
Wattpad'de oy ve yorum sınırı yapıyordum burda da yapicam şimdilik 3 oy ve 5 yorumda yeni bölüm gelir
Doruk’un ağzından;
Odaya çıkmış Lizge’nin de sevebileceği tarzda bir film arıyordum. Kararsız bir şekilde filmlere bakıyordum ki Lizge’nin çığlığını duydum. Hemen odadan çıkıp yanına gidecekken Demir, Açelya ve Nazlı’da odalarından çıkmıştı.
“Ne oldu abi?” Diye telaşla sordu Demir. “Lizge miydi o bağıran?” Korku dolu bir şekilde sormuştu Nazlı. Daha fazla onları dinlemeden hemen salona koştum ama Lizge yoktu. Etrafa baktım ama yine yoktu.
“Biz bahçenin kapısını açık mı bırakmıştık?” Açelya’nın konuşması ile gözüm bahçe kapısına kaydı. O sırada Demir ile göz göze gelip hemen bahçeye çıktık.
“Lizgee!” Diye bağırarak bahçeninde etrafına baktık ama Lizge yoktu. “P-polisi arayalım.” Dedi Nazlı dolu gözleriyle. “Ben ararım.” Deyip içeriye koştu Demir.
Ağacın dibine çöküp oturdum. Benim yüzümden kaçırılmıştı. Gözümün önünde olursa bir şey yapamazlar demiştim ama asıl gözümün önündeyken almışlardı onu benden.
“Doruk sakin ol tamam mı? Lizge’yi bulacağız!” Açelya kolunu omzuma atmış bana teselli vermeye çalışıyordu. “Aradım polisi bir ekip yola çıktı geliyor buraya. Kamera kaydı vesaire her şeye bakacaklar” Diyerek koşa koşa yanımıza gelmişti Demir.
Kafamı ellerimin arasına alıp, “Benim yüzümden!” Diyerek bağırmıştım. Demir’de yanıma çöküp ellerimi yüzümden zorlukla çekmişti. “Hiçbir şey senin yüzünden değil Doruk!” Diyerek o da beni avutmaya çalıştı.
Ama hepsi benim yüzümdendi. Belki sevgililik yalanını atmasaydım ortaya o şerefsiz Lizge’yi takıntı haline getirmeyip kaçırmayacaktı. Allah beni kahretsin!
10 Dakika Sonra
On dakikadır ağacın dibinde Lizge’yi düşünüyordum. Ya o şerefsiz ona bir şey yaptıysa, ya şu an çok korkuyorsa.
“Nazlı! Açi! Kendinize gelin, Doruk’un bize daha çok ihtiyacı var ağlamayı kesin.” Açelya’nın bana baktığını hissediyordum. “D-doruk sizce de çok sakin görünmüyor mu?” Diyen telaşlı sesini duymuştum. “İşte bir delilik yapmaması için bir an önce kendinize gelin!” Demir’de telaşlıydı.
Polisler gelmiş çevredeki kamera kayıtlarına bakmaya gitmişlerdi. Ben hâlâ ağacın dibinde oturmuş Lizge’yi düşünüyordum. Demir, Açelya ve Nazlı’da yanıma çöküp oturmuşlardı.
Nazlı Açelya’nın kulağına yaklaşıp sessizce bir şey söylemişti. “Ya o şerefsiz Lizge’ye bir şey y-yaptıysa?” Sesini kısık çıkarmaya çalışmıştı ama duymuştum.
Yerimden hızlıca kalkıp, “O şerefsizi doğduğuna pişman edicem!” Diye bağırdım. Bizimkiler de hemen ayağa kalkmıştı. Demir koluma yapışmış gitmeme engel oluyordu.
O sırada polisler yanımıza gelmişti. “Kaçırılan kişi arkadaşınız mıydı?” Diye sordu. “Evet.” Dedi Nazlı ağlamaktan çatallaşmış sesiyle. “Şüphelendiğiniz biri var mı?” Diye yine sordu polis. “Evet var. Barlas Kılıç!” Diye sinirle soludum. “Peki neden ondan şüpheleniyorsunuz?” Bu böyle bizi sorguya çekeceğine neden gidip Lizge’yi aramıyor?
“Kendisi Lizge’ye takık ayrıca onun telefon konuşmasını duydum. Kızı takip ettiriyordu!” Bize bakıp kafasını salladı. “Aramaya başlıyoruz. Sizi haberdar edeceğiz.” Diyerek çıktılar.
Sabaha kadar evin içinde, bahçesinde volta atmıştım. Lizge’nin nasıl olduğunu düşünmeden duramıyordum. Birkaç kez dışarıya çıkmaya çalışmıştım Demir zorla engellemişti.
“Doruk sakin ol. Git üzerini değiştir hastaneye gidelim hadi.” Diyen Demir’e sinirle güldüm. “Hastaneye gidelim ha! Lizge yokken ben hastaneye mi gelicem!?” Diye sinirle söylendim.
Üçü birbirine baktı. “Mecbur bizde gitmiyoruz. Doruk’un birşey yapmaması için başında durmamız gerek.” Dedi Demir. Salonda hâlâ volta atıyordum ki sinirle bizim üçlüye döndüm. “Ben duramıyorum burda! Lizge yokken ben burda rahat rahat oturamam. Onun üşüyüp üşümediğini bilmeden ben burda, bu sıcacık ama o yokken buz gibi olan evde ısınamamam!” Diyerek kendimi dışarı attım.
Demirgilde hemen peşimden çıkmıştı. Demir koluma yapışıp, “Doruk bak seni anlıyorum ama lütfen sakin ol!” Diyerek yine gitmeme müsade etmiyordu Demir. “Ya siz neyi anlıyorsunuz!?” Kolumu Demir’den zorla çekip hepsine baktım. Demir’e dönüp, “Sen acile gelen hastaları sırf ben bakmayayım diye elimden almıyor muydun!?” Bu sefer Açelya’ya dönüp, “Ben hastaneye geldiğimde ‘Ayağını denk al yoksa bu hastaneyi sana dar ederim!’ demiyor muydun!?” Aynı sinirle Nazlı’ya döndüm. “Sen bana kalpsiz diyordun değil mi!?” Sinirle gülüp halimi gösterdim. “Kalpsiz olsaydım eğer,” elimi göğsüme vurup, “bu kalp Lizge için böyle atmazdı!”
Yüzümde buruk bir gülümseme ile tekrar Nazlı’ya döndüm. “Sen bana ‘Çok yalnızsın değil mi?’ diye sormuştun.” Üçüne bakıp geri Nazlı’ya döndüm. “Evet,yalnızım! Siz bile benim yanımda olmazken Lizge daha beni 1-2 saat tanımasına rağmen ameliyatına istedi!” Hepsi başını öne eğmiş üzgün duruyorlardı. “Hastanede katil varken hangi biriniz ben, ‘Elim kolum bağlı duramam,ben katili aramaya gidiyorum.’ dediğimde hiç düşünmeden ‘ben seninle gelirim.’ dediniz.” Gözümden düşen yaşı hızla sildim. “Lizge benimle birlikte ölüme bile gelirdi.” Dedim titreyen bir sesle.
“Şimdi karşıma geçip ‘Ben seni anlıyorum.’ demeyin bana. Hiçbiriniz beni anlayamaz.” Demir başını yerden kaldırıp üzgünce bana baktı. “Doruk biz özür dileriz ama lütfen sen bir sakin mi olsan?” Sinirle Demir’e döndüm. “Lizge yokken bana sakin ol deme Demir!” Nazlı ve Açelya yine ağlamaya başlamıştı.
Yine gitmek için arkama döndüm ama Demir kolumu tuttu. “Abi lütfen sakin ol. Hem Lizge’nin yerini bile bilmiyoruz.” Diyerek beni vazgeçirmeye çalıştı. “Gel benim şirketide arayalım orda ki güvenliklerde Lizge’yi arasın. Sen yeter ki sakin ol ve yanımızda dur!”
“Geç içeriye çabuk ara!” Diyerek hepsinden önce içeriye geçip koltuğa oturdum. Onlarda içeriye geçmişti. Demir şirketini arayıp herkese Lizge’yi aramalarını söylemişti. Başımı ellerimin arasına alıp içimden sürekli Lizge’ye birşey olmasın diye dua ediyordum. Lizge’yi düşündükçe gözümden yaşlar düşüyordu.
Demir’in telefonu çalınca hızla ona döndüm. Demir telefona bakıp,”Ferman Hoca.” Dedi. Telefonu açıp hoparlörü açtı. “Efendim Ferman Hoca’m.” Demir’de ağlamamak için kendini sıkıyordu. “Oğlum nerdesiniz siz? Doruk’la Nazlı’da yok ortalarda!” Sesi sinirli geliyordu.
“Ay nerdelermiş? İstifa mı etmişler?” Arkadan Vuslat Hanım’ın sesi geliyordu. Nazlı ağlayarak, “H-hocam.” Dedi hıçkırıklarının arasından. “Nazlı! Nazlı sen neden ağlıyorsun?” Bu sefer Ali’nin sesi gelmişti. “Nazlı mı? Nazlı neden ağlıyor?” Ferman Hoca’nın telefonundan hışırtı sesleri gelmişti. Büyük ihtimalle o da telefonu hoparlöre almıştı.
“Şimdi sakince ne olduğunu anlatın?” Dedi Ferman Hoca. Nazlı yine hıçkırarak, “L-lizge’yi kaçırdılar Hocam.” Dedi kısık bir sesle.
Ferman Hoca,”Ne demek kaçırdılar!?” Dedi hafif şaşkın ve sinirli bir sesle.
Ali’de, “Ben demiştim! Dedim ben, Lizge hiç güvende değil demiştim!” Onun da sesi telaşlı geliyordu.
Vuslat Hanım, “Doruk, Doruk yanınızda mı?” Diye sorunca ellerimi tekrar yüzümden çekip telefona kaşlarımı çatıp baktım. Demir, “Burda ama onu daha fazla burda tutabileceğimizi düşünmüyorum.” Dedi hafif çatallaşmış sesiyle.
“Doğru düşünüyorsun! Ben burda elim kolum bağlı duramam!” Diyerek ayağa kalktım. Demir hemen yine koluma yapıştı. Ferman Hoca telefondan, “Doruk sakin ol! Otur oturduğun yerde!” Dedi bağırarak. Ardından Vuslat Hanım, “Demir, Doruk’u sakın bir yere gönderme!” Diye Demir’e emir verdi. “Ferman Bey hadi bizde gidelim yanlarına.” Dedi Vuslat Hanım. “Bende geliyorum!” Diyerek Ali’de atladı söze ve telefon kapandı.
“Demir bırak beni!” Diye bağırdım. “Doruk, bak otur şuraya bir delilik yapma!” Yok bunlar beni cidden anlamıyordu. Bu sefer kolumu Demir’in elinden sertçe çektim. “Bakın siz beni anlamıyorsunuz! Ben Lizge’siz nefes alamıyorum!” Dedim gözlerimden yaşlar düşerken.
Açelya ve Nazlı birbirne bakıp ayağa kalktı. Bana doğru gelip ikiside bana sarıldı. Birinin bana sarılmasını bekliyormuş gibi ağlamaya başladım.
Kapı çalınca Demir koşarak kapıyı açmaya gitti. İçeriye Ferman Hoca,Vuslat Hanım ve Ali girmişti. Ferman Hoca tek tek hepimize bakıp üzgünce koltuğa oturmuştu. Ali’de Nazlı’nın yanına oturup onu sakinleştirmeye çalışmıştı. Vuslat Hanım bana bakıp üzgünce yanıma oturdu.
“Nasıl oldu bu? Lizge’yi kim neden kaçırdı?” Diye merakla sordu Ferman Hoca. “O şerefsiz Barlas kaçırdı.” Dedim buz gibi bir sesle. Vuslat Hanım kolunu omzuma atıp,”Aman canım. Lizge’yi bilmiyor musunuz?” Gülmeye çalışıp bize döndü. “O şimdi orda adamların bile başına bela açmıştır. Şimdi onlar biz bunu hangi akılla kaçırdık diyorlardır.” Onları bulduğumuzda ben akıllarını başlarından alacaktım.
Telefonum çalınca elim eşofmanımın cebine gitti. Bilinmeyen Numara arıyordu. Bizimkilere dönüp, “Bilinmeyen Numara.” Dedim. Ferman Hoca, “Aç ve hoparlöre al.” Dedi. Telefonu hoparlöre alıp açtım.
“Doruk Efendi, ne oldu? Hani Lizge’ye yaklaşamayac
aktım? Sevgilim şu an benimle gayet mutlu,onu aramaya çalışıyorsan arama!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |