
---
10. Bölüm – Çalışan Saatin Sırrı
Bazen insan, hiç duymadığı bir sesin yankısıyla uyanır. Sanki içimde biri bağırıyordu, ama kelimeleri yoktu. Sadece bir his. Bir korku. Bir umut.
Annem… yaşıyor olabilir miydi?
Bunu kendime bile soramıyordum başta. O ihtimali düşünmek bile nefesimi kesiyordu. Ya gerçekten öyleyse? Ya bu zamana kadar susturulmuş bir gerçeğin tam ortasındaysam?
Ablalarıma söylemedim. Onların bu yüke katlanmasını istemedim. Zaten yeterince şey yaşadık, bir de bu ihtimal onları darmadağın ederdi. Ama içim içimi yiyordu. Hiçbir şey artık aynı değildi.
Odamdaydım. Elimde eski bir fotoğraf vardı. Annem. O gülüş. Sanki bana değil de, geçmişe gülümsüyordu.
Tam o sırada kapı çalındı—aslında çalmadı… Yaman eniştem her zamanki gibi sessizce girdi.
“Doğa, birkaç şey bulduk,” dedi. Elinde dosyalar vardı. Ciddi bakıyordu.
“Elimizde annenin kaybolmadan önceki hasta kayıtları ve cenaze tutanaklarında büyük tutarsızlıklar var,” diye ekledi.
Boğazıma bir yumru oturdu. “Ne demek bu enişte?”
“Yani… annen yaşıyor olabilir.”
Dizlerimin bağı çözüldü. Herkesin gözleri üzerimdeydi. O an telefonum titredi.
Ekranda bilinmeyen numara:
> “Zamanla yarışanlar, kendi adımlarını unutur. Duvardaki saate bak, Doğa. Baban onu hiç durdurmadı.”
Elim ayağıma dolandı. Boran eniştem derin bir nefes aldı:
“O saat… yazlık evdeydi, değil mi?”
Başımı salladım. “Evet.”
Ve karar verildi: eski yazlık eve gidiyoruz.
---
Geceydi. Çocukluğumuzun o taş duvarlı evinde ilk adımımı attığımda anılar çığ gibi üstüme geldi. Annemin lavanta ve nane kokusu hâlâ perdelerde asılıydı. Sessizliği, yıllar sonra bile huzursuz ediyordu.
Karşımda, duvarda çalışan o eski saat…
Altında sıkıştırılmış küçük bir kâğıt parçası:
> “En karanlık an, sabaha en yakın olandır.”
Kod: 1919
Yaman eniştem notu okurken sesinde titreme vardı: “Bu bir şifre… bir yerin kodu olabilir.”
Boran eniştem hemen salondaki tahta döşemeleri kontrol etti, gizli bir bölme aradı. Bir tahtanın boşluk sesi verdi; altındaki geçit merdivenleri aşağı sürüklüyordu bizi.
---
Küçük, nemli bir mahzene indik. Raflarda tozlu defterler, dosyalar ve 2016 tarihli bir video kayıt cihazı… Yaman bir dosyayı açtı:
> “Bu el yazısı… annenin.”
Boran bir defteri dikkatle okudu:
> “Bu kayıtlar bulunursa… demek ki hâlâ umut var. Beni susturamayacaklar. Eğer bu evdeki saat hâlâ çalışıyorsa… kızım yaşıyor demektir.”
Kalbim sıkıştı. Dizlerimin üzerinde çöktüm. Boran omzuma dokundu:
“Doğa, bu daha başlangıç.”
Yaman, başka bir dosyada üstü karalanmış hastane adını temizleyince ortaya çıktı: Altınova Hastanesi. “Kod 1919, orada bir kayıt odasına açılıyor olabilir.”
Tam o sırada telefonum ikinci kez çaldı. Aynı numara:
> [Fotoğraf: Beyaz çantalı bir kadının silüeti, hastane koridorunda sırtı dönük.]
“Sona yaklaşıyorsun. Ama en sessiz çığlıkları kim duyar, Doğa?”
Gözlerim doldu. Telefona sıkıca baktım:
“Ben duyarım,” fısıldadım. “Anne… neredeysen, ben geliyorum.”
---
Böylece yazlık evin sırrı ve kod “1919”, Altınova Hastanesi’ne uzanan yen
i bir yolun kapısını araladı…
Ve ben, gerçeği bulmak için tek bir adım daha atmış tım
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |