
Merhaba, hikayemizin temeli olan Bukalemun ve Songülü bu bölüm okuyacağız. Aslında çok gecikmiş bir bölüm oldu, daha önce yazmalıydım. 😔
İyi okumalar...
7 yıl önce...
"Bukalemun diye bir kişi geçmiş örgütün başına. Ama sadece adını biliyoruz. Tipini nerede oturduğunu kimlerle çalışacağını hiç bilmiyoruz."
"Adam geçeli 1 yıl olmuş ve hakkında hiç bir şey bilmiyoruz öyle mi?" dedi Songül.
"Evet. Çünkü çok iyi gizleniyor. Tam bir Bukalemun. Şu güne kadar yaptığımız baskınlarla hiç biir yol kadedemedik. Oraya bir ajan sokmadan onun hakkında bir şeyler ögrenemeyiz."
Songül dikkatini komutana verdi.
"Adamın kadınlara çok ilgisi varmış. Bunu yapacak kişinin kadın olması gerekiyor."
Songül konuşacakken Mehmet susturdu.
"Karakolda bir sürü kadın polis var komutanım. İçlerinden birini seçeriz."
Komutan Songülü istiyordu çünkü onun gözü kara cesareti kimsede yoktu. Kadın polislerin içinde en iyisiydi en bilgilisiydi. Ayrıca çok da güzeldi. Bukalemun onu kacirmazdi.
"Ben size tüm isimleri liste halinde veririm." dedi Mehmet ayağa kalkarken.
Komutan Mehmetin endişesini anladı ve üstüne gitmedi.
Ama Songül bu işi aklına koymuştu.
Komutanın odasından çıktılar.
"Sakın Songül. Sakın. Sakın bak. Aklından bile geçirme."
Ertesi gün Songül ev ihtiyaçlarını alıp karakola gececegi bahanesiyle karakola erken gelmiş ve komutanın odasına gelmişti.
"Günaydın Songül."
"Komutanım ben bu görevi istiyorum."
Komutan, dün görevden bahsederken Songülün dikkat kesilmesinden onun bu görevi aklına koyduğunu anlamıştı.
"Bu görev çok tehlikeli Songül. Her şeyi iyice düşündün mü? Bak başka birini de bulabiliriz."
"Eminim komutanım. İstiyorum. Bukalemunun yakalanması için her şeyi yaparım."
Komutan ayağa kalktı. "Bak bu cesaretin gözü karalığın çok iyi. Ama senin bir kızın bir ailen var. Bu işin sonu... hayatınla sonuçlanabilir."
"Her şeyin farkındayım komutanım. Ama şuan benden başka kimse bu görevi yapamaz. En uygun kişi benim. Ben de istiyorum zaten. Eger baska bir kişi olsaydı onunla yarışırdım yine de bu görevi alırdım."
"O zaman görevin hayırlı olsun. Allah yardımcın olsun."
"Teşekkürler komutanım."
"Mehmeti çağır da planı yapalım."
"Komutanım... ben ona daha söylemedim de... Ona anlatayım sonra planımızı yapalım olur mu?"
"Ailene söylemedin mi Songül gerçekten?"
"Söylesem yapmama asla izin vermezlerdi."
Songül hüzünlü bir gülümsemeyle komutanın odasından çıkarken Mehmeti gördü. Mehmet gergin görünüyordu.
"Songül. Ne konuştun komutanla?"
Songül gözlerini kaçırdı Mehmetten.
"Bak herkes senin gizli göreve falan gideceğini konuşuyor doğru mu?"
"Of bu karakol da dedikodu kazanı gibi hemen her şey duyuluyor."
Mehmet şaşkınlık içinde ona baktı.
"Gerçek mi?"
"Aşkım bi çıkalım şuradan anlatacağım ben sana."
Beraber karakoldan çıkıp uzaklastilar.
"Hayatim ben seni uyarmadım mı neden başına buyruk hareket ediyorsun? Hadi gel görevi almak istemediğini söyleyelim."
"Mehmet, istiyorum ben bu görevi."
"Ya nasıl istersin? Adamın ne olduğunu bilmiyoruz tipi bile belli değil bir hiçliğe gideceksin. Teröristlerin içine..."
"Mehmet ben de senin gibi polisim. Neler olabileceğinin farkındayım. Her seyin farkındayım. Ama bu işi benden başka kimse yapamaz. Benim yapmam gerekiyor."
"Gerekmiyo. Bu ülkede bir sürü kadın polis var. Onlardan biri gider. Lütfen vazgeç."
"Vazgeçmeyeceğim."
"Oradan sağ çıkamazsan... çıkmazsan... biz ne yaparız? Azra... ben..."
Mehmetin gözleri dolmuştu.
Songül elini kocasının yanağına koyup akan gözyaşlarını sildi.
"Biz hep ne deriz, unuttun mu?" Dedi gülümseyerek. "Ülkemize canımız feda olsun."
Mehmet elini tutup ona sarıldı.
"Ama ben geri dönersem o dönerci de kutlama yaparız tamam mı?"
"Sen geri dön ben senin önüne dünyanın tüm dönerlerini yığarım."
Akşam eve geldiklerinde sıra Azraya söylemeye gelmişti.
Azra stajdan geri dönmüş yorgunluktan bitiyordu. Ama annesiyle babasını görünce tüm yorgunluğu gitmişti. İkisine de sarıldı.
"Gelmiş benim süper kahramanlarım. Bugün hangi kötüyü yakaladınız bakalım?"
Songül tebessüm edip kızını öptü. Ama Mehmet çok durgun duruyordu.
"Kızım gelsene bir salona."
Azra endişelenmeye başlamıştı. "Kötü bir şey mi oldu?"
Salona geçtiler.
"Kızım sana bir şey söylemem gerekiyor." dedi Songül.
"Ne oldu anne meraktan çatlatma insanı."
"Ben bir süreliğine olmayacağım."
Mehmetin yine gözleri doldu.
"Nereye gidiyorsun?"
"Önemli bir göreve gideceğim."
"Baba sen gitmeyecek misin?"
Arada babasıyla annesi göreve çıkarlar ve bir kaç gün olmazlardı evet ama beraber oldukları için Azra endiselenmezdi.
"Hayır kızım. Annen tek gidecek."
Azra zorla yutkundu. "Ne kadar... sürecek."
"Belli değil."
"Çok tehlikeli bir şey mi?"
"Bir yere ajan olarak gireceğim."
Azranın gözleri doldu. "Ya seni öğrenirlerse ne olacak?"
Mehmetin gözyaşlarını sildiğini görünce Azra iyice korkmustu.
"Seninle açık konuşacağım kızım. Tahmin ettiğin gibi açığa çıkarsam... Beni öldürebilirler."
Azra hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.
"Anne sana bir şey olursa ben yaşayamam ki."
"Ülkemiz için canım kızım. Adalete teslim etmemiz gereken bir adam var. Yapmam gerekiyor."
...
"Teröristlerin bize baskın yaptığı bir gün seni içlerine yollayacağız Songül. Askerler beni yaraladı diyip onlardan yardım isteyeceksin."
"Emredersiniz komutanım."
"Bukalemuna ne zaman ulaşırsın, onu ne zaman görürsün hiç bilmiyorum. Olaylar nasıl ilerleyecek onu da bilmiyorum. Ama kendini olabildiğince gizle ve o adama yanaşarak sana aşık olmasını sağla."
Mehmet derin nefesler alarak sakin kalmaya çalıştı.
"Tamam Komutanım."
4 gün sonra teröristler karakola baskın yapmışlardı.
"Gün geldi Songül."
Mehmet gözleri dolu bir şekilde, elleri titreyerek ona bakıyordu.
"Planı, neler diyeceğini unutma."
Songülün üzerine yaptıkları plana uygun bir kıyafet giydirmislerdi.
"Seni yaralamamız lazım."
Mehmet telaşla komutana baktı. "Komutanım..."
"Ben hallederim." dedi Songül ve silahını alarak bacağına bir el ateş etti. Sonra acıyla inledi.
"Songül ne yapıyorsun başka bi yöntem bulurduk!"
"Zamanımız yok Mehmet..." Mehmet koluna girdi.
Songül de ona baktı gülümseyerek. "Kızımıza dikkat et. Seni çok seviyorum." İkisinin de gözleri dolmuş ağlıyorlardı.
"Ben de seni çok seviyorum. Seni bekliyo olacağım. Her an her saniye... Hep seni düşüneceğim. Sana dua edeceğim."
Birbirlerine sıkıca sarıldılar. Sonra Karakolun arka kapısından Songül tökezleyerek çıktı. Son kez Mehmete bakıp el salladı. Mehmet onun gidişini ağlayarak izledi.
Songül karakolun arka kapısından çıkıp teröristlerin olduğu kısma doğru mermilerden eğilerek ve topallayarak koşmaya başladı ve bağırdı.
"İMDAAAT KURTARIN BENİ!"
Teröristlere doğru koşuyordu. Teröristler önce ne olduğunu anlamadıkları için ona sıkmak üzere yöneldiler.
"YARDIM EDİN! YARDIM EDİN! KORUYUN BENİ BUNLARDAN!"
Teröristler aynı teröristlerdi.
Tilki isimli terörist, sıkmak üzere silahını kaldırınca İnek isimli terörist onu durdurmuştu.
"Dur lan sanki bizden yardım istiyo."
"Oğlum bizden yardım istemez ki kimse."
"YARDIM EDİN! KURTARIN BENİ! POLİSLER... POLİSLERDEN KURTARIN BENİ!"
Yalandan bir iki polisi Songülün peşinden yollamıştı komutan, inandırıcı olması için.
"GELİYORLAR! LÜTFEN KURTARIN BENİ!"
"Oğlum bizden istiyo lan yardımı."
"Koşsana bakacağına yardım et. "
İnek ve Tilki polislere silah doğrultunca polisler saklandılar. Kadını kollarından çekip yanlarına aldılar.
Mehmet olanları telaşla uzaktan izliyordu. Hiç istemiyordu gitmesini... Onu bir daha görebilecek miydi? Bilmiyordu. Açığa çıksa ve öldürseler... bedenini bile bulamayabilirdi. Öyle bir hiçliğe gidiyordu.
"Geri çekiliyoruz!" diye bağırdı Tilki.
Tün teröristler hızla kaçmaya başladılar.
İnekle Tilki kadına döndüler.
"Kimsin sen?"
"Yaralandım... kaçıyorum diye yaraladılar... Yardım edin lütfen."
Kadının yaralı bacağına baktılar.
"Neden kaçıyorsun polislerden?"
"Bir pavyonu bastılar bir kaç gün önce. Ben orada çalışıyordum. Pavyonun başındaki kişiyi tutuklamak içinmiş... Onu alınca hepimizi aldılar. Beni bugün sorgulayacaklardı... Allahtan siz geldiniz..."
İnekle Tilki birbirlerine baktılar.
Gerçekten de bir kaç gün önce bir pavyonun basıldığını ve oradaki kişiyi polislerin yakaladığını öğrenmişlerdi.
"Gel bizimle." dedi Tilki.
Songül onların yanında yürürken başını döndürüp karakola baktı.
'Allaha emanet olun.' Diye dua etti.
Songül, İnek ve Tilki birlikte siyah bir arabaya bindiler.
Songülün yeni hayatı başlıyordu...
"Kadını aldık da nereye götüreceğiz İnek?"
"Kampa götürelim. Orada konuşuruz."
Bir kaç saat sonra ampa gelmişlerdi.
Burası Parsın bir kaç yıl sonra ajan olarak gireceği kamptı...
Kamptan içeriye girdiklerinde onları biri karşıladı.
Kapı açılınca Tilki ve İneğin yanına oturan kadını gördü. "Kim bu kadın?" diye sordu.
"Soru sorma Böcek gel kadını al."
Böcek, o zamanlar kampa yeni katılmıştı. Polislerin arasına girmesi daha sonra olacaktı.
Böcek Songülün kolundan tutup onu arabadan indirdi.
"Çok teşekkür ederim. Bana yardımcı olduğunuz için. Siz olmasaydınız karakol köşelerinde sürünecektim en sonunda da hapse girecektim."
Böcek anlamadan kadını dinledi. Tilki onun bakışlarını görünce açıklamaya başladı.
"Geçen gün bi pavyon basıldı ya. Orada polisler almış kızı. Az önce baskındayken bize kaçtı."
"İyi de burada mı tutacağız kadını?"
"Bukalemun ne zaman gelecek kampı kontrole? O zaman ona sorarız."
Bukalemun o zamanlar kampa gelip kontrol yapardı. Songulun ajan olduğunu öğrendikten sonra ajan tehlikesine karşı kampa gelmemeye başladı.
"Yarın gelecek." dedi Böcek.
"Tamam yarın sorarız."
Songül şeytani bir gülümsemesini yaptı. Çok kolay olmuştu.
"Gel sana bu gecelik yatacak yer ayarlayalım." dedi Böcek. Songül onu takip etti.
"Adın ne?"
"Zehra. Adım Zehra."
Songül direkt adını kullanamadığı için yeni bir isim bulmuşlardı.
Songül etrafı incelemeye başladı. Magaralarin her birini oda yapmışlardı. Bir tanesinin içine girdiler. Yatak, küçük bir masa, soba ve sandalye vardı.
"Bu gece burada kalırsın. Yarın olunca düşünürüz ne yapacağımızı."
Böcek çıkacakken Songül konuştu.
"Ayağım... yaralı... yardımcı olabilir misiniz?"
"Yollarım birini şimdi."
Songül başını salladı.
Böcek onu söyle bir süzüp dışarıya çıktı. Sonra Tilki ile İneğin yanına gitti.
"Siz tanımadığınız insanları niye getiriyorsunuz ki buraya? Ya güvenilmez biriyse."
"Kadın çok korkmuş görünüyordu ve yaralıydı. Bizden de yardım istedi. Belki işimize yarar dedik aldık. Ya eğleniriz ya da bi işte kullanırız. Bir şey olmaz."
"İyi yolla birilerini kan kaybından ölmesin."
O sırada bir kadın onların yanına geldi. 3 ü de saygı duruşuna geçtiler.
"Yılan hanım?"
"Bir sorun mu var?"
"Az önceki karakol baskınında biri bize sığındı da. Bir kadın. Polisler sorgulayacaklarmış o da kaçmaya çalışırken yaralamislar. Onu ne yapacağımızı konuşuyorduk."
"Anladım. Babama gelince sorarsınız. Sanırım yarın gelecek."
"Evet."
Tilki koşarak ilk yardım çantası aldı ve "Ben gidip yarasına bakayım" dedi. Yılan kadını merak etmişti. O yüzden çantayı aldı ve "Ben hallederim." Dedi.
Songulun olduğu mağaraya gitti ve kadına uzaktan baktı.
Kahverengi küt saçlı bir kadındı. Üzerinde bir gece kıyafeti vardı. Ama parçalanmıştı ve bir tarafında kan izi vardı.
Songül başını kapıya döndürdüğünde Yılanı gördü ve elindeki ilk yardım çantasına baktı.
"Teşekkür ederim."
Yılan içeriye girdi ve çantayı yatağa bıraktı.
"Neden kaçıyordun polislerden?"
"Hapse girmemek için."
Yüzündeki makyaj ağlamaktan dagilmisti.
Yılan, yarasına baktı.
"İyi kurşun içeride değil. Tendürdiyotla hallederiz."
Yılan pamuğa tendürdiyotu sürüp hafif hafif bastırarak yarasını temizlemeye başladı.
Songül de onu izlemeye. Kimdi acaba?
"Sığındığın yerin bir cehennem olduğunun farkında mısın?"
"Anlamadım?"
"Yani buraya düşen bir daha çıkamıyor. Yanlış kişilere Sığındın."
Songul içinden mutlu oldu. Demek ki burayı sevmiyordu. Kimdi gerçekten?
"Neden öyle dedin ki? Sen... buraya isteyerek gelmedin mi?"
Yılan acıyla güldü. "Ben buraya doğdum."
İlk Yardım çantasını alıp mağaradan çıktı.
Songül yatağa uzandı. Bakalım burada neler bekliyordu onu.
...
"Hoşgeldiniz Bukalemun bey."
"Hoşgeldiniz efendim."
"Buyrun şöyle oturun."
Bukalemun kampa gelmişti ve teröristler onun etrafında bir isteği olursa diye dolanıyorlardı.
"Hoşbuldum hoşbuldum. Rahat olun."
Bukalemun o zamanlar kampa gelse dahi maskesini ve ses değiştirme cihazını asla çıkarmazdi. Bu yüzden kimse yüzünü ve sesini bilmiyordu.
"Evet bir sorun var mı, neler oluyor? Herhangi bir gelişme falan var mı hepsini anlatın bakalım."
Songül dışarıda duyduğu seslerle gözlerini açtı.
"Dünkü baskında gayet iyiydik efendim. Az zaiyatımız oldu."
Tilki birden söze girdi ve dünkü kadını anlattı. Bukalemun merak etmişti.
"Getirin kadını."
İnek koşarak mağaraya geldi.
"Hemen gel, Bukalemun Bey seni bekliyor."
Songül heyecanla yerinden kalktı. Mağaradan çıktığı anda onu gören Bukalemun, gözlerini kocaman açtı. Çok güzel bir kadındı.
Yüzünü kocaman bir gülümseme aldı.
Songül tam karşısına geçti Bukalemunun. Yüzündeki maskeden dolayı sadece gözleri görünüyordu. Songül de o gözlerine gözlerini dikti.
Bukalemun o anda heyecanlanmisti.
"Adın ne?"
"Zehra."
"Bize sığınırken ne düşündün?"
"Sizden bana zarar gelmeyeceğine eminim. Sizinle benzer işleri yapan bir adam benim patronumdu. Aynı taraftayız."
Böcek elinde bir kağıtla Bukalemunun yanına geldi.
"Ben o günkü pavyon Baskını araştırdım Bukalemun Bey. Gerçekten Zehra isimli biri var." diye kulağına fısıldadı.
Mehmet ve bu operasyonun komutanı Zehra isimli ölmüş bir teröristin adli sicil kaydını alıp sanki o gün basılan pavyonda tutuklanan kadınlardan biriymiş gibi düzenlemişlerdi. Sahte kimliği hazırdı.
"Soyadın ne?" dedi Bukalemun.
"Yıldırım."
Bukalemun kadını baştan aşağıya süzdükten sonra sırıttı.
"Şimdi seni serbest bıraksam..."
"Hayır lütfen. Eğer beni bırakırsanız polisler beni hemen bulur. Lütfen. İzin verin. Sizlerle kalayım. Size hizmet ederim."
Bukalemun sırıtmaya devam ederek ayağa kalktı.
"O zaman benimle gel. Bir hizmetçiye ihtiyacım vardı. Sen olursun."
"Çok teşekkür ederim efendim."
Bukalemun diğer teröristlere döndü.
"Bir kaç güne askerler saldırı yapabilirler. Hazırlıklı olun."
Bukalemun Songüle arabasını gösterdi oturması için. Songül arabaya binerken Bukalemun Yılana seslendi.
"Yılan, buraya gel. Bir kaç gün benimle kal."
Yılan yüzünü burusturarak ona baktı.
"İstemiyorum. Ben burada iyiyim."
"Bekliyorum."
Bukalemun onun dediğini umursamadığı için Yılan ofladi. Arabanın yanına gelip içeride oturan babasına baktı
"Ne istiyorsun ya? Niye çağırıyorsun beni?"
"Kızımsın ya hani. Biraz baba kız gibi görünelim."
Songül dikkatle onları dinliyordu.
"Ya, kızın olduğumu yeni mi hatırladın? Ne o yine işin mi düştü?"
"Eve gidelim. Konuşuruz."
Yılan içeriye oturdu oflayarak. Ona karşı çıkarsa başına bela alacağını biliyordu.
Yanında sessizce oturan Songüle baktı.
"Bu hizmetçinin kaderi de diğeri gibi mi olacak?"
Bukalemun gözlerini dikerek Yılana baktı. Maskesi olsa da sinirli olduğu belliydi.
Songül bu şekilde Bukalemunun evine kadar girmişti. Artık orada çalışan bir hizmetciydi.
Bukalemun ondan ilk dakika da etkilenmişti. Ve aylar geçtikçe ona aşık olmuştu. Songül bunu anlamıştı ve görevi yönünde kullanmaya başlamıştı. Örgütle ilgili bir sürü şey öğrenmişti. Her gün örgütün kalbi olan Bukalemunun odasına çay ve kahve götürüyordu. Evin her yerini artık biliyordu. Hangi dosyaları nerede tutar, eve girip çıkanlar... Her şeyi zihnine kaybediyordu. Ve sadece mesaj yollama özelliği olan bir telefon benzeri makineyle komutanına tüm bilgileri aktarıyordu. Songülden bir mesaj geldiğinde onun hayatta olduğunu anlıyorlardı. Buradan olur da çıkabilirse bu örgütü çökertmek için çoğu bilgiyi 1 senede toplamıştı.
Yılan ile Songülün arasındaki iletişim de pek fena sayilmazdi. Yılanla Bukalemun sık sık kavga ederlerdi. Bukalemun Yılanı küçüklüğünden beri döverdi. Songül eve girdiğinden beri Yılanın dayak yemesini hep engellemişti. Bukalemuna dur diyebilecek ve Bukalemunun da durdurabilecek tek kişi Songüldü. Yılan onu sevmeye başlamıştı. Songül onunla arada konuşur dertlerini dinlerdi. Farkındaydı onun burada olmak istemediğinin. Yılan o eve hizmetçi olarak geldiğinden beri evde daha fazla duruyordu. İyi geliyordu o hizmetçi ona. Bir gün bahçede otururken Songül yanına gitmişti.
"Çay içmek ister misin?"
Yılan gözlerini ona çevirip gülümsedi.
"Olur."
Songül de onun yanına oturdu.
"Ee, bakalım ne düşünüyorsun?"
"Ne kadar iğrenç oksijen israfı bir insan olduğumu."
Songül kaşlarını catip ona baktı. "Ne demek o öyle?"
"1 yıldır buradasın. Sana babamın gerçek yüzünü anlatma vakti geldi Zehra."
Songül kulak kesildi ona.
"Benim babam cok iğrenç bir örgütün başındaki kişi. Silah kaçakçılığı, uyuşturucu, insan öldürme, insan kaçırma aklına gelebilecek her türlü kötülüğü yapan bir örgütün başı.Dünyaya çok zarar veriyor. Ben yaptığı hiç bir şeyi onaylamıyorum. Ama içine doğduğum şu dünyadan kaçabilme şansım da yok. Bir kaç kere denedim kaçmayı. Ama babam yakaladı."
Gözleri dolmaya başlamıştı.
"Bi de babamın bir özelliği daha var. Babam annemin katili... Ne değişik bir cümle değil mi? Babam, babam ya. Babam. Annemi öldüren bir katil. Önce anneme taciz eden sonra da öldüren. O iğrenç tacizin sonunda doğan ben de tabi ki iğrenç oluyorum."
Songül Yılanın yanaklarına ellerini koydu. "Hayır. Sen ve annen bu hikayedeki en masum kişilersin. Babanın yaptıklarının suçlusu sen değilsin. Bunu unutma."
Songül Yılanın gözlerinden akan yaşları sildi.
Yılan da fısıldadı. "Bak... Babam sana karşı bir şeyler hissediyor. Ona karşı dikkat et. Sonun... annem gibi olmasın."
...
Bukalemun Songule çok güveniyordu. Etrafındaki adamlardan çok ona güvenir hale gelmişti. Ve artık duygularını ona açmak istiyordu.
Bir gün Songulu yanına çağırdı. Songül her zamanki gibi çay istediğini düşünmüştü ve çayı hazırlayıp odaya girdi. Masaya bıraktı.
"Çayınız efendim."
"Bırak şimdi çayı." dedi Bukalemun onun elini tutarken. "Sana bir şey söylemem gerekiyor."
Songül ne diyeceğini tahmin etmişti ve kendini rolüne hazirlamisti.
"Ben..." dedi Songulun saçlarına dokunurken. "Ben seni gördüğüm ilk günden beri seviyorum. Sana aşığım."
Songül önce şok olmuş gibi yaptı. Sonra yüzünde bir gülümseme belirtti.
"Gerçekten mi..."
"İlk gün... Seni kampta gördüğüm ilk günden beri... Aklıma yazdım seni. Aklımda sadece sen varsın."
Songül gülerek "Ben... ben sizden en başından beri etkileniyorum ama... hiç şansımız olmaz diye..."
Bukalemun güldü. "Şansımız var. Merak etme. Sen beni bırakmak istesen ben seni bırakmayacağım. Bundan sonra hep benimle olacaksın."
Aradan 4 ay geçmişti. 4 aydır sevgililerdi. Artık Bukalemun ona yüzünü göstermek istiyordu... Evde hep maskeyle geziyordu. Artık sevdiği kadının kendi yüzünü görmesini istiyordu.
Ona her seyden herkesten çok guveniyordu.
"Zehra." dedi bir gün beraber otururken.
"Benim yüzümü hiç merak ettin mi?"
Songül utangaç bir bakış attı ona. "Evet, her zaman. Gözlerin çok güzel ama... Ben saçlarını, yüz hatlarını hep çok merak ediyorum." Sonra gözlerini yere çevirdi. "Ama imkansız değil mi?"
Bukalemun ayağa kalkıp kapıyı kapattı.
"Sen benim aşık olduğum, evlenmek istediğim kadınsın. Sana yüzümü göstermek istiyorum. Sana kendimden bile çok güveniyorum. Beni hiç kimseye söylemeyeceğini biliyorum."
Songül içten içe heyecandan ölüyordu. Buraya girme amacı sonuç bulacaktı.
"Ben... ben teşekkür ederim. Bana güvendiğin için..."
Bukalemun maskesinin uçlarından tutup yukarı kaldırdı...
Maskenin altından kahverengi saçlı kirli sakallı orta yaşlarda bir adam çıktı.
Songül onun eşgalini hafızasına kazımak için uzun uzun inceledi. Tam dibine gelip ellerini Bukalemunun yanağına koydu ve okşamaya başladı.
"Hayallerimden daha yakışıklısın. Teşekkür ederim seni tanımama izin verdiğin için."
İçinden ise ona sövüyor saydırıyordu.
"Adın... Adın ne?"
"Levent. "
"Memnun oldum. Ben de Zehra."
Bukalemun kıkırdadı ve ona sarıldı.
"Yarın nikah memuru gelecek. Artık benim olacaksın. Hayat boyu beraber olacağız Zehram."
Songül gülümseyerek ona baktı. İçinden ise komutanına mesaj atması gerektiğini düşündü.
Gece olduğunda evin adresini komutanına atıp baskın yapmalarını istedi.
Mesajı komutanıyla birlikte gören Mehmet, sevinçten o gece uyuyamadı. 2 yıldır görmediği ve ölme ihtimaline karşı onun da öldüğü karısına sonuçta kavuşacaktı.
Sabah olduğunda Bukalemun nikah memurunu çağırmıştı. Songül için de bir gelinlik getirmişti.
Songül son günü olacağı ümidiyle gelinliği giydi. Bukalemun onu almaya geldiğinde güzelliği karşısında eridi.
Songül onun koluna girip nikah masasına giderken pusuda bekleyen polisler birden ateş açtılar.
Bukalemun Songülü kenara çekmek istediğinde o ondan uzaklaştı. Bukalemun neler olduğunu anlayamadan Songül koşarak polislerin tarafına koştu. Bukalemun olayın şokunda olduğu için bir şey yapamadı. Mehmet iki silahıyla evin bahçesine dalarken Songülü aldığı gibi polislerin yanına götürdü.
Bukalemun Songulun bir ajan olduğunu öğrenince ona olan aşkı nefrete dönüştü. Böceği onu araştırmak için gönderdi. Adını sanını her şeyini öğrendikten sonra evli olduğunu öğrendi.
Ondan ve ailesinden intikamını almak istedi. Böceği kadını öldürürse kendisinden sonra gelecek 2. Adam yapacağını ve polislerin içine girecek bir ajan yapacağını söylemişti. Böcek babasını öldüren polislerden intikamını almak için bu işi seve seve kabul etti.
Songül o baskının ertesi günü Bukalemunun gerçek adının Levent olduğunu ve eşgalini verdi. Gerçekten de Bukalemuna çok benzeyen bir adamın resmini polisler hazırladılar. 2 sene boyunca elde ettiği tüm bilgileri polislere anlattı.
Ve o günün akşamında Songül için yurt dışına bilet alındı. Teröristler peşinde düşerse güvenliğinin sağlanması için.
Songül, Azra ve Mehmet, Songül yurt dışına çıkmadan önceki son günlerinde beraber ailece vakit geçirirken Böcek keskin nişancı silahı ile Songülü şehit etti.
Bundan sonra Böcek Polis akademisine girdi ve mezun olduktan sonra polislerin içine bir terörist olarak sızdı. Böylece Bukalemunun isteği üzerine Songulun eşi Mehmetin yanında damat adayı olacak şekilde kızını kendine aşık etmişti.
Bukalemun Songülden sonra evini kapattı. Artık bulunduğu yerler sabit yerler olmayacaktı. Toplantı yaptığı yerler de. Artık teröristler ile arasına aracı olarak Böceği koymuştu. Böcek kampları gidip kontrol edecekti. Ve hayatının aşkı olan kadının aslında bir düşman olduğunu kendisini kandırdığını öğrendiği anda en büyük amaçlarından biri kızını öldürerek kocasına 2. Bir acı daha yaşatmaktı. Bunun için de Böceği görevlendirmişti.
Songulun öldüğünü duyan Yılan, bu işi de babasının yaptırdığına emindi. Ama onun içlerine sızmış bir ajan olduğuna hiç şaşırmamıştı. O kadında farklı bir şeyler olduğunu hep fark etmişti. Belki de o yüzden sevmişti onu. Üzülmüştü onun öldüğünü duyunca.
Bukalemun Yılana bir kampın sorumluluğunu verdi. Yılan istemedi ama ona fikrini soran yoktu.
Artık Yılan ve Böcek dışında Bukalemunun nerelerde olabileceğini bilebilecek insan yoktu. Yılan da ancak tahmin edebilirdi, net bir şekilde yerini tesbit edemezdi.
Songül öldükten bir kaç gün sonra Pars Akrep sayesinde kampa girdi ve Böcekle tanıştırıldı. Yavaş yavaş gözlerine girdi ve önce bir kampın başı oldu sonra çok sevildi ve tüm kampların başı oldu. Böcekten sonra gelen 3. Kişi olmayı başardı. Böylece Böceğin yüzünü bilen tek kişi oldu. Pars en başından Böcekteki iki yüzlülüğü hissetmişti ama Böcek Parsın 3. Kişi olmasıyla ona ajan olduğunu söyledi. Pars bunu Mehmet amire iletti.
Böceğin gizli saklı odalara girip birileriyle görüştüğünü ve bir anda ortalıktan kaybolmalarını fark eden Mehmet amir Parsın dediği ile yapbozun parçalarını birleştirmişti.
O sırada kızıyla sevgiliydi Böcek.
Mehmet kızına bunu nasıl söyleyeceğini bilemediği için hep soğutmaya çalıştı ondan. Ama Azra ona aşık olduğunu söylüyordu.
Böcek, Bukalemunun intikamindan laf arasında Parsa bahsetmişti. Pars, onun Azranın annesinin katili olduğunu ve sıradaki kişinin Azra olduğunu öğrendiğinde Mehmet amir Parsa kızını emanet etmişti. Çünkü onu Böcekten uzaklaştırmayı sağlayacak tek şey buydu. Böcekle kızı sevgiliydi. Her an dip dipelerdi. Azrayı oradayken Böcekten Mehmet amir koruyamazdı. Bu yüzden tek güvendiği kişi olan Parsa kızını emanet etti.
Pars 5 yıldır gizli görevini devam ettiriyordu.
....
Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir. Mantık hataları varsa lütfen belirtin. 🍃
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.61k Okunma |
1.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |