9. Bölüm

9. BÖLÜM

Ceren
cernyy

Şarkıyı bitirmemle birlikte alkışlar havada uçuştu. Utanç duygusu bedenimi sararken etrafta yankılanan alkış sesleriyle, gözlerimi yavaşça açtım. Mekandaki herkes bana bakıyordu. Gitarı oturduğum sandalyenin kenarına bırakırken ıslık sesi duymamla başımı kaldırdım. Islık çalan kişi Evrim hocaydı. Masadakiler bana hayranlıkla bakıyor, gülümsüyorlardı. Sahneden ayrılırken yanıma gelen şarkıcı kızı fark edip ona doğru döndüm. Karşımdaki kız koluma dokunup içten tavırıyla '' Çok güzel bir sesin var. Gitara da hakimsin.Bayıldım doğrusu.'' demesiyle çekingen bir tavırla gülümsedim. İltifatına karşılık ricamı sundum. Bizimkilerin yanına gittiğim sıra da Kerem hoca gözlerini ayırmadan bana bakıyordu. Önündeki rakı şişesini neredeyse yarılamıştı. Tam bir şey söylemek ister gibi olduğu an Halil araya girdi.

''Cemre, çok güzel söyledin. Hepimizi ağlatacaktın vallahi!''

Karşımda, aldığı alkolün etkisiyle birlikte mayhoş gözlerle bakan Halil'e teşekkürümü edip hafif bir tebessüm ettim. Halil'in ardından Evrim hoca performansımdan çok memnun kalmış olacak ki '' Gerçekten o kadar güzel bir sesin var ki! Hem çaldın hem söyledin.Şarkıcı olsaydın keşke.'' demesiyle minnet bakışlarımı sundum. " Teşekkürler hocam."

Sibel hoca ise gözlerime buruk bir ifadeyle bakıyor ,aynı zamanda o burukluğun ardında sevincini de sakladığını hissettiriyordu.

''Aferin benim kızıma! Tam da beklediğim gibiydi.''

Bastırarak söylediği '' kızım'' kelimesinin altını çizer gibiydi. Aylar öncesinde bana sarıldığı an kızını hatırladığını söylemişti. Bu benim için çok anlamlıydı. Ve şimdi bana böyle hitap etmesi aramızdaki bağı derinleştirmişti sanki... İçimdeki aile özleminden dolayı büyüyen boşluğu, tek bir sözle kapatmıştı bir anda. Karşımdaki kadına duygulu gözlerle bakarken nazikce teşekkürümü ettim. Sibel hocanın yeri bende ayrıydı. Sevdiğimin acısından sonra gurbette her şeyden ve herkesten uzakta sığındım ikinci limanım olmuştu. İçimi açmıştım bu kadına. Dilimin varamadığı, en yakınlarıma bile anlatmaktan kaçtığım acımı paylaşmıştım onunla. Yaşadığım zorlukları, sevdiklerimden uzak kalmanın verdiği boşluğu anlatmıştım. Hâtta Özgür'den bile bahsetmiştim. Hikâyemizi bütünüyle anlatamasamda, onu ne kadar özlediğimi , halâ delicesine sevdiğimi biliyordu. Yaşadıklarımızı paylaşmaya hazır değildim.Baş başa kaldığımız bir zaman belki anlatırdım. Burada beni en iyi anlayan Sibel hocaydı. Çünkü benimle benzer şeyler yaşıyordu. Birbirimize karşı duyduğumuz empati güçlüydü. Belki bundan sebep, aramızda ister istemez bir bağ oluşmuştu.

Karşımda duygulanan kadın, hüzünlü atmosferi yıkmak istercesine birden oluşan bu duygusallığı geri de bırakmış, esprili bir tavırla ''Boşuna dememiştim müzisyen bir öğretmen arkadaşımız var diye. İleri görüşlüymüşüm demekki.'' dediğinde hepimiz kıkırdamaya başladık. Sibel hocanın ardından Sinem ve Merve hoca da sesimi beğendiklerini belirttiler. Onlara da teşekkürümü edip masadaki yerime yerleştim. Karşımda oturan Kerem'in sarhoş olmasına ramak kalmıştı. Yanımdaki Erkan hoca da son kadehini içip bana döndü.

'' Cemre, böyle devam et. Çok beğendim. Bir eğitim almış mıydın?''

'' Enstrüman ve ses eğitimi aldım. Ankara'da üniversitedeyken böyle bir mekanda şarkı söylüyordum.''

Erkan hoca beni dikkatle dinlerken kaşları havalandı.

'' Vay be Cemre kızım! Sende ne hünerler varmış, şaşırdım vallahi. Bilmiyordum bunları.'' demesiyle mahcup tebessümümü yüzüme iliştirdim.

Evrim hoca '' Bunda şaşıracak ne var? Kız ne güzel öğrenciyken hem çalışıp hem okumuş.'' dediğinde olayı yanlış anladığını düşünüp müdahale ettim.

'' O zamanlar, harçlığımı çıkarıyordum tabii ama çalışmak için söylemiyordum. Bir arkadaşımın ısrarı üzerine kısa bir dönem sahneye çıkmışlığım oldu.''

Söylediklerim doğruydu. Arkadaşımın babasının mekanında bir kereliğine söylemem üzerine, mekanda çıkmamı istemişlerdi. Hâtta para karşılığında söylemek istememiştim ama arkadaşımın babası karşı çıkmıştı. Hatırlıyorum, Özgür daha yeni tanıştığımızda tesadüfen oraya gelmişti. Belki orada anlamıştım ona olan hislerimi...

Açıklamamın üzerine Evrim hoca, anladığını belirten bir hareketle başını salladı. Mekan gittikçe dolup taşıyor, saat su gibi akıyordu. Erkan hoca '' Geç olmadan kalkalım!'' demesiyle hep birlikte toparlanmaya başlarken Erkan hoca bir elini havaya kaldırıp garsonu çağırarak hesabı istedi.

'' Bu gece bendensiniz.''

Sibel hoca hemen itiraz etmeye başlarken diğer hocalar ve bende dahil olmak üzere bu kararını onaylamadık. Evrim hoca '' Öyle şey olmaz. Hem kaç kişiyiz burada. Sana yük olmak istemeyiz. Lütfen bir daha duymayım!'' dedi. Erkan hoca her ne kadar bu itirazımıza karşılık bozulsa da haksız değildik. Sonuçta hepimiz aynı meslekteydik ve bir hesabı tek birinin üzerine yükleyecek değildik. Özellikle bu pahalılıkta öğretmen maaşları da malum, haksız bir durum olurdu. Erkan hoca neden anlık bir gazla bu cömertliği göstermişti anlayamadım. Masadan kalkarken sandalyemin arkasına iliştirdiğim ceketimi giydikten sonra ayaklanmaya başladım. Mekandan ayrılacağımız sıra, yürürken sendeleyen Kerem herkesin dikkatini çekti. Sinem, hızlıca yanındaki adamın koluna girdi. Keremse başını tutuyor, kapanan gözleriyle derin derin nefes almaya çalışıyordu. Sinem '' İyi misin? '' diye sorduğunda cevap vermedi. Sadece başını onaylarcasına hızlıca salladı.

Halil, Kerem hocanın diğer koluna girerek '' Biz dışarı çıkalım, hava alsın! Başı döndü herhalde.'' deyip kapıya doğru sürüklemeye başladı. Sinem arkalarından endişeli bir hâlde yürürken hocalarla birbirimize bakıp ne olduğunu sorguladık. Onların ardına bizde dışarı attık kendimizi. Dışarı çıktığımızda Erkan hoca da hemen yanlarına gitti. Keremin omzuna dokundu.

'' İyi geldi mi evlat? İstersen bir lavaboya götüreyim seni?''

Kerem, başını onaylarcasına salladıktan sonra soğuk havayı içine çekerek yutkundu.

'' Biraz olsun iyi geldi.'' demesiyle Halil, sitem dolu bakışlarını esirgemedi.

''Oğlum, o kadar içersen olacağı bu işte! Ne diye şişeyi yarılıyorsun? Allah'tan yarın okul yok ha!''

Kerem hoca sıkıntılı bir nefes aldı. Halil haklıydı ama en azından hafta sonuna gireceğimizden dolayı dinlenip kendine gelebilirdi. Sinemi Kerem hocanın yanına sokuldu.

'' İstersen eve ben bırakayım seni. Arabayı böyle süremezsin!''

Kerem hoca, koluna giren Sinem'den hızlıca ayrıldı. ''Gerek yok!'' dediğinde yanındaki kızın yüzüne bile bakmamıştı. Neden bu tavırda olduğunu anlamıyordum. Oysaki Sinem ona değer verdiğini her halükârda gösteriyordu. Şu an kalbinin nasıl kırıldığını tahmin edebiliyordum.

Sinem kararında ısrarcı gibiydi. '' Kerem!'' Gözlerini uyarıcı bir şekilde büyütüp baktığında Kerem hocanın bakışları da onu bulmuştu.

'' Bu halde süremezsin diyorum. Ben götürürüm seni.''

Karşımızdaki adamın kaşları çatılmış, nefes alışverişi hızlanmıştı.

'' Sinem!''

Adını bastırarak söylediğinde kızgın olduğunu açıkça belli ediyordu. Sesini yükselttiğinde hepimiz beklemediğimiz bir tepkiyle şaşıp kaldık.

''Sana gerek yok dedim değil mi? Daha neyin zorlaması bu? İstemiyorum arabayı falan sürmeni!''

İçkinin verdiği etkiyle halâ sendeliyor, başını tutuyordu. Erkan hocaysa bu yersiz çıkışmaya tepki olarak Kerem'e çatık kaşlarla döndü.

'' Sakin ol oğlum! Kız kötü bir şey demedi.''

Sinem, dokunsak ağlayacak gibiydi. Dayanamayıp yanına gittim.

Yanına gittiğimde donup kalan kız, omzuna dokunduğumda ani bir hareketle irkilip bakışlarını bana çevirdi. Gözleri dolmuştu. Ve şu an ağlamamak için zor durduğunu anlıyordum. Ortamın gerginliğini atmak için ses tonumu yumuşatıp karşımda dolu gözlerle bana bakan kıza seslendim.

''Sinem, istersen benimle gel. Hem akşam trafiğinde arabada yalnız başıma gitmek istemiyorum. Senide lojmana bırakırım.''

Sinem yarım yamalak bir tebessüm ettikten sonra kısık bir sesle '' Olur, gidelim.'' dedi. Biz konuşurken Erkan hocaysa ,Kerem'i Halil'e emanet ediyordu. Erkan hoca zaten Evrim, Merve ve Sibel hocayı bırakacaktı. Biz Sinem'le arabaya doğru ilerlemeye başladık.Kapıyı açarken yan taraftan gelen Sibel hoca bize seslendi. Arabadan birkaç adım geriye gidip arabaya yaklaşan kadına baktım.

'' Kızlar, bende sizle gelsem olur mu?'' diyen kadını '' Tabii hocam, buyurun!'' diyerek arabaya davet ettim. Sinem ön koltuğa yerleşeceği sırada yerini Sibel hocaya bırakıp arka koltuğa geçti. Karşısındaki kadın her ne kadar kalkmasına izin vermek istemese de Sinem'in bu davranışı hoşuna gitmişti. Arabaya bindikten sonra mekandan ayrılıp köyün yolunu tuttuk. Arabanın içinde sessizlik hakimdi. Bir süre kimseden ses çıkmadı. Sakinliği bozansa yine Sibel hoca oldu.

'' Kızlar, hazır yarın okulda yok, bana gelmek ister misiniz? Kahve yapayım size. Konuşuruz, dertleşiriz. Ne dersiniz?''

Bakışlarımı yoldan ayırıp sağımda oturan kadına çevirdim. '' Bana uyar hocam. Hem saat de çok geç değil.'' dedikten sonra dikiz aynasından Sinem'e baktım.

'' Değil mi Sinem?''

Sinem ,gözlerini camdan dışarı sabitlemiş,düşünceli bir şekilde yolu izliyordu. Ona seslenmemle başını yoldan ayırıp bana çevirdi.

'' Efendim? Bir şey mi dedin Cemre?''

Kafasının ne kadar dalgın olduğunu anlıyordum. Bizi dinleyemeyecek kadar karışıktı kafası belli ki. Bozuntuya vermeden gözlerimi tekrar dikiz aynasıyla birleştirdim.

'' Sibel hoca kahveye davet ediyor. Saat henüz geç değil . Gideriz değil mi?''

Sorumu yönelttiğimde başını onaylarcasına sallayıp '' Bana fark etmez.'' dedikten sonra yine yolu seyretmeye devam etti. Bakışlarımı ondan ayırdığımda yanımda oturan Sibel hocaya baktım. Birbirimize kısa süre anlamsız bakışlar attık. Yol boyu her ne kadar Sibel hoca konu açmak istese de Sinem'den karşılığını alamadı. Bir süre sonra o da vazgeçip sessizliğe vermişti kendini. Köyün girişine geldiğimizde direkt Sibel hocanın evine doğru sürdüm. Lojmanın önüne park ettikten sonra arabadan indik. Sibel hoca bizden önce lojmanın önüne gelerek kapıyı açtı. Ayakkabılarımızı çıkarıp evin içine girdik. İlk defa evine geldiğimiz için heyecanlı heyecanlı '' Hoş geldiniz evime kızlar.!'' diyerek ceketlerimizi alıp askıya astı. Giymemiz için, ev terliğini dış kapının hemen yanında duran vestiyerden çıkarıp önümüze koydu. Terlikleri giydikten sonra hocanın komutlarıyla salona geçtik. Salonun minimal bir dizaynı vardı. Sol tarafta duran tekli koltuğa iliştim. Sinemse yandaki geniş çekyata kendini bırakmıştı. Aklı halâ Kerem'deydi. Sibel hoca bize kahve yapmak için mutfağa giderken

" Kızlar, kendi eviniz gibi rahat edin. Bir isteğiniz var mı?" diye sordu.

" Hiç zahmet etme hocam. Kahve yeterli." dediğimde ne zahmeti der gibi baktı. "Yardıma geleyim mi?" diye sorduğumda uyarı nitelikli bir bakış atmasıyla kalkmaya yeltendiğim koltuğa geri oturdum.

"Siz benim misafirimsiniz, hem kahveyi de kendim yaparım. Ha bu arada neli olsun kahveleriniz?" sorduğunda ben sütlü Sinemse sade olmasını istedi.

"Hemen hazırlıyorum." dedikten sonra mutfağa gitti. Sinem, sessizliğini bozmuyordu. Konuyu açıp yarasını deşmek de istemiyordum açıkcası.

Sibel hoca elinde tepsiyle odanın içine girdi. Elindeki tepsinin üzerinde duran kahveleri ve atıştırmalıkları büyük sehpanın üstüne bıraktı. Ardından karşımdaki koltukta yerini aldı.

"Afiyet olsun." derken sehpanın kendi kahvesini aldı. Küçük fincanı ellerimin arasına alırken

"Sağ olun hocam. Ellerinize sağlık! " dedim. Sinem de aynı şekilde karşılık vermişti. Sıcak fincandaki kahveyi içerken Sibel hoca konuya girdi.

" Sinemciğim, rahatsız olmazsan eğer bir şey soracağım."

Sinem dalgın dalgın, tuttuğu kahve fincanından gözlerini ayırıp cevap verdi. "Tabii sorun hocam."

Sibel hocanın ne soracağını az çok tahmin ediyordu. Ve belki de buna kendini hazırlamıştı.

"Sinem, sizin Keremle aranızda tam olarak ne var ?"

Yanımdaki kız, yutkunduktan sonra derin bir iç çekti. Gözlerini kapattığında bir damla yaş gözünden yanağına süzüldü. Konuşacağı sırada ağzından küçük bir hıçkırık çıktı. Gece boyu iyi bile dayanmıştı. En azından içini döker, rahatlardı. Onun bu halini görünce hemen yanına oturduk.

"Sinem, ağlamak istiyorsan ağla. Rahatlarsın. " dediğimde aniden bana sarılmasıyla afalladım. Karşımda meraklı gözlerle bana bakan Sibel hocayla bakışıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sinem'in ağladığını hıçkırıklarından anlayabiliyordum. Kısa bir süre öyle kaldıktan sonra yavaşça benden ayrıldı. Göz yaşlarını silip kahvesinden bir yudum daha içti. Sibel hoca teselli cümleleri kurmaya çalışıyordu ama o da ne yapacağını şaşırmış vaziyetteydi. Sinem daha fazla uzatmadan konuya girdi.

"Biz Keremle önceden birlikteydik."

Bunu tahmin ediyordum ve duyduğuma göre yanılmamıştım. Sibel hoca da benim gibi şaşkın bakışlar atıyordu. Sinem tekrar bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.

"Bu okuldan öncesine dayanıyor ilişkimiz. Aslında ciddi bir ilişkimiz vardı hatta aileler bile tanışacaktı ama sonra anlaşmazlıklar, tartışmalar artmaya başladı. Kerem, birbirimize uygun olmadığımızı düşünüp benden ayrıldı."

Duyduklarımız karşısında ne diyeceğimizi bilememiştik. İkimizde sessiz kalmıştık. En sonunda Sibel hoca dayanamayıp konuştu.

"E peki neden sana böyle davranıyor? Şey gibi.." dediği sırada Sinem "Düşman gibi." diyerek sözünü tamamladı.

"İlişkinize karışmak istemem ama ne olursa olsun sana böyle kötü davranması hoş değil. Ne de olsa aynı okulda çalşıyorsunuz. Yüz yüze bakıyorsunuz." diyen Sibel hoca içten içe korumacı tavrını almıştı. Sinem alaycı bir tavırla tebessüm etti.

"Ben buraya geldikten sonra çok değişmeye başladı." Elindeki kahveye bakarken iç çekti. "Ben...Ben halâ onu seviyorum." dediğinde tekrar ağlamaya başladığı, gözünden hızlıca düşen yaşlardan belli oluyordu. Bense sessiz kalıp sadece Sinem'i tarafsız bir şekilde dinliyordum. İkisinide tam anlamıyla tanımıyordum sonuçta. Bir yorum yapma hakkı bulmuyordum. Sibel hocaysa ikisiylede daha eskiye dayanan bir muhabbeti olduğu için bir noktada kendine hakim olamıyordu.

"Ama artık o beni sevmiyor. Bugün bunu açıkça belli etti zaten." diyen Sinem'in ağzından titrek bir ses çıkmıştı. Acı çektiği çok belliydi. Bu acıyla çok yakınen tanıştığım için istemsizce gözlerim doldu. Bunu fark eden Sinem, yaşlı gözlerle bana baktı. Buruk bakışlar attığımda mahcup bir tebessüm edip elini ,elimin üzerinde birleştirdi. "Sende de var bir şeyler sanki!"

Kendi acısını unutmak istiyor gibi bana odaklandı. Sibel hoca "Ah Cemreciğim." diyerek bana hüzünlü bir şekilde baktı.

Aklıma o geldiğinde hep bir garip oluyordum. Sehpanın üzerine bıraktığım sıcak kahveyi alıp yudumladıktan sonra iç çektim.

"Seni çok iyi anlıyorum Sinem. İnan bana çok iyi anlıyorum. Bu acı bazen katlanılamaz olabiliyor. Özellikle severek ayrıldıysan."

Karşımdaki kız gözlerindeki kederle, benim de acımı sırtlanmaya hazır gibi bakıyordu.

"Cemre, ne zamandır sormak istiyorum ama bir türlü soramadım." dediğinde kaşlarım anlık bir hareketle çatıldı.

"Ne sormak istiyorsun?"

Cümlelerini sarf etmeden önce merakla bana bakmaya devam etti.

"Okulun başlarında sana bir çiçek gelmişti. Sen o çiçeklere dalıp dalıp gitmiştin. Sahi, kimdendi o?"

Zihnim bu soruyla tekrar o güne gitti. Gönderdiği bir demet çiçeğin heyecanı bedenimdeki etkisini halâ sürdürürken içimi buruklaştırmaya engel değildi. Birkaç saniyeliğine her şeyi anlatıp anlatmamayı düşündüm. Sinem, bize olanı biteni anlatmıştı. Ona Özgür'den bahsedebilirdim belki de.

Titrek bir nefes alarak dışarı üfledim. Sıcak fincanda baş parmağımı gezdirirken karşımda benden bir cevap bekleyen kıza yöneldim.

''Eski sevgilimdendi.''

Anlık bir refleksle kaşları havalanan Sinem, pek de şaşırmış gibi gözükmüyordu.

''O zamanlar tahmin etmiştim. Bir an sevgilinden olduğunu düşünmüştüm ama verdiğin tepki tam tersi olduğunu belli ediyordu.''

Yarım yamalak tebessümümle söylediklerini başımla onayladım. Sinem halâ meraklı bakışlar atarken verdiğim cevapla tatmin olmayacağını fark ettim.

''Peki neden ayrıldınız?''

Bu sorusunu cevaplamak benim için işkence gibiydi. Ayrılığımızın nedenini henüz ben bile sindirememişken ne diyecektim ki?

''Uzun hikaye...''

Dalıp giden bakışlarım yerdeki halının her bir desenini ezberleyecek hâle gelmişti. Sinem, hüzünlü bakışlarını benden ayırmıyordu. '' Vay be Cemre. Senin de bir yürek sızın varmış demek ki! Herkesin bir hikayesi var işte.''

Karşımdaki Sibel hoca olayı az çok bildiği için sessiz kalmayı tercih etmişti. Sinem, sessizliği bozup tekrar bana döndü. "Halâ seviyorsun değil mi?" diye sorduğunda kalbimden bir türlü silemediğim aşkını haykırmak istedim. Benim duygularım sevmekten öte olmuştu. Bedenim, ruhum, kalbim, her şeyim onundu. Her şeyimle onundum. Bu denli derin duygulara sahipken nasıl tek bir söze sığdırabilirdim ki sevgimi? Karşımdaki kız , tek bir bakışla anlamıştı duygularımı. "Seviyorsun." dediğinde imalı ses tonunu ihmal etmedi. Gözlerimden akmak için can atan yaşlar, kirpiklerimden sıyrılıp çehremde süzüldüler. Dudaklarımdan çıkan fısıldıyla "Seviyorum." demekle yetindim. "Seviyorum..."

 

 

Bölüm : 06.01.2025 23:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...