14. Bölüm

14. BÖLÜM

Ceren
cernyy

Çantamdan çıkardığım telefonuma baktığımda Banu’dan gelen mesaj yığınını gördüm. Fakat arkadaşımın mesajlarının arasından, kayıtlı olmayan numaradan gelen bildirim daha çok dikkatimi çekmişti. Numarasını kaydetmek yerine ilk yaptığım şey ona kahveler için bir teşekkür mesajı atmam olmuştu.

“Kahveler için teşekkür ederim ama hiç gerek yoktu.

Hem ne ara ödedin?”

Mesajı atmamla görmesi bir oldu. Üstte gördüğüm “yazıyor” kelimesiyle bedenim kasıldı.

054687*****::

Rica ederim.

Orası da bende kalsın.

“Hep böyle gizemli misindir?”

Özgür’ün yazmasını beklerken numarasını hala kaydetmediğimi fark ettim. Kayıtlı olmayan numaraya tıklayıp rehberime ekledikten sonra attığı mesaja baktım.

Özgür:

Kısmen…

Kısa verilen cevaplar genelde sinirimi bozsa da bu tarz laf ebeliğini severdim. Hızlı ve mantıklı verilen cevaplar, karşımdakinin zekasını ölçmeme bir nevi yardımcı niteliğindeydi. Belli ki Özgür’ün de peşin cevaplı insanlardan kalır yanı yoktu.

"Bu cevap, gerektiğinde öyle oluyorum demenin farklı bir yolu mu?"

“Hiç öyle düşünmemiştim ama mantıken evet.

Sen Banu’nun yanına gitmiyor muydun? Daha fazla bekletme bence…”

Misilleme mi yapmıştı o? Onunla kalmamı beklemiş olabilir miydi? Baskılamaya çalıştığım hevesimi ve beklentilerimi bir güzel gün yüzüne çıkarıyordu sağ olsun…

“Durağa yaklaştım ama hanfendi ortalıkta yok.

Ha beni Sinan’la yalnız bırak,rahatsız etme diyorsan orasını bilemem hocam.”

Yaptığı laf cambazlığının altında kalacak değildim ama dobralık kapasitemin erkenden açılması da kendimi sorgulamama neden oluyordu. Sanki yıllardır tanıdığım biriyle konuşuyormuşcasına rahattım ve ağzıma geleni düşünmeden yazıveriyordum.

“Aksine, şirazesi kayık arkadaşımdan kaçıp nefes almama olanak sağladığın için minnettarım.”

Okuduğum mesajla kırmızı ışığın yandığını bile fark etmemiştim. Yanımdan sürüyle insan ordusu geçip giderken, ben ekrana bakıp otuz iki dişimle sırıtıyordum. Kalabalığın ve koşuşturmanın içinde ne yazacağımı düşünürken zar zor karşıya geçtim. Durağa yalnızca birkaç adım kala klavyeyi hızlıca tuşlamaya başladım.

“Ne demek efenim.

Arkadaş sevginiz gözlerimi yaşarttı.”

Otobüsünü bekleyen arkadaşımın radarına takıldığım gibi koşar adımlarla yanıma geldi. “Cemreciğim otobüs gelmeden sana sarılayım. 2 dakikası var…” demesiyle beni kollarının arasına alıp sıkı sıkı sarıldı. “Akşam eve gidince keserim hesabını. Beni ulu orta bırakıp gitmek neymiş soracağım,” dediğimde bedenimden ayrıldı. “Ne yapmışım canım? Alt tarafı kaynaşın istedik. Fena mı ettik?”

Yani şöyle düşünülürse hiç de fena olmamıştı ama bu Banu’ya olan kızgınlığımı geçirecek bir bahane değildi. Karşımdaki kıza abartılı bir şekilde göz devirirken içimdeki memnuniyetimi saklayamadan yüzümdeki tebessümüm kendini gösterdi. Banu’nun bakışları üzerimde gezindiği sıra “Yanakların mı kızardı senin, yoksa allığı mı fazla kaçırd-“ derken yüzümü inceledi. “Utanmışsın sen…” diyerek kahkaha atmaya başladı. “Kıyamam, o budaladan sonra düzgün bir erkek görünce şaşırman normal.”

Banu, halâ eski ilişkimle dalga geçmekten bıkmamıştı. Sıkıntılı bir nefes almamla “Otobüsün gelmeyecek mi senin? Gitme vaktin geldi geçiyor Banucuğum,”dedim. Arkadaşım halen karşımda bana bakarak gülüyordu. “Kaç sen kaç… Akşam arayınca asıl hesap veren sen olacaksın.”

Durağa yaklaşan otobüsü görmemle gülmekten gözleri yaşaran arkadaşıma “Özel aracın geldi şekerim. Seni bir an önce Keçiören’e yollayalım,” dememle son bir kez hızlıca sarıldık. İmalı tavırlarıyla yanımdan ayrıldı ve otobüsteki kalabalığın içine karıştı.

Banu’yu uğurlarken telefonumun titremesiyle meraklı bakışlarımı kilit ekranıma yönelttim. Oturduğum yere giden otobüsün durağına ilerlerken attığı mesajının karşısında etrafımdaki insanları umursamadan gülmeye başladım.

“Lanet olsun içimdeki Sinan sevgisine!”

“Açıkcası bende Banu için aynı şeyi söyleyebilirim

Bazen zapdedemiyorum kendisini…”

“Birbirlerini bulmuşlar diyelim

kısaca.”

Bu konuda onunla aynı düşünüyordum. Genelde insanlar kişiliklerinin tam tersi olan insanlarla eksik taraflarını kapatırlardı ama bu ikilide iş farklı gelişmişti.

“Bu konuda hemfikiriz…”

Gönderdiğim mesajıma uygun bir emoji attı.

“Yolda mısın? “

“Birazdan tıklım tıklım gelecek olan otobüsümü heyecanla bekliyorum☠️”

“Bu saatlerde yoğun olmaz diye düşünüyorum.

Tabii gideceğin yere göre değişir.”

“Etimesguta boş otobüsle gitmek rüya gibi bir şey.”

“Maalesef bu Yenimahalle içinde geçerli.”

Okuduğum mesajla bir kaşım havalandı. Yenimahalle’de oturuyordu demek… Yaşadığımız yerler birbirine çok uzak sayılmazdı ve bu kalbimi daha hızlı attırmaya yetmişti.

"Ehliyet almadığıma pişman olduğum bir gün daha...”

“Ehliyetin yok mu? “

Buna neden şaşırmış gibi bir mesaj atmıştı? Herkesin ehliyeti olacak diye bir durum yoktu sonuçta.

“Olsaydı şu an kan ter içinde otobüse binmeye çalışmazdım sanırım.”

Özgür’le konuşurken otobüsüm gelmişti ve kapıya bile yaklaşamadan önüme geçmek için uğraşan insanlar oluyordu. Zar zor basamakları çıkıp kartımı okuttuktan sonra hızlı hareketlerle içeride tutunabileceğim boş kısımlar aramaya koyuldum. Gözüme çarpan arkadaki koltuk, beni çağırıyor gibiydi. Toplu taşımada yer bulmak, köşe kapmaca oyunundan farksızdı. Kurtlar sofrası gibiydi burası. Yaşlı teyzeler, amcalar, okuldan yeni çıkmış öğrenciler ve daha niceleri… Arkadaki boş yeri başka birine kaptırmadan oraya oturmalıydım.

Hareket eden otobüste sendelememe bile aldırmadan adımlarımı hızlıca arka tarafa yönlendirmiştim. Son birkaç adım kala, ayakta bekleyen birinin bakışlarını oraya çevirmesiyle koşar adım boş koltukta yerimi kaptım.

Aracın içi sıcak havayla birleşince insanın ciğerlerini kaplıyordu.Bu zehirleyici havayı dağıtmak adına üst taraftaki küçük camı açtım. Telefonumun titreşim sesi, bulunduğum ortamdan alıp çıkarmıştı beni anında.

“Neden ehliyet almayı düşünmedin?”

“Panik atak sorunum olduğu için bir türlü cesaret edemedim.”

Ergenliğimden beri bu illetten kurtulamıyordum. Eskisi kadar olmasa da bazı durumlarda tetiklendiği zamanlar oluyordu.

“Geçmiş olsun.

Zor bir durum ama cesaretini toplamak senin elinde,

ne de olsa her şeyin bir çaresi vardır değil mi?”

Bu cümleleri o kadar duymuştum ki… Ancak bunları onun söylemesi, beni motive etmeye yetiyordu sanki… Yanıt vermeye başta attığı mesajla başladım.

“Teşekkürler…

Haklısın, elbette var.

Umarım bir gün başarabilirim…”

“Bir destek alıyor musun?”

“Bir süredir terapi görüyorum.”

“Anladım. Umarım işe yarıyordur.”

“Oldukça faydası var.

Bazen acaba psikolog mu olsaydım diyorum.”

“Aslında öyle bir havan var biliyor musun?

“Cidden mi?

Bunu ilk defa senden duyuyorum.”

Yine utançtan yanaklarımın kızarmaya başlandığından emindim. Aracın içindeki basık havanın verdiği rahatsızlık bile onunla konuşurken etkisini azaltmıştı üzerimde. Telefonumu başımdan kaldırdığım an ineceğim yere geldiğimizi fark etmem bir oldu.

Hemen oturduğum yerden kalkarak orta kapının oraya geldim ve kırmızı düğmeye bastım. Yavaşça boşalmaya başlayan otobüse göz gezdirdikten sonra kapının açılmasıyla kendimi dışarı attım. Hafif esen rüzgarı ensemde hissederken, saçlarımı savurmasına aldırmadan caddenin üstünde olan apartmanıma yürümeye başladım.

Dış kapının önüne geldiğimde, kolumdan düşen çantamın fermuarını bir çırpıda açıp içinden anahtarımı bulmaya çalıştım. Anahtarı sensöre okuttuktan sonra demir kapının arasından geçerken bir gözüm istemsizce telefona kaydı. Mesaj atmasını beklerken asansörü çağırdım. Bindikten sonra 3.kata basarken ekranımın yukarısında yazan ismi gördüğümde heyecanım bedenimi yeniden ele geçirmişti.

“İlk olmak önceliğimdir…”

Onunla laf cambazlığı yapmak aldığım en büyük keyiflerden biri olacak gibiydi.

“ Diyorsun?”

“Diyorum.”

“Hocam bir gün piyanodan istifade sürüş taktiklerini de öğretirsiniz artık.”

“Seve seve…

Yeterki sen cesaretini topla.”

“Elbet bir gün deyip yanına kuş emojisi koysam biraz kekoca mı durur?”

“Fazlasıyla desek daha makul olur sanki.”

Yazdığı mesaja son zamanlarda favorim olan ve sık sık kullandığım , göz deviren bir emoji attım.Başımı telefondan kaldırdığımda dairenin önünde buldum kendimi. Ne ara asansörden çıkmıştım farkında bile değildim. Elimde sallanan anahtarımı kilit kısmındaki deliğe soktuktan sonra kapıyı açarken bir taraftan ayakkabılarımı çıkardım.

“Cemre, sen misin?”

İçeri girdiğimde evde annemden başka kimsenin olmadığını fark etmem uzun sürmedi. Mutfaktan gelen annemin sesini duymamla “Benim,” diyerek anahtarı vestiyere fırlattım. Koridorun solunda bulunan odama girmeden, açık olan kapının kenarına çantamı koyduktan sonra adımlarımı yemek kokuları gelen mutfağa yönelttim. “Hacer sultan döktürmüş yine,” dememle ocağın başında dikilmiş,tenceredeki pilavı karıştıran annem omzunun üzerinden bana baktı. “Acıktın galiba?”

Mutfağın bir kısmını kaplayan yuvarlak masaya yönelip sürahideki suyu bardağa doldurmaya başladım. Annemin sorusuna üst üste içtiğim kahvelerden dolayı olumsuz bir yanıt verecektim.

“Şu anlık hayır ama akşama söz veremem.”

Annem tebessüm ederken bakışlarını benden ayırıp ocağa çevirdi. İçtiğim su bardağını tezgaha koyarken annemin yanağından öpmeyi de ihmal etmedim. “Kolay gelsin annecim. Ben odamdayım,” deyip hole yönelirken annem “Tamam kızım yemek hazır olunca çağırırım,” dedi. Başımla onu onayladıktan sonra odama çekildim.

Üzerimdeki beyaz gömleğimi çıkarırken telefonum çalmaya başladı. Çalışma masamın üzerindeki telefonu aldım. Arayan arkadaşımın meraktan çatladığını tahmin edebiliyordum.

“Canım arkadaşım, bugün bu kaçıncı arayışınız acaba? Ben bir süre sonra saymayı bıraktım da…”

Hattaki Banu, hevesli ve meraklı bir halde beni soru yağmuruna tutuyordu. “Biz gittikten sonra naptınız? Anlaştınız mı? Çocuğu beğendin mi, tam sana göre değil mi?Anlat kız anlat ıncığını cıncığını…” Bu soruları bir an önce cevaplamazsam eğer, ardı arkasının gelmeyeceğini bildiğimden dolayı Banu’yu susturacak hamlemi yaptım. “Numaralaştık.”

Arkadaşımın tiz sesini duymak, telefonumu kulağımdan çekerken istemsizce yüzümü buruşturmama neden oldu. “Go girl! Bak, sözümü geç de olsa dinlemen işe yaradı.”

Banu ve her zamanki abartılı halleri… “Canım benim, sadece numaralaştığımızı söyledim. Neden bu kadar sevindin?” diye sorduğumda arkadaşımın sorduğum sorudan bağımsız açtığı konu bıkkın bir iç çekmeme sebep oldu.

“Ay Cemre! Bundan sonra hep dörtlü mü takılacağız? Evlendiğinizde nikah şahidin benim, ona göre!”

Arkadaşım şimdiden kendince hayallere dalmıştı. “Banucuğum, alt tarafı numaralaştık dedim. Sen bizi evlendirdin bile. Bir yavaş mı gitsen acaba?” dediğimde kızgın tavrıma bile aldırmadan, sözde ilişkimizi, yorumlamaya başladı.

“Sizin boylarınız da çok uyumlu. Biraz kısasın ama yan yanayken sırıtmıyorsunuz Cemre. Buna takılma sakın! Hem erkeğin uzunu makbuldur! İmza Banu Toksöz.” Gülmemek için yanak içimi dişlerken kıkırdamamın önüne geçemedim.

Banu’yu dinlerken yatağıma sırtüstü uzanmış, saçımın ucuyla oynamaya başlamışken “Cemre, bir şey der misin? İlişkiniz için biraz çabala lütfen," dediğinde yataktan doğruldum ve bacaklarımı bağdaş yaparak oturdum.

“Ne ilişkisi Banu? Numaramı istedi, bende verdim. Hemen gelin güvey olmaya ne meraklısın!”

Özgür’e karşı duyduğum ilgiyi ve şimdiden esiri olduğum hislerimi kimseyle paylaşmadan, yalnızca içimde yaşamak istiyordum. İlk defa başıma gelen bir şey olduğu için daha kendim bile çözememişken, içimdekileri dışarı yansıtmaktan bir süre kaçacak gibiydim.

“Ne yani sadece bu kadar mı? Ne kadar ketunsun Cemre? Ben olsam her şeyi ortaya dökerdim çoktan.” Ketunluktan mı yoksa hislerimi kelimelere dökememekten mi geliyordu bu suskunluğum?

“Biz gittikten sonra ne yaptınız anlatır mısın? Her şeyi istiyorum ama detaylıca!”

Derin bir nefes alıp şişirdiğim yanaklarımdan dışarıya üflerken yataktan kalktım ve açık olan penceremin önüne geçtim. Sokakta oynayan çocukları izlerken, sanki Banu görüyormuşcasına omuz silktim ve “Konuştuk…” demekle yetindim.

“Ee, ne konuştunuz?” diye soran arkadaşıma günün istatiğini vermezsem başımı ağrıtacağından emin olduğum için ne var ne yoksa anlatmaya başladım.

“O sıra sınıftan arkadaşım Bora aradı. Yarın babasının kafesinde şarkı söyleyeceğim ama gitarımın bozulacağı tuttu. Özgürle de bununla ilgili biraz sohbet ettik. Küçüklüğünden beri piyano çaldığını söyledi. Hatta bir gün banada öğretecek.”

Banu’nun, son söylediğim şeyi duymasıyla tekrar sevinç çığlıkları kulaklarımda çınladı.

”Vaaay! Ben zorlamasam bunları anlatacağın yok Cemre Hanım. Yani bana teşekkür edeceğin yerde hala nazlanıyorsun. Çocuk hem asker hem de piyano çalıyor. Belli ki düzgün birisi de. Bu sefer buldun vallahi sayemde.”

Aslında içten içe sevincimi bedenime sığdıramıyordum ama bunu ustalıkla saklamayı başarıyordum. Banu’nun hevesi alttan alta hoşuma gitse de kendimi erkenden kaptırmak istemiyordum.

“Ne kadar da alçakgönüllüsünüz Banu Hanımcığım. Mütevazılığınız gözlerimi yaşarttı,” dediğimde hattaki arkadaşım düşüncelerimi onunla paylaşmadığım için rahatsız olmaya başlamıştı.

“Tamam tamam oflayıp puflama. Kabul, hoş çocuk… Yalan yok. Açıkcası yolda anlattığın zaman bu kadarını beklemiyordum,” derken üstümden çıkarıp dönen sandalyeme bıraktığım gömleğimi giysi dolabıma astım.

“Hele şükür be Cemre. Eteğindeki taşları dökebildin sonunda. Hem o ucubeden sonra bu çocuk yunan tanrısı gibi gelmedi mi gözüne?”

Eski ilişkilerim hakkında konuşmayı ne zaman bırakacaktı bu kız? Ama haksız da sayılmazdı. Dolabımın kapağını kapatırken telefonumu yatağımın üzerine bıraktım ve hoparlörü açtım. Banu’nun sesi küçük odamda yankılanırken,makyaj masamın önüne gelmiş, yüzümde akmaya başlayan makyaj kalıntılarını silmeye başlamıştım. “Yani, haklılık payın var. Yeşil gözleri ciddi anlamda büyüleyici,” dediğimde kendi kendimi ele vermiştim, aferin bana!

“Ooo gözlerine mi tutuldum diyorsun?”

Yok. Banu benim düşüncelerimi hatta direkt kalbimi okuyordu. Göz makyajımı çıkarırken sıkıntılı bir iç çektim. “Aynen canım. Tutuldum, vuruldum, eriyorum…”

Alaycı bir tavırla söylediğim kelimeler bütünüyle şu anki beni yansıtıyordu ama bundan arkadaşımın henüz haberi yoktu.

"Sen bizi bırak da asıl siz naptınız onu anlat, " diye sorduğumda "İstediğin bu olsun canım. Başlıyorum," diyen arkadaşım gün boyu neler yaptıklarını sıralamaya başladı.

"Aslında biraz da sizi baş başa bırakmak için yaptık. Sinan'a durumu izah ettim, o da sağ olsun hemen kabul etti."

Bu duruma şaşırmış mıydım? Tabii ki hayır... Sabahtan beri Özgür'ü bana övmesinden vardı bir bit yeniği...

"Adını rehberimde "çöpçatan" diye değiştireceğim. Bu işlere aklın iyi yatıyor," dediğimde yüzündeki muzur ifadeyi görmesemde tahmin edebiliyordum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.02.2025 11:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...