
Nasıl yani şu an ben hayal görmüyordum değil mi? Lizge’sizlikten kafayı yiyip onun sesini duymuyordum. “L-lizge?” Lizge dediğimde odadakilerin hepsi bana bakmıştı.
“Doruk, bu numaradan konum atacağım. Hemen gelip beni burdan alın. Nolur gelin artık!” Sesi ağlamaklı çıkmıştı. “T-tamam güzelim biz hemen geliyoruz. Sen sakin ol tamam mı? Gelip kurtaracağız seni.” Titrek bir nefes alıp, “Şimdi kapatıyorum fazla zamanım yok. Konumu atacağım.” Diyerek telefonu hızlıca kapattı.
“Ne Lizge’si abi noldu?” Demir’e dönüp yüzümdeki afallamış bir ifadeyle Demir’e baktım. Sonra hepsine tek tek baktım. “Lizge aradı, konum atacakmış. Beni burdan kurtarın dedi.” Hepsi mutlulukla birbirine bakıyordu.
O sırada telefonuma mesaj geldi. “Lizge konum attı ben gidiyorum. Bu sefer hiçbiriniz beni tutamaz!” Ferman Hoca ve Demir’de ayaklanmıştı. “Bizde geliyoruz, yürü!” Ferman Hoca bir şey dememe müsade etmeden hızlı hızlı yürüdü. Demir ve bende arkasından hızlıca gittik.
Lizge’nin ağzından;
İki gündür Barlas şerefsizinin dediği hiçbir şeyi yapmamıştım. Yemek getiriyordu, yemiyordum. Benimle konuşmaya çalışıyordu suratına bakmıyordum. Ben böyle yaptıkça o hep sinirleniyordu. Günün sonunda ise öfkesine yenik düşüp tokat atıyordu. Elim kolum bağlı olmasaydı ben ona bir Osmanlı tokatı atardım görürdü o zaman!
İki gün boyunca sürekli bizimkileri düşünmüştüm. Beni hâlâ bulamamışlardı, Barlas sandığımdan daha tehlikeli biri olmalıydı. Yoksa şu iki günde bizimkiler beni bulurdu. Her türlü kaçış yolunu düşündüm.
Dün pencereden atlayıp kaçmayı denemiştim ki Barlas görüp daha ben pencereyi açarken saçımdan tutup beni çekmişti. O sinirlede yumruk atmıştı,hayvan oğlu hayvan!
Artık geriye tek bir seçenek kalıyordu, Barlas’a yakın davranıp telefonunu alacaktım. İki gün önce Doruk’u aradığı için telefonunda onun numarası vardı. Telefonu alıp onu arayacaktım.
Ertesi gün uyandığımda yine Barlas elinde tepsi ile içeriye girmişti. Bu sefer terslemek yerine gülümsemiştim ona. Bana afallayarak bakmıştı ama hemen kendini toplayıp o da gülümsedi.
“Kahvaltını getirdim, sevgilim.” Sevgilin kadar başına taş düşsün senin! “Teşekkür ederim.” Şu insan görünümlü yaratığada teşekkür ettim ya!
Yanıma gelip ellerimi çözüp tepsiyi kucağıma bıraktı. Bana eğilip yanağımdan öpmüştü. Geri çekilip, “Afiyet olsun.” Dedi. Iyy şu an kusmak istiyordum! Burdan kurtulduğumda acilen Doruk yanağımdan öpüp onun pis öpücüğünü tenimden silmeliydi.
Kahvaltıyı bitirmiştim. “Aferin,bak alışıyorsun bana.” Diyerek kucağımdan tepsiyi aldı. Allah’ım sen şimdi söyleyeceğim yalanlar için affet beni. “Barlas, ben aslında zaten seni seviyordum.” Gözlerinin içi parlayarak bana bakıyordu. Tepsiyi masaya bırakıp yanıma oturdu. “Biliyordum. Sende bana karşı boş değilsin!” Komple sen boşsun zaten!
“Lavaboya gidebilir miyim?” Üç gündür tutuyordum artık çatlayacaktım. “Tabii.” Diyerek ayağa kalktı ve bana yolu gösterdi.
İçeriye girdiğimde işlerimi halletmiştim. Elimi yıkarken aynada kendimi görmüştüm. Yanağımda morluk vardı,tokat attığında olmuştu büyük ihtimalle. Dudağımın kenarında ise kabuk bağlamış bir yara vardı. O da yumruk attığında olmuştu büyük ihtimalle.
Ertesi gün
Barlas’ın getirdiği kahvaltıyı yerken yine o beni izliyordu. Bugün o telefonu artık ondan almalıydım! Kahvaltım bitince yine gelip kucağımdan almıştı. Yanıma oturup, saçlarımı parmağına dolayarak oynuyordu.
Gözüm yan tarafında duran telefona kaymıştı. Bir şekilde almalıydım onu. Birden ona sarılmıştım ilk başta eli saçımda duraksadı ama sonra gülüp o da bana sarıldı. Tam elim telefona gitmişken benden ayrılmak için geri çekilmişti ama hemen ona geri sarıldım.
“Lütfen biraz böyle kalalım ihtiyacım var, sevgilim.” Dilimi eşek arıları soksun! Ben Doruk’a sevgilim demeyi özlemiştim ya! Sevgilim deyince beni kendine çekip iyice sarıldı. Bende bu durumu fırsat bilip hemen telefonunu aldım.
Bir dakika sonra benden ayrılıp yanağımı öptü. Tepsiyi alarak odanın kapısını kilitleyerek gitti. O gidince hemen yanağımı sildim. Doruk’un beni acil iki kez öpmesi lazım. Onun gittiğinden emin olup telefona baktım ki şifreliydi. Birkaç kez denemiştim ama olmamıştı. Bu psikopatın beni tanıdığı tarihi yazmıştım ve olmuştu. Hemen Doruk’un numarasını bulup aradım.
İkinci çalışta açmıştı. “D-doruk benim Lizge!” Sesim telaşlı çıkmıştı. Barlas telefonunun yokluğunu fark etmeden halletmeliydim. “L-lizge?” Sesi tereddütlü gelmişti. Sanki ben olduğuma inanmak ister gibi adımı söylemişti. “Doruk, bu numaradan konum atacağım. Hemen gelip beni burdan alın. Nolur gelin artık!” Son kısmı söylerken ağladım ağlayacaktım. Artık Doruk’u ve bizimkileri görmek istiyordum!
“T-tamam güzelim biz hemen geliyoruz. Sen sakin ol tamam mı? Gelip kurtaracağız seni.” Acele etmem gerekiyordu, ağlamak üzere olduğum için derin nefes alıp, “”Şimdi kapatıyorum fazla zamanım yok. Konumu atacağım.” Diyerek telefonu kapattım.
Hemen mesaj kısmına girip Doruk’a konumu atmıştım. Attıktan sonra mesajı benden sil yapmıştım. Mesajlar kısmından çıkarak son arama kaydınıda silmiştim. Telefonu ise yatağın altına doğru ucu gözükecek şekilde katmıştım. Oraya düşmüş gibi duruyordu.
Beş dakika sonra kapının kilidi açıldı içeriye acele ile Barlas girdi. “Telefonum nerde benim!” Ona anlamayan gözlerle bakmaya çalıştım. “Ne telefonu?” Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu ki yerdeki telefonu görünce düşürdüğünü sanıp derin bir nefes almıştı. Telefonu alıp odadan çıktı tabii kapıyı kilitleyerek.
Yarım saat sonra polis arabasının siren seslerini duymuştum. Hemen pencereye koştum. Buraya gelmişlerdi, kurtulmuştum yani. Önce polis arabasından bir ekip indi. Ardından arkadaki arabadan Doruk, Demir ve Ferman Hoca indi. Doruk’u görünce gözüm mutluluktan dolmuştu. Doruk eve girecekken Ferman Hoca kolundan tutup engelledi. Orda her ne konuşuyorlarsa bilmiyordum ama Doruk sinirli gözüküyordu.
Polisler çoktan içeriye girip evi aramaya başlamışlardı. Benim içinde olduğum kapı zorlanınca, “Lizge Hanım içerde misiniz?” Diye soran bir adamı duyunca hemen kapının yanına koştum. “Evet içerdeyim, nolur bir an önce çıkarın beni burdan!” Sesim beklediğimden daha sevinçli çıkmıştı. “Kapının arkasından çekilin Lizge Hanım!” Hemen kapının arkasından çıktım. Polis kapıyı kırmaya çalıştı. Üçüncü denemesinde kapıyı kırmıştı.
Hemen odadan dışarı çıkmıştım. Polis suratıma bakıp, “Siz iyi misiniz?” Diye sormuştu. “Evet evet iyiyim.” Bir an önce Doruk’un yanına gitmek istiyordum. “B-barlas tutuklandı mı?” Diye sorunca bir başka polisler tutuklanmış Barlas ile yanımıza geldi. Tutuklandığını görünce rahat bir nefes verdim. Polise dönüp, “Ben artık gidebilir miyim? Bir an önce Doruk’u görmem lazım!” Polis Bey gülümseyip anlayışla başını salladı.
Hemen dışarıya doğru koştum. Evden çıkınca Doruk’u stresle ayağını yere vurarak ritim tuttuğunu gördüm. O da başını kaldırınca beni görmüştü. İkimizinde sanki ayakları tutmuyordu, uzaktan özlemle birbirimize bakıyorduk. Yüzünü inceleyince göz altındaki morlukları görmüştüm. Hiç uyumamış gibiydi. Ve oldukça yorgun gözüküyordu. O da beni inceleyince yanağımdaki morluğu görerek elini yumruk yapıp sıktı.
Artık daha fazla duramadım ve Doruk’a doğru koştum. Direkt boynuna atlayıp sarıldım. O da anında kollarını belime sıkı sıkı sarmıştı. Doruk’a sarılınca gözümden mutluluktan dolayı yaş akmıştı.
Beş dakika boyunca hiç ayrılmadan sarılmıştık. Burda olduklarını unuttuğum Demir beni kolumdan çekip Doruk’tan ayırmıştı. “Bizde burdayız be Lizge!” Diyerek beni kendine çekip sarıldı. Gülerek karşılık verdim ona. Ondan ayrılınca Ferman Hoca kollarını açıp, “Gel buraya!” Dedi. Ona da gidip hemen sarıldım.
Ferman Hoca’dan ayrılır ayrılmaz Doruk elimden tutup beni yanına çekti. Elini yanağıma koyup morluğu içi gider gibi inceledi. Morluğu iyice inceledikten sonra eli dudağımda ki yaraya gitti. Kendimi çekip, “Ağrımıyor.” Dedim. O sırada evden Barlas tutuklu bir şekilde polislerle çıkmıştı.
Doruk sinirli bir şekilde yanına hızlıca ilerleyip Barlas’a yumruk attı. “Ulan şerefsiz! O kızın kılına zarar gelirse seni yaşatmam demedim mi ben!” Diyerek bir daha yumruk attı. Polisler Doruk’u ayırmaya çalışıyordu ama Doruk ayrılacakmış gibi değildi.
Hemen onların yanına koştum. Tam Barlas’ın suratına yumruk atmak için elini kaldırmıştı ama elini tutup, “Doruk, bırak yapma değmez bu şerefsize!” Önce elime baktı sonra suratıma. Geri Barlas’a dönüp, “Lizge’ye dua et sen! Yoksa seni burda gebertirdim!” Diyerek üstünden kalkıp yanıma geçti.
Bir polis memuru karşıma geçip, “Lizge Hanım, sizinde ifade için karakola gelmeniz lazım.” Doruk elimden tutup, “Geliyoruz biz arkanızdan.” Diyerek Demirgilin yanına gittik.
Ferman Hoca sürücü koltuğuna oturdu, Demir, Ferman Hoca’nın yanına öne oturdu. Doruk’ta benimle birlikte arka koltuğa oturdu.
Hemen kafamı Doruk’un omzuna yasladım. O da kollarını omzuma atıp beni kendine çekti
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |