baktılar, sonra gülmeye başladılar.

 

 

"Allahım hayallerim gerçek oldu. Kardeşlerimle aynı gün evleneceğiz!" diye bağırdı Karınca sevinçle. "Bana bakın, çocukları da aynı zamanda yapacağız. Bizim gibi kardeş olarak büyüyecekler. Tamam mı?"

 

"Tamam tamam. Çocuk yapmadan önce sana zamanını sorarız Karınca."

 

...

 

"Akrep nasıl?"

 

"Sana selamı var güzelim."

 

"He bir şey daha var. Seni çok sevdiğini iletmemizi istedi."

 

Yılan gülümsedi.

 

"Kız ne güzel ismin varmış senin ya." dedi Azra. "Kardelen..."

 

"Akrebin ismi neymiş?"

 

Asya sırıttı. "Çetin."

 

Yılan da kıkırdadı. Sonra hüzünle gözlerini çevirdi.

 

"Annem... Hiç göremediğim için onu. Neden koydu bilmiyorum... Benim gibi iğrenç bir olay sonucu doğan bir çocuğa neden böyle güzel bir isim koyar ki?"

 

"Güzelim, deme böyle." dedi Asya. "Sen bu kadar olayın içinde en güzel en masum şey olarak geldin annene. Annen seni görünce eminim gülümsemiştir. O minik minik ellerin, yeşil yeşil gözlerin... Eminim gözünü almışsındır annenin. Ne güzel bir kız bu demiştir. Çicek kadar güzel bir kız."

 

"Kendini o olayın suçlusu hissetmemelisin. Suçlu tek kişi var, o da cezasını çekiyor. Öbür tarafta da çekecek. Sen annene hediye olarak geldin." dedi Azra.

 

Yılan ikisine de gülümseyerek baktı.

Azra da ona... Kaderleri birbirine ne kadar benziyordu...

 

"Senin annen benim ikinci annem oldu biliyor musun? Babam olacak adamın dayaklarından beni kaç kere kurtardı, kaç kere dinledi kaç kere derdime çözüm buldu... Hatırlamıyorum. Çok yardımcı oldu bana. Yanımızda kaldığı süre boyunca ben anne eksikliği hissetmedim."

 

"Boşuna demedik sana kardeşimizsin diye..." dedi Azra gözleri dolarken.

 

Hepsi birbirine sarılırken Pars ile Karınca da gülümseyerek onları izliyordu.

 

...

 

1 yıl sonra

...

 

"Lan oğlum kravat takmak zorunda mıyız ya?"

 

"Sen takma Akrep."

 

"He iyi."

 

Akrep kravatı çıkarmaya yeltendiğinde Karınca eline vurdu.

 

"Lan manyak! Kravatsız damat mı olunur?"

 

"Offf. Ne bu ya, gelinliksiz gelin olmaz kravatsız damat olmaz. Valla bu kalıplaşmış yargılardan sıkıldım artık."

 

"Kes felsefe yapmayı Akrep." dedi Pars.

 

Akrep ile Karınca Parsı takım elbiseyle görünce "oooooooooo" yaptılar aynı anda.

 

"Üf be. Adam adam." dedi Karınca Parsın kafasında çıkan ve kelliğini yok eden saçlarını karıştırıp.

 

"Oğlum yapma lan zaten anca kapandı kelliğim..."

 

"Kel bile yakışıklıydın oğlum sen daha ne istiyon?" dedi Akrep ve aynada hepsi kendisine baktı.

 

"Evleniyoz mu la biz harbiden?" dedi Akrep.

 

"He evleniyoz vallahi. Ben de inanamıyorum."

 

"İnanması çok zor ama harbi evleniyoruz."

 

"Hadi o zaman gelinlerimizi almaya gidelimmm." dedi Karınca ve süsledikleri 3 gelin arabasına binip kızların yanına gitmek için yola koyuldular.

 

 

 

 

 

"Ay kızlar... Peri kızı gibi olduk ya..."

 

Yılan, Azra ve Asya aynada kendilerine bakarken Yılan konuştu.

 

"Allah bizimkilere acısın çünkü biz acımayacağız."

 

"Öyle deme kız, kim bilir bizimkiler ne kadar yakışıklı olmuşlardır... Yani bir kaç saat sonra kocam olacak diye demiyorum, adam takım elbise içinde kat ve kat yakışıklı oluyor. Ultra yakışıklı."

 

Yılan ve Asya Azranın Parsı övmesine kıkırdadılar.

 

O sırada dışarıdan korna sesi geldi.

 

 

"Geldiler geldiler..."

 

"Dünyanın en güzel gelinleri... Hadi gidiyoruz düğünümüz varrr!"

 

 

Damatlar kendi gelin arabalarının önünde beklerken kapı açıldı ve kızları gelinlikler içinde gören erkekler büyülendiler.

 

"Oğlum biz bu aşamayı unutmuştuk ya." dedi Karınca mırıldanarak.

 

 

"Hangi aşamayı?" dedi Akrep de Yılanı baştan aşağı süzerek.

 

"Onları görünce eriyeceğimiz o aşamayı..."

 

 

Kızlar merdivenden inip tam karşılarında durdular.

 

"Bence daha fazla oyalanmayalım..." dedi Akrep Yılanın gözlerinde kaybolurken. "Ben dünyalar güzeli bu kadının olmak istiyorum artık."

 

"Şt, kız güzelliğini kaleme alsam destan olur he..." dedi Karınca ve Asyanın elini tutup etrafında döndürdü.

 

 

Pars ellerini Azranın yanaklarına koyup tutam tutam yüzüne dökülen saçlarında parmaklarını gezdirdi.

 

 

"Aklımı başımdan aldın..."

 

"Alış o zaman Pars efendi. Bir ömür aklın yerinde olmayacak artık."

 

Pars kıkırdarken arkalarından bir ses geldi.

 

"Akrep ve Yılan dışında siz gidebilirsiniz."

 

Akrep telaşla Mehmet amire döndü.

 

"Ne yaptınız amirim beyfendi ya? Biz niye gidemiyoz?"

 

"La sıpa..." dedi Mehmet Yılanın yanına gelirken. "Sen benden benim kızımı istedin mi?"

 

Yılan, Mehmetin ona 'kızım' dediğini duyduğu anda gözleri doldu.

 

"Artık benim 3 kızım var." dedi Mehmet onun akan yaşlarını silerken.

 

"Evet haklı komutanım..." dedi Pars. Sesini düzelterek konuşmaya başladı.

 

 

"Allahın emri peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istiyoruz komutanım..."

 

Yılan heyecanla Mehmete baktı.

 

"Şimdi ben bir soru soracağım... Yani komutanım amirimiz beyefendi Mehmet, vermezse ne olacak?"

 

Akrebin tedirgince sorduğu soru karşısında hepsi kıkırdadı.

 

"Lan evlenemez miyiz... mi, harbi mi?"

 

Akrep birden yavru kedi gibi Mehmete baktı.

Mehmet sırıtarak cebinden yüzükleri çıkartıp parmaklarına taktı.

 

"Allahım mutlu etsin..."

 

Akrep derin nefesler alıp sakinleşmeye çalişırken Mehmet dolan gözlerle konuştu.

 

"Benim 3 kızım 3 oğlum var artık. Bizi çok mutlu bir hayat bekliyor çocuklarım. Hep beraber ve çok mutlu olacağız."

 

Hepsi birbirine sıkıca sarıldı.

 

"Ee hadi o zaman bu mutlu hayatımıza artık geçiş yapabilir miyiz?"

 

Karınca gelin arabasının yanına geçip Asyaya kapıyı açarken Azra kendi gelin arabasına yaklaşarak üzerindeki yazıyı görünce gözleri doldu.

 

'Azrailim önce kurtarıcı meleğim oldu şimdi de gelinim olacak.'

 

Azra gözlerini Parsın gözlerine dikti.

 

"Rüya gibi..."

 

"Bizim rüyamız, gerçek oldu. İmkansız aşkımız tüm zorlukları aştı." Pars elleriyle yanaklarını tuttu. Ve akan gözyaşlarını sildi ve arabaya binmesine yardımcı oldu.

 

 

Akrep de Yılanın elini tutup arabaya bindirirken sordu.

 

"Çocuk ismi düşündün mü kız?"

 

"Akrep herkesin içinde ne diyorsun ya?"

 

"Kız ne var yabancı mı onlar?"

 

"İyi, düşündüm." dedi Yılan gülerek. "Kız olursa Gülsüm olsun mu? Annemin adı..."

 

Akrep gülümsedi. "Çok sevdim."

 

"Erkek olursa da... Barış?"

 

Akrep gülmeye başladı.

 

"Bu savaş♧narin ikilisine bir atıf mı yoksa?"

 

"Öyle Çetin Bey öyle..."

 

Akrep Yılanın alnından öptü.

 

"Annen tam sana göre bir isim vermiş... Çicek kadar güzelsin... Kardelenim benim..."

 

...

 

 

"Siz Azra Erol, Pars Sarp beyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

 

Azra yüzündeki gülümsemeyle Parsa bakarak bağırdı.

 

"EVET!"

 

"Siz Pars Sarp, Bey Azra Erolu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

 

"EVET!"

 

Ikisinin coşkulu evetlerinden sonra bizimkiler hızla alkışladılar.

 

"Şahitlerimiz Ali Bey ve Asya Hanım, şahitlik ediyor musunuz?"

 

"evet ediyoruz."

 

"O zaman ben de sizi karı koca ilan ediyorum."

 

Azra elindeki nüfus cüzdanına bakıp gözleri doldu ve Parsa döndü. Pars Azranın başındaki duvağı kaldırıp alnını öptü.

 

"İmkansız aşkımız gerçek oldu. Mutlu son." dedi Azra gülerek.

 

"Bu son değil, başlangıç. Daha yeni başlıyoruz."

 

Azra gülümseyerek ona bakarken Karınca konuştu.

 

"Ee siz bakışmaya başlarsanız yandık bizim nikah kalır."

 

Azra ve Pars kıkırdadı ve gelin damat sandalyelerine bu sefer Asya ile Karınca oturdu.

 

"Siz Asya Hanım, Ali Beyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

 

"EVETTT!"

 

"Siz Ali bey, Asya hanımı eş olarak kabul ediyor musunuz?"

 

"EVETTT! Onu ilk gördüğümden beri evet..."

 

Asya gülümsedi.

 

"Siz Pars bey ve Azra hanım şahitlik ediyor musunuz?"

 

"Evet. ediyoruz."

 

"O zaman sizi karı koca ilan ediyorum ben de."

 

Asya evlilik cüzdanını eline alıp hızla sarıldı Karıncaya.

 

"Hadi hadi sıra bizde." dedi Akrep Yılanın elini tutarken.

 

 

"Siz Çetin bey, Kardelen hanımı eş olarak kabul ediyor musunuz?"

 

"La böyle bir güzellik nasıl kabul edilmez? Tabi ki ediyorum. "

 

"Siz Kardelen hanım, Çetin beyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

 

"EVETT!"

 

"Siz Pars bey ve Azra hanım, şahitlik ediyor musunuz?"

 

"Evet ediyoruz."

 

 

"O zaman sizi karı koca ilan ediyorum."

 

"Sonunda..." dedi Akrep Yılanı kendisine çevirip alnını öperken.

 

Nikah memuru hepsini tebrik ederek salondan uzaklaştığında Mehmet yanlarına geldi.

 

"Güzel çocuklarım benim. Artık kocaman bir ailem var benim. Çok mutlu güzel bir hayat bizi bekliyor."

 

Pars Azranın ellerini tutup saçlarını okşadı.

 

"Çok seviyorum seni..."

 

"Ben de seni çok seviyorum..."

 

 

"La gelin gelin bir fotoğraf çekelim hatıra kalsın."

 

 

Karınca telefonun ön kamerasını açıp Asyanın belinden tutup kendine yaklaştırdı. Yılan ile Akrep birbirlerine sarılıp poz verdi.

Azra ellerini Parsın göğsüne koyup kameraya bakarken, Pars kameraya değil de Azranın gözlerine bakmayı tercih etmişti...

 

 

"Hadi hep beraber bağırıyoruz, son değil başlangıç."

 

"SON DEĞİL BAŞLANGIÇ!"

 

Son kez

Bölüm sonu...

İlk kitabım olması adına çok hüzünlüyüm, bir sonraki bölüme vakit ayırıp okursanız çok mutlu olurum, kitaba ve sizlere veda edeceğim.🥺

Bölüm : 20.02.2025 21:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...