
Odanın içinden gelen seslerle uykum bölünmüştü ama gözlerimi açamıyordum.
"Uyandırmalı mıyız?" Diye soran Açelya'nın sesini duymuştum. "Hayır canım, bırakalım uyusunlar. Doruk zaten kaç gündür uyumuyordu. Dinlensinler." Dedi Nazlı. "Uyandırmıyorsak hadi aşağıya inelim. Niye burda ikisini izliyoruz?" Diye sordu Demir. "Evet, hadi çıkalım da uyusunlar." Dedi Nazlı ve ardından kapının kapanma sesini duydum.
Birkaç dakika daha gözlerim kapalı bekledim sonra gözlerimi açtım. Ben Doruk'un göğsünde uzanıyordum, Doruk ise elini kafamın altından geçirmiş bana omzumdan sarılarak uyuyordu. Onu uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım. Üstü açılınca üstünü örtüp odadan çıktım.
Aşağıdan bizimkilerin sesi geliyordu bende aşağıya indim. "Uyandın mı?" Diye sordu Demir. "Ay yoksa biz mi uyandırdık?" Diye endişe ile sordu Nazlı. Yanlarına geçip oturdum. "Telaşlanma, siz uyandırmadınız." Dedim.
Oturduğum koltukta hâlâ kendime gelmeye çalışıyordum. Kaç saattir uyuyorduk biz ya? Nazlı bana dönüp, "Yemek yapmıştım, sana da getirme mi ister misin?" Diye sordu. "Olur." Dedim gülümseyerek. Nazlı salondan çıkıp mutfağa geçti.
Demir kaşlarını çatmış beni inceliyordu. "Ne oldu Demir? Bir şey mi söyleyeceksin? Gözünü diktin bakıyon!" Yerinde dikleşerek, "Sen Doruk'u nasıl uyumaya ikna ettin?" Diye sordu. O sırada Nazlı elindeki yemek dolu tabakla geldi ve bana verdi tabağı. Nazlı'ya gülümseyerek, "Ellerine sağlık." Dedim. "Afiyet olsun." Dedi o da gülümseyerek.
"Sen hâlâ bana cevap vermedin?" Diyen Demir'e döndüm. "Sana ne Demir! Nasıl uyuduysa uyudu." Bir yandan Demir'e cevap veriyordum bir yandanda yemeğimi yiyordum.
Demir'e yandan bir bakış attığımda Açelya Demir'in bacağını cimcikliyordu. Bu bir nevi 'Sus Demir!' demekti. Yemeğimi yiyip bitirince salondan çıkıp mutfağa geçtim ve tabağı bırakıp geri salona döndüm.
Merdivenlerden telaşla inen Doruk'a döndü gözlerimiz. Merdivenden inip salona geçince gözlerimiz buluştu. Derin bir nefes verip hızla gelip beni koltuktan kaldırıp sarıldı. Hepimiz afallayarak Doruk'a bakıyorduk. Bende kollarımı Doruk'a sardım ve, "Doruk iyi misin?" Diye sordum. Saçlarımı okşayarak, "Seni yanımda göremeyince korktum." Dedi. Ellerimle sırtını okşayarak satılmaya devam ettim.
2-3 dakika sonra benden ayrıldı ve iyi olduğuma emin olmak ister gibi yüzümü inceledi. Ardından gözleri salonda oturan Demir, Açelya ve Nazlı'ya değdi. Kaşlarını çatıp, "Siz ne zaman geldiniz?" Diye sordu.
"Sen horul horul uyurken geldik kardeşim!" Dedi Demir eğlenen bir sesle. Doruk kaşlarını daha da çatarak, "Ne horlaması, horlamam ben!?" Dedi. "Aynen aynen." Diyerek geçiştirdi Demir onu. Doruk bana dönüp, "Lizge, ben horluyor muyum?" Diye sordu. "Yok, ne horlaması. Demir uğraşıyor işte senle." Dedim.
"Hadi Doruk hadi! Dikilme ayakta otur." Diyen Demir ile, Doruk'la aynı anda koltuğa oturduk. "E siz ne yaptınız? Hastanede neler oldu?" Diye sordu Doruk. "Aynıydı, değişen hiçbir şey yoktu." Dedi Nazlı. Doruk ise sadece kafasını salladı.
"E boş boş oturacak mıyız? Demir birşeyler aç da izleyelim." Dedi Açelya. Demir onu kafası ile onaylayıp televizyondan rastgele bir kanal açtı ve izlemeye başladık. Yeni uyanmış olmama rağmen gözlerim kapanıyordu. Daha fazla uyanık kalamadım ve basım Doruk'un omzuna düştü. "Uyumuş, odaya çıkar istersen." Diyen Nazlı'nın sesini duymuştum. "İyice uykuya dalsın götüreceğim. Şimdi götürürsem uykusu kaçar." Diyen Doruk'tan sonra ki sesler kulağıma kesik kesik gelmeye başlamıştı.
🩺🩺🩺
Doruk'un ağzından;
Sabah uyandığımda Nazlı kahvaltı hazırlamıştı. Hep birlikte yiyip evden çıkmıştık. Bizimkiler arabayla hastaneye doğru yola çıktı. Ben de Lizge'yi motorla okuluna bırakacaktım.
Okulun önüne varınca Lizge motordan inip, "Bıraktığın için teşekkür ederim!" Dedi. Bende motordan inip Lizge'ye sarıldım. Kulağına, "Dikkat et." Diyerek ayrıldım. "Asıl sen kendine dikkat et! Bana da çocukmuşum gibi davranmayı kes!" Yine her zamanki gibi çemkirme modu açıktı.
Ellerimi havaya kaldırıp, "Tamam, bir şey demedim varsay." Diyerek motora doğru ilerledim. "Gidiyorum ben!" Sinirle arkasına doğru dönüp okula gitti. Bende hastaneye doğru gittim.
🩺🩺🩺
Deskin orda Gülin ve Açelya ile oturuyorduk. Arkamdan bir kız, "Iıı pardon, Doktor Bey!" Diyerek seslendi. Ona dönüp, "Buyrun?" Dedim. "Iı şey," gülüp, "Çok heyecan yaptım şu anda!" Gerçektende üzerine gereksiz bir heyecan vardı.
"Rica etsem bir fotoğraf çekilebilir miyiz?" Diye sorunca anlamayarak kızın suratına baktım. "Sebep?" Diye sordum. "Iı ben sizi televizyonda gördüm! Kaza yerinde, Kahraman bir dokror var dediler. Yani sizde çok öyle görünüyordunuz!" Dedi heyecanla gülerek. (Doruk ve Lizge tanışmadan önce televizyona çıktılar varsayıyoruz. 3 ay önce televizyona çıktılar, kız anca bulmuş gibi düşünün.)
Elimle ensemi kaşıyıp tekrar kıza döndüm. "Iı sağ olun da, siz Ali Vefa'yı arıyorsunuzdur kesin! Kahraman dekan, mucize o, tamam ona derler öyle şeyler." Elimle çapraz yeri işaret edip, "Burdan devam edin ilerde, sağda onu göreceksiniz." Deyip kıza gülümsedim.
"Yok, yok ben size geldim. Doruk Özütürk!" Diyerek teyit etti. "Araştırdım!" Deyip daha da heyecanla güldü. Şaşırarak, "Beni?" Diye gülüp bizimkilere döndüm. Onlar da en az benim kadar şaşkın görünüyordu.
Kız heyacanla, "O zaman ben o tarafa gelin, fotoğraf çekilelim!" Diyerek ellerini birbirine vurup heyecanla yanımıza geldi. Asıl şaşırdığım Gülin ve Açelya'nın da heyecanla ellerini birbirine vurup, "Gelin! Gelin!" Demesiydi.
Açelya'ya dönüp çaresizce, "Sen bizi çekersin." Dedim. Kız heyecanla yanıma koşup, telefonunu Açelya'ya verdi. Ben ise bir an önce çekilsekte bitsin şu olay diyordum. Açelya telefonu ayarlayıp, "A a böyle olmaz ama, hanımefendi gelmiş o kadar biraz yaklaşın!" Diyen Açelya'ya 'Ne diyorsun sen?' bakışı atıyordum.
Yanımdaki kız, "O zaman bir saniye." Diyerek saçlarını eliyle düzeltti ardından saçlarını savurdu. Ben kıza anlamayan gözlerle bakarken, Açelya ve Gülin gülmemek için kendilerini tutuyorlardı.
Kız gelip aniden belime sarılınca dondum kaldım. Açelya ve Gülin daha fazla dayanamayıp güldü. Ben olduğum yerde kalakaldım. Açelya, "Tamam çekiyorum." Diyerek fotoğrafı çekti. Fotoğrafı çekince kız heyecanla zıplayıp, "Ayy çok teşekkür ederim!" Diyerek koşarak gitti.
Açelya ve Gülin gülerek kızın taklidini yapmaya başladılar. Onlara dönüp göz devirdim. "Ay asıl şu an Lizge olacaktı burda!" Dedi Açelya heyecanlı sesiyle. "Ay evet evet!" Diyerek Gülin'de heyecanla konuştu. Onlara işaret parmağımı sallayıp, "Bu olaydan Lizge'ye bahsetmek yok!" Diyerek uyardım onları. İkisini birbirine bakıp, "Söz veremeyiz." Deyip güldüler. Onları orda bırakıp gittim.
2 saat sonra
Acile gidiyordum ki Gülin beni durdurup yanıma doğru geldi. "Ne oldu? Acile gitmem lazım, hadi!" Koşturarak, "Geldim geldim!" Diyerek karşıma geçti. "Sana hayran kız vardı ya?' kafamı sallayarak, "Hıı?" Dedim. "İş başvurusunda bulundu buraya." Deyince güldüm. Olayı dalgaya alarak, "Kadınlar üzerinde öyle bir etkim var tabi!" Diyerek gidiyordum ki Gülin gülüp, "Ay, tamam dur!" Deyince tekrar ona döndüm.
Elinde tuttuğu dosyayı bana uzatıp, "Bunu bıraktı sana." Elinden alıp üstün körü bakınca, "Bu ne?" Diye sordum. "Bilmiyorumda. Bana bak, bela olmasın bu kız başına. Pek sağlam pabuç değil,ben sana söyleyeyim." Benim başımda Lizge varken diğerlerinin yaptıkları şeylere pek şaşırmıyordum açıkçası.
Gülin'e gülüp, "Yok, canım." Diyerek elimdeki dosyadan çıkan kağıtları çıkartırken, "Ne yapabilir ki? Ne olacak en fazl-" Derken içinden çıkan fotoğrafları görünce cümlenin devamını getiremedim! Şu an gerçekten de iyi ki Lizge yoktu! Bu fotoğraflarda neydi böyle!?
"Ne? Ne göndermiş?" Gülin merakla sorarken hemen fotoğrafları geri dosyaya koyup, "Yok, yok bir şey!" Dedim. Gülin suratını asıp, "Yaa!" Diyerek dosyaya uzanıyordu ki dosyayı geri çekip, "Yok, yok bir şey. Bu hanımefendi şu an tam olarak nerde?" Diye sordum gözlerimi kısarak. "Birinci katt, bekleme alanında olacakmış." Dedi Gülin. "Gülin, bak sakın bu olaylardan Lizge'ye bahsetmiyorsun!" Diyerek tekrar uyardım onu. "Ne yollamış gösterirsen söylemem." Diyerek beni tehdit etmeye çalıştı. "Gülin bak sakın!" Lizge öğrenirse önce kızı sonra da gelip beni gebertirdi.
"Söylemiyorsun!" Diyerek iki adım attım, Gülin arkamdan, "Ne ya, Allah aşkına bana da göster!" Diye mızmızlanan Gülin'e "Bu hanımefendinin bazı ufak problemleri var! Onları konuşacağız." Gerçektende vardı. Lizge öğrenirse eğer kıyameti kopartırdı. O gelmeden bu olayı halletmem gerekiyordu. Gülin'in tekrar bir şey söylemesine müsade etmeden ordan uzaklaştım.
Lizge'nin ağzından;
Hastaneye geldiğimde asistan odasına gitmişim ama kimseyi görememiştim ordan çıkınca deskin orda Gülin'i ayakta sinirli bir şekilde görmüştüm. "Ne oldu? Esmer bomba, bu ne sinir?" Dedim gülerek. "Doruk'a sinirlendim!" Diyerek söylendi. Kaşlarımı çatıp, "Doruk ne yaptı ki?" Diye sordum.
Sinirle, "Sabah buna hayran olan bir kız geldi. Fotoğraf çekilelim diye tutturdu, çektik fotoğrafını gitti. Sonra geri gelip iş başvurusunda bulundu. Doruk'a da dosya gibi bir şey bıraktı, Doruk bakınca beti benzi attı! Sorunc-" kaşlarımı daha da çatıp, "Gülin ne hayranı, ne fotoğrafı!?" Diye sinirle sordum.
Gülin söyledilerinin daha yeni farkına varmış gibiydi. "Lizge, sakin ol!" Diyerek kolumdan tuttu. "Doruk nerde, Gülin?" Diye sordum. Söylememekte ısrarcıydı. "Gülin, Doruk nerde!?" Bu sefer sesim biraz daha fazla çıkmıştı. "Birinci katta, bekleme alanında." Dedi kısık bir sesle onu orda bırakıp hızla birinci kata ilerledim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |