5. Bölüm

5_Tencere kaçakçılığı

cennet
cennomi

Keyifli okumalar✨

İleri geri. İleri geri. Bulunduğum sırada iki anne arasında kalmış nezaretteki arkadaşlarımı bekliyordum. Annem ve teyzemin ayağı sinirden sürekli bir ileri bir geri gidiyordu. Olduğum yere kucağımda Lorin ile sinmiş oturuyordum. Herkes evden çıkmış gelmişti. Çünkü kimse ne olduğunu anlamamıştı.

Zihnim bir saat öncesine gitti.

"Bir dakika," Yağmur üzerine avukat kimliğini alarak öne çıkmıştı. Ciddi, sorgular ve soğuk bakışları arasındaki ekibin önünde duran Toprak'a döndü. "Müvekkilimi hangi suçla almak istediğinizi öğrenebilir miyim?"

"Bizim tam bir bilgimiz yok avukat hanım," dedi Toprak da temiz bir dille. Her ne oluyorsa hâlâ bir şey anlamamıştım, bir de zekiyim diye geçiniyordum değil mi? "Detayları karakolda arkadaşlardan öğrenirsiniz."

"Peki yakalama kararınızı görebilir miyim?" Diye diretti Yağmur. "Neredeyse bir saat önce giriş yapmış olduğu bir şehirde, kamera kayıtlarına kadar izini sürerek gelmeniz için iyi bir sebebiniz olsa gerek. Yakalama kararınız olmadan bir başkasının evine kadar gelip onu tutuklayamazsınız sanırım."

"Yağmur valla bu sefer bir şey yapmadım," diye fısıldadı Alper.

"İşimizi zorlaştırmayın lütfen," Toprak sınırlarının zorlandığını belli eder bir ifade takınsa da hâlâ kibar konuşmaya özen gösteriyordu. Şuan normal hayatta değil, iş üstündeydi. "Eğer gelirseniz her şeyi tüm detaylarıyla karakolda öğrenebilisiniz."

"Kendi arabamızla geliriz," Yağmur kapıya elini yaslayarak tatlı tatlı elini salladı. "Madem gösterecek bir belgeniz yok, o zaman kendi kendimize gelmemizde de bir sorun yoktur. Öyle değil mi? Buraya kadar geldiğiniz ve bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederiz, iyi akşamlar." Ve kapıyı kapattı.

Alper şaşkınlıkla karışık bir gururla Yağmur'a bakıyordu. Diğerleri de öyle. "Ne?" Diye omuz silkti yağmur. "Yedirmeyin kimseye kendinizi. Hadi hazırlanın da gidelim, bakalım neymiş dertleri."

"Kafayı yiyeceğim," diyen teyzemin sesiyle tekrar âna odaklandım. "Hayır bir insan nasıl bu kadar düşkün olabilir buralara? Karakola düşmese hastaneye, o da olmazsa pavyona düşüyor."

Utançla yerimde kıpırdandım. Çünkü o iş tam anlamıyla Alper'in suçu değildi, benim yüzümden düşmüştük oralara. Suçumu üstlenmişti sadece.

"Bizimki de normalde çok sakin, evden çıkmaz kafasını kitaptan kaldırmaz. Bunlarla bir araya gelince kaos oluyor." Anne o benim kanımda var, arada sırada saklanıyor diye kanmayın.

Arada utanıyor annesi.

"Kalk," annem birden beni kolumdan itekledi. Şaşkınlıkla Lorin'i indirip ayağa kalktım. "Kalk sen de gir nezarete, bir sen eksiktin. Hadi hadi, utanma."

"Anne ya," diye sızlandım. "Dalga geçmesene. Yağmur da düştü zaten. Bu sefer kim avukatlık yapacak bize?"

"Senin o arkadaşın polise yumruk atmadan önce düşünecekti!"

Ya...

Olur arada öyle şeyler. Niye öyle diyorsunuz şimdi?

Toprak, Yağmur'dan nasibini almıştı ama neden olmuştu bilmiyordum. Bir an gelmişti ki o an nasıl gelmişti onu da bilmiyordum. Yağmur avukat kimliğinden sıyrılıp belalıyım oğlum ben kimliğine bürünmüştü. Tam olarak karakolun içerisinde yaşanmıştı bunlar. Kız avukat olmuştu ama nasıl olmuştu bilmiyordum.

Her şeyi anlamıştım da ben başımıza sardığımız çorapların ipi nereden geliyordu anlayamamıştım.

Bir saniye, galiba böbrek üstü bezlerim fazla çalışıyordu. Adrenalin üretiyordum.

Anneme mahsun bir bakış atıp çekingence nezarete doğru yol aldım, koridoru geçip sıra sıra parmaklıklı odaların olduğu odaya girince kapıda memura başımla selam verdim. Ne işe yarayacaksa artık. "Abi kolay gelsin, içerde iki arkadaşım var da bir bakabilir miyim?"

Kaşları havalandı. "Görüş iznin var mı?"

Çekingen bir bakış attım. "Nerden alınıyor ki?" Yani marketten alamayacağıma göre. Avukat da olmadığıma göre.

"Bacım uğraştırma beni, arkadaşlara sor yönlendirirler seni. Bak şuradan lobiye git."

Gözlerimi kıstım. "Çok sağol kardeşim, baya yardımcı oldun yani." Umursamazca başını salladı. Ben de oflayarak geriye döndüm. Ya Alper ne yapmıştı da almışlardı onu? Birisi de bir şey söylese şaşardım.

Koridoru geldiğim gibi geri dönünce annemleri ayakta takım elbiseli uzun bir adamla konuşurken gördüm. Adamın arkası bana dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Kim olduğunu anlayamadım ama saç kesiminde ve duruşunda tanıdık bir şeyler vardı. Yaklaştıkça sesi de duruşu da zihnimde bir yere oturdu. Dudaklarımda saf bir tebessüm oluşurken kalbimin yumuş yumuş olduğunu hissettim.

Geniş omuzları, yazın beni meyve ağaçlarına ulaştıran boyu, sinir olduğum için çekiştirdiğim siyah saçlarıyla oradaydı. Zaman aramıza ne kadar çok mesafe koysa hiçbir zaman tam anlamıyla kopmadığımız o kişilerdendi. Nadirdi. Çünkü hep bir yaz esintisi gibi hissetirirdi. Ve bu his asla değişmezdi.

"Bak," diyordu annem. "Geldi bela mıknatısı. Nezaretten de kavuldu herhalde. Arlanmaz uslanmaz."

Annemi duyunca yavaşça arkasına, adım seslerime döndü. Kahve gözleriyle göz göze gelince omuz silktim. Dudaklarımda tatlı bir özlem tebessümü ve içimde sakin bir hoşgeldin yatıyordu. Tanıdığım şeyleri severdim, her zaman güvenli alanımı sevmiştim. "Yine kurtarmaya geldin herhalde süperman."

Dudaklarında haylaz bir tebessüm oluştu. Baştan aşağı utanmadan beni süzüp yüzünü buruşturdu. "Sen gittikçe çirkinleşiyor musun bana mı öyle geliyor, kül kedisi?"

"Nasıl olsa evde kalmam, camdan ayakkabım döner dolaşır beni bulur. Sen o zaten az kalmış aklını bunlara yorma."

"Ha ha," dedi memnuniyetsizce. Altta kalmaktan oldum olası hoşlanmazdı. Bu yüzden mükemmel bir avukattı. Zekasını nerede kullanacağını bilirdi. "Sen önce kraliçe olmak için bir prense ihtiyacın olmadığını öğren. İnan bana o kibirli pezevenkler bir bokum bilmiyorlar."

"Şimdi yapıştırırım bir tane," annem hararetle omzuna yumruğunu geçirdi. "Bu kız senin yüzünden evde kalırsa sen alırsın."

"Iyy," yüzümü buruşturup iğretiyle onu gösterdim. "Asla onunla evlenmem. Evde kalsam ve kırk yıl olsa bile, asla."

"Yaa," dedi alayla o da. "Ben de sevdiceği olan birisiyle evlenmem zaten."

"O bir kitaplarını seviyor," annem sıkıntılı bir nefesle yerine oturdu. "Bir tuttursam, ilk istediğine vereceğim. Ama yok, kimseyi beğenmiyor. Gidip de kitapla evlendiremem ya."

Han'ım var anniş. Kocam, kalbimin hanı, hanlar hanı, başımın tacı, evimin direği var. Onu seviyorum ya, onu istiyorum. Evlendiver be bizi. Ellerinden öper. Söz hiç zorluk çıkarmam. Size masraf da yaptırmam yani.

Anne benim niye kocam yok? Bana niye almıyorsunuz?

Han, aşkım bizimkilerin eline bir geçsen keşke.

Öte yandan annem benimle dalga geçiyordu. Burak'la akrabaydık.

Burak, ki o benim üvey amcam olurdu, bana muzip bir bakış attı. "Bilmez miyim ben onun sevdalarını Ayşe Sultan. Sen merak etme, dosyalara baktım. Üç vakte kadar vatana millete hayırlı bir damat görünüyor sana."

Amin.

Annem onu süzdü. "Tutuyor mu bu fal? Ona göre paranı vereceğim."

Burak'ın gözleri arkamda bir yere kayınca, "tutar sultanım," dedi keyifle. "Tutmazsa gel beni bul."

"Ayşe abla," diyen ses ardımdan gelmiş, tüylerimi diken diken ederek tüm sistemime sızmıştı. Aşk, böyle bir şeydi. Tüm hormonlarınıza etki edebilirdi. Beyninizin çok fazla kısmına sızar, bedeninizi ele geçirirdi. Bu yüzdendi mesela onu görünce başlayan kalp çarpıntım. Sesini bile duyunca iç çekişim.

Han, harbiden kalbimin hanıydı. Başka bir açıklaması olamazdı.

🫴🏻

Toprak.

"Abi ben niye durduk yere yumruk yedim, bana bir açıkla bak. Yoksa bir tane de ben sana çakacağım."

Karşımdaki it, öfkemden zerre etkilenmeyerek kıstığı gözlerinin ardından karşısına bakıyordu. "Yemeseydin oğlum, avukatı sinirlendirecek kadar da şerefsiz olamazsın."

"Başlarım senin avukatına da şerefine de, derdimiz ney de bizim evden adam aldık durduk yere? Yarım saattir oyalıyorum, avukat yumruk atmasaydı işimiz zordu. Dili pabuç kadar, görsen boyu da yer cücesi. Uğraştırırdı bizi. Darptan attırdım onu da."

"Beklesin içerde," birden gözlerini karşıdan alıp bana baktı. Karakol koridorundaki sandalyelerde yan yana oturuyorduk. "Araştırdın mı? Kimmiş neymiş?"

"Abi avukat işte. Neyini araştırayım?" Dedim ters bir şekilde. "Bir de gıcık."

"Devrem, senin devreler yandı herhalde. Kız sende travma bırakmış olmasın? Ben sana kimi al dedim?"

Ona ters ters baktım. Sülalesine kadar küfretmeme çok küçük bir sınır kalmıştı. Bu herif yüzünden başıma gelmeyen iş kalmıyordu. "Sicili ufak tefek olaylar dışında temiz. Birkaç olaya karışmış. Büyük şeyler değil, değişik düğüşük şikayetlerle alınmış. Yok araba camını kırıp içine çiçek atmak yok baklava çalıp stadyuma dağıtmak."

Gözleri baygın bir hâl aldı. "Bana ne?"

"Lan anlat dedin anlattık, cins misin sen?"

"Kim bu?"

"Meryemden doğma, Mehmet'ten olma 1995 doğumlu. Kütük Ankara. Akdeniz elektrik elektronik mühendisliği mezunu, şimdi bir şirkette çalışıyor. Son maaş bilgisi de lazım mı?"

"Kardeşim bunlardan bana ne?"

"Lan bak komando falan dinlemem çakarım bir tane, sicilini soyunu sopunu döktüm şuraya. Daha ne istiyorsun?"

Başıyla ileriyi işaret etti. Gözlerim karşıdaki aileye döndü. Alper'in annesi, teyzesi ve teyze kızları yan yana oturuyorlardı. Babası ve eniştesi biraz dışarı çıkmışlardı. Küçük kuzeninin de kucağında ablasının kızı vardı. "Onun nesi oluyor?"

"O hangisi kardeşim, akıl okuyor gibi mi duruyorum?"

"Kucağında küçük bir kız çocuğu var," bakışları an be an değişirken benim de yüz ifadem an be an değişiyordu. Siktir, biz bu çocuğu bu yüzden mi almıştık? Kıza mı yanıktı bizimki?

"Lan!" Diye yükseldim. "Yoksa sen-"

"Ağzını sokarım bir yerine," ters bir bakış attı. "Az daha bağır, o da duysun."

"Yengemiz hayırlı olsun," derken sırıtım gıcık bir şekilde yüzüme yayıldı. "Kızın niye haberi yok?"

"Sever mi oğlum beni?" Rahatsızca yerinde kıpırdandı. Yüzü ifadesizdi ama anlamıştım, korkuyordu. "Asker adamım ben, bekler mi aylarca yolumu? İster mi bir şey olacak korkusuyla geceleri sabah etmeyi? Evli olup da geceleri yastığa başına tek koymayı? Bir gitsem aylarca dönmediğim oluyor benim, niye beklesin beni? Niye sevsin?"

"Seven nasıl seviyor lan, sikik sikik konuşma. Eee, ben de polisim. Ben de vurulurum diye sevmesinler beni. Doktor da manyağın biri gelip keserse diye evlenmesin. Kardeşim boş işler bunlar, bahane arama. Seviyorsan git konuş."

"O kadar kolay değil lan işte. Konuşma fazla, Alper denen it kim onu söyle sen bana."

"Kuzeniymiş, soy adları farklı."

"Ne?" Derken bana döndü. "Siktir, harbi mi?"

Omuz silktim.

"Sevdiği falan değil yani?"

"Yok, kuzeni dedim ya."

"Boşuna çektik karakola anasını." Birden omzuma vurup beni sandalyeden itti. Dengemi kaybedince ayağına tekme attım. Altta kalmayıp tekmemi iade edince yüzüm buruştu. "Siktir git, çıkar Alper'i. Bir yalan bul, bir karışıklık olmuş falan de. Avukatı da zaten darptan dolayı almıştın, onu da özür mahiyetinde sal. Öğrenmesinler bir şey."

"Ulan teşkilat sana mı çalışıyor piç? Al dediğini alıp, bırak dediğini bırakayım mı? Bak bu ilk ve sondu, başıma iş açma benim."

Sabır çekerek önüme dönmüştüm ki öfkeyle ayağa kalktığını gördüm. "Amına koyduğumun belaları sırayla değil ki tek tek dövesin! Bu sikik hangi delikten çıktı?"

Kesinlikle sadece içince değil kıskanınca da küfür haznesi genişliyordu.

Gösterdiği yere bakıp takım elbiseli bir adam gördüm. Kız ne ara kalkmıştı bilmiyordum ama şimdi o adamla konuşuyordu. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

"Al bunu da al," dedi tekte. Dehşet içinde ona döndüm.

"Siktir git. Parmağımı oynatmam. Ya bu da kuzeniyse?"

"Lan başlayacağım artık kuzenine! Sülalesi bir tek erkek mi doğuruyor bu kızın?"

"Kıskandın sen."

"Herhalde. Yürü sikeceğim belasını."

"Han bir sakin ol abi. Kızın senden haberi yok zaten, çocuğu dövüp de nefretini kazanma istersen."

Durdu. Derin bir nefes aldı. Bekledi. "Ben mağaradan çıkmadım," dedi kendi kendine. "Gayet medeniyim. Şuan üzerinde herhangi bir hak iddia edemem, gerçi sonra da edemem. Sakinim, o ne yapacağını bilir."

Ona uzaylı görmüş gibi baktım. Doğru dürüst ağzından laf alamadığımız adam şuan gelmiş sırf sakin olmak için neler diyordu. Demek ki aşk dedikleri adamda denge bırakmıyordu.

Tam sakinleşti derken sert asker adımlarıyla onlara yürümeye başlayınca elim enseme gitti. "Yenge, bu çocuğu almazsan kimseyi alamazsın bu gidişle."

🫴🏻

Talya.

"Ay oğlum iyi geldin," annem birden Han'ın yanına gitmiş denize düşen damadına sarılır misali gözlerini ona dikmişti. "Ya benim bir yeğenim var, geldiler aldılar. Bir şey söylemiyor kimse bize. Yardımcı olursun dimi?"

Han, kalbimi eriten bir tebessümle anneme bakıp başını salladı. "Merak etme Ayşe abla, hallederim ben."

"Sen çok yaşa oğlum, biri daha var. Kızım sayılır, onu çıkarmayın. Kalsın o biraz."

Toprak'ın keyifle başını salladığını gördüm göz ucuyla ama neredeyse tüm algılarım tek bir kişideydi. Birkaç adım ötemdeki uzun boyluda. Kokusu yine burnuma nüfuz etmiş, çok zor bir tanıdıklıkla onu algılayan zihnim durmadan kalbimde depremler yaratıyordu.

Onda hoşuma giden buydu belki de, bana verdiği o sıcak tanıdıklık hissi. Bir yaz akşamının serin rüzgarı gibiydi. Kalbimdeki etkisi her geçen günle artıyordu. Karşılık almadığımız duygunun gittikçe azalması gerekmez miydi? Onun hakkında hep bir şeyler öğrenmek, hep sevmek ve hep onu sevmeye devam etmek istiyordum. Bazen kurtulmak isterdim mesela, çaresizce ve acınası bu platoniklik durumu beni içten içe bitirirdi. Ama onu sevmek başka bir şeydi, hiçbir zaman yerine kimseyi koyamaz bunu isteyemezdim bile.

Ama seviyordum işte. Evde olduğu zamanlar balkonda oturup onun balkona çıkmasını beklemeyi, odasındayken odama çıkıp ince duvarlardan onun adım seslerini dinlemeyi. Sessizdi, çok hem de. Adım sesleri zorlukla duyulurdu. Orada olduğunu anlamam bazen saatlerimi alırdı.

"Arkadaş avukatınız mı?" Dedi Toprak. "İronik bir durum açıkçası, avukat bir avukatı nezaretten kurtarmak için geliyor."

"Yedek diyelim," Burak elini uzatıp Toprak'la el sıkıştı. "Malum eldeki biraz sorunlu. Müvekkillerimi görmemde bir sorun yoktur umarım."

"Tabii," Toprak eliyle koridoru gösterdi. "Bir karışıklık olmuş. Gelin konuşalım."

Amcam dönüp bana göz kırptı. Ona amca dememden nefret ederdi tabii. Dedemin hızlı zamanları olabilirdi, arka arkaya doğmuştuk resmen. "Birazdan gelirim kül kedisi."

"Gelmesen de olur amca."

"Amca mı?" Diyen Toprak birden öksürmeye başladı. Öksürükleri arasında eğilip yüzünü kapattığında endişeyle otomattan aldığım ama açmadığım suyu alıp ona verdim. "Sağol ye-"

Han sertçe sırtına vurduğunda irkildim. O neydi öyle? Öldürseydi birde.

"Abi tamam," Toprak can havliyle doğruldu. "Vallahi iyiyim. Boğazımda kalmadı bir şey dilimi falan hep çıkardın."

"Güzel kardeşim benim, iyi ol tabii." Han'ı yüzündeki tebessümün tehtid içerikli olduğunu anlayacak kadar tanımıştım. Ben ne kaçırmışım?

"Han abi!" Lorin'in bıcır bıcır sesi ardımdan geldiğinde Han sanki bir uyarı almış gibi bana döndü. Saniyelik olarak gözlerimiz birleştiğinde kalp atışlarım zirve yaptı. Anne bu çocuk, istiyorum. Alabilir miyiz? Hani ilk istediğimi alıyorduk?

Lorin ardımdan çıkıp koşturduğunda gözlerini ilk kaçıran ben oldum. Han Lorin'in boyuna inip önüne gelen saçlarını elinin tersiyle itti. İç çektim. Ardından karın boşluğuma bir darbe yedim.

"Abla ya," kısık sesle sızlanışıma aldırmadan ikiliyi işaret etti. "Mustafa abin gelirse Lorin'i kapar, sen de onu kap."

"Ha ha abla," dedim göz devirip. "Gerçekten aşırı komiksin."

"Her zaman," kibirle saçlarını savurdu. "Annem bu sabah tencereyi sordu. Ben arkadaşıma yemek götürdüm, orda kalmış dedim. Sakın bozma. O tencereyi de nasıl alıyorsan al yoksa yumurtlarım anneme her şeyi."

"Sen ne kadar çıkarcı bir şey oldun ya? Kesin bir şey isteyeceksin benden."

Göz kırptı. "İyi bildin. Ama şimdi değil."

"Abla çocuğuna senden daha çok bakıyorum, daha ne isteyebilirsin ya?"

"Zamanı gelince öğrenirsin ablam, acelesi mi var?"

Hava aydınlıkken diğer balkona geçemezdim. Bu plan için tek başıma da davranamazdım. Bana teşkilatım lazımdı. Gözlerim Han'a ve onun önünde heyecanla bir şeyler anlatan Lorin'e kaydı. "Han abi," diyordu. "Böyle büyük pembe bir ayı. Tamam mı? Ama başında kırmızı kalpli tacı olacak."

Üzgünüm aşkım, bu gece seni soyacağım.

Mecazi anlamda canım.

Gerçeği için anlaşılan daha beklemem gerekecekti.

 

🫴🏻

Saatler gece 00.12'yi gösterirken tencere kurtarma takımım ve ben odamda hazırdık.

"Hepiniz hazırsınız, değil mi?" Temkinle onlara baktım. Takımım bir mühendis, iki deli avukat, bir adet beş yaşında rüşvetçi çocuk ve en az çocuğu kadar rüşvetten beslenen ablamdan oluşmaktaydı. Takımı da karakollardan zor kurtarmıştık. Sicilimiz baya kabarıktı anlayacağınız. "Herkes ne yapacağını biliyor mu?"

"Ben annemle beraber dışarıya çıkacağım," Lorin ellerini kaldırıp heyecanla anlatmaya başladığında gurur dolu bir tebessüm yolladım. "Dışarıda beni Burak amca bekleyecek, annem beni ona bırakıp çıkacak. Telaşlı bir şekilde beni kaybettiğini söyleyecek Han abiye."

"Han duramaz, dışarı çıkıp seni arayacaktır."

"Ve tam o sırada devreye biz giriyoruz," Yağmur'un da yüzünde benimkine benzer bir tebessüm vardı. Kendinden emindi. "O çıktıktan sonra apartman kapısını kitleyip nöbette duracağım. Alper de dışarıda sokakta bekleyecek, eğer gelirse bana mesaj atacak. Ben de sana atacağım hemen."

"Hâlâ tencereyi alamadıysam oyalayın onu. Ben de balkondan geçio tencereyi alacağım. İşim biter bitmez gruba yazacağım. Her şeyi düzeltin."

"Ben Lorin'i bulmuş gibi getireceğim." Burak amcamın sözleriyle ablam somurttu.

"Sizin yüzünüzden kocamı bayılttım."

Kahkaha attım. "Olsun ablacığım, karı koca arasında lafı mı olur böyle şeylerin? Hem bende annemleri uyuttum."

"Annem sabah namazına kalkamazsa işin iş," ablam gözlerini bana dikip ukala gülümsemesini sürdürdü. "O zaman görürsün uyku yok bilmem ne formulünü."

Haklıydı. Annemin sabah namazına kalkmaması imkansızdı. Evdeki herkes bilirdi ki o dakiklikte bir numaraydı. Ne olursa olsun kalkardı. Umarım o zamana kadar uyku ilaçlarının etkisi geçerdi.

Yoksa bitmiştim.

"Hadi," odamdan sessizce çıktığımızda önce Burak amcam çıktı. On beş dakika sonra da ablamla Lorin çıktı. Ben kapıyı Yağmur ve Alper'e bırakarak balkona geçtim. Balkonun ışığını kapattığım için uzaktan bakan birisinin balkona geçtiğimi görmemesini umuyordum. Bir de hırsızlıktan içeri atılmak istemiyordum.

Balkondan ablamın gitmesini dakikalar sonra da tek başına geri gelmesini izledim. Herkesi bu işe karıştırmam ne kadar doğruydu bilmiyordum ama komando insanın evinden tencere aşırmak da kolay iş değildi. Hata payı bırakamazdım.

Ablam apartmana girmeden önce durdu. Üstüne başına çeki düzen vermesini, kendi kendine konuşmasını ardından ellerini saçlarına geçirip güzelim saçları darma duman edişini dehşet içinde izledim. Ne yapıyordu be bu? Role gir dediysek bahtsız evsiz bedevi de ol dememiştik.

Kafasını kaldırınca el kol hareketi yaptım. Ne yapıyorsun be sen demekti amacım ama şuan gizli bir görevdeydik. Bana el hareketi çektiğini görünce üstüne tükürdüm. Ciyaklayarak geriye çekildiğinde bana sinirli bir el kol yaptı. Omuz silktim. Ardından içeriye girdi.

Kapı çalınma sesini takip eden ablamın kesik nefeslerle durumu anlatma sesi geldiğinde derin bir nefes aldım. Sıra bana geliyordu. Han'ın evinden kapı sesi gelince hızlıca ayağımı diğer balkona attım. Ne kadar çabuk o kadar iyiydi. Han çıkar çıkmaz arkasından da bizim evin kapı sesi geldi. İşte buydu. Salondaki ışık yanıyordu. Onun dışında tüm ışıklar kapalıydı. Balkon direkt salona açılıyor ve ferah salona güzel bir hava katıyordu. Neyse, şuan derdim bu değildi.

Balkon kapısını açık bırakarak mutfağı aramaya başladım. Bizim evde hemen yan tarafta kalıyordu. Telefonum cebimde titrediğinde umursamadım. Hemen geri dönmeleri imkansızdı. Ablamı o rolle hayatta yalnız bırakmazdı.

Sağa döndüm. Koridorda parmak uçlarımda ilerliyordum. Evde kimse olmamasına rağmen o kadar sessizdim ki gerginliğim tavan yapmıştı. Şuan resmen bir hırsızdan beterdim. Çıkacak en ufak çıt direkt olarak beni korkutuyordu. Hayal meyal loş ışığa alışan gözlerim sayesinde geldiğim yerin mutfak olduğunu anladım. Telefonum cebimde tekrar titrediğinde kapama tuşuna bastım. Tek yapmam gereken tencereyi bulmak ve geldiğim gibi hızla buradan gitmekti.

Tam o anda ensemde bir el belirdi. Elin sıcaklığı gerginlikten buz tutmuş enseme nüfuz edip titrememe neden olurken anlık bir inme inmiş gibi hissettim. Adrenalin ve korku kanımda birden tavan yaptı sanki.

Ensemden tutulup geriye çekildiğimde resmen hiç ağırlığım yokmuş gibi savruldum. Duvara yapışan sırtımla kısık bir sesle inlerken bedenimin üzerine bir beden kapandı. Harket alanım tamamen kısıtlanmıştı. Korkumun ve hızlanan nefeslerimin arasında burnuma tanıdık koku doldu. Başı eğildi. Bir kolunu dirseğinden kırmış boğazıma yaslamıştı.

Han. 

Yukarıdan saçlarıma vuran sakin nefesleri benim aksime onun normal olduğunu gösteriyordu. Bense kapana kısılmış bir fareden farksızdım. Ondan daha bile kötüydüm. Hiç hareket edemiyordum. Bedenimin üzerine bedeniyle kapanmış, beni kapana almıştı.

"Açıklayabilirim," dedim saçma bir şekilde. Ki neyi açıklayacaktım bilmiyordum. Korku beynime garip şeyler yaptırıyordu. Hani benim tencere çalma takımım ne işe yaramıştı? Han niye evdeydi? Ben ne halt edecektim?

"Talya?" Bocalamış sesi kulaklarıma geldiğinde kolu aceleyle boynumdan çekildi. Vücudum üzerindeki baskısı da azalmıştı ama hala dip dibeydik. Bu yakınlık benim için hiç sorun değildi, hatta nomral şartlar altında bunun için bir olan daha yapabilirdim ancak şuan gerçekten başım beladaydı.

Aşırı utanıyordum. Aşırı gergindim. Ve kalbim tüm bunların arasında yine ülkesine Han olan adamı bulunca ritmini şaşırmıştı.

"Burada ne işin var?"

Aşkım tenceremi çalmaya geldim desem inanacak mısın? Bence sende bir sorgularsın.

Allah'ım ben ne halt edecektim?


Han'ın haller xmsmxmsms

Instagram hesabı= yazarcennomi

 

Bölüm : 02.12.2024 01:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...