2. Bölüm

2.BÖLÜM

Ceren
cernyy

 

 

 

 

Okulun içine emin adımlarla yürürken gözlerim öğretmenler odasını aradı. Bir kat yukarıdaydı.Merdivenleri yavaş ve dikkatlice çıkarken benim gibi bazı öğretmenler de gelmeye bakşlıyorlardı

Sanırım aralarında en küçük bendim, gördüğüm kadarıyla bazıları benden yaşça büyüklerdi. Gerçi bütün öğretmenleri görmemiştim henüz. Öğretmenler odasının içine girdiğimde karşımda uzun bir masa karşıladı beni.İki öğretmen oturmuş çay içiyorlardı. İkisi de orta yaşlıydı. Birisi kadın birisi erkekti. Gözleri bana çevrildi yeni olduğum için bakıyorlardı.

İkisine de baş selamı verdiğimde yüzümdeki sıcak gülümsemeyi de unutmamıştım.Onlarda beni aynı sıcaklıkla karşıladılar.

" Aramıza hoş geldin.Yeni atanan öğretmen olmalısın." dedi hafif tombik ve tatlı biri olduğunu anladığım kadın. "Hoşbuldum...Evet yeni atandım."

İkisi de kendini bana tanıttılar. Erkan hoca 4/B'nin ,Sibel hoca da 2/D'nin sınıf öğretmenleriymiş. Çok tatlılardı. Bir an şanslı olduğumu düşündüm. Kendimi tanıtacağım sırada bütün hocalar gelmişti. Az öğrenci olduğu için az öğretmen vardı. Hepsi bana selam vererek hoşgeldin dediler.

Erkan hoca "Öğretmenimiz tam da kendini tanıtacaktı bize. Hazır siz de buradayken hepimiz tanımış olacağız," dedi. Hafif utagaçlıkla tebessüm ettim ve kendimi tanıtmaya başladım.

"Öncelikle merhabalar! Ben 1/A'nın sınıf öğretmeni Cemre. Öğretmenliğimin ilk yılı ve buraya yeni atandım. Aslen buralı Eskişehirliyim ama doğma büyüme Ankaralıyım. Şimdiden hepinizle tanıştığıma çok memnun oldum. " Öğretmenler teker teker kendilerini tanıttılar. Tabii sadece isimlerini ve hangi şubenin öğretmenleri olduklarını öğrenebilmiştim. Zamanla hepsini tanıyacaktım.Bazıları benim yaşıma yakın gözüküyordu.Belki onlarla yakınlık kurabilirdim. Samimi insanlar gibi gözüküyorlardı. Burada birer aile gibilerdi. Bu durum hem içten içe kıskanmama aynı zamanda benim de onların içine katılacağımı düşünmeme sebep oldu.

20'li yaşlarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim ,esmer ve uzun boylu olan Kerem Hoca elindeki yeni demlenen çayla bana yaklaştı. Yüzündeki hafif tebessümle birlikte çayı bana uzattı.Uzanarak elindeki ince belli bardakta olan koyu çayı aldım ve gülümseyerek teşekkür ettim. Karşımdaki sandalyeye oturdu. "Afiyet olsun. Çay sever misin sormadım ama umarım seviyorsundur."

Çayla aramın pek iyi olduğu söylenemezdi ama bazen içmek iyi gelirdi.Hafif bir tebessümle cevap verdim.

"Teşekkür ederim. Çayla aram kötü değildir." Sıcak çayı yudumlarkrn Kerem hocayla konuşmaya başladık. Bir süre diğer öğretmenlerle de sohbet ettikten sonra bahçeye inip İstiklal Marşı okuyacaktık.

Aşağı inmiştik. Hava sabah olmasına rağmen sıcaktı ama hafif rüzgar kendini belli ediyordu. Öğrenciler sıraya girmişti, bir taraftan veliler de duygulu gözlerle çocuklarına bakıyorlardı. Öğretmenler olarak okulun giriş kapısının önünde bekliyorduk.Benim sınıfımdaki öğrenciler şubelerinin önünde sıra olmuşlardı.Marşımızı okuduktan sonra öğrenciler sırayla içeri girerken yanımda beliren kadını fark ettim.Sabah tanıdık gelen o kadındı. Kendisini biliyordum ama tanımıyordum.Gururlu ve sıcak gülümsemesiyle bana baktı.Tebessüm ederek başımı selam vermek için kıpırdattım.

"Ben Naime teyzen. Annenle biz köyden arkadaşız." demesiyle gözlerim meraklı bir şekilde kadına yöneldi.Beni tanıyordu, bu kendimi sebepsizce iyi hissetmeme neden olmuştu.

"Öyle mi? Kusura bakmayın tanıyamadım sizi, "dedim. Kadın sıcak ifadesini bozmadan "Nereden tanıyacaktın kızım? Biz bile annenle düğünden düğüne görüşüyoruz ama helal olsun sana, okumuş öğretmen olmuşsun.Annenle de konuştuk az önce. Göz kulak ol dedi.Bir şeye ihtiyacın olursa çekinme emi kızım ?" diyen kadına gülümsedim. Annemin benim için hala endişelenmesini ve beni çocukluk arkadaşına emanet etmesini anlıyordum. Aynı zamanda gözünün üzerimde olması da beni mutlu ediyordu ama tam özgürüm derken bu hissin elimden alımasını istemiyordum. Yine de rahatsız değildim. Düşüncelerimden sıyrılıp karşımda bekleyen kadına cevap verdim.

"Teşekkür ederim teyzeciğim!Senin çocuk hangi sınıfta? Okulda elimden geldiğince ilgilenirim,aklın kalmasın."

Beni böyle sahiplenmesi çok güzel hissettirmişti.

"1/A da ablası yeni başlayacak okula. Adı Erdem," demesiyle gözlerim şaşkınlıkla karşımda duran kadına yöneldi.Çocuğunun benim sınıfımda olmasına şaşırmıştım.Birden içimdeki kaygılar fazlalaşmıştı sanki "Ya iyi bir öğretmen olamazsam?" düşüncesi zaten içimde bir yerlerde hep vardı,birde üstüne akrabamın çocuğunun da öğretmeni olmuştum. Harika!..

"Aa ne güzel! Öğretmeniyim demek."

Kadını cevaplarken yüzüme hafif bir tebessüm iliştirmiştim, kaygımı gizlemek için ona sığınmıştım. Kadın daha fazla beni tutmamak için vedalaşıp hayırlı olsun dileklerini ilettikten sonra yanımdan ayrıldı.Derin bir nefes aldıktan sonra "Herşey çok güzel olacak..." dedim kendi kendime. Uzun zamandır bu cümleye tutunuyordum,işe yarıyordu bazı zamanlar.

1/A'nın önündeydim.İçeriden birkaç veli çıkmaya başladılar,muhtemelen çocuklarına bakmak için gelmişlerdi. Karşılaştığımız sırada benimle selamlaştılar.Sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdim.İçerisi sessizdi. Kısa bir an bunu sorguladım. Sonra ilk gün heyecanı olduğunu hatırladım.Onlarda benimle aynı duyguları taşıyorlardı. Heyecan, heves, umut ve belki de korku...

Sınıf kapısını açmak için adımlarımı hızlandırdım, bu anı belki de yıllardır hayal etmiştim ve şu an gerçekleştiriyordum.Öğretmenler masasının üzerine çantamı bıraktım ve küçük, yeşil renkli duvarlarının üzerinde çiçek resimleri olan bu tatlı sınıfa göz gezdirdim. 6 öğrencim vardı... Ne kadar da azlardı? Bu kadar az olmaları beni rahatlatmıştı.Hepsiyle özel olarak ilgilenebilecektim.

"Merhaba kuzucuklarım!Ben öğretmeniniz Cemre Aktaş.Sizinle tanışmayı çok istiyorum ve eminim ki hepinizle çok iyi anlaşacağız," dedim tüm içtenliğimle.

"Tanışmaya başlayalım bakalım!" derken en ön sırada oturan,saçları örgülü kıza baktım.

"Haydi bakalım güzel kız. Tanıt bize kendini!"

Bunu dememle birlikte orta sırada oturan ve yaramaz gibi duran oğlan konuşmaya başladı.

"Öğretmenim biz zaten tanıyoruz birbirimizi ,sizi tanısak daha iyi olur." Sanki büyümüşte küçülmüştü. Ukala bir tavrı vardı. Haksız sayılmazdı çünkü köyümdeki herkes birbirini tanırdı.Bu çocuk da bunun farkındaydı. Henüz 6 yaşındaydı halbuki. Hafifçe tebessüm ettim ve ona yöneldim. "Öyle mi küçük bey?Ama ben sizi tanımıyorum. Bu yüzden kendinizi tanıtmalısınız, "dediğimde karşımdaki çocuk onunla konuştuğum için utanmıştı ve heyecanlandığı fark ediliyordu.

Hepsiyle teker teker tanıştım. İsimlerini bile ilk günden öğrenmiştim.Sınıf mevcudunun az olması da işimi kolaylaştırmıştı.İçlerinden ismi Alp olan çocuk parmak kaldırmasıyla ona söz hakkı vererekkonuşmasına izin verdim.

"Öğretmenim siz nerelisiniz?" diye soran çocuğun sorusunu cevapladım. Nereli olduğumu söylemeyi unutmuştum. "Buralıyım."dememle çocuklar şaşırmış olacaklar ki hepsi bir ağızdan "Gerçekten mi?"diye söylenmeye başladılar. Başımı onaylarcasına kafamı salladım. "Ankara'da doğup büyüdüm ama bu köydenim.Hatta belki bazılarınızla akraba bile olabiliriz. " dediğimde çocuklar hala şaşkındılar.Birkaçı eve gidince annelerine beni soracaklarını söylediler.

İlk ders bitmişti ve teneffüs zili çalmıştı.Yoklama defterini imzaladım ve sınıftan ayrılmak için ayaklandım. Mutluydum, biraz gevşemiştim ama hala kaygılarım vardı.Öğretmenler odasının içine girdiğimde Kerem hoca gelmişti çoktan ve çayını yudumluyordu.Sanıyorum ki çay içmeyi seviyordu.Sandalyelerden birini çekip Kerem hocanın yanına oturarak selam verdim.Gözleri okuduğu kitaptan bana doğru yöneldiğinde içten bir gülümseme belirdi yüzünde.

"Afiyet olsun! "

"Sağ ol. Gel beraber olsun...''

Yanımdaki adama gülümserken "Ben çay kotamı doldurdum." dedim.

"Çayın kotası mı olurmuş?nHem sadece bir bardak içtin."

Tekrardan tebessüm ederek "Yok ben almayım." derken kollarımı masaya yasladım.

"Peki ilk günün diye torpil geçiyorum.Teklif var ısrar yok!"

Göründüğüne göre Kerem hoca kafa dengi birine benziyordu.

"Çayı çok seviyorsun galiba?" dediğimde"Tiryakisiyimdir." diyerek hızlı bir cevap vermişti. Hafifçe gülümsedim ve telefonuma yöneldim. Birçok bildirim gelmişti.Meraklı şekilde parmaklarım bildirimlere giderken yanıma biri oturdu. Bu Evrim hocaydı. Sarışın ve hafif tıknaz bir kadındı. Benden biraz büyüktü.

"İlk dersin nasıl geçti? Heyecanlı gözüküyordun."

Başımı yanımdaki kadına çevirerek gülümsedim.

"Beklediğimden daha iyi geçti." dediğimde "Çok daha güzel günlerin olacak burada.Bizde başlarda böyleydik." dedi.

"Umarım ." demekle yetindim.Belki de haklıydı, burada eskisinden çok daha mutlu olacaktım.Mutluluk kelimesi uzun süredir bana uğramıyor gibiydi. Ne yaparsam olmuyordu sanki. Tam anlamıyla mutlu hissedemiyordum. Hissetsem bile bu his kendini çabucak unutturuyordu. Hiçbir şey eskisi gibi değildi artık.Ne ben eski bendim ne de hayatım eskisi gibiydi. Her şey o kadar değişmişti ki...Peki o da değişmiş miydi? Gerçi ne olduğu gibi kalmıştı? Bıraktığım gibi değildi muhtemelen. Düşüncelere dalmış olacağım ki Evrim hoca adımı seslendi.

"Her şey yolunda mı?"diye sormasıyla birden irkildim ve başımı evet anlamında salladım.

"Teşekkür ederim. Dalmışım sanırım."

Ara sıra hatta uzun süredir onu her hatırladığımda böyle oluyordu. Zaman,mekan fark etmeden dalıp gidiyordum uzaklara...

Son zil çalmıştı. Çocuklar toparlanıp sınıftan koşturarak çıkmaya başladılar.Bende eşyalarımı toparlayıp öğretmenler odasına gittim. Bugün ilk gün olduğu için çocuklara okulu tanıtmıştık,oyunlar oynamıştık.Öğretmenler odasından birkaç eşyamı alıp giderken Erkan hocayla karşılaştım. Baş selamı verip iyi günler diledim.Dışarı çıkarken öbür hocalarla da selamlaştım.Hepsini sevmiştim. Çok iyi insanlara benziyorlardı.Kesin yargıya varmamalıydım gerçi, her şeyi gösterecek olan zamandı.

Acaba benim lojmanımın yanında mı kalıyorlardı? Sanırım ortaokul hocaları vardı çünkü hiçbirini görmemiştim. Bunları düşünürken okuldan çıkmaya başladım.Gün batımına denk gelmiştim.Arabama yönelirken güneşin yaydığı ışığa odaklandım.Yıllarım burada geçecekti... Köye tekrardan göz gezdirdim. Günün en güzel saatleriydi bunlar.

Tam arabama binmek için hareketlendiğimde telefonuma bir bildirim gelmesiyle mesajlara cevap vermediğimi hatırladım. Gün o kadar dolu geçmişti ki telefona bakmak aklıma bile gelmemişti. Çantamdan çıkardığım gibi ekranıma ilişti gözlerim. Birden anlam veremediğim bir heyecan bastı. Parmaklarım hızlıca bildirim çubuğuna gittiği an kalbimi söküp çıkaracak gibi olan o mesajı gördüm. Olduğum yerde kalakalmıştım. Gelen mesaj zihnimi terk etmeyen kişidendi...

Şaşkınlık,merak ve tarif edemeyeceğim bir sürü duyguyla başbaşaydım.Yutkunarak mesajına bakmak için sohbete girdiğimde daha da fazla şaşırdım.Ona fotoğraf mı göndermiştim? Nasıl olabilirdi ki diye düşünmeye başladım. Aklıma birden dün gece annemlere okulun fotoğrafını attığım geldi. Hızlıca aile grubundaki mesajları kurcaladım. Aynı saatte onlara da atmıştım.Bunu nasıl fark edememiştim? Kendime çok kızgındım ve rezil olmuş gibi hissediyordum. Fakat aldığım mesaja göre, o garipsememişti anlaşılan.

Özgür:

Hayırlı olsun.Tebrikler!

En son konuşmamızdan ne kadar zaman geçmişti hatırlayamıyordum. Dakikalarca baktım mesajına...

Yeni atmıştı. Benim gördüğümü anlamış olacak ki hemen çevrimdışı oldu. Ne yazacağımı bilemedim. Teşekkür mü etseydim yoksa yanlışlıkla attım deyip konuşabilme ihtimalimizi de öldürse miydim bilmiyordum.İnanır mıydı gerçekten yanlışlıkla olduğuna?

Onca zaman sonra ona mesaj atmamı garipsemiş miydi acaba? Bütün bu düşüncelerden sıyrılıp mesajını yanıtlamak için klavyeyi tuşladım.

 

 

 

"Teşekkür ederim ama sanırım yanlışlıkla sana atmışım.

 

Rahatsız ettiysem kusura bakma!

 

İyi günler."

Parmaklarım uzun süredir ona yazmamaya alışmışlardı. İstemsizce titremeye başladılar... Mesajıma, gönderdiğim saate göre geç baktığını fark ettim. Meşgul müydü ya da cevap vermek istememiş miydi? Kafamdaki düşüncelere hapsolmuşken birden telefonum titredi. Kalbim bir an acınası bir şekilde çırpındı.Bekletmeden sohbete girdim.

"Rahatsız etmedin ama bir an garipsedim."

Garipsemekte haklıydı ama bunda ilahi bir mesaj aramalı mıydım? Tesadüf deyip geçmeliydim belki de... Kalbimdeki umut kırıntıları çaresizce çoğaldı.Onunla konuşmayı çok özlemiştim ama hiçbir şey olmamış gibi hayatına tekrar girmeye cesaretim var mıydı?

 

"Haklısın, tekrar kusura bakma...

 

Nasıl oldu bilmiyorum ama sen yazmasan attığımın fakında bile değildim."

Mesajımı görür görmez hızlıca yazmaya başladı.

"Kusura bakılacak bir olay yok.

Öyle diyorsan öyledir."

Acaba hala kızgın, kırgın mıydı bana karşı? Parmaklarım yazmak için hareketlenirken yazıp yazıp sildiğini görmemle duraksadım.Art arda yazdığı mesajlarla sadece bakışabildim.İçime gömdüğüm acılarımı tekrar eşelemişti dedikleri...

"Sana yazıp kendimi hatırlattım.

Asıl sen kusura bakma.

İyi günler. Kendine dikkat et..."

Yutkunamadım... Bedenim kaskatı olmuştu, parmaklarım yazmak için çabalıyordu ama bir şey durduruyordu beni. Zar zor klavyeye gitti parmaklarım.Tam yazarken tekrar bir mesaj attı.Kalbim yeniden çıkacakmış gibi oldu.

​"Umarım herşey istediğin gibi olur."

 

" Teşekkür ederim."

İçimden bir ses onunla konuşmak için can atıyordu.

 

​​​​"Özgür!"

Elim daha fazlasına gidemedi...

 

"Her şey yolunda mı?"

Sadece bunu yazabildim.Belki de cevap vermezdi. Bunu sormaya hakkım var mıydı ki? Bir an pişmanlık duygusu sardı yüreğimi ama göndermiştim artık.Kalbim ağzımda atıyordu sanki...

"Yolunda.

Umarım sende de herşey yolundadır, gerçi öyle gözüküyor."

Öyleydi ama içimde hiçbir şey yolunda değildi.Onsuz yaşayamak bu kadar zor gelirken nasıl herşeyi yoluna koyacaktım ki? Çok şey söylemek istedim ama yapamadım.

 

"Öyle..."

Parmaklarımdan yalnızca bu kelime döküldü. Ellerim titriyordu, yüreğim sancımıştı...

"Güzel!

Neden sordun peki?"

"Seni çok merak ettiğim için" diyemezdim tabii. "Her gün her saniye aklımdasın... " diyemezdim.

 

"Sadece merak ettim."

Gözyaşlarım benden izinsiz hareket ederken yavaşça yanağımdan süzülmeye başladılar.

"Anladım.

Yolun açık olsun!

Kendine iyi bak,dikkat et..."

Kalbimdeki zavallı umutlar yine alevlenmişlerdi.Ama buruktu içim ,çok buruk...

 

"Sağ ol.Sende dikkat et.

 

Kendine çok iyi bak.

 

Hoşça kal..."

"Hoşça kal."

Çevrimdışı oldu. Bir süre bakakaldım telefona... Ekran karardı,dolan gözlerimdeki yaşlar ekranıma damladı. Sessizliğiyle başbaşa kaldım. Onsuz ne yapacaktım ben? Yine başa mı saracaktım? Yapmazdım...Artık sorumluluklarım vardı.

Yutkunamıyordum...Sessizce başımı göğe çevirdim.Sıkıntılı bir nefes verirken rüzgarın derdimi alıp götürmesini istedim.

Birden omzumda bir el hissetmemle başımı sol tarafıma çevirdim. Evrim hoca meraklı gözlerle bana bakıyordu. "Cemre! Sen iyi misin?"

Hemen elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve başımı onaylarcasına salladım.

''İyiyim ,sağ olun."demekle yetindim. Kadın anlamıştı halimi."Eğer faydam dokunursa anlatabilirsin."

Ne anlatacaktım ki? Aşk acısı desem anlar mıydı?

"Önemli bir şey değil."

Karşımdaki kadın özel bir konu olduğunu anlamış olacak ki saygı duyarak fazla uzatmadı.

Evrim hocaya iyi günler dedikten sonra arabama bindim. Bir an gerçekliğini sorgulyarak direksiyonla bakıştım. Atlatamadım hemen.

Ne ara arabayı çalıştırıp yola koyulmuştum bilmiyordum. Gözlerim yoldaydı ama zihnim,geçmişin izinde sürükleniyordu.

 

 

Bölüm : 16.11.2024 01:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...