11. Bölüm

11. BÖLÜM

Ceren
cernyy

ÖZGÜR

Trafik her zamankinden daha yavaş akıyordu. Sıcak havanın verdiği rahatsızlık arabanın içini hapsetmiş gibiydi. Daha fazla dayanamadan camı yarıladım. Kolumu camdan dışarı sarkıtırken, başımı oturduğum şoför koltuğuna yasladım ve yoğun trafiğin geçmesini bekledim. Yoldayken arabanın içinde beklemekten nefret ederdim. Sıkıntılı bir nefes alıp yanaklarımı şişirdiğim sırada yanımdaki Sinan, kafasını telefondan kaldırıp bana baktı.

"Ne oldu devrem? Sıkıldın galiba." dediğinde iç çektim. "Sıkılmadım desem yalan olur. Siktiğimin trafiği akmaz oldu!" dediğimde yan koltuğumda oturan devremin şaşkın bakışları aniden beni buldu. Küfretmeme alışkın değildi ve garipsediğini fazlasıyla belli ediyordu. Sanki adam öldürmüşüm gibi baktığından dolayı içten içe kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu.

"Ne bakıyorsun oğlum? Haksız mıyım bir türlü gidemedik. Alt tarafı Kızılay'a gideceğiz, neredeyse bir saattir yoldayız." dememle Sinan, alaycı bir şekilde güldü. "Haklısın Özgür'üm haklısın. Sabah yol tıkanıyor, yapacak bir şey yok. Bu arada senden ayda yılda bir küfür duyunca insanın tuhafına gidiyor."

Tepkisiz ifademle başımı tekrar yola çevirip konuştum. "Bazen ağzıma hakim olamıyorum."

"Nadiren diyelim biz ona." diyen Sinan'a baktığımda başını telefondan ayırmadan hızlı hızlı bir şeyler yazdığını gördüm. Kime mesaj attığını az çok tahmin etsem de yine de merak etmiştim. Sanırım son zamanlarda ağzından düşürmediği kıza mesaj atıyordu. Yıllardır tek bir kadına bağlanmadan hovardalık yapmasına rağmen, şimdi hanım köylü olma yolundaydı. Bir haller vardı bu çocukta. Adına aşk diyordu. Yabancısı olduğum bu duyguyu tatmadığımdan belki, onun bu aptal aşık tavırlarına sinir oluyordum. Kocaman adam, daha dün bir bugün iki, bir kızın sözünden çıkmaz olmuştu. "Kime yazıyorsun lan?" diye sormamla başını kaldırıp bana bakmaya cüret edebildi.

"Yengene." dediğinde istemsizce kaşlarım havalandı. "Resmiyette yengem oldu yani?"

Kendinden emin bir şekilde koltukta gerindi. "Herhalde yengen oldu, oğlum. Çocuklarımın annesi o kız! "dediğinde yüzümü buruşturmama engel olamadım. Yeni tanıştığı birisiyle ilgili nasıl bu kadar büyük laflar edebiliyordu, hemen nasıl geleceğine dahil edebiliyordu anlamıyordum. Ya bu çocuk gerçekten kör kütük aşık olmuştu ya da işin içinde büyü falan vardı. Saçmalama Özgür diye geçirdim içimden. İnsanlar sever, sevilir. Bu normal bir şey. Başına gelmediği için anlamakta güçlük çekiyorsun. Yüzümü buruşturduğumu gören Sinan'ın omzuma vurmasıyla aniden bir acı hissettim. Şerefsizin eli de ağırdı.

"Niye yüzünü buruşturuyorsun lan? Sevmek nedir bilmez misin? Bunlar senin lügatında yok herhalde." diye sitemlenen Sinan'la tam laf cambazlığına girecekken arkadan gelen korno sesleriyle duraksadım. Yola baktığımda, trafiğin sonunda aktığını fark edip arabayı çalıştırdım. Omzumu hareket ettirip rahatlamaya çalışırken "Elinde ağırmış. Bir dahakine karşılığını veririm, şu an pek müsait bir ortamda değiliz devrem." dediğimde Sinan, küçümser bir dille "Deneyim deme! Elimde kalırsın, yazık olur. Gencecik çocuksun!" dedi.

Beni mi küçümsemişti o? Vücut yaptı diye havasından geçilmez hale gelmişti ama unuttuğu bir detay vardı. Ben onu bu cüssemle çiğ çiğ yerdim. Ne de olsa Sinan'la aramızdaki boy ve beden farkı aşikardı. Ondan gözle görünür bir şekilde daha güçlü olduğum ortadaydı.

Küçümser bakışına karşılık ufak bir kahkaha atmam bir oldu.

"Ben elinde kalacağım öyle mi? Çok geçmeden bir paslaşalım seninle. Alayım boyunun ölçüsünü!"

Yanımda oturan Sinan, "Görürüz kim kimin ölçüsünü alıyor!" dediğinde gülümsememe engel olamadım.

"Aynen kardeşim. Gencecik çocuğum en nihayetinde. Maazallah elinde falan kalırım."

Sinan, bu alayıma karşılık sitemle yan bir bakış attı. Sonra elindeki telefonu nihayet indirdi ve gözlerini bana sabitledi.

"Oo sonunda telefonunuzdan ayrılabildiniz Sinan Bey." dememle gözlerini kısıp bana baktığını fark ettim. "Ne oluyor lan?" diye sorduğumda "Özgür, onu bunu boş ver de ,Banu beni özlemiş midir lan acaba?" diye sorduğunda omuz silkerek direksiyonu ters yönde çevirdim. "Ne bileyim oğlum? Onu da kendisine sor." dedikten sonra yarılanmış camı tamamıyla açıp derin bir nefes almaya başladı.

"Sordum sormasına da ne bileyim. Bir heyecan bastı. Hiç böyle olmazdı. Ne oluyor devrem bana?" diyen Sinan'ın bu haline kahkaha atmazsam ayıp olurdu. "Ee aşk diyordun, sevda diyordun. Ondan olmuştur."

Sinan, camdan dışarı bakıp sıkıntılı bir iç çekti. "Ben bu kıza gün geçtikçe kapılıyorum." dediğinde gözlerimi yoldan ayırıp ona baktım.

"Hızlı günlerimi geri de bıraktım demek mi bu?" diye sorarken başını onaylarcasına salladı. "Tabii oğlum. Geride kaldı o günler."

Sinan'ın bu halleri garipsenecek kadar şaşırtıcıydı. Arabanın içinde sabırsızlanan arkadaşım "Ben dayanamayacağım. Banu'yu bir arayım ne yapıyor acaba? Arkadaşıyla buluşacağını söylemişti." dedikten sonra telefonunu çıkarıp numarayı tuşladı. Banu, birkaç saniye sonra çağrısını cevapladığında, tüm neşesini sesinden belli edecek şekilde konuşmaya başladı. "Gülüm? Ne yaptın, buluştun mu arkadaşınla?"

Duyduğum "gülüm" kelimesiyle Sinan'a yargılayıcı bakışlar atmaya başladım. Bu kelimeden hoşlanmıyordum. Kamyon arkasına yazılan özlü sözlerin başını çeker gibi hissettiriyordu. Kulağa hoş gelen bir sürü güzel kelime varken cidden bu muydu?

Sinan, sevgilisiyle konuşmaya dalmıştı. "Biz Kızılay'a geçeceğiz. Sen de gelsene hem görüşmüş oluruz. Çok özledim." dediğinde sesi yalvarır gibi çıkmıştı sanki. "Arkadaşımda yanımda zaten. Orada buluşuruz." dediği sıra da anlamadığımı belirten bakışlar attım. Telefonu bir süre sonra kapatmasının ardından bana döndü. "Özgür, oyalanmadan gidelim. Kızlar, Tunalı'dan Kızılay'a geçecekler." Dkkatimi yoldan ayırıp çatık kaşlarla arkadaşıma baktım. "Kızlar derken?"

"Banu ve arkadaşı. Yanımıza gelecekler, seninde olduğunu söyledim. " Önüme dönüp ifademi ciddileştirdim.

"Ben gelmem."

Sinan, bu cevabımı tahmin ettiği için şaşırmadı. "Oğlum, oyun bozanlık yapma işte. Hem yengen bugün arkadaşına söz vermişti. Kızı ekmiş gibi olmasın. Benimde yanımda arkadaşım var deyince ses etmedi."

Tanımadığım insanların arasına girmekten hoşnut olmazdım. Üstelik Sinan ve sevgilisinin yanında sap gibi kalmak istemiyordum. Gerçi arkadaşının geleceğini söylemişti fakat ilk kez gördüğüm biriyle de anlaşabilecek miydim kararsızdım. "Benim işim var. "

Sığındığım yalana inanmayan gözlerle bakan Sinan "Özgür! İkimizde bugün boş olduğunu biliyoruz." dediğinde kaçacağım bir yer olmadığını fark ettim. "Çok durmam baştan söyleyim!"

Sinan'ın sevinç nidalarını duymamla birlikte istemsizce dudaklarım kıvrıldı. "İşte benim devremim be."

Sıhhiye'ye geldiğimizde valiliğin oradan karşı yola geçip meydana doğru ilerledik. İzin gününde olduğumuzdan dolayı ihtiyacımız olan bazı eşyaları almak için Kızılay'daki birkaç yeri gezecektik. Arabayı park etmek için bir süre yer arandıktan sonra ara sokakta bir yer bulmuştum. Oyalanmadan, bulunduğumuz sokaktaki birkaç dükkanı gezmeye başladık. Neyseki fazla uğraşmayacak gibi duruyorduk. İhtiyacımız olan şeylerin çoğunu almıştık. Arabaya yönelirken elimizdeki poşetleri bagaja yerleştirdim. Ardından şoför koltuğuna geçtim. Arkamdan gelen Sinan da yanımdaki yerine yerleşti. "Meydana gidelim kardeşim. Kızlar gelmiştir."

Başımla onayladım ve arabayı çalıştırıp meydana sürdüm. İçimde anlayamadığım garip bir his vardı. Bunu bastırmak istercesine camı tamamen yarılayıp esen rüzgarı tenimde hissetmemle derin bir iç çektim. Yanımdaki Sinan'a baktığımda bacağını durmadan sallaması dikkatimi çekti. Heyecanlandığı her halinden belliydi. Meydana geldiğimizde arabayı AVM'nin arka tarafına park ettikten sonra indik.

Karşıya geçerken Sinan sürekli etrafına bakınıyordu. Telefonuna bakıp mesaj yazacağı sırada şaşırmış bir halde ekrana bakmaya devam etti.

"Banu aramış ama kalabalıkta duyamadım. "dedikten sonra tam aramaya yeltenecekken karşısına baktığı an duraksadı. "Gelmişler!"

Telefonumun titremesiyle ellerim kot pantolonumun cebine gittiği sırada, ayaklanan Sinan'ı durdurup "Ben telefonla konuştuktan sonra gelirim." dedim. Sinan hızlıca kafasını tamam anlamında salladı ve koşarcasına sevgilisinin yanına gitti. Gözlerim, titremeye devam eden telefonuma yöneldi. Arayan kişi babamdı. Bekletmeden telefonunu açtım. "Efendim baba?"

Babamın aklına düşmüş olacağım ki ne yaptığımı merak edip aramıştı. "Evladım, ihtiyaçlarını aldın değil mi?" diye sordu. "Aldım baba merak etme. Zaten acelesi de yoktu biliyorsun." dediğimde babam "İyi etmişsin. Geciktirmeden almış oldun işte oğlum." dedikten sonra onu onayladım. Babamla konuşurken gözlerim birden karşımda sıkıca sarılan Sinan'la sevgilisine yöneldi. Onlara bakarken arkalarında beliren kızı görmemle yüreğimin bir anda sıkıştığını hissettim. Beynimden vurulmuş gibiydim. Kıvırcık, kumral saçları omzundan sırtına kadar uzanıyordu. Ay kadar parlak bir yüze sahipti. Karşısında sarılan çifte bakıp gülümsüyordu.

Gülümsemek bir insana ancak bu kadar yakışırdı.Karşımda ilk defa gördüğüm ve görür görmez şahlanan hislerimin sahibi olan bu kıza bakarken donup kalmıştım. Ayaklarım yere çakılmıştı sanki. Telefondan gelen babamın sesiyle donukluğumu az da olsa gidermeye çalıştım. "Özgür! Orada mısın oğlum?"

Ağzım mimlenmiş gibi kelimeleri içinde yutuyordu. Boğazımı temizleyip kendime gelmeyi umarak babamı yanıtsız bırakmadım.

"Baba, seni sonra ararım. " Telefonumu kapatırken bana seslenen devremimi duymamla yüreğimin orta yerine saplanan bu ağrı, beni tenhada kıstırmış gibiydi. Sinan'ın heyecanıyla dalga geçerken şu an onu çok iyi anlayacağımı hiç tahmin etmemiştim.

Ayaklarım benden izinsiz hareketlendi ve hızlı adımlarla yanlarına gitmeye başlarken buldum kendimi. Bakışlarını üstümde hissettiğim an bedenim kaskatı olmuştu. Ona göz ucuyla bile bakamadan yanına yaklaşmıştım. Sinan, beni Banu'yla tanıştırdıktan sonra yanındaki kıza yöneldi. Ve işte o an... O an kahvenin en güzel tonu zihnime yerleşti.Uzun kirpiklerinin çevrelediği toprak rengi gözleri güneş ışığıyla birleştirdiğinde inanılmaz şekilde büyüleyici gözüküyordu. Mücevher değerindeki bakışlarıysa en kıymetli hazineydi.

Üzerinde beyaz bir gömlek ve altında kumaş bir pantolon vardı. İçindeki mavi bluzu bedenini kusursuzca sarmıştı. Kısa olduğu için ince beli dikkat çekiyordu. Bembeyaz teniyse güneşin altında bir inci tanesi gibi ışık saçıyordu.

Sinan, gözlerimi alamadığım kızın ismini söyledi. Adı gibi baharı müjdeliyordu. İliklerime kadar hissettiğim bu duygu, peşimi bırakmayacakmış gibiydi. Bedenimi ele geçirmişti. Ne diyeceğimi bile bilemez vaziyetteydim. Ah Özgür KARA! Sen bu hallere düşecek adam mıydın?

"Memnun oldum."

Ağzımdan zoraki çıkarabildiğim iki kelime sanki içinde bütün hislerimi barındırıyordu. Elini uzattığında yavaşça sıktım. Eli, avucumda kaybolacak kadar küçüktü ya da aksine benim elim büyüktü ya da her ikisi! Yüzü ay kadar parlak, teni güneş kadar sıcaktı.

Kalemle çizilmiş gibi olan dudaklarını araladığında ince ve tatlı ses tonunu duyabilmiştim.

"Bende memnun oldum."

Elini hiç bırakmaya niyetim yoktu fakat saniyeler içinde sıcak tenini uzaklaştırdı. Bakışlarımı karşımdaki kızdan ayıramıyordum. Sanki aramızda garip bir çekim vardı. O da içinde kaybolacağım gözlerini benden ayıramaz haldeydi. Aramızdaki büyülü anı bozan Sinan'ın sesi oldu. "Nereye gidelim?" demesiyle refleks olarak yanımdaki arkadaşıma baktım.

Sinan'ın Banu'ya bakarken gözleri parıldıyordu. Karşısındaki kız, sorusuna karşılık omuz silkti. "Bilmem, siz nereye derseniz bize uyar." dedikten sonra Cemre'ye döndü. "Değil mi Cemre?"

Gözlerim benden izinsiz yine Cemre'ye ilişti.

 

​​CEMRE

Bahar, bir insanla gelebilir insana...Mayıs güneşi onun insanın yüreğine işleyen bakışlarıyla birleştiğinde içimi ısıtıyordu. Onu gördüğüm andan beri her şey bir anda farklılaşmıştı sanki. Kendimi hem hiç olmadığım kadar iyi hem de tuhaf hissediyordum. Utanç duygusu hücrelerime dolarken gözlerimi kaçırmak istedim ama kalbim buna izin vermedi. Etraftaki hareketliliğin içinde sanki ikimizde inadına zamanı yavaşlatmıştık. Neden böyle hissettiriyordu? Bunlar sadece kendi içimde yaşadığım duygular olmamalıydı. Karşımdaki adamın, içimi yakıp kül etmek istercesine gözlerini ayırmamasının bir nedeni olmalıydı. Kafamdaki binlerce soru işaretiyle cebelleşirken koluma dokunan Banu sayesinde içimdeki sesi susturabildim. "Değil mi Cemre?" diye sorduğunda ne hakkında konuştuklarını bile bilmiyordum. Başımı evet anlamında salladım fakat neyi onayladığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"O zaman karşıdaki kafeye gidelim." diyen Sinan sayesinde az önce neyden bahsettiklerini anladım. Banu, hevesli hevesli "Tamam sevgilim. " dedikten sonra Sinan'ın yanına ilişip elini tuttuğunda,sevgilisi elini sıkıca kavradı.

Banu yanımdan gittiğinde çırılçıplak ortada kalmışım gibi hissettim. Aramızda sadece birkaç adım mesafe olan Özgür'e bakamıyordum. Banu'lar önümüzden yürümeye başlamıştı ve biz arkalarında kalmıştık. Nedense gözlerini üzerimde hisseder gibiydim. Maalesef benim buna cesaretim yoktu. Onların ardından giderken, yanımda etkileyici,yoğun bir koku almaya başladım.

Sol tarafıma geçerken göz ucuyla ona baktığımda aramızdaki boy farkını daha iyi anlamıştım.Başımı ona biraz daha çevirdiğim sırada omzuna güç bela yetişebildiğimi fark ettim. Kendinden emin bir şekilde yürüyordu. Etrafı kolaçan ederken bakışları sertleşiyordu ve her an tetikte gibi davranıyordu. Yan profili mükemmeldi. Dış görünüşü kusursuzdu. Bu fiziğe sahipken kesinlikle basit bir meslek yapmıyordu. Aklıma gelen ilk şey asker ya da polis olma ihtimali oldu. Gerçi sporcu da olabilirdi.

Gözlerimi Özgür'den sürekli kaçırıyordum. Banu'ya içten içe kızmadan edemiyordum. Sevgilisini gördüğü an beni unutmuştu ve bizi yalnız bırakmıştı. Hatta bunu bilerek bile yapmış olabilirdi.

Karşıya geçeceğimiz sırada kırmızı ışığın yanmasını beklerken durduk. Göz göze geldiğim arkadaşım bana imalı bakışlar atıyordu. Umarım bunu Özgür görmüyordur diye dua ettim içimden. Kırmızı ışık yandığında hep beraber karşıya geçtik. Yürürken kollarımız birbirine değiyordu ve bu içimdeki heyecana ortam hazırlıyordu. Gideceğimiz kafe tam yolun karşı kısmındaydı. Büyük bir binanın teras katında yer alıyordu. İçeri girerken Özgür önce benim geçmem için eliyle işaret etti. "Buyur."

Sadece sesinden bile etkilendiğim bu adam, sınırlarımı zorlayacaktı belli ki. Mahcup bir tebessüm ettim ve önünden yavaşça yürüdüm. Sinan'la Banu çoktan yukarı çıkmış, yer bile bulmuşlardı. Merdivenleri çıktıktan sonra içeri yönelirken adımları biraz hızlandı ve masaya ulaştı. Sandalyemi çeken Özgür,oturmam için bekliyordu. Gülümsediği sırada midemde tekrar bir ağrı oluştu. "Teşekkür ederim." derken sandalyeye oturduğumda yavaşça arkamdan destek verdi. Centilmenliği ayrı bir etkiledi beni. Banu'lar karşılıklı oturduğu için masanın öbür tarafına geçip tam karşıma oturdu. Cam kenarındaki masa, bütün şehri ayaklarımın önüne seriyordu sanki. İçimden akşam burası ne güzel olur diye geçirirken Özgür'ün sesini duydum. "Akşam buranın havası başka oluyor." dediğinde istemeden tebessüm etmeye başladım. Ayrıca aynı şeyi düşünüyor olmamıza şaşırmadım diyemezdim. Düşüncemi belirtmeliydim. Karşımdaki adama bakıp "Haklısın, akşam saatlerinde ayrı oluyor." dediğimde ormanı anımsatan derin bakışları beni buldu. Hafif bir tebessüm etti. Başını, onayladığını belli edercesine salladı.

Karşımda oturan adamdan gözlerimi ayırmak imkansızdı. Hali,tavrı,davranışları, kısaca her şeyiyle çekiciydi. Çok geçmeden kahvelerimizi söyledik. Masada dikkatimi çeken tek kişi Özgür'dü. Sade Türk kahvesi tercih etmişti. Sade kahveyi sevsem de Türk kahvesini genelde şekerli içerdim. Ben americano söylemiştim. İçimden ne kadar da uyumluyuz diye geçirdim. Ne de olsa zıt kutuplar birbirini çekermiş. Umarım bizde de işe yarardı.

"Bir kahvenin kırk yıl hatırı var derler. Bir kırk yıl daha birlikteyiz arkadaşlar." diyen Sinan'a baktım. Karşımdaki Özgür, arkadaşının sırtına vurdu. "Aman kalsın! Bir kırk yıl daha çekemem seni." dediğinde gülmeye başladık. Sinan bozulmuş gibiydi. "Nankör! Ben zaten sevgilimle kırk yılı deviririm. Seni ne yapayım?" dedikten sonra Banu'nun yanağını sıktı.

"Siz nereden tanışıyorsunuz?" diye soran meraklı arkadaşım Banu'ya sevgilisi Sinan hızlıca bir cevap verdi. "Biz çocukluktan beri birlikteyiz. " dediğinde Banu'nun kaşları havalandı. "Vay be! Çocukluktan beri hiç kopmadınız demek."

"Bundan kurtulmak mümkün mü?" diyen Özgür'e gülmemek için zor tuttum kendimi. "Aşk olsun Özgür'üm." diyerek sitemlenen Sinan'ın, Özgür'ün yanındayken sandalyesini geriye çekip sevgilisine yanaşmasıyla başta ne yapmaya çalıştığını anlayamadık. Sonra Özgür'e triplendiğini görünce kahkahamıza engel olamadık. Karşımdaki adamın ilk kez bu derecede içten gülmesine şahit olmuştum. Bu gerçekten etkileyiciydi.

"Rolleri değiştiniz sanırım."

Özgür alaycı ifadesiyle Sinan'a bakarken yanındaki adam göz devirip Banu'nun saçlarıyla oynamaya başladı. "Aramıza yıkılmaz bir duvar ördüm devrem. İstesende geçemezsin artık." dediğinde Özgür, kıkırdamasına engel olamıyordu. Başını iki yana sallayarak iç çekti.

"İnan hiç niyetim yok."

Banu'nun anlattığı gibi Sinan'ın kafa dengi biri olduğunu sohbet ederken anlamıştım. Özgür'le olan atışmaları komik ve eğlendiriciydi. Özgür ve Sinan birbirlerinin tam tersi gibi gözüküyordu. Özgür ağır başlı, olgun ve sert bir izlenim verirken Sinan ise haylaz bir oğlan çocuğundan farksızdı. Sert mizacının altında yatan eğlenceli bir kişiliği olduğu, Sinan'la olan diyaloglarından belliydi. Muhtemelen bizi yeni tanıdığı için soğuk ve mesafeliydi. Her göz göze gelişimizdeyse soğuk bakışları birden ısınıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.01.2025 23:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...