
"Ve bazıları yokken bile vardır fazlasıyla..."
Arabadayken bir yandan kulaklığımı takıp Banu'yu aradım. Bir süre açmadı. Hat tam kapanacakken çağrımı cevapladı.
''Alo Cemre? Nasılsın canım? ''
Sesi her zamanki gibi cıvıl cıvıldı.
''İyiyim canım da sen nasılsın ? ''
Banu'da bir haller olduğunu düşünmüştüm. Sinanla mı ilgili acaba?diye geçirdim içimden.
''İyiyim ben tatlım. Sen neden tereddüt edermiş gibi sordun? ''
Banu'nun sesi gayet rahat geliyordu. Bir sorun yoktu sanırım.
''Bilmem,birden arayınca merak ettim.Bir sorun yok değil mi? '' dediğimde histerik kahkasını atmaya başladı.
'' Gören de hiç aramıyorum zannedecek. Bir sorun yok canım yok da ben başka bir şey için aradım.''
Banuyla bir süredir konuşamıyorduk ama yine de bozmak istemedim. Son söylediği şeyle birden kaşlarım çatıldı.Gün boyu şaşırma duygumun kotasını yeterince doldurmuştum.Fazlasına yer yok gibi gözüküyordu.
'' Ne için aradın ki canım? Meraklandırmadan söylesen.''
''Tamam anlatıyorum çatlama.Özgür geçen gün seni sordu.''
Lojmana gelmiştim, arabamı evin önüne park edip tam ineceğim sırada duyduğum şeyle duraksadım. Beni mi sormuştu? Tabii ya o çiçekleri de bu sayede göndermiş olabilirdi ama okulumum adresini Banu bile bilmiyordu ki. Birden aklıma ona attığım fotoğraf geldi. Kafam o kadar doluydu ki bunu tahmin etmemiştim. Okulun adresini oradan bulmuş olmalıydı.
''Beni mi sordu? ''
''Evet hayatım. Geçen Sinan'la konuşurken Özgür'le de lafladık. Laf arasında seni sordu. En son sınava hazırlandığını biliyormuş bende Eskişehir'e atandığını söyledim.''
İçim buruklaştı birden.Beni halâ zihninden silmemiş olması tuhaf ama bir o kadar da iyi hissettiriyordu. Aynı zamanda kalbimdeki yaraya da tuz basıyordu. Bir kez daha beni pişmanlık duygusuyla sarıp sarmalıyordu. Yine de bana olan hislerinin geçmeme ihtimali içimi yumuşatıyordu. Gözlerim yan koltuğumda duran sarı lalelere yöneldi.
Tabii Banu'nun çiçeklerden, konuşmamızdan , hiçbir şeyden haberi yoktu.
'' Anladım.'' demekle yetindim. Yaşadığım olayları Banu'ya anlatmak istedim. Belki bu anlam veremediğim tesadüflere, evrenin son zamanlarda bana oynadığı oyunlara bir yorumu olurdu.
''Banu, sana bir şey söylemem lazım."
Banu, sesindeki tonu yumuşatıp bana cevap verdi.
'' Efendim canım.''
Derin bir iç çekerek nefesimi şişirdiğim yanaklarımdan dışarı verdim.
''Biz Özgür'le konuştuk.''
Banu'nun ağzından şaşırmış gibi bir çığlık koptu. Birden ''Ne?'' diye bir nida yükseldi.
''Cemre, gerçekten konuştunuz mu? Ne ara ve neden söylemedin? ''
Banu'nun şaşkınlığı yüzümde istemsizce bir tebessüm oluşturdu.
''Dün, aile grubuna okulun fotoğrafını atarken yanlışlıkla ona da göndermişim. Sonra kısa bir süre mesajlaştık. Bugün de okula çiçek gönderdi. ''
Bunları söylerken içten içe umudumu, sevincimi saklıyordum. Çevreme de bir şey belli etmek istemiyordum.
Banu ,tekrardan şaşkınlığını gizleyememişti.
'' Çiçek mi gönderdi? E kızım asıl haberler sendeymiş vallahi .''
Buruk bir şekilde gülümsedim. Banu, merakını giderememişti, tekrar sorusunu yöneltti.
''Çiçeği neden göndermiş?''
Bakışlarım tekrardan yanımda duran çiçeklere yöneldi. Gözlerimi ayırmadan titrek bir ses çıktı dudaklarımdan.
'' Öğretmen olduğum için hediye göndermek istemiş. Geçmişteki bir sözünü yerine getirmek istediği için yollamış.''
Banu'nun sözden haberi yoktu tabii. Nereden bilecekti zamanında aramızda geçenleri? Bir süre sessizleşti. Ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Hak veriyordum çünkü bende öyleydim.
'' Vay be! Halâ centilmen desene...''
Duyduğum şeyle hafifçe yutkundum. Gözlerim dolup taşıyordu ama onlara izin veremezdim. Arabanın camını açıp derin bir nefes alırken Banu'nun sorusuyla duraksadım.
''Cemre, özledin mi sende?''
Yarım yamalak bir tebessüm oluştu yüzümde. Ne desem az gelirdi. Özlem duygusunu hiç bu kadar yoğun yaşamamıştım.
''Özlemek kelimesi hafif kalır Banu. ''
Banu sıkıntılı bir iç çekip konuşmasına devam etti.
''Cemre sence de fazla sürmedi mi bu ayrılık? Hem sende özlemişsin , belli ki Özgür de unutamıyor seni. Bu olanlar bir işarettir belki de. Daha fazla acı çekmenin ne anlamı var be güzelim? ''
Banu doğru söylüyordu aslında ama yine de benim hiç cesaretim yoktu.
''Banu inan ki bilmiyorum. Onun hayatına tekrar girmeye cesaretim yok. Sen de biliyorsun yaşadıklarımızı.'' dediğimde Banu'nun sesi beni ikna etmeye çalışır gibiydi.
''Biliyorum Cemre biliyorum ama siz hala birbirinize aşıksınız. Aşk her şeyin üstesinden gelir. ''
Aşk,bazen her şeyin üstesinden gelmek yerine tam tersi alt üst ediyordu.
''Ya gelemezse Banu? Ya aldığımız yaralar aşkımıza galip gelirse?''
Bazı yaralar kabuk bağlamazdı. İyileştirmeye çalışırken daha da deşerdin o acıyı.
''Ah Cemre! Sen böyle düşündükçe zaten aşkın galip geleceği varsa da yeniliyor. Keşke kestirip atmasan.''
Sabaha kadar konuşsak da Banu tam anlamıyla ne hissettiğimi anlayamazdı. Çünkü yaşamamıştı.
''Belki haklısındır ama şu an sana kendimi anlatamam. Olan oldu. Artık geri dönüşünün olacağını da zannetmiyorum.''
''Cemre,ne diyebilirim ki? Senin kararın, yapacak bir şey yok. Yalnız şunu da unutma! Hayat kısa ve halâ geç değilken bir umudun varsa eğer,onu öldürme!..''
Banu'nun bu söylediği şey beni bir süre düşündürmüştü. Çok haklıydı ama içimden bir el, kaçıp gitmek isteyen umudumu tutuyordu.
Bırakmıyordu,bırakmaya da niyeti yok gibiydi.
Banu'yla konuşurken bir yandan sağ koltuğumda duran buketi elimi alıp arabanın kapısını açtım. Dikkatli bir adım atıp arabadan indim.
Bir elimde çantamı,bir elimde çiçeği tutarken arabayı kilitledim. Lojmana yönelip elimdeki diğer anahtarla kilitli kapıyı açarken çiçekleri düşürmemeye çalışıyordum. Kapıyı zar zor açtıktan sonra çıkardığım ayakkabılarımı vestiyerimin alt kısmına yerleştirip içeri yöneldim. Salondaki küçük masamın üzerine çantamı ve buketi yerleştirdim. Koltuğa yönelirken kulaklığımı çıkarıp Banu'yla konuşmaya devam etmek için telefonumu kulağıma yönelttim.
''Ee? Sizin Sinan'la nasıl gidiyor?''
Konuyu değiştirmek istedim çünkü daha fazla bizden konuşursak eğer dayanamayıp ağlayacaktım.
''Bir problem yok. Aramız da iyi ama uzakta olması zorluyor.''
Sinan uzakta mıydı? En son Özgür'le birlikte Ankara'da görev yapıyorlardı. Özgür de başka bir yere gitmiş olabilir miydi? Merakıma yenik düşmüştüm. İçim içimi kemirmeye başladı.
''Banu, Sinan Ankara'da değil miydi?''
Bu sorumla hüzünlendiği belliydi. Sıkıntılı bir ses tonuyla sorumu cevapladı.
''Hayır canım. Sinanlar Ankara'dan gideli çok oldu.''
Çoğul eki kullanmasıyla içimdeki merak duygusu tüm hücrelerimi sarmaya başladı. Gideli çok mu olmuştu? Çok derken ne kadar çoktu? Ben onu halâ Ankara'da sanarken o bilmediğim bir yerde miydi?
''Sinanlar derken Özgür' de mi Ankara'da değil?''
Banu'dan bir an önce nerede olduğunu öğrenmeliydim.Yoksa meraktan çatlayacaktım.
''Evet. İkisi de Ankara'daki görevlerini tamamladılar.''
Ankara'da değilse neredeydi ki o zaman? Banu bir şey daha söyleyecekken hızlıca lafını böldüm.
''Banu, ağzından lafı kerpetenle alıyorum arkadaşım. Neredeler şimdi?" derken birden duraksadım. Ondan hem uzak kalmak isteyip hem de nerede olduğunu araştırıyormuş gibi gözükmek istememiştim. Afallayarak tekrardan sorumu yönelttim. "Yani,Sinan nerede?''
Hızlı hızlı sorularımı yönelttiğimde Banu küçük kahkahasını saklayamamıştı.
''Canım, sakin! Lafımı tamamlamama müsaade etseydin söyleyecektim.'' dedikten sonra ses tonu biraz ciddileşti.
''Sakarya'dalar. Komando oldu ikisi de. Bu arada deli gibi merak ediyorsun anlamadım sanma.''
Komando mu oluştu? En son subay olarak görev yapıyordu ayrıca komando olmak istediğini de bilmiyordum. Bundan hiç söz etmemişti. Özgür'den bu denli uzak, hayatından bir haberdim yani. Bu canımı daha da bir yakmıştı. Gerçi bunu isteyen de ben olduğum için üstelemem yersizdi.
Sakarya'daydı demek. Ne ara gitmişti ki oraya? Eskişehir'e uzak mıydı? Uzak olmasa ne olurdu ki? Sanki gidebilecektim yanına. Onun hakkında cidden hiçbir şey bilmediğimi acı bir şekilde fark ettim.
''Banu, merak edebilirim ne var bunda? Demek, komando oldular. Ne güzel... Ne zaman gittiler ki?'' İçimdeki merak dürtüsünü bastırmaya çalışsamda başaramıyordum. İstemsizce bacaklarımı sallarken tırnak etimi soymaya başlamıştım.
''Edersin canım, edersin bir şey demedim. Sene başında mülakata girmişlerdi, sonra da atandılar işte. Yaklaşık 6 ay olmuştur.''
6 ay mı? Koskoca 6 ay ha? Ben Ankara'dayken o aylar önce çoktan gitmişti demek ki. Ayrılığımızdan sonra mı komando olmuştu? Onun hayatından çıkmıştım ama bu kadar uzak olmak da içimde fırtınalar koparıyordu. Hüzün, yüreğime hançer misali saplanıyordu. Nefes aldırmıyordu.
''Anladım. 6 ay da fazla tabii. Sen bana bundan hiç bahsetmedin?''
''Konuşamadık ki Cemre. Sen,o sırada atanma kaygısıyla yanıp tutuşuyordun. Bende işe başlamıştım. Bir ara bahsettiğimi hatırlıyorum. Yani şehir dışına çıkacağından söz etmiştim. Özgür'den bahsetmemi istemezsin diye düşündüğüm için onun da Ankara'dan gittiğini söylemedim.Zar zor toparlamıştın zaten. Sana haber vermediğim için kızmadın bana değil mi?''
Banu'nun beni düşündüğü için söylememiş olmasını anlıyordum. Gerçekten de onun yokluğunda zor toparlamıştım. Yine de hayatındaki gelişmeleri bilmek isterdim. Bahsettiğini hatırlıyordum ama hayal meyal. Ya hafızamdan silmiştim ya da kafam doluyken dinlememiştim Banu'yu.
'' Neden kızayım Banu? Ayrıyız artık hem beni düşündüğün için bahsetmemişsin. Söylediğini hatırlıyor gibiyim. Özgür'ün hala Ankara 'da olduğunu düşünüyordum.''
Banu hafif bir iç çekip konuşmasına devam etti.
''Yani biraz zaman geçti tabii unutmuş olabilirsin. Hatta nereden bakarsan yarım yıl geçti. 6 ay sanki 6 yılmış gibi geliyor. Seni daha iyi anlıyorum şimdi. ''
Bu söylediğiyle buruk bir tebessüm oluştu yüzümde. 6 ay ona da fazla geliyordu tabii. Ya ben ne yapsaydım? 1 yıldan fazla süre ayrıydık ve belki de hiç bir araya gelmeyecektik. En azından o sevdiği adamla istediği zaman konuşuyordu, sesini duyabiliyordu, bense onunla ilgili gelişmeleri bir başkasından öğreniyordum. Banu, buna dayanamazken benim yerimde olsa ne yapardı acaba?
''En azından sonunda kavuşacağını biliyorsun. Buna tutunursun işte.''
Banu birden sessizleşti. Pot kırmış gibi hissettiği belliydi.
''Cemre... Seni üzmek için demedim arkadaşım. Birden içimi döktüm, kusuruma bakma lütfen. Benimki seninkinin yanında ne kalır ki?''
Bu söylediği biraz olsun iyi hissettirmişti. Beni az da olsa anlayan biri vardı. Gerçi herkesin derdi kendine büyüktür. Ona da bu zor geliyordu.
''Banu, ne kusuru Allah aşkına? Sen, dediğin gibi içini döktün. Hem dert yarıştırmıyoruz. Ne güzel sizin aşkınız sağlam, değerini bilin!''
Banu, hattın bir ucunda sıkıntılı bir nefes aldı.
''Sizinki de sağlamdı be Cemre. Neyse... ''
Bir zamanlar yıkılmaz kale gibi görürdüm ilişkimizi. Yıllar geçse de ilk gün ki gibi kalan. Dimdik, sapasağlam… Ama gün geldi o kale başımıza yıkıldı.
Banu , sessizliğimi bozmak istermişçesine tekrardan konuşmaya devam etti.
''Çok şükür şu an bir sıkıntı yok. Umarım yaban ellerde unutmaz beni dağ ayısı.''
Banu'nun bu sitemiyle istemsizce ufak bir kahkaha atmıştım. Bugünün yorgunluğunu gülüşlerime sığdırmıştım sanki. Banu haksız sayılmazdı. Sinan, bazen mağara adamı olabiliyordu. Banu'nun bu benzetmesi olağan bir durumdu.
''Banu, neden unutsun? Saçmalama istersen! Hem adam görevde. Tamam biraz odundur Sinan ama yine de seviyor seni.''
''Öyledir öyle. Dağ ayısıdır, kütüktür ama sever beni.''
Tekrardan ufak bir kahkaha oluşturmuştum telefonda. Banu'yla uzun bir aradan sonra konuşmak iyi gelmişti.
''Alışabildiniz mi okulunuza, öğrencilerinize Cemre öğretmen?''
Kahkaham yavaşça dağılırken mahcup bir tebessümle yüz kaslarım tekrardan gevşedi.
''Alıştım diyelim. Öğrencilerim çok tatlı. Hocalardan yana da bir sıkıntı yok şimdilik.''
Banu'yla bir süre okuldan, köyden konuştuktan sonra kapattık. Telefonu kapatırken gelen bildirimle ekranımı tekrar açtım.
Sibel hoca mesaj atmıştı.
''Cemreciğim, seni bugün mutlaka bekliyorum.''
Bu kadına gittikçe daha da ısınmaya başlıyordum. Gerçekten çok şeker birisiydi. Hemen mesajını yanıtladım.
''Geleceğim tabii ki.Sizin o güzel çizimlerinizi ve bu etkinliği kaçıramam.''
Sibel hocaya mesaj yazdıktan sonra telefonu kapatıp salonun ortasına yerleştirdiğim, önümde duran büyük sehpaya bıraktım. Ardından gözlerimi yanı başımda duran çiçeğe çevirdim. Gözlerimi alamayacak kadar güzellerdi. Çiçeği dikkatlice kollarımın arasına aldım. Üzerimdeki yorgunluk hafifçe kendini belli etse de aldırmadan yavaş adımlarla odama yöneldim.
Ellerimdeki çiçekleri odamın bir köşesinde pufun üstüne yerleştirdim. Önceden aldığı çiçekler de buradaydı. Atmaya kıyamamıştım. Ankara'dayken kaldırmıştım ama buraya gelirken onları ,orada bırakamazdım. Kurumuş çiçeklerin arasına yerleştirdiğim sarı laleler bir çiçeğe nispeten fazla güzellerdi. Belki de uzun zaman sonra ondan aldığım için gözüme daha ayrı geliyordu.
Çiçeklerimle bir süre bakıştık. Bu bakışmalar özünde derin anlamlar barındırıyordu. Bir bitki bile ruhumun sızısını bir insana nazaran derinden anlayabiliyordu.
Üzerimi değiştirmeye koyuldum. Aslında böyle de gidebilirdim ama biraz daha rahat şeyler giymek istemiştim. Geniş dolabımın kapağını açtım. İçinde bir süre göz gezdirdikten sonra kıyafetlerin arasından siyah bol kumaş pantolonumu çekiştirdim. Üzerime de ince lacivert bluzumu giydim. Makyajımı tazelemeye koyuldum. Birkaç saat sonra Sibel hocanın lojmanına gidecektim. Oradan da birlikte ilçedeki etkinliğe gidecektik. Diğer hocalar sonradan gelecekti. Buraya yabancı olduğum için Sibel hocayla birlikte erken gidecektim. Adresini mesajla atmıştı. Kaldığım lojmana yakındı.
Hazırladıktan sonra içeri geçip rehberime, velilerin numaralarını kaydettim. Daha sonra bir grup kurdum.
''1/A Sınıf Grubu''
Gruba bu hafta ki ödevleri atmaya başladım. Çocuklar için hazırladığım beslenme programını da attım. Velilerin teşekkür mesajlarını ve sorularını yanıtladıktan sonra saatin geçtiğini fark ettim. Etkinliğe geç kalmamak için eşyalarımı toparlayıp evden çıkmaya koyuldum.,
Evden çıkarken üstümdeki bluz ince olduğu için kısa ,krem kot ceketimi giydim. Sibel hocanın evi yürüme mesafesinde olduğundan arabamı kullanmayacaktım. Evden çıkarken ,ayakkabılarımı giydikten sonra elimde duran anahtarla kapıyı kilitledim. Ardından anahtarı, küçük çantama koydum. Sakince yavaş yavaş yürümeye başladım. Havada akşam güneşi vardı. Sonbaharın verdiği etkiyle ağaçlar sararmaya başlamıştı. Adımlarımı atarken ,yere düşen sarı yapraklar ,bastığımda hışırtı çıkarıyorlardı. Bu sesi oldum olası severdim.
Bir süre yürümek ve serin havayı ciğerlerime çekmek, tenimde hissetmek iyi hissettirmişti. Dinlendirmişti sanki. Yürümek, gerçekten faydalıydı. Sadece vücuda değil ruha da yararı dokunuyordu. Ellerim ,kot ceketimin cebinde, etrafa bakınarak yürürken Sibel hocanın evine geldiğimi fark ettim. Dışarıdaydı ve sanırım beni bekliyordu. Süslendiği çok belliydi. Üzerinde siyah bir tulum vardı ve çok tatlı gözüküyordu. Yürürken zaman kavramını hesap etmemiştim. Fazla bekletmemiş olmayı umarak Sibel hocaya doğru adımlarımı hızlandırdım. Gözleri beni fark etmesiyle anlık bir şekilde büyüdü. İfadesi hemen yumuşadı. Aramızdaki mesafeyi kapatarak yanına geldiğimde kollarını iki yana açıp bana sarılmasıyla bir anlığına afalladım. Yüzümdeki sıcak ifadeyle bende ona sarıldım.
''Cemre , hoş geldin canım. Bakıyorum da daha da bir şık olmuşsun.''
Bunu nezaketen söylediğini anlamıştım çünkü üzerimdekiler şık tanımına uyuyor muydu emin değildim. Nazik bir şekilde gülümseyip teşekkür ettim.
''Estağfurullah hocam. Asıl siz ışıl ışıl parlıyorsunuz. Çok hoş olmuşsunuz.''
Bu iltifatımla birlikte yüzündeki kaslar gevşemiş, mahcup bir şekilde gülümsemişti.
''Tatlım, utandırdın beni. Elimden geldiğince bir şeyler yaptım ama beğenmene sevindim.'' dedikten sonra elini yanağıma götürüp sıktı. Küçük bir çocuk gibi hissettim kendimi. Sibel hocanın anaç tavırları huzurlu hissettiriyordu.
''Geç kalmadan gidelim. Bizimkiler de yavaş yavaş gelmişlerdir.'' dedikten sonra arabaya yöneldi. Eski model ama bakımlı jipine bindik. Ehliyet kemerimi bağlarken bir yandan Sibel hoca arabayı çalıştırıyordu. Bakışlarını yola odaklarken konuşmaya başladı.
''Ee, anlat bakalım? Daha iki gün oldu ama alışabildin mi?'' demesiyle başımı yanımda oturan kadına çevirdim. İç çekip gülümsememi bozmadan cevapladım.
''Evet, alışmaya çalışıyorum. Tabii daha yeniyim buralarda ama yine de her şey yolunda şu an. Sizler de çok cana yakın insanlarsınız.''
Sibel hocanın ifadesi değişmiş, tebessüm etmeye başlamıştı.
''Öyleyizdir,daha çok güzel günler geçireceğiz birlikte.'' diyerek başını bana çevirdi ve içten bir ifade takındı.
''İnşallah,'' diyerek gülümsedim.
Sibel hocayla ilgili kafamdaki soruları yöneltmek istedim.
''Hocam, siz bu çizimleri neden hobi olarak yapıyorsunuz? Yani bir sergi açmayı düşünmediniz mi?''
Yanımdaki kadının az önceki neşeli tavrı birden bozulmuş , buruk bir hal almıştı.
''O işler pek kolay olmuyor maalesef. Sergi açmak zahmetli iş. Böyle de fena olmuyor ama hem arkadaşım da yardım ediyor. Ara ara etkinliklerde bazı çizimlerimi sergiliyor.''
Buruk bir tebessüm iliştirdim yüzüme. Belki de çok yetenekliydi fakat sanatını istediği gibi icra edemiyordu.
''Anladım hocam. Umarım bir gün kendi serginizi açarsınız,'' dediğimde bana bakıp gülümsedi ve ''İnşallah Cemreciğim.'' dedi. Yolda, hocayla okul hakkında konuştuk. Birbirimize öğrencilerimizden bahsettik. Konuşmamıza ara verdikten sonra gözlerim camdan dışarı dalmıştı. Gün batımının yaydığı o turunculuk arabanın içini kaplamıştı. Huzur, ancak böyle betimlenebilirdi. Önünden geçtiğimiz evleri, yaprakları dökülen ağaçları geride bırakarak ilerliyorduk.
Sibel hoca, araya giren bu sessizliği bozarak radyoyu açtı.
"Güneş doğdu avuçlarımda,
Bahar yüzümde."
Çalmaya başlayan şarkı, içimde bastırdığım duyguları görünmeyen bir elle çekip çıkarmıştı.
"Çıkar mı bu yollar ona kim bilir ner'de?
Bir uzun yoldan geldim
Ardım bomboş
Aşk yolundan dönmem derdim
Kimler sarhoş?"
...
Şarkıdaki sözlerde hayatımdaki izler gün yüzüne çıkıyordu sanki. Yarıya kadar indirdiğim camdan esen rüzgar, tenimi okşuyordu.
Bir süre sonra etkinlik alanına gelmiştik. Arabadan inerken önümdeki büyük binaya baktım. Etkinlik burada olmalıydı.
Sibel hocanın arabadan inmesini beklerken etrafa bakındım. Sadece büyük binaların olduğu bir yerdi. Aşağı taraflarda da kafeler vardı. Sibel hoca yanıma geldiğinde binaya doğru yürümeye başladık. İçeri girerken bir grup insanla karşılaştık. Bazıları yanlarında çocuklarını getirmiş, bazıları arkadaşlarıyla gelmiş, bazılarıysa yalnız gelmişlerdi. Sayıları fazla değildi ama az da sayılmazdı. Etkinliğin olacağı salona ilerliyorlardı. Biz de yavaş adımlarla salona girmeye başladık. Etkinlik, bölüm bölüm ayrılmıştı. Girişte el sanatları vardı. İlerledikçe bu sanatkar yer daha da dikkat çekici gelmeye başlıyordu. Bazı tarihi eşyalar, eserler sergileniyordu. Küçük heykellerin arasından geçtiğimizde duvarlarda asılı duran çizimler bizi karşıladı. Bunlar ciddi anlamda müthişti.
Çizimlere yaklaştığımızda gözlerim hayranlıkla gezinmeye başladı. Sibel hoca gerçekten çok yetenekliydi ve ben şu an burada olduğum için çok şanslıydım. Bir anne ve çocuk resmi nasıl bu kadar gerçekçi olabilirdi. O karakalem çizimler, insanların gözlerindeki hüzün nasıl böyle resme aktarılırdı aklım almıyordu. Hafif aralanmış dudaklarımı kapatarak Sibel hocaya çevirdim başımı. Gözleri hemen benimkilerle buluştu. Benden bir şey duymak istediği çok belliydi.
''Hocam bunlar çok güzeller! Siz çok yeteneklisiniz. Hepsini çok ama çok beğendim.''
Karşımdaki kadının söylediğim şeyle gözleri parıldamıştı.
''Teşekkür ederim canım benim. Beğenmen beni çok mutlu etti.''
Sibel hocaya tüm içtenliğimle gülümsedikten sonra tekrar çizimlere döndüm.
Diğer hocalar da yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Hepsi Sibel hocaya övgüler yağdırıyor,çizimlerine hayranlıkla bakıyorlardı. Resimlerin arasında gezinirken yanıma birinin geldiğini hissettim. Gözlerimi çizimlerden ayırıp baktığımda Kerem hoca olduğunu gördüm.
O da benim baktığım resmi inceliyordu. Ona bakmamla bakışlarını bana yöneltti.
''Çok güzeller değil mi?''
Gözlerimi çizimlere yöneltip belli belirsiz bir tebessüm ettim.
''Evet, hepsi çok güzel.''
Kerem hocanın sohbeti ilerletmek istiyor gibi bir havası vardı. Yanımdan ayrılmadan tekrar konuştu.
''Sibel hoca çok yetenekliymiş. Çizim yaptığını biliyordum ama daha önce görmemiştim bunları.''
Gözlerimi resime odaklamış bir şekilde kafamı salladım. Kerem hoca yanıma her geldiğinde içimi nedensizce rahatsız bir his kaplamaya başlamıştı. Anlam veremiyordum.
Sessiz kalmama aldırmadan konuşmasına devam etti.
''Senin böyle bir yeteneğin var mı ya da bir hobin?''
Bu merakı beni tanımak istediği için olduğunu anlıyordum ama öylesine sorulan bir soru gibi değildi ya da ben kuruntu yapmaya başlamıştım.
Bakışlarımı yanımda duran Kerem hocaya çevirdiğim anda Sibel hoca yanımızda bitmişti.
''Evet Cemreciğim, senin de ilgilendiğin bir alan var mı?''
Aslında benim de zamanında ilgilendiğim birçok alan olmuştu. Özellikle öğrencilik yıllarımdayken bazı dallara merak salmıştım. Ama çoğundan hevesimi almış ve ilerletmemiştim. Lise yıllarımdan beri ilgilenmeyi bırakmadığım tek bir alan vardı. Müzik!
Enstrüman çalmayı çok severdim. Gitar , piyano ve keman çalıyordum. Kemanı daha yeni öğrenmiş sayılırdım gerçi ama yine de kendimce bir şeyler çalabiliyordum. Aynı zaman da şan eğitimi de almıştım. Sesim beğenilirdi ve zamanla geliştirmiştim.
''Evet var hocam. Ses yeteneğim var. Belli bir süre şan eğitimi aldım. Aynı zamanda birkaç enstrüman çalıyorum.''
Sibel hocanın kaşları havalanmış,gözleri büyümüştü. Kerem hocanınsa şaşkın ifadesini tahmin edebiliyordum.
''Aa ne güzel! Müzisyen bir öğretmen arkadaşımız var desene.''
Kendime o tanımı yapabilir miydim bilmiyordum. Sonuçta ne kadar eğitim almış olsam da bunun okulunu okumamıştım. Kendimce geliştirmeye çalışmıştım. Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan cevapladım.
''Müzisyen sayılır mıyım bilmiyorum ama öğretmen olduğum kesin!''
Kerem hoca bu esprime erkeksi bir sesle kıkırdadı. İfademi bozmadan yan bir bakış attığım sıra elini omzuma koydu. Bu hareketi üzerine çatılan kaşlarımla birlikte gözlerim omzumda olan eline gitti. Birden bire gerilmeye başladım.
''Senden kesin çok güzel şarkıcı olur !'' dedikten sonra elini omzumdan çekti. Daha sesimi bile duymadan böyle emin konuşması kafamdaki karışıklığa yer açmaya başlamıştı. Sibel hocanın gözleri ikimizin üzerinde gezinmeye başladı. Sanırım o da Kerem hocanın bu anlamsız yakınlığını sorguluyordu. Yüzümdeki sıcak ifade birden gitmişti. Yine de bozuntuya vermeden tebessüm etmeye çalıştım.
Sibel hoca üzerimdeki gerginliği fark etmiş gibi soğuyan havaya müdahale etti.
''O zaman bir gün öğretmenimiz bize bir şarkı söyler değil mi?''
Karşımda duran kadın naif, sevecen ses tonuyla beni yumuşatmaya çalışmıştı ve başarmıştı.
''İnşallah bir gün söylerim hocam. Yeter ki siz isteyin.''
''İstemez olur muyuz canım? Sesin eminim ki çok güzeldir.''
Sibel hocanın bu söylediğiyle, düşen moralim birden yükselmeye başlamıştı. Mahcup tebessümümü devam ettirirken gözlerim birden kısıldı ve sıcak ifadem tekrar geldi.
''Teşekkür ederim hocam.''
''Kısa sürede dinleriz umarım," diyen Kerem hoca gözlerini benden ayırmadan konuştu. Mimiklerim, duygu ve düşüncelerimle hareket ediyor gibiydi. Soğuk bir bakış atsam da yeni tanıştığım birine karşı böyle davranmak istemiyordum. Ama içimdeki bu his ,düşünceme engel oluyordu.
''Umarım,'' diyerek gözlerimi kaçırdım. Yanımıza Evrim hocayla birlikte birkaç kişi geldi.Sergiden ve resimlerden konuşmaya başladık. Etraftaki insanlar sergiyi beğeniyle geziyordu.Çocuklar koşuşturmaya, bazı eşyalarla oynamaya başlamışlardı. Sibel hocanın arkadaşı olduğunu düşündüğüm orta yaşlı adamın bize doğru geldiğini fark ettim. Yanındaki yardımcısı olduğunu düşündüğüm adam da çocukları uyarırken bir taraftan insanların sorularıyla boğuşuyordu. İri kıyım olan adam yanımıza gelmiş, hepimize selam vermişti. Sibel hoca, samimi ve içten tavrıyla adamla konuşmaya başladı. '' Mustafa, bugün için çok teşekkür ederim. Etkinlikteki her şey muhteşem.'' Adının Mustafa olduğunu öğrendiğim adam ,samimi bir gülümsemeyle karşılık verdi. Bir süre daha sohbet ettikten sonra yemekler masaya yerleşmeye başlamıştı.
Yemekli bir etkinlik olduğunu öğrendiğim an, içimden sevinç çığlıkları attım. Sabahtan beridir bir şey yemediğim için midem kazınmıştı. Uzun bir masaya, sırayla bütün hocalarla birlikte oturmuş, önümüzde duran tabletteki yemekleri yemeye başlamıştık. Genelde alışkın olmadığım bir yerden yemek yemek tercihim değildi fakat bu etkinlikteki yemekler gayet lezzetliydi. Yemek faslı bittikten sonra çaylar dağıtılmaya başladı. Kerem hoca çayı görür görmez atıldı. Karton bardaktaki çayı, sıcak olmasına aldırmadan yudumluyordu. Masaya bıraktığım bardağı avuçlayıp tenimi ısıtmasına izin verdim. Hocalarla sürükleyici ve akıcı bir sohbete dalıp gitmiştik. İnsanlar yavaş yavaş dağılmaya başlarken yanımda oturan Sibel hoca kol saatine baktı. Yüzündeki şaşkınlık kendini belli ediyordu. Saat fark etmeden geçmişti anlaşılan. Erkan hoca da geçen zamanı fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı.
''Oo , arkadaşlar saat geç olmuş. Yarın okulumuz var malum. Daha ödev için çocuklara fotokopi çıkaracağım. Ben yavaştan müsaadenizi isteyim,'' derken Sibel hoca da onu onaylar bir bakış attı.
''Evet, Erkan haklı. Sohbet muhabbet derken zaman epey bir geçmiş,'' dedikten sonra yanında oturan adama yöneldi.
''Mustafa, arkadaşım, bugün için tekrardan teşekkür ederim. Çok güzel bir gündü.''
Mustafa bey içten bir şekilde gülümseyip ''Ne demek Sibel! Lafımı olur? Hem etkinliğimize yeni bir soluk geldi. İnsanlar çizimlerine bayıldı,'' dedi. Sibel hocanın gülümsemesi arttı. Erkan hoca bizimle vedalaşıp gitmişti. Diğer hocalar da yavaş yavaş kalkıyorlardı. Sibel hoca hepsine geldikleri için teşekkür etmiş, sarılmıştı. Ardından bana dönüp '' Cemreciğim, haydi bizde kalkalım artık.'' dedi. Kafamı onaylarcasına sallayıp oturduğum sandalyeden kalktım. Kot ceketimi giydikten sonra çantamı koluma takıp yürümeye başladım. Derneğin başkanı olan Mustafa beyle konuştuktan sonra binadan ayrıldık. Hava kararmıştı ve akşam rüzgarı kendini belli ediyordu. Oyalanmadan adımlarımızı hızlandırdık. Arabaya bindiğimizde Sibel hoca bana çocuksu heyecanıyla '' Güzeldi bugün değil mi?'' diye sordu. Hafif bir şekilde kıkırdayıp cevap verdim.
''Her şey çok güzeldi hocam. Özellikle resimleriniz muhteşem ötesiydi.'' dememle Sibel hocanın heyecanı daha da artmış, hevesli bir şekilde bana baktı.
''Estağfurullah Cemreciğim.'' demesiyle kafamı iki yana salladım.
''Hocam, mütevaziliğe hiç gerek yok. Ciddiyim, gözlerimi alamadım. '' Sibel hoca, gözlerini bir bana bir yola çevirirken bir yandan da gülümsemesini eksiltmiyordu.
''Canım benim, çok teşekkür ederim.''
''Hocam, bu övgüleri hak ediyorsunuz.'' dememle mahcup bir tebessüm etti.
Yolda, bir süre benim bahsettiğim ilgi alanlarımdan, yeteneğimden, çaldığım enstrümanlardan konuştuk. Yolu bitirmiş, köye gelmiştik. Lojmanımın önünde duran arabadan inmeden önce Sibel hoca bana sıkı sıkı sarıldı. Bu sevgi göstergesi beni apayrı duygularla baş başa bırakmıştı. Sibel hoca kollarını benden ayırırken ''Cemre, iyi ki geldin. Sana sarılınca kızıma sarılmış gibi hissediyorum. O senden küçük ama yaşınız yakın sayılır.'' dedi. Gözlerim daha duygulu bir şekilde Sibel hocaya bakarken '' Hocam, bir kızınız olduğunu bilmiyordum.'' dedim. Karşımdaki kadın ,buruk bir bakış attı.
''Biz onunla pek görüşemiyoruz zaten. Üniversite de okuyor. Babasıyla ayrıyız. O da babasında kalıyor.''
Sevdiklerinden, ailenden ayrı kalmanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi anlıyordum. Yakıp kül eden bir duyguya dönüşüyordu özlem denen şey. Kızıyla görüşemiyor olmasına üzülmüştüm. Üniversitede okuduğu için mi babasının yanında kalıyordu yoksa başka bir durum mu vardı? Sormak istedim ama fazla özeline de girmek istemiyordum.
''Hocam eğer özel olmazsa bir şey sormak istiyorum. ''
''Tabii sorabilirsin Cemre.'' demesiyle çekingen tavrımı sürdürüp sorumu yönelttim.
'' Hocam, kızınızla aranız iyi mi? Yani üniversite için mi babasında kalıyor?''
Sibel hoca buruk ifadesini sürdürdü ama bakışları bir sorun olmadığını söyler gibi yumuşak bir şekilde bakıyordu.
'' Aramız iyi canım. Bir sorunumuz yok. Kızım, hem okulu için hem de babasına çok düşkün olduğu için babasıyla birlikte yaşıyor.''
Mahcup bir şekilde gülümsedim. Bir an sorduğum için pişmanlık duydum. Belki rahatsız olmuştur diye düşündüm ama rahatsız olmamış gibi gözüküyordu. ''Anladım hocam.'' demekle yetindim. Sibel hoca , tekrardan bana sarıldı. Kızına sarıldığında ki hissettiği duyguları uyandırıyor olmam, benim için çok anlamlıydı .
Arabadan inip lojmanıma yönelirken arkamı döndüm, içeri girmemi bekleyen bu tatlı kadına el salladım. Arabanın içinden tombik elleriyle bana karşılık verdi. Önüme dönüp kilitli kapıyı açtıktan sonra içeri girdim. Sibel hoca eve girdiğimi görmesiyle birlikte arabayı sürmeye başlamıştı. Ceketimi çıkarıp vestiyere astıktan sonra yorgun adımlarımı odama yönelttim. Ağır ağır yürürken odamın ışığını açtım. Yatağıma yönelip üstünde duran saten pijamalarımı giyip ardından makyajımı çıkarmamla birlikte kendimi geniş, rahat yatağımın içine attım. Günün yorgunluğuyla göz kapaklarım kendiliğinden kapandı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |