
Günü yarılamıştık. Kağıtları çoktan okuyup bitirmiştim. Çocuklara notlarını söyledikten sonra sisteme girdim. Bugün fazla ders işlememiştik. Zilin çalmasıyla çocuklar yavaş yavaş sınıftan çıkarken bende kağıtları ve Alp'in çizdiği resmi alıp sınıftan ayrıldım. Öğretmenler odasındaki dolabımdan hediyelerimi çıkarırken diğer hocalarında toplandığını fark ettim. Evrim hoca yanımdan geçtiğinde "Akşam görüşürüz." dedi. Çantamı alırken " Görüşürüz hocam. Akşam 6' da orada olacaktık değil mi?" diye sorumu yönelttim. Evrim hoca kafasını sallayıp " Evet Cemreciğim, orada görüşürüz. Ha bu arada sesinin güzel olduğuna dair duyumlar aldım. Canlı müziğe gittiğimiz için bize bir şarkı söylersin artık." dedikten sonra göz kırptı. Utanarak hafif bir tebessümle karşımda duran kadına baktım. "Söylerim hocam." dememle o da bana gülümsedikten sonra odadan ayrıldı. Ardından bende bahçeye indim. Arabaya yönelip hediyelerimi arka koltuğa koyduktan sonra arabamı çalıştırdım.
Lojmana vardığımda oyalanmadan arabadaki hediyeleri çıkarıp içeri yöneldim. Adımlarımı direkt odama doğru atarken elimdeki hediyeleri odamın en güzel köşesinde duran lalelerin kenarına yerleştirdim. Ardından bakışlarımı karşımda duran boy aynama çevirip son halime baktım. Bozulan makyajımı tazelemeye koyuldum. Hocalarla olan grubumuzdan sürekli bildirim geldiği için telefonum titreyip duruyordu. Daha fazla dayanamadan titreşimde olan telefonumu komedinin üzerinden alıp ekranıma düşen mesajları okumaya başladım. Hocaların bir kısmı hazırlanıp yola çıktıklarını yazmışlardı. Halâ evde olduğum gerçeğini idrak ederek telefonumu kapatıp lojmandan çıkmak için ayaklandım. Uzun çizmemi giydikten sonra zaman kaybetmeden arabama binerken Sinem'in gönderdiği konumu açıp telefonumu direksiyonun yanına sabitledim. Arabamı çalıştırdıktan sonra köyden ayrılmaya başladım. Konum uzak bir yerde değildi. 45 dakika içerisinde ilçeye varmıştım. Meydana doğru arabamı sürerken bir taraftan göz ucuyla navigasyonu takip ediyordum. Gözlerim etrafı tararken dikiz aynasından yolun sol tarafında duran Kerem hocayla Sinem'i fark ettim. Sanırım bizleri bekliyorlardı. Aradığım mekanın orada olduğunu anlayarak arabamı dikkatlice ters yöne çevirip mekanın önüne park etmeye çalıştım. Arabadan inerken ikilinin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Etraf kalabalıktı ve burada çok fazla yemek restoranı vardı. Aynı zamanda kapalı çarşı, bazı sahaflar ve alışveriş dükkanları bulunuyordu. Yoğun olması normaldi. Kapıyı kapattığım sırada karşıdan gelen Erkan hoca tam yan tarafıma arabayı park ederken yanında Evrim hoca ve Sibel hocanın da olduğunu gördüm. Sinemlerin yanına ilerleyip baş selamı verdim. Arabadan çıkan hocalar da bize selam verdikten sonra Sibel hoca her zamanki neşeli tavrıyla gülümsedi.
"Haydi çocuklar geçelim içeri! Çok güzel bir yer ayarladık."
Evrim hoca onaylar bakışlar atarken Erkan hoca da onu destekleyip " Haydi bakalım, diğer hocaları beklemeyeceğim çünkü deli gibi acıktım!" diyerek kıkırdadı. Hep bir ağızdan ufak kahkahalar atarak içeri girmeye başladık. İçerisi oldukça sakindi, erken saatlerde olduğumuz için de olabilirdi. Muhtemelen birkaç saat sonra tıka basa dolacaktı. Erkan hoca önümüzden yürürken bizi gideceğimiz tarafa yönlendiriyor gibiydi. Hepimiz karşımızda yürüyen adamın adımlarını takip ederek rezerve edilen masaya doğru gidiyorduk. Büyük ve geniş bir mekandı. Erkan hoca adımlarını yavaşlattı ve cam kenarında duran uzun masanın sandalyesini çekip otururken bizde hocalarla birlikte masaya yerleştik. Sandalyeye oturduğumda gözlerim etrafta dolaşan garsonlara ilişti. Yavaş yavaş müşteriler gelmeye başlamıştı. Kapıdan, iri yapısıyla kendini belli eden Halil hoca girmeye başladı. Halil hocayla aramızda pek yaş farkı yoktu, geçen ay sözleşmeli olarak okulumuza gelmişti. Ardından doğum iznine ayrıldığı için yeni tanışma fırsatı bulduğum Merve hoca içeri girdi. Sibel hoca el kaldırıp onları çağırdığı sırada bizi fark edip yanımıza gelmeye başladılar. İkisiyle de selamlaştıktan sonra bakışlarımı tekrardan etrafta gezindirmeye başladım. Masamızın hemen karşısında küçük bir sahne vardı. Spot ışıklarının aydınlattığı sahnenin orta kısmında bulunan sandalyenin yanında gitar, önünde ise bir mikrofon vardı. Notalarda yan tarafta mevcuttu. Geri plandaysa bir bateri vardı. Bunlara baktığımda bile heyecanlanıyorken sahnede şarkı söylerken hayal edemiyordum kendimi. Bakışlarım etrafı incelemeye dalmışken garsonu çağıran Erkan hocanın sesiyle irkildim. Gerçekten fazlasıyla acıkmış olduğu belliydi. Sabırsızca önünde duran menüdeki yemeklere bakıyordu. Garson yanımıza geldiğinde sırayla siparişimizi vermeye başladık. Menüdeki yemekler lezzetli görünüyordu. Umarım gerçekte de öyledir diye düşünerek masanın üstündeki sudan birkaç yudum içtim.
Sinem, Kerem hocanın yanına oturmuştu ve gözlerini kaçırarak yanındaki adama bakıyordu. Aralarındaki anlayamadığım bu çekimi gün geçtikçe daha da merak eder hale gelmiştim. Kerem hoca telefonundan başını kaldırmaz haldeydi ve konuşkanlığından bu akşam faydalanamayacak gibiydik. Durgun bir hali vardı, oysaki okulda gayet enerjikti. Sebebini anlayamasamda Sinem'in , Kerem hocadan ufacık da olsa ilgi beklemesi, sürekli konuşmak için bahaneler üretmesi onun için üzülmeme neden oluyordu. Bakışlarımı onlardan ayırıp Merve hocaların sohbetine katıldım. Yemeklerimiz yavaşça gelmeye başlarken Erkan hoca direkt kendi yemeğini önüne aldı. Bizi beklemeden yiyeceği sırada mahcup bakışlarını bize çevirip " Arkadaşlar kusura bakmayın ama ben başlıyorum, sanırım şekerim düştü. Yaşım da malum." diyerek tabağındaki yemeği iştahla yemeye başladı. Evrim hoca onun bu haline gülerken " N'olacak Erkan Bey? Hem abartmayın gayet de gençsiniz. Hepimize afiyet olsun." dedi. Yanımda oturan adam kaşlarını havalandırıp karşısındaki kadına şaşkın bakışlar attıktan sonra ağzındaki lokmasını yutup gülümsedi.
" Teşekkür ederim Evrim Hanım. Çok naziksiniz!"
Evrim hoca içten tebessümünü sürdürürken onların bu haline bakıp keyiflenmemek elde değildi.Hepimiz tabağımızdaki yemeklere odaklanmışken birden bire erkek hocalarımız sağ olsun maç muhabbeti yapmaya başladılar.
Halil hoca ve Kerem hoca futbola oldukça ilgili duruyorlardı. Hepimiz susmuş sadece karşımızda oturan bu iki adamın maç sohbetini dinliyorduk. Ne tesadüftür ki Kerem hoca Fenerbahçeli, Halil hocaysa Galatasaraylıydı. Halil, Kerem hocaya devamlı alttan alta laf sokup dalga geçiyordu.
"En son ne zaman almıştınız kupayı? Yıllar geçti tabii unutmuş olabilirsin."
Kerem hoca, Halil'in bu alaycı tavrına karşılık derin ve sıkıntılı bir iç çekti.
"Halil, kardeşim komik olduğunu düşünüyorsan eğer değilsin. Benden söylemesi! "
Kahkahasını gizleyemeyen Halil, Kerem hocanın bu konuda sinirini daha da bozuyor gibiydi.
Yemeğini bitirip çoktan çay söyleyen Erkan hoca, Kerem hocanın bu hallerine bıyık altından gülümsese de yine de ortamı sakinleştirmek için daha doğrusu triplere giren Kerem hocayı sakinleştirmek için Halil'in kahkahasını keserek araya girdi.
''Kerem, çayını söyledim. Tavşan kanı çayını iç ve sakinleş oğlum tamam mı?"
Karşımızda somurtan Kerem hocanın, çay lafını duyduğunda yavaşça, gerilen yüz hatları gevşemişti. Açıkçası bu halleri komik ve eğlenceli geliyordu. Hala bıyık altından gülen Erkan hoca, gelen ince bardaktaki çayını Kerem'e yöneltip "Afiyet olsun delikanlı!" diyerek çayı yudumladı. Kerem hoca önündeki bardağı alıp sıcaklığına aldırmadan hüpletmeye başladı.
Mekan gittikçe daha da kalabalık hale gelmişti. Birden kıpırdamalar çoğalmaya başladığında masadaki herkesin bakışları sahneye çevrildi. Başımı sağıma çevirdiğimde sahneye çıkan kızı görmemle dikkatle bakmaya başladım. Öğrenci olduğunu tahmin ettiğim kızla yanındaki back vokalde olan arkadaşı ve baterist çocuk sahnedeki yerlerini aldılar. Kız, sandalyeye oturup eline gitarı aldıktan sonra başta herkese hoş geldiniz dedi. Ardından gitarının akorlarını ayarlamaya başladı. Geri plandaki arkadaşlarıysa notaları inceliyorlardı. Kısa süre içinde çalıp söylemeye başladılar. Mekandaki herkes şarkılara eşlik ediyor, eğleniyorlardı. Tabii bizde bundan eksik kalmıyorduk. Keyifli bir şekilde masada hocalarla birlikte her şarkıya eşlik ediyorduk hâtta arada bir Evrim hoca hareketli bir parça çalındığında ayağa kalkıyor, peşine Sibel hocanında elinden tutup masadan kaldırıyordu. Kendilerince dans edip eğleniyorlardı. Bir ara bana da teklif ettiğinde kibarca reddedip oturduğum yerden kalkmamıştım. Böyle kalabalık ortamlardan pek haz etmiyordum. Hocalarla her ne kadar yakınlaşsak da, ne de olsa yeni tanıştığım insanlar olduğu için kalkıp dans etmek biraz utandırıcıydı. Bir süre 90'lar Türkçe Pop dinleyip eğlenceli dakikalar geçirdikten sonra sıra slow parçalara gelmişti. Az önce eğlenen insanlar beklenmedik bir hüzünle içki bardaklarını deviriyorlardı. Birden meyhanede olabileceğimizi sorguladım. Öyle bir atmosfer oluşmuştu. İçkiyle pek aram yoktu ama özel günlerde içerdim. Karşımdaki Kerem hoca da bu hüzünlü havaya dahil olup önündeki rakı bardağını yudumluyordu. Halil ve Erkan hoca ise daha hafif bir şeyler tercih etmişlerdi. Kadınlardansa sadece Evrim hoca içiyordu. O da Kerem hocaya dahil olmuştu.Her ihtimali düşünüp üstelik araba kullanacağımdan dolayı bana sunulan alkol teklifini reddetmiştim. Bu melankolik atmosfere katılıp şarkıları dinlerken, aklıma gelen hâtta hiç çıkmayan sevdiğimi düşünüyordum. Merve hoca emzirdiğinden dolayı doğal olarak içmemişti, Sibel hocaysa içkiden hiç haz etmediğini bakışlarıyla belli ediyordu. Sinemse hiç oralı olmamıştı, sadece rakıya sarılan Kerem'e buruk bakışlar atıyordu.
Kadehindeki kalan son içkiyi yudumlayan Evrim hocayla, bardağını masaya bırakırken birden göz göze geldik.
" Cemre, senin sesin güzeldi değil mi? Bu akşam bir şarkı sözün vardı hatırlatırım."
Bir anlığına okuldaki konuşmamız aklıma geldi. Söz vermiş olmasam da şarkı söyleyeceğimi belirtmiştim. Tam cevap vermek için dudaklarımı araladığımda Sibel hoca bana gülümseyerek heyecanlı bir şekilde sözümü kesti.
"Cemre, lütfen bize bir şarkı söyle. Ne zamandır sesini merak ediyorum." diyen kadına içten ve mahcup bir bakış attım. Ardından karşımda oturan Sinem" Evet Cemre, haydi söyle!" dedi. Onların bu isteklerini ve heveslerini kırmak istemeyip " Peki öyleyse söyleyim, istek bir parçanız var mı?" dediğim sırada Evrim hoca çoktan sahnedeki kızın yanına gidip konuşmaya başlamıştı.Kızın bakışları aniden beni bulduğunda çekingen bir tavırla gülümsedim. Gülümsememe aynı şekilde karşılık veren kız, mikrofona uzanarak " Şimdi öğretmenimiz Cemre hanımı sahneye davet ediyorum. Buyurun lütfen!" demesiyle gözlerim anlık bir duyguyla büyürken heyecanlandığım için yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Gözlerimi masadaki hocalara çevirdiğimde cesaret verici bakışlar atan Sinem ve Sibel hoca kısık bir sesle " Haydi Cemre!.." diyorlardı. Yavaşça sandalyeden kalktım, saçımın bir kısmını omzumun gerisine atıp derin bir nefes aldım. Evrim hoca elime, yazdığı istek bir parça olduğunu düşündüğüm peçeteyi sıkıştırdı.
"Bunu kesinlikle söylemelisin! En sevdiğim şarkıdır."
Kulağıma fısıldadıktan sonra göz kırpıp yanımdan uzaklaştı. Elimdeki peçetede yazan şarkıya baktıktan sonra sahneye döndüm. Herkesin gözleri meraklı bir şekilde bana baktığı için gerilmemek elde değildi. Yavaşça sahneye ilerlerken sandalyede oturan kız yerinden kalkıp baş selamı verdi. Bende ona karşılık verdikten sonra yanıma gelip "Arkada çalalım mı yoksa gitar çalmayı biliyor musun?" diye sordu.Başımı onaylarcasına salladım." Evet biliyorum, notalar da ezberimde. Sağ ol." Evrim hocanın en sevdiği şarkı olan bu parçayı defalarca dinlemiştim. Özgür'ün yokluğunu en derinden hissettiğim zamanlarda bu şarkıya sığınırdım. Ve yaramı daha da deşmesine rağmen yine de sürekli dinlerdim. Melodisi ayrı sözleri ayrı canımı yakardı. Bunları düşünürken karşımdaki mikrofona baktım. Kız çoktan yanımdan ayrılmıştı ve sahnede tek başımaydım. Bizimkiler alkış tutarken diğer insanlar da onlara katılıp alkışlamaya başlamışlardı. İnsanların ilgisiyle kendimi bir şarkıcı gibi hissetmiştim. Uzun zamandır gitar çalmadığım için heyecan kalbimin ritimlerini hızlandırmıştı. Sandalyenin kenarına yaslanıp yandaki gitarı elime aldım. Ayarlanmış olan akorları son kez kontrol ettikten sonra ezberimde olan notaları çalmaya başladım.
...
"Halâ haber bekliyorum senden
Yazık bir şey gelmiyor elden
Şükür, çocuklarımız büyüdü
Elleri ekmek tutar oldu
Bu yalnızlık aldı yürüdü
Gitgide sen oldu büyürken"
Dudaklarımın arasından çıkan sözler, kalbimin derinliklerine akıyordu. Parmaklarım, gitarın tellerine temas ettiğinde içimdeki keder, çaldığım melodiyle birlikte alkolsüz bedenimi sarhoş etmeye yetiyordu. Sesimdeki özlem dolu tınıysa yerini hüzün dolu bir vuslata bırakıyordu.
"İyi şeyler de olmadı değil,
Aynı deryaya doğru bu seyir
Okçunun önünde saygıyla eğil,
Bir selam yolla gittiğin yerden"
"Bu şarkılar şifa duaları,
Bu şarkılar yıkar duvarları,
Bu şarkılar dostluk salâları..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |