3. Bölüm

3. BÖLÜM

Ceren
cernyy

"​​Sen aklımla kalbim arasında kaldığım en güzel çaresizliğimsin..."

Arabada hıçkırıklarımla başbaşaydım. Kendimi toparlayıp hayatıma kaldığım yerden devam etmem gerekiyordu. Kalbimdeki yangın, küllerinden yeniden alevlenmişti. Bunu dışarı dökmem lazımdı.

Sonunda yolun bitmesiyle lojmana yaklaşarak arabadan yavaşça indim. Dün büyük bir hevesle girdiğim eve şimdi ağlayarak gelmiştim. İçimde bir şey kopmuştu sanki...Canımı çok yakıyordu.

İçeri girdiğim gibi yavaş adımlarla odama yöneldim.Dokunsalar ağlayacak gibiydim fakat zaten şu an yapayalnızdım.Güçsüzlüğümü saklayacağım kimse yoktu. Odama yöneldiğimde, direkt karşımda duran aynaya takıldı bakışlarım. Gözlerim kızarmıştı. Bir süre aynadaki yüzümle bakıştım. Üzerimi değiştirmeye bile mecalim yoktu.

Kendimi birden mutfak camının önünde buldum. Akşamın hüznü kucaklamıştı ruhumu. Kısa bir süre önce sigara içmeye başlamıştım. Özgür, bunu öğrenseydi eğer bana çok kızacağından emindim ama artık hiçbir şey değişmezdi.

Kulağımda bizim şarkımız "Unutama beni" çalarken elimdeki sigaranın külleri, acımı alıp götürüyordu ama dağıtmıyordu,geçirmiyordu...

Kaçıncı izmariti söndürdüğümün farkında bile değildim. Eskiden bu şeyi nasıl içtiklerini merak ederdim.Anladım ki, insan bazı acılara dayanamayınca sigaradan medet umuyormuş.

Her defasında yenik düşüyordum ona... Belki de unutmaya çalışıyordu o da beni ya da unutmuştu. Bunları düşünmek beni daha da dibe çekiyordu oysaki. Asla bir faydası olmamıştı,olmayacaktı da...

Kendimi zor da olsa toparlamaya çalıştım. Sabahtan beri hiçbir şey yememiştim. Gözlerim küçük odanın bir kenarında duran buzdolabına kaydı. Yavaşça adımlarımı buz dolabına yönelttim ve kapağını açarak içine göz gezdirdim.Yeni alışveriş yaptığım için tıkabasa doluydu.Gözlerime iliştirdiğim malzemeleri çıkarıp soğuk tezgahın üzerine bıraktım ve hafif birşeyler hazırlamaya koyuldum. Artık hiçbir şeyin ne tadı vardı ne tuzu... Sözüm vardı ona, kendime iyi bakacaktım...

Yemeğim hazır olmuştu. Küçük, yuvarlak mutfak masasına tek kişilik soframı kurdum.En çok bu zamanlarda ailemi özlediğimi hissediyordum. Kalabalık aile sofraları çocukluğumdan beri huzur verirdi. Annemin lezzetli yemekleri,hep beraber yapılan keyifli sohbetler...

Aile kavramını daha iyi anlamıştım son zamanlarda. O zamanlara gittim birden. Huzur kapladı kalbimi...

Masaya oturup tabağımdaki yemeğe bakarken, içim almasa da tırtıklamaya başladım. Zar zor birkaç lokma nihayet geçti boğazımdan.

Komidinde unuttuğum telefonumun titreşim sesini duymamla gözlerim mutfakta aranmaya başladı. Sesin içeriden geldiğini anlayıp koridora yöneldim.Çantamdan çıkardığım telefona bakarken ekranda annemin numarasına rastladım.Kimseyle konuşacak halim olmasa da onları merakta bırakmak istemediğimden annemin ısrarla sürdürdüğü çağrısını cevapladım.

Hattın bir ucundaki kadın,hevesli hevesli konuşup sürekli soru yağmuruna tutuyordu. İlk günümün nasıl geçtiğini merak etmişti.Arkadan babamın ve kız kardeşimin de sesleri geliyordu. Derin bir nefes alarak günümü anlatmaya başladım; sabah ki o teyzeyi,çocukları,hocaları,okulu ve köyü...

Eksiksiz anlattım her şeyi.Tabii ki Özgür'ü atlamıştım. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Annemlerle uzun ve koyu muhabbetin ardından mutfağa yöneldim. Kalan bulaşıkları yıkayıp dağınık tezgahı da toparladıktan sonra salona geçerek sessizce kendi halimde takılmaya başladım.Yarın için ufak tefek hazırlıklar yapmam lazımdı. Verilerle tanışmam gerekti, ders programı,beslenme listesi ve birkaç düzenleme daha...

Gecenin bir yarısı aklım halâ ondaydı.Görevi başlamış mıydı, izin günü yaklaşıyordu kullanır mıydı acaba? Gerçi, kullanmamasına dair bir sebep yoktu ki. Ne güzel, ailesiyle bol bol zaman geçirirdi.Önceden genel olarak izin günlerini benimle geçirdiği için ailesine pek zaman ayırdığı söylenemezdi. Annesi ara ara bize sitemlenirdi. Tavırlarında ciddi olmuyordu elbette. Benimle olmasını istemediğinden değildi, anne yüreği oğlunun hasretini çekiyordu. Belki, tüm boş zamanlarını o hak etmişti.

Şu an muhtemelen nöbette olmalıydı. Asker olduğu için işine daha iyi odaklanması gerekiyordu, çok dikkat etmeliydi. Bundan dolayı onun için hep kaygılıydım.

Bir an, aklıma gelen cümlesiyle dudaklarım iki yana kıvrıldı. Kendime çok dikkat etmemi istemişti...

Cidden halâ beni düşünüyor muydu yoksa benimle konuşmak istemediğinden kısa kesmek için öylesine söylenmiş bir cümle miydi? Dur durak bilmeyen düşüncelerimde kayboluyordum.

Hatırlamak istemiyordum ama unutmaya da kıyamıyordum...Ondan bana kalan yalnızca bir parça ayrılık ve hiç eksilmemiş olan aşkı vardı. Bu da giderse ne kalırdı elimde?

Yarım kalmışlık böyle bir şeydi demek ki.Yerini hiçbir şeyle dolduramamak. Eksik yanımdı o benim, sol yanımdı... Ama artık sol yanım yoktu. Kalbim onsuz kurak çöllerden farksızdı...

Gözyaşlarım çare olmuyordu bu ayrılığa. Adını koyamayacağım bu his, göğüs kafesimi delip geçmek istiyordu.Koca bir taş oturuyordu sanki kalbimin orta yerinde, nefes almaya çalıştıkça daha da ağırlaşıyordu...

Uyku bir türlü girmemişti gözüme. Zaten ondan ayrıldığım günden beri haram olmuştu.O kadar yorgundum ki saatlerce, günlerce uyusam geçmezdi.

Bazı hataların geri dönüşü olmazmış.Bazı hatalar, ufacık bir tebessümün bile yüreğindeki etkisini aratırmış...

Ben, yaşama sebebim olan tek kişiyi kaybetmiştim. Hayatıma devam etmeye çalışıyordum çünkü başka çarem yoktu. Ancak,ne kadar çabalasam da içimde yanan o ateş bir türlü sönmüyordu.Nereye gitsem peşimi bırakmıyordu.

Yokluğunu en çok geceleri arıyordum. Kokusunu,sıcaklığını...

Beni sarhoş eden o eşşiz koku halâ burnumda tütüyordu. Zihnimde, ansızın ayrılırken söylediği son şey yankılandı.

"Bir sabah güneşiyle unut beni..."

Halbuki ben onu unutmak için sevmemiştim.Bir bilse unutmak isteyeceğim son kişi olduğunu...

Bazen ayrılığın verdiği acıya dayanamayıp unutmak istiyordum ama zihnim,kalbim yine ona sığınıyordu.

Mutlu bir son yazmıştım ikimize.Ayrılığın,acının olmadığı sonsuz olduğumuz bir son...

Aşkı onunla tatmıştım.Önceden çok duyduğum bu kelimeyi hep merak ederdim.Bir gün bende aşık olur muyum diye düşünürdüm. Oldum, hem de sırılsıklam...

Aşk;insanı bulutların üzerinde hissettirip,hiç beklemediği bir anda aniden yere çarpan bir şeymiş. Çevremdekiler, elbet bir gün başka birini seveceğimden bahsediyorlardı.

Bırak sevmeyi, unutmak istediğim zamanda bile bize ihanet etmişim gibi hissediyordum.Nasıl vazgeçecektim ondan?Bize bunu yapamazdım. Ama artık biz diye bir şey yoktu.Gerçi ona göre çoktan vazgeçmiştim.Ondan hiç ayrılamadığımı bilmiyordu ki.Geri dönmeye cesaretim de yoktu.Ne zamana kadar sürerdi bu, nereye kadar giderdi?

Sabaha kadar bunları düşünüp durdum.Bir noktadan sonra günün yorgunluğu bedenimi sardığından kendimi uykunun kolllarına bırakmıştım.

Öten horoz sesiyle gözlerimi yavaşça açmaya başladım.Sanırım bu horozla uzun zaman muhattap olacaktım. Sanırım zamanla alışırdım. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu.Yataktan daha fazla oyalanmadan kalkıp banyoya gittiğimde, karşımda duran ayna da şişen gözlerimle karşılaştım. Dün gece ağlamıştım ama sanırım fazla kaçırmıştım. Sıkıntılı bir iç çekerek aynadaki görüntümle daha fazla bakışmayı kesip musluğu açmamla birlikte soğuk su ellerimi titretti.Soğukluğuna aldırmadan ayılmak için yüzümü yıkadım.Odama geri döndüğümde, bozuk olan yatağımı düzelttim ve giysi dolabımdan birkaç kıyafet bakındım.

Uzun saçlarımı at kuyruğu yapıp uçlarını örmüştüm.Aynadan üzerimdeki kırmızı bluzu ve siyah eteğimi inceledim.Eteğin altına siyah tül çorap giymiştim.Birden anılarım canlandı.Bunları onunla birlikte aldığımızı hatırladım. Eteğe sıcak bakmasa da, kırmızı bluzu almamı çok istemişti. İlk giydiğim andan itibaren çok yakıştırmıştı.

Hatıralar acımasızdır.Bir daha yaşanmayacak olan anılar felakete sürükler insanı.Elinde sadece buruk bir gülümseme bırakır.Bu güzel kırmızı bluz ondan hatıra kalan şeylerden sadece bir tanesiydi. Bu kıyafetlerin içindeyken bana aşkla bakan yeşil gözleri ömre bedeldi.

İçimdeki bu hissi bastırmak ve okula geç kalmamak için hareketlerimi hızlandırdım.Aynadaki görüntüme son kez tekrar baktım. Hızlıca makyajımı halledip çantama eşyalarımı tıkıştırdıktan sonra direkt ayaklandım. Kahvaltı yapmadan aceleyle evden çıkmaya karar verdim.Daha fazla kendimle baş başa kalırsam eğer dayanamayacaktım.

Düşünmek istemiyordum ama zihnim her defasında engel olmayı başarıyordu.Evden çıktığım gibi derin bir nefes aldım. Soluduğum temiz hava, ciğerlerimi doldurmuştu.Havanın serinliği bir an ürpermeme neden olmuştu. Umursamadan evimin önüne park ettiğim arabama yönelirken tanıdık bir ses duydum.

''Cemre! Günaydın.''

Arkamı dönüğümde Kerem hocayla karşılaşmayı beklemiyordum. Anlık şaşıran bir ifadeyle karşımda bana doğru yürüyen adama baktım.

''Kerem hocam? Günaydın.''

Kaşlarım havalanmış, meraklı gözlerim ona yönelmişti.

''Burada mı kalıyorsun?

''Evet burda kalıyorum.Seni daha önce bu tarafta görmedim. Yakın mı lojmanın?''

Sorumu yöneltmemle başını evet anlamında salladı.

''Buraya yakınım,seni görünce selam vereyim dedim.Okula yakın olman iyi olmuş,alışman kolay olur.''

Bu konuda haklıydı. Yollara hemen hakim olmuştum.

''Evet,şansıma yakınım."

''İstersen okula beraber gidelim ama arabayla gideceksin belli ki," dediğinde gözlerim anlık bir hareketle arabama yöneldi.Teklifini geri çevirmemin ayıp olacağını düşünerek bakışlarımı benden bir cevap bekleyen adama çevirdim.Yüzümdeki hafif tebessümle ''Benim arabamla gidebiliriz.Araban var mı sormadım ama?'' dedim.

''Arabam var ama burada kullanmayı pek tercih etmiyorum.Eğer sana rahatsızlık vermeyeceksem birlikte gidebiliriz,'' dediğinde başımı hafifçe yana eğdim.

''Estağfurullah,ne rahatsızlığı?Buyur!"

Arabaya bindiğimizde içimi rahatsız bir his kapladı. Kerem hoca sağ koltuğa yerleşirken ansızın gelen kalp sızım içimi titretti. Oysa, bu arabayı ilk aldığımda onu yanımda, o koltukta ne kadar hayal etmiştim.Hoş,arabadan haberi bile yoktu.

Dikkatlice arabayı çalıştırıp sürmeye başladım.Bazı tümseklerde yavaşlıyordum. Kerem hocanın dikkatini üzerimde hissetmek, istemsizce beni germeyi başarmıştı. Gözlerinin üzerimde odaklanması rahatsız hissettirmişti.Başımı hafifçe yanımda oturan adama çevirdiğimde kısa bir anlığına göz göze geldik.Bakışlarını benden ayırmadan konuştu.

''İyi bir şoförlüğün var.''

Gözlerimi yoldan ayırmadan cevapladım. ''Teşekkür ederim,şoförlüğü iyi olan birinden öğrenmiştim.''

Özgür, arabayı çok iyi kullanırdı. Bana araba sürmeyi öğreten de oydu. Zamanında hiç düşünmeden yeni aldığı arabasını altıma vermişti. Zarar vereceğim diye ödüm kopmuştu ama o endişelenmemişti bile. Her erkek arabasına çok önem verirdi ama o diğer erkeklerden farklıydı.

Kerem hocayla yol boyunca sohbet ettik. Öğrencileriyle olan bazı anılarını, okuldaki durumları anlattı. Beni yakından tanımak istercesine geçmişime dair bazı sorular sormuştu. Her defasında üstü kapalı cevaplar verdim.Yeni tanıdığım bir insana özellikle bir erkeğe karşı mesafeli olmalıydım.

Arabama almak belki yanlış bir tercihti ama anlık bir kararla gelişmişti. Zaten yol da kısaydı.

Okula gelmiştik. Bahçede, arabayı park edecek bir yer bakınırken boş bir alan bularak yerleştim. Kerem hoca, onu bıraktığım için teşekkür ederek arabadan indi. Oyalanmadan arkasından bende ilerlemeye başladım.

Bahçeden içeriye yönelirken birkaç adım önümden yürüyen adam,başını omzundan çevirerek bana baktı ve kahvaltı yapıp yapmadığımı sordu. Evden aceleyle çıktığım için bir şey yememiştim. Midemin kazındığını hissederken başımı hayır anlamında salladım.

''Sıcak bir çayla birlikte kahvaltımızı yaparız o zaman.''

Bu adam gerçekten tiryakiydi. Bir cevap vermeden düşünceli tavrımı fark etmiş olacak ki tekrar konuştu.

''Öğretmenler odasında her sabah birlikte bir şeyler atıştırırız.Bende kahvaltımı buraya ayırırım.''

Dün okula geldiğimde kahvaltı yapıldığını fark etmemiştim. Hafif çatılan kaşlarımla birlikte yüzüne daha dikkatlice baktım. Tam soracakken karşımdaki adam konuşmama izin vermeden ''Dün ilk gün olduğu için es geçtik, ne de olsa geç kalan hocalarımız oldu," dedi. Hafif aralanan dudaklarım, bu cümlesiyle birlikte merakını giderek kapandı.

Neden düşüncelerimi okuyormuş gibiydi? Yüzüme mahcup bir gülümseme yerleştirirken "Ne güzel! Bir aile gibi olmuşsunuz burada!'' dedim.Kerem hoca sıcak bir ifadeyle büründü. ''Sende aileye dahil oldun artık."

Bunu söylemesi birdenbire iyi hissettirmişti.Daha fazla bahçede dikilmeden, okulun içine girdik.

Öğretmenler odasına girdiğimizde, bütün gözler birden bize çevrildi. İçeri girerken bize, özellikle bana ters bakışlar atan Sinem hoca dikkatimdem kaçmamıştı. Sinem hocayla yaşlarımız yakındı.

Şaşırmış gibi bir hali vardı,kıskanmış gibi gözüküyordu ve bunu çok belli ediyordu.Kerem hocayla aralarında bir ilişki mi vardı ya da ona karşı hisler mi besliyordu?

Dün ikisini konuşurken hiç görmemiştim oysaki. Aklımdaki sorulardan arınıp uzun masanın bir köşesinde kendime bir yer bulup oturdum. Kerem hoca Sinem'in inadına yapar gibi direkt yanıma oturdu. Gözlerim istemsizce karşımda oturan ve bir hayli ciddi ifadeyle somurtan Sinem'e yöneldi. Bakışları bir bana bir de Kerem hocaya kayıyordu.

Kesin bir şeyler var diye düşünmeye başladım. Eğer aralarında gerçekten bir ilişki varsa ve rahatsız olduysa eğer Kerem hocadan uzak durmaya çalışırdım ama neticede hiçbir şey bilmiyordum. Yine de böyle gergin durumlara karışmak istemezdim.

Zihnimdeki kuruntuları susturarak, göz göze geldiğim Sinem'e baş selamı verdim. Bir an duraksadı ama bozuntuya vermeden selamımı aldı.

Yanımda oturan Sibel hocayla uzun bir sohbete başlamıştık. Sıcacık çay ve fırından yeni çıkan börek, midemi bir hayli memnun etmişti. Bir an yan tarafta, fotokopi makinesinin önünde duran Kerem hoca ve Sinem'i fark ettim.

Sinem, Kerem hocayla konuşmaya çalışıyor gibiydi ama karşısındaki adam pek oralı olmuyordu. Neden böyle bir tavır sergilediğini anlayamamıştım. Aralarında kesinlikle bir şey vardı.Ders zilinin çalmasıyla birlikte hepimiz sınflara dağıldık.

Sınıftan içeri girdiğimde beni dört gözle bekleyen öğrencilerim belirdi.Hepsi o kadar tatlıydı ki! Burada beni tek teselli eden onlardı.

''Günaydın kuzucuklarım!''

Hepsi bir ağızdan ''Günaydın öğretmenim," dediler.

Oturmalarını söyleyerek öğretmenler masasına yöneldim. ''Bugün harfleri öğrenmeye başlayacağız! Heyecanlı mıyız bakalım?'' Sınıftan ''Evet '' sesleri yükseldi.

Aralarından uslu bir çocuk olan Erdem "Öğretmenim, bugün ne öğreneceğiz?" diye sormasıyla dikkatimi küçük çocuğa yönelttim.

Dün ki teyzenin çocuğu olmalıydı Erdem.

"Bugün yeni bir harf öğrenceğiz." dememle etraftaki meraklı gözleri üzerimde hissettim. Erdem, çocuksu heyecanıyla "Gerçekten mi öğretmenim?" diye sordu.

Bu heyecanına ve şaşkınlığına istemsizce gülümseyerek, başımı onaylarcasına salladım.

Tam derse geçeceğim sırada gözlemlediğim kadarıyla yaramaz bir çocuk olan Mete, parmak kaldırdı. Konşmasına izin vererek dinlemeye başladım.

"Öğretmenim, peki oyun oynayacak mıyız?''

Kısa bir iç çekerek karşımdaki ufaklığa tebessüm ettim. "Oyanayacağız elbette. Hem eğleneceğiz."

Sınıfın içinden "Oley!" nidaları yükselmeye başlarken öğretmenler masasına yöneldim.

"Haydi dersimize geçelim, kuzucuklarım!" diyerek tahtaya gelmiş ve elimdeki kalemle kocaman bir ''E''harfi yazmıştım.

Arkamı dönüp çocuklara baktığımda. hepsi meraklı gözlerle tahtaya bakıyor ve ne yapacaklarını düşünüyordu.

''Bu harfin ismi ''E'' diyerek tahtaya tekrar yavaş hareketlerle yazdım. ''Haydi açın defterleri bakalım!'' dediğimde bazı çocuklar hızlıca deferlerini çantalarından çıkarmış bazılarıysa kaşları çatık bir şekilde tahtada ki harfe bakıyorlardı.

Bir süre çocuklara harfi yazdırmaya çalıştırdıktan sonra kitaptaki alıştırmaları yaptırmaha başladım.

Harf öğretmek de öğrenmek de zordu ama zamanla öğreneceklerdi.Hayat zorluklardan başlardı.Bize basit görünen şeyler bu küçük yavrucaklara epey bir zor geliyordu, farkındaydım.

Çocuklar öğrendikleri harfi yazmaya çalışırken çok sevimli gözüküyorlardı. Arada bir yanlarına gidip yardım ediyordum.

Teneffüs zili çalmasıyla beraber, çocuklar koşturarak bahçeye çıktılar.Hepsi o kadar hızlıydı ki dersten kaçtıklarını anlayabiliyordum.Bende bir zamanlar onların yaşlarındayen böyleydim. Dersin ne zaman biteceğini düşünür,teneffüs ziliyle koşarak sınıftan çıkardım. Çıkışta birkaç veliyle çocukları hakkında konuşacaktım. Bunları düşünürken öğretmenler odasına inmek için ayaklandım.

Sınıftan çıkarken köşe de birini görmüş fakat arkası dönük olduğu için başta tanıyamamıştım.Hafifçe başını arkaya çevirdiğinde, bu kişinin Sinem olduğunu anladım. Ağlıyor muydu o?

Bir yandan burnunu çekiyor,bir yandan peçeteyle göz altlarını siliyordu.Dün pek konuşmamıştık, yanına gidip gitmemek arasında kaldım.Yine de dayanamayıp yanına yaklaştım.Beni fark etmesiyle hemen gözyaşlarını silmeye başladı. ''Bir şey mi diyecektin?'' diye sordu.

Gözlerimi üzerinde gezindirirken,sakin ama çekingen bir tavırla ''İyi misin?'' diye sordum. Başını sallamakla yetindi. ''Bir şey yok. Sağ ol sorduğun için," dedi net bir tavırla.

"Eğer yapabileceğim bir şey vars-'' demeden sözümü kesip ''Gerek yok,iyi dersler!'' diyerek hızlıca yanımdan ayrıldı. Arkasından kısa bir süre bakakaldım. Bu tavrı muhtemelen, sabah Kerem hocayla beni gördüğü içindi.Böyle hissediyordum ve çoğu zaman hislerimde yanılmazdım.

Öğretmenler odasına girdiğimde ilk olarak fotokopi çıkaran Erkan hocayı fark ettim. Pencerenin önünde oturan Kerem hoca ise yine çayını demlemiş, kitabını okuyordu.

Adımlarım masaya ilerletirken, oturduğum sandalyenin karşısında duran bir buket çiçekle karşılaştım. Birden kaşlarım çatılmış, merak bütün bedenimi hızlıca sarmıştı.

Çiçeğe yaklaştığımdaysa şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Bunlar, sarı lalelerdi...

Kalbim acınası atışlarını hızlandırdı. Laleleri oldum olası çok severdim. Bana mı gelmişti? Geldiyse eğer kim göndermişti? Ailemden böyle bir jest beklemiyordum. Ankara'dan ayrılmadan önce ailemle de , arkadaşlarımla da ayrı ayrı kutlamıştık.

Geriye tek bir kişi kalıyordu...Ona da ihtimal veremiyordum, burayı nereden bilecekti ki?Daha hangi şehirde olduğumu bile bilmiyordu. Adınlarımı hızlandırarak masayla kendim arasında kalan mesafeyi kapattım. Çiçeklere meraklı bakışlar atarken ''Bu çiçekler sana gönderilmiş," diyen Sinem'e çevrildi gözlerim.

Bu sefer bakışları ters değildi, aksine sevinçli bakıyordu.Karşımda duran kız, çiçeklerin bana geldiğini öğrenmesiyle rahatlamıştı sanki. Belki, sevgilimden geldiğini düşünmüştü.

Sinem'e hafif bir tebessümle karşılık verirken bakışlarım tekrardan bir demet sarı laleye yöneldi. Heyecan, kalbimi tekletecek seviyedeydi. Yavaşça buketi elime alırken üzerine bırakılmış notla karşılaştım.

"Umarım hayalindeki gibi bir öğretmen olursun Mahperi..."

 

Bölüm : 16.11.2024 10:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...