4. Bölüm

4.BÖLÜM

Ceren
cernyy

 

"Gözlerinde erimek

Sevmekse eğer

Sevmiştim galiba.

Ben olmaktan vazgeçip

Sen olmak

Sevdalanmaksa eğer

Sevdalanmıştım da hatta

Acı çekmek raconuydu aşkların

Payıma düşeni üstlendim ben

Senden uzakta,

Senden habersiz,

Sensiz..."

 

Okuduğum mısralara dalıp gitmiştim.Halimi anlatması da uzaklara dalmamda işe yaramıştı.Yıllar önce hediye ettiği bu kitap derdime, kederime ev sahipliği yapıyordu.Şimdi burada ondan yadigar bir kitap ve bıraktığı acı vardı.

İnsanlar gider, terk edişleri kalırdı.

"Ben yanında değilken bu kitapla gider özlemini. Her okuduğunda beni hatırlarsın."

Haklıymış... Onun yokluğunda,bitmeyen hasretini bu kitapta gideriyordum. Altını çizdiği sözlerde alıyordum nefesimi.Bu sefer de ben altını çizmem gereken mısralar bulmuştum.

İçimi üşüten ,gecenin soğukluğu muydu yoksa onun yokluğu muydu kararsızdım.Henüz eylül ayında olmamıza rağmen burası geceleri soğuk oluyordu. Karargahın içinde duramamıştım. Özellikle geceleri yüreğimi dağlayan bu özlem duygusuyla başa çıkamıyordum.Dışarı çıkıp çardağa yöneldiğimde ellerimi ısıtan karton bardaktaki sıcak çayımı yudumlarken bir yandan da gözlerimi kitaptan ayırmıyordum.Okuduğum mısralarda yine ve yine onu bulmuştum. Derin bir iç çekip sigaramı yaktım.Üflediğim her bir duman acımı sırtlanıyordu.Gözlerim bir an kararan gökyüzüne çevrildi.

Dolunay vardı...

Aklıma, her baktığımda ay kadar güzel parıldayan gözleri geldi.Koyu kahveliklerinde kaybolurdum...

Ruhumdaki bu bağımsızlık adımdan geliyordu belli ki.İçim her sıkıştığında,özgürce başımı alıp gidesim geliyordu ama yapmam gereken bir görevim ,korumam gereken bir vatanım vardı.Bu sevda her şeyden farklıydı ancak onun sevdasıyla yarışıyordu.

1 yıl 2 ay 14 gün...

Onsuz bir dakika bile geçirmek zor gelirken günleri,ayları sayar olmuştum. Kaç cephede birden savaşıyordum? Düşmana sıktığım her kurşun vatanım içindi. Zor gelmiyordu artık savaşmak... Asıl savaş içimdeydi,sıkıp ıskalayamadığım kurşunlar onun sevgisineydi.

Gün gelir olmaz dediğin şeyler olur.Olmaz dersin "kalbin" olan kişi bir gün yabancı olur.Hayatta her şeyin olabileceğine inanmıştım artık. Zaman acımasızca geçip gidiyordu ama onsuz geçen zamanın ne önemi vardı ki? Onun yokluğunda yine ona sığınıyordum. Acısına tutunuyordum...

Her ne olursa olsun ,hayat bir şekilde devam ediyordu.Sen kayıp ,o ayıp etmiş olsa da...

Öğreniyordum onsuz nefes almayı, onsuz yaşamayı. Şu an nasıl olduğunu bilmiyordum. Artık aynı şehirde değildik. Ankara bizsizdi...

Ortak arkadaşlarımızdan atandığı haberini almıştım. Eskişehir'de bir köy okuluna atanmıştı. Onun hakkında öğrenebildiğim tek şey buydu.İstesem daha fazlasını öğrenirdim kolaylıkla ama bir nokta da içimdeki öfke beni durduruyordu.Ona karşı çok kırgındım ama yine de ona bir zarar gelmesini düşünmek beynime kan fışkırtıyordu.Gözüm hep üzerindeydi ne olursa olsun.Çok fazla ileri gitmek istemiyordum çünkü bundan rahatsız olabilirdi.Sonuçta ayrıydık,hayatında artık ben yoktum ve takıntılı bir eski sevgili olduğumu düşünmesini istemiyordum.Bu yüzden adımlarımı dikkatli atıyordum. Arkadaşlarımıza sürekli soramıyordum, kendim ne kadar öğrenebilirsem yetinmeye çalışıyordum.

Çok acı vericiydi ondan habersiz olmak, kokusundan mahrum kalmak... Şu an da belki de başka kollarda beni, bizi acımasızca kalbinin kapılarından kovuyordu. Er ya da geç başka birinin onun hayatına girecek; içinde kaybolduğum gözlere bakacak, zihnime kazıdığım o çiçeksi kokusunu koklayacak,her bir telini saydığım kıvırcık buklelerinde elini gezdirecek olmasını aklım, hayalim almıyordu alamıyordu.Defalarca gittim kapısına, her defasında onsuz döndüm. En sonunda gururum engel oldu.Aşkta gurur olur muydu?

Defalarca onun için çiğnediğim gururumu en sonunda değmeyeceğini anladığımdan geri dirilttim.Belki de herşey çok farklı olabilirdi,en başta bana inanmayı tercih etseydi eğer şu an bu durumda olmazdık.Onunla kavuşmayı mahşere bırakmıştım. Çünkü bu dünya da olmuyordu, yapamıyorduk.Başarısız olmuştuk.

Belki de en güzel başarısızlığımdı.Ona olan kırgınlığım onun hasretinin önüne geçemiyordu.Şu an aşkı düşünecek durumda değildim ama ben onda soluklanıyordum.Tüm zorluğa rağmen yine evime yani ona gidiyordum.O evimi başıma yıksa bile...

Aşk her şeyi affeder miydi? Bunun cevabını çok düşünmüştüm ama bir yanıt bulamamıştım.

Sigaramdaki küller tükenirken oturduğum çardağın üzerinde duran kül tablasında izmaritimi söndürdüm.Telefonumdan gelen bildirim sesiyle bakışlarımı ekranıma yönelttim.Bu saatte kim mesaj atmış olabilirdi ki? Ekranda yazan ismi gördüğümde bir an kalbim tekledi.Gözlerimi yalancı düşürmek istercesine kapatıp açarak ekranı yüzüme yaklaştırdım.Mesaj Cemre'dendi... Bir fotoğraf göndermişti.Onca zaman sonra yazmasını hatta direkt fotoğraf atmasına bir süre anlam veremedim.Şaşkın bir ifadeyle telefonla bakışırken, bir ses duymamla irkildim.

"Özgür! Uyumayacak mısın? Yarın eken kalkman gerek!"

Oda arkadaşım Çetin, bahçeye yanıma gelmişti. Bir an afallayarak cevap verdim. "Geliyorum oğlum bir dur!" dememle bakışlarım tekrardan bildirime gitti.

Çetin, bu afallamamı fark etmiş olacak ki "Ne oldu oğlum sana?" diye sordu. "Bir dur lan!" diye hızlıca konuştum.Attığı şeyi aşırı merak etmiştim ama yanlışlıkla olmuş olabilir mi diye düşündüm.Yanlışlıkla olmuş olsa çoktan fark edip silerdi ama halâ silmemişti.Cemre'nin bilerek mesaj atacağını düşünmüyordum.Onu çok iyi tanıyordum.

Çetin yanıma gelmiş, meraklı gözlerle bana bakıyordu. "Kız meselesi mi?" diye sorduğunda sıkıntılı bir iç çektim.

Çetin olayları yarım yamalak biliyordu. Aslında onunla Kara Harp'ten beri arkadaştım ama fazla yakın değildik.Cemre'den ayrıldıktan sonra ikimizde komando olmak için sınavlara girdiğimizde yakınlaşmıştık.Belki de halâ beni subay olarak biliyordu.

Karşımda benden bir cevap bekleyen Çetin'e sert bakışlar attım. "Ne oluyor oğlum lan sana?Cemreyle mi alakalı yoksa?" dediğinde öfkem daha arttı.

"Çetin siktirip git başımdan yoksa elimden bir kaza çıkacak!" dememle ellerini teslim olurmuş gibi havaya kaldırdı. "Tamam abi, demedim bir şey,"diyerek yanımdan ayrılırken tekrar konuştu. "Bu arada yarın görev var. Geç kalmadan yat,üstün yakalamasın sonra. " demesiyle gözlerim kol saatime gitti.Yarın erken kalkacağım için uyumam gerekiyordu.Cemre'nin attığı mesajı merak ediyordum, parmaklarım bildirime tıklayacakken duraksadım.Sebebini anlayamayan zihnim düşüncelerle boğuşuyordu.Fotoğrafa bakmaya cesaret edemedim nedensizce.

Ne atmıştı? Ne cevap vermem gerekirdi? Görüldü mü atsaydım? Bu ikilemlerde kalmayı hiç sevmiyordum.Sıkıntılı bir iç çektikten sonra başımı etrafa çevirdim. Bahçede benden başka kimse yoktu.Hava bir hayli soğuktu.Düşünceli bir şekilde içeri girdim.

Karargahın üst katına çıkarak odadaki yatağıma yöneldim. Adımlarım yavaştı,yatağa sırt üstü uzandım.Elim, üniformamın cebinde sakladığım vesikalığına gitti.O benden gitse de ben ondan hiç gidememiştim.Kalbimin derinliklerine kazıdığım dünyalar kadar güzel olan yüze; dünyama,hayatıma,herşeyime uzaktan da olsa doya doya baktım. Belki görünüşü, tarzı, sesi, kokusu, her şeyi değişmişti.Belki de artık benim Cemre'm değildi ama yine de her şeyiyle yüreğim katilini arıyordu.

Yan tarafımda yatan Çetin'in bakışlarını üzerimde hissederken "Ah be Özgür! Yine mi aynı mevzu? Ondan mı dellendin yine?Değmez be koçum, değmezler.." demesiyle bakışlarımı Çetin'e çevirdim. O da yaralıydı anlaşılan ama benim aksime hiç bahsettiğini duymamıştım.

"Seninde yaran var belli,kanatmış gibi olmayım da bazen anlıyorsun beni." dediğimde yarım yamalak bir gülüş attı.

"Var, hemde derinden...Ondan biliyorum şu anda ne hissettiğini ama boşver, dediğim gibi değmezler.Yine kaybeden sen olursun."

Çetin sanırım haklıydı çünkü çok sevince kaybediyordun.En sonunda değmeyeceğini anlıyordun.Değsin değmesin, onun özlemi her şeye bedeldi.Her acıya bedeldi...

Bazen kendime kızardım "Ondan hem nefret etmek isteyip hem de nasıl bu kadar seversin ?" diye.Evet mümkündü,aynı anda hem sevmek ve nefret etmek...Yine de kıyamazdım bize.O bize hiç acımadan kıymıştı ama ben kıyamıyordum.

Gözlerim, düşüncelere dalmış olan Çetin'den tekrar her zerresine aşık olduğum kadına çevrildi.Fotoğrafta ne güzel gülümsüyordu. Ve ben onun gibi gülen birini hiç tanımadım...

Bana yine o güzel gözlerle bakması,yine içten gülümsemesi için belki dünyaları verirdim.Ama olmuyordu işte ne yapsam onu unutmayı beceremiyordum.Ne onunla oluyordu ne de onsuz!

Çetin sabah erken kalkacağımız için çoktan uyumuş,horlamaya bile başlamıştı. Ansızın Cemre'nin sesi yankılandı kulaklarımda.Sesini dünyalara değişmezdim.O kadar güzel bir sesi vardı ki, bana her şarkı söylediğinde içimi huzur kaplardı. Heyecanlı heyecanlı kaydettiği ses kayıtlarını, bana ithafen söylediği şarkıları çok özlemiştim.Telefonuma ses kayıtlarının hepsini kaydetmiştim.Sesini anımsayamadığım da kendime kızarak, açıp tekrar tekrar söylediği şarkılara sarılırdım.Yine aynı şeyi yapıp yokluğunda sesine sarılmıştım.Sesindeki huzurlu o tını uykuya bırakmıştı ruhumu usulca...

Sabah olmuştu.Erkenden kalkıp içtimadan sonra görev yerimize gitmiştik.Görevdeyken zihnimi susturabiliyordum.En azından onu düşünmeden bir süre geçirebiliyordum.Kısa bir boşluktayken aklıma tekrar, attığı fotoğraf geldi.Açıp bakmamıştım. Merakıma yenik düşüp cebimden telefonumu hızlıca çıkardım ve Cemre'nin sohbet sayfasına girdim ve anlık bir cesaretle açtım.

Fotoğrafı gördüğümde başta anlam veremedim. Bir okulun fotoğrafını atmıştı.Altında "Artık öğrenci değilim..." yazısı vardı, yanında da gözlüklü bir emoji...

Bu esprili mesajı bana atacağını düşünmüyordum ve yanlışlıkla atmış olma ihtimali çok mantıklı bir nedendi.Uzun zaman sonra ondan mesaj almak garip hissetttirmişti.Yazmalı mıydım? Belki cevap verirdi.Parmaklarım birden hareketlendi ve hızlıca yazmaya başladım.

"Hayırlı olsun.Tebrikler!"

Yüreğim neden sıkışıyordu? Cevap vermesi için neredeyse dua edecektim.Gözlerimi telefondan ayırmazken çevrimiçi yazısını gördüğüm an kalbim güm güm atmaya başladı.Sesli bir şekilde yutkundum.Mesajımı gördü ama bir süre bir şey yazmadı.Sanırım yanlışlıkla attığını anlamıştı.Mesajımın daha fazla görüldü de kalmasına dayanamayıp çıktım sohbetten.Bildirim sesi geldiğinde, tekrar bakışlarım ekranda yazan "Mahperi" ismine yöneldi.İlk günden beri böyle kayıtlıydı ve hiç değiştirmemiştim.

Mahperi :

Teşekkür ederim ama sanırım yanlışlıkla sana atmışım. Rahatsız ettiysem kusura bakma. İyi günler!

Attığı mesajla bir süre bakıştım.Rahatsızlık mı?Bu an için sabırsızlandığımı bilmiyordu tabii.Tahminlerim doğruydu.Yanlışlıkla atmıştı ama hiçbir yanlış beni bu kadar heyecanlandırmamıştı.Bekletmeden cevap yazdım.

"Rahasız etmedin.

Yalnız bir an garipsedim."

Garipsediğim doğruydu çünkü beklemediğim bir şeydi.Tekrardan kusura bakmamamı söylemişti.Böyle kusurun gözünü seveyim! Ardından attığı mesaj bir an içimi buruklaştırdı. Farkında bile değilmiş bana attığının,o derece mi çıkmıştım aklından? O zaten hiçbir şeyin farkına varmamıştı.Ne acımın,ne de sevgimin çaresizliğinin farkındaydı. Çok şey yazmak,içimi satırlara dökmek istedim.Yapamadım...Belki çoktan beni unutmuştu.Ben de ona yazıp kendimi hatırlatmıştım.Aferin Özgür!

Öfke ve özlemle harmanlanmış duygularımın hepsini yazıya dökemezdim ama yine de cümlelerimi toparlayıp birkaç şey yazabildim.

"Cevap verip kendimi hatırlattım.

Asıl sen kusura bakma.

İyi günler.Kendine dikkat et."

Ne yaşamış olursak olalım acınası duygularımın önüne geçemiyordum.Ona bir şey olursa dayanamazdım.Uzağımda da olsa iyi olduğunu bilmek rahatlatıyordu. Mesajımı gördü ama bir süre bir şey yazmadı.En sonunda bir mesaj attı.İsmimi ondan duymayalı çok olmuştu. Kendimi yine hüznün kucağına bıraktım.

"​​​Herşey yolunda mı?"diye sordu. "Sensiz nasıl olsun?" diyemedim. Neden sormuştu ki? Neden merak ediyordu? Daha fazla bekletmeden hızlıca bir mesaj yazıp gönderdim.Belli ki onun hayatı yolundaydı benimkinin aksine...

Beni merak ettiği için sorduğunu söylediğinde, yüreğimdeki geçmeyen sızıyla yine başbaşaydım. Çok dikkat etmesini ve kendine iyi bakmasını istiyordum.O da bana kendime iyi bakmamı söylemişti.Onsuz soluklanamıyorken mi iyi olacaktım? Ve son yazdığıyla yine bir "hoşça kala" sığdırmıştı beni...

Görevden karargaha döndüğümüzde, ağzımı bıçak kesmiş gibi hiç konuşmamıştım.Birkaç kişi bunu fark ettikleri için bana ne olduğunu sordular.Canımın sıkkın olduğunu söyleyip geçiştirdim.Hızlı adımlarla odama giderken, yanımdan geçen Sinan kolumdan tuttu.

"Hop! Devrem bu hal ne?"

Bakışlarım sertti ,içine bütün hüzünlerimi sığdırmıştım.

"Canım sıkkın Sinanı'm. "

Sinan yakın arkadaşlarımdan biriydi.Bütün durumu biliyordu.

"Neye canın sıkkın yine?Geçen sefer de böyle kaytardın benden.Bu sefer bırakmam! Gel bakalım akıt içindeki zehiri."

Omzuma vurarak beni bahçeye çıkmaya ikna etti.Cebinden çıkardığı bir dal sigarayı ilk başta kendi ağzına götürdü sonra sol elindeki sigarayı bana uzattı.

"Sağ ol devrem! Bende var. " dememe aldırmadan "Oğlum bir kerede uzatma lan! Al şunu!" dediğinde yüzümdeki belli belirsiz tebessümle elindeki sigarayı aldım.Eliyle sigarasına siper alarak çakmağı yaktı.İçine çekerken, parmaklarının arasına sıkıştırdığı çakmağı bana da uzattığında yan bir bakış attı.

"Ee anlat bakalım.Bizim yakışıklının derdi neymiş?"

Dudaklarımın kenarında duran sigarayı yakıp çakmağı ona geri uzatırken, içime çektiğim dumanı havaya üfledim.

"Boşver kardeşim, bildiğin durumlar işte." derken Sinan bir an duraksadı,başını hafifçe kıpırdattı.

"Yenge olayı mı yine?" diye sorduğunda tuhaf bir his kapladı içimi.Göğüs kafesimden içeri dolan dumanı dışarı üflerken,kafamı sallamakla yetindim.

"Ah be kardeşim! Senin sevdan bazılarına ağır gelir, taşıyamaz. Başkası olsa bir sene de kaç kız almıştı hayatına.Sen halâ ondasın."

Sessizliğimi korurken hafifçe yutkundum.Omzuma teselli dokunuşlarını attı.Sigaramızı bitirdikten sonra birlikte içeri geçtik.

Odama yöneldiğimde pencerenin önünde durup bu kurak şehre baktım.Onu düşünürken,zihnimde anılarımız tekrardan canlandı.Birden ona verdiğim sözü hatırladım.Güya hayatının her anında yanında olacaktım.Şimdiyse bir yabancı gibi uzaktan bakıyordum.Ona öğretmen olduğu gün ilk hediyesini ben alacaktım.Yıllarca ,öğrencilerinden bir sürü hediye alacaktı ama ilk hediyesi benden olacaktı.Daha önce alanlar olmuştu kesin. Biraz geç kalsam da yine de verdiğim sözü tutmak istedim.En sevdiği çiçeği,sarı laleyi almayı düşündüm.Hızlıca cebimden çıkardığım telefondan numarayı tuşladı parmaklarım.Çiçekçiyi arayıp bir buket sarı lale sipariş ettim. Çiçekçinin arkasından nazımın geçtiği bir arkadaşımı arayıp kargoya vermesini söyledim.Attığı fotoğrafta hangi okulda çalıştığını öğrenmiştim.Adresi de yolladım.Yatağımın yanında duran komidindeki çekmeceye yönelip içinden bir kağıtla kalem aldım.

​​​​"Umarım hayalindeki gibi bir öğretmen olursun Mahperi..."

Bu kelimeyi ona söylemeyi ne kadar da özlediğimi anladım. "Mahperi" ona çok yakışan bir kelimeydi. Mahperi'mdi o benim...

Kargoya verecek olan arkadaşımı arayıp notu almasını söyledim.Bir süre sonra geldi, hızlıca aşağı inip elimdeki notu verdim.Kendi el yazımı okumasını istiyordum.Tekrar yukarı ,odama çıktığımda yatağıma yönelirken yokluğunda ona yazdığım mektupları anımsadım birden.Bana yaptığı anı kutusunda saklıyordum.

Her şeyi yırtıp atabilirsin ama bir gün bir kitap içinde saklanan mektup ya da fotoğraf sana tek el ateş eder.Anılar ölümsüzdür ,sen değil...

Yatağın ucuna oturup çekmecede ki küçük beyaz anı kutusunu aldım elime.Nereye gitsem onları da sürüklüyordum peşimde...Ondan sonra beni avutan tek şey anılarımızdı ve ona olan aşkımdı.Küçük kutunun içinde;bana aldığı ufak peluş ayı,küçüklük fotoğrafı,doğum günümde aldığı kitap ve kol düğmeleri vardı.Bende unuttuğu parfümü de buradaydı. Parfümünü elime alıp uzun uzun koklamaya başladım.Bileğime bağladığı fuları da halâ yerini koruyordu.Kokusu hiç gitmemişti...

İçeriye Çetin'in girmesiyle kendimi toparlayıp kutunun içini hemen kapattım.Hızlıca çekmeceye koydum.

"Özgür?Dünden beri hiç mi düzelmedin be aslanım?" diyen Çetin'e derin bir nefes alarak cevap verdim.

"Düzeldim kardeşim,merak etme."

Çetin, yatağına günün yorgunluğunu atmak istercesine uzandı.

"Aman düzel yoksa çekilmiyor vallahi!"

Çetin'i umursamadan dolabıma yönelip üzerimi değiştirdim.Yatağıma tekrar uzandığımda, izin günümün yaklaştığını hatırladım.Neredeyse 1 yıldır tam anlamıyla izin yapmıyordum.Biraz ailemle zaman geçirip görev yerime geri geliyordum.Ankara'da kalamıyordum...

Her köşesinde anımız olan şehirde durmak işkence gibi geliyordu.Kaçıyordum ondan, hatıralarımdan...

Dolu zihnimde kaybolurken yorgun olduğum için yavaşça gözlerim kapandı ve uykuya daldım.

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açmıştım.Hızlıca kamuflajlarımı giyip içtimaya katıldım.Günlük rutin işliyordu.Birkaç saat sonra telefonuma kargonun yola çıktığı bildirimi gelmişti.Kalbimdeki atışlar birbirini kovalamaya başlamıştı.

Bozuntuya vermemeye çalışarak işime odaklandım.Acaba çiçeği görmüş müydü? Ne tepki verirdi? Belki de düşünmeden çöpe atardı.Ama o çiçekleri çok severdi, kıyamazdı. Birden buruk bir tebessüm belirdi yüzümde. Beni de zamanında çok seviyordu ama bir güzel kıymıştı...

Aradan birkaç saat geçmişti ve çiçeğin çoktan ulaşması gerekiyordu.

Telefonuma,kargonun iletildiği bildirimi geldiği an heyecan ruhumu ele geçirmişti ama belli etmemem gerekiyordu.Neden halâ bir mesaj yoktu? En azından bir teşekkürü hak ediyordum.Bu kadar mı hatrım yoktu onda? Bana biçtiği değer bu kadar mıydı? Henüz çiçeği görmemiş olmasını diliyordum.Bu yüzden bir ses çıkmamış olmasını...

Düşüncelerime dalmışken, telefonummun titremesiyle birden tüm bedenim kasıldı.Ellerim hızlıca cebime gittiğinde hemen telefonu açtım ve bildirim çubuğunu kaydırdım.Şükür aklına gelmiştim...İlk başta ne yapacağımı bilemedim.Parmaklarım hızlıca hareketlendi ve mesajına tıklarken buldum kendimi.

Mahperi:

Teşekkür ederim.Çok güzeller!

İçime bir ferahlık gelmişti ama o derin özlem hissi yerindeydi.Çok sevdiği için beğenmesi normaldi.

Çevrimiçiydi.Sanırım cevap vermemi bekliyordu. Yazdığım an mesajımı gördü ve saniyeler içinde cevap verdi.

"Rica ederim."

"Çiçekleri buraya nasıl gönderdin?"

Tahmin ettiğim gibi meral etmişti ama nasıl bir açıklama yapacağımı bilemedim.Sadece ona verdiğim sözü tuttuğumu bilmesini istiyordum.Tabii zihninden silmediyse...

"Zamanında verdiğim bir sözü yerine getirmek istedim."

2 sene önce verdiğim sözü unutmamış olmasını diledim.Unutmadıysa eğer derinlerde bir yerde, bize ait bir parça bulup tutunabilirdim.

Uzun uzun yazıp sildi.Cevabını beklerken sabırsızca telefondan gözümü ayırmıyordum.

"Hatırlıyorum...Teşekkür ederim tekrardan.Sevdiğim çiçekleri unutmamışsın?"

"Sana dair hiçbir şeyi unutmadım,unutamam" diyemedim.

Hem onunla konuşmak için can atıp hem de ondan uzaklaşmak istiyordum.

"Çiçekleri beğenmene sevindim.

İyi dersler! "

Kaçamak cevaplara sığınıyordum.Kalbimle aklım çelişiyordu.Yüreğimdeki ağırlığı geçirmek için derin bir iç çektiğimde, ılık havayı solumamla beraber kaskatı olan bedenim gevşedi.

"Teşekkürler!

Sana da iyi çalışmalar.

Ayağına taş değmesin!"

Gözlerimden akamayan göyaşlarım,yüreğime süzülmüştü. Kalbime gömdüğüm aşkımla, kör zindanlarda tek başımaydım.

"Sağ ol!"

Parmaklarım daha fazlasına gidemiyordu,kilitlenmiş kalmışlardı.Belki son konuşmamızdı bu.Halbuki biz sonsuzduk...

Sohbetten çıkıp telefonu kapattığım sırada da derin bir iç çektim.

Belki başka bir hayatta, başka bir evrende sonsuza kadar birlikte olurduk...

Bölüm : 16.11.2024 22:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...