

"KAYIP NEFES "
8. Bölüm – Kayıp Nefes
Bazen hiçbir şey söylemeden anlaşılır bazı acılar. Bedenin dayanır ama ruhun çöker, gözlerin açık olur ama görmezsin, biri sana dokunsa parça parça dağılacak gibi hissedersin. İşte ben tam öyleydim.
Gözlerimi açtığımda ilk hissettiğim şey üşümekti. Nefesim kesik kesikti, başım zonkluyordu. Altımda soğuk bir zemin vardı. Etrafıma baktım... burası küçük, terkedilmiş bir kulübeydi. Hatırlamaya çalıştım ama zihnim sisliydi.
Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeri ilk giren Boran eniştemdi. Hemen arkasından Yaman eniştem ve Emre girdi. Üçü de darmadağın bir hâlde üzerime eğildi. Gözlerim, yüzlerindeki endişeye takıldı. Hem rahatlamışlardı hem de daha büyük bir şeyin farkındaydılar.
“Doğa!” dedi Boran eniştem, diz çökerek yanıma geldi. “İyi misin, canın nerende acıyor?”
Boğazım kuruydu. Zorla başımı salladım. “Beni siz mi buldunuz?” diye fısıldadım.
Yaman eniştem hafifçe başını eğdi. “Sinyalin kesilmişti ama seni yürüyüş rotandan iz sürerek bulduk. Buraya kadar gelmişsin. Baygın gibiydin.”
O sırada elimdeki katlanmış kâğıdı fark ettim. Sıkıca tutuyordum, tıpkı onu unutmamı istemeyen biri gibi... Sır. Giderken cebime sıkıştırmıştı. Elim titreyerek uzattım.
“Bunu bıraktı... enişte.”
Yaman eniştem kâğıdı aldı, sessizlik oldu. Gözleri satırlarda dolaşırken sesi yavaşça yankılandı:
“İki köprü arasında kalan, zamanın unuttuğu yer... Gölgelerin toplanma saati.”
O an içeri ağır bir hava çöktü. Boran eniştem birden ayağa kalktı.
“Bu açık bir yer tarifi... ama oyun da aynı zamanda. Yeni bir hamle yapıyor bize.”
“Ve bizi bilerek çağırıyor,” dedi Yaman eniştem. “Bu defa oyunun içine bilerek gireceğiz.”
Boran eniştem gözlerini gözlerime dikti. “Sen bizimlesin. Ama bu kez daha dikkatli olacağız. Seni bir daha kaybetmeyeceğim.”
Başımı eğdim. Güçsüzdüm ama içimde tarifsiz bir his vardı. Bu not sadece bana değil, bize yazılmıştı. Sanki artık Sır sadece beni değil, hepimizi içine çekiyordu.
---
Geceydi. Soğuk, sessiz ve gergin bir gece. Enişteler tarif edilen yeri çözmüştü. İki köprünün arasında kalan o unutulmuş yer… Eski bir tren istasyonu değil, çok daha ürpertici bir yerdi. Şehre uzak, yüksek kayalıklarla çevrili bir uçurum. Rüzgâr yüzümü keserken aşağıdan yankılanan boşluk sesi içimi titretti.
Adımlarımız dikkatliydi. Her şey puslu, bulanıktı. O sırada kayanın ucunda, gözden kaçabilecek bir boşluk fark ettim. Neden bilmiyorum ama çekildiğim yer orasıydı.
Diz çöktüm. Kayanın altına eğildim ve parmaklarım bir şeye değdi. Tozlu, nemli bir nesneydi bu… küçük bir çerçeve.
Çıkardım. Gözlerim büyüdü. Bu… bizim aile fotoğrafımızdı.
Annem, babam, ablamlar ve ben. Fotoğraf eskiydi ama temizdi. Sanki biri onu yeni bırakmış gibiydi.
Ama en sarsıcı olan şey… annemin kalbine, tam kalbinin olduğu yere, bir iğne saplanmıştı. Ucunda minicik, kırmızı bir kâğıt vardı.
Boran eniştem yanıma geldi, fotoğrafa baktı, yüzü dondu. “Bu... Bu nasıl olur?”
Titreyen parmaklarımla notu çektim. Kâğıtta şu yazıyordu:
“O hâlâ nefes alıyorsa, sen çoktan gecikmiş olabilirsin. Zaman sandığın kadar ileri gitmiyor, Doğa.”
Yaman eniştem gözlerini kıstı. “Bu bir şifre. Bu imkânsız ama… aynı zamanda çok gerçek.”
Boran eniştem kısık bir sesle konuştu. “Annen… yaşıyor olabilir mi?”
Kalbim göğsümde çırpınırken, gözlerim o fotoğrafa takıldı. Annemin bakışı... sanki gerçekten o an oradaydı. Sanki hâlâ bir yerlerde nefes alıyordu.
Ama bu bir umut muydu? Yoksa Sır’ın oynadığı en büyük yalanı mıydı mı?
Bilmiyordum.
Tek bildiğim... bu sadece başlangıçtı. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ben doğa yaşar yaşıyor muyum bilmiyorum evet belki atan bir kalbim var ama ben onu bile hissedemi yorum ama ben o sır denen her kimse intikamımı alınca yaşayacam ama o benim gölgem gibi (insan gölgesini yakalıya bilirmi hiç)....
💜 Devamı çok yakın da beğenmeyi yorum ve takip etmeyi unutmayın hoşçakalın 🦋 🌼
---
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |