
Mina'nın Ağzından
"Kazanın sebebi sen değilsin, Rüzgar" dedi Yağız. Nasıl davranıcağımı nasıl tepki vereceğimi bilemedim sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü en güvendiğim insan sırtımdan vurmuştu beni ağzımdan çıkan ilk kelime "Ne" oldu gözlerimin dolduğunu hissettim.Gözyaşlarımı serbest bırakırken Yağız bana doğru geldi ve hiç tereddüt etmeden sarıldı onun sarılmasıyla birlikte daha fazla ağlamaya başladım. Yağız saçlarımı okşuyordu bir yandan geçicek diyordu kafamı kaldırdım "Rüzgar bana bunu nasıl yapar ya en güvendiğim kişiydi o" Yağız bana baktı "Güven zayıflıktır Mina" dedi haklıydı güven zayıflıktı.
Geri çekildim gözyaşlarımı sildim ve kalkmaya çalıştım Yağız durdurdu "Nereye Mina bu halde" dedi endişeli bakışlarıyla "Bırak beni Yağız o pisliğe haddini bildiricem" serumu çıkarmaya çalıştım Yağız tekrar kollarımdan tuttu "Lütfen Mina tam olarak iyi olmadan gitmen iyi olmaz o pisliğin sağı solu belli olmaz her şeyi yapabilir sen iyi ol bizzat ben getiricem yanına" dedi haklıydı o pisliğin sağı solu belli olmazdı zaten kariyerim bozulmuştu orda onun darbeleriyle daha kötü olup kariyerimi tamamen bitirmek istemiyordum.
"Haklısın ama ben burda durmak istemiyorum en azından doktorlarla konuşsan evime gitsem" Yağız koltuğa oturdu "Baban konuşmaya gitmişti" dedi babam tahmin etmişti pek haz almazdım hastanelerden buralarda pek iyi anılarım yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı içeri babam ve bir tane doktor geldi. Doktor yanıma geldi ve kontrollerimi yaptı "Bu gecede seni misafir edelim yarın taburcu ederiz" dedi teşekkür ettim ve çıktı. Babam yanıma geldi "Kızım nasıl oldun" dedi ellerini tuttum "İyim babam çok yoruldun sen git dinlen akşam gelirsin olurmu Yağız yanımda zaten" Babam bir bana birde Yağız'a baktı "Peki ben gidip uyusam iyi olur" dedi ve toparlanıp çıktı.
Bir süre sessiz kaldık sessizliği bozan Yağız oldu "Ağrın var mı?" dedi gözlerimi açtım "Şuanlık yok serumlar işe yaradı" koltuğa oturdu "Tamam o zaman bence biraz uyu dinlenirsin ben burdayım zaten" dedi "Haklısın" dedim ve gözlerimi kapattım ve derin bir uykuya daldım.
Bir gün sonra
Gözlerimi açtım karşımda babam ve Yağız duruyordu babam "Günaydın prenses" dedi "Günaydın baba" dedim ve gülümsedim. "Çıkıyoruz demi" dedim heyecanla Yağız atladı evet "Evet çıkıyorsun sizi eve ben bırakayım sorun olmassa" Babam Yağız'a döndü "Gerek yok oğlum bir daha zahmet etme" Yağız "Yok sorun değil ne zahmeti bırakırım." dedi. "Tamam o zaman ben sizi dışarda bekliyorum" dedi babam ve çıktı.
Bende hazırlanmak için ayaklandım başım döndü düşüyordum. Yağız hemen yanıma koştu yanıma koluma girdi "Dikkat etsene düşüyordun" dedi. Beni koltuğa oturttu "Ne giyiniceksin söyle ben getireyim" dedi düşündüm "Bilmiyorum ki siyah tişört ve eşortman altımı getirirmisin" hemen valize gitti giyeceklerimi aldı birde hırka aldı getirdi "Hırkayıda giyin üşütüp hasta olmanı istemem" dedi gülümsedi bende gülümsedim ona bakıyorum "Ha pardon ben çıkayım sen giyin yardıma ihtiyacın olursa seslen hemen gelirim" dedi "Tamam" dedim ve çıktı. Üstümü giyindim zar zor olsa Yağız'a bağırdım "Yağızzzz giyindim gelebilirsin" Yağız içeri girdi "Hırkayı giyinmemişsin" dedi "Giyinemedim yardım edermisin" gülümsedim "tabi yardım ederim" dedi yanıma gelip sanki tek dokunuşla kırılabilecek cam gibi narin davrandi hırkayı giyindikten sonra fermuarı çekti bana baktı "Hazırsınız hanımefendi isterseniz çıkalım" dedi gülümsedi "Hazırım beyefendi bir an önce bu yerden çıkalım lütfen" kalkıp koluna girdim ve odadan çıktık. "Oh be sonunda şu odadan çıktım" derin bir nefes aldım.
Yağız bana döndü "İstersen arka kapıdan çıkalım magazin hep öndedir" dedi "Yok gerek yok önden çıkabiliriz sorulara cevap veririm hem" gülümsedi "Peki sen nasıl istersen" asansöre ilerledik ve en alt kata indik Yağız'ında dediği gibi kapıda birkaç magazinci vardı kapıya geldik herkes kameraya almaya başladı ben yanlış anlaşılmasın diye Yağız'ın kolundan çıkarttım elimi ama Yağız şaşırtıcı bir hamle ile sıkıca elimi kavradı ve dışarıya çıktık.
Magazincilerden bir tanesi direk düşündüğüm şeyi sordu "Yağız bey ile çok yakınsınız acaba aranızda arkadaşlıktan başka birşey mi var?" diye sordu bende hemen "Hayır Yağız benim sadece arkadaşım en zor zamanımda yanımda oldu ve şu saçma dedikodularınıza son verin öyle birşey olsa ben söylerdim" dedim ve gülümsedim başka bir magazinci "Rüzgar beyi hiç görmedik yanınızda acaba aranıza buzlarmı girdi?" başımdan aşağı kaynar sular döküldü "Zamanı gelince nedenini anlayacaksınız bugünlük bu kadar soru yeter hepinize teşekkürler" dedim ve seri adımlarla Yağız ile oradan uzaklaştık.
Arabaya geldik ön koltuğa bindirdi beni ve babamın kantinden gelmesini bekledik. Yağız yan koltuğa oturdu bana bakara "Sağ koltuk prensesi" dedi göz kırpttı. Bende göz kırpmasına karşılık bende göz kırpttım ve güldüm. Bir süre sonra babam geldi "Yağız oğlum senide uğraştırdık ne gerek vardı" dedi. BABA NE OĞLU NELER DİYORSUN SEN diye bağırasım gelmişti ama içimde tuttum Yağız "Ne zahmeti hiç sorun değil benim için" dedi gülümsedi yol boyunca evin önüne geldik araba durdu. Yağız indi direk kapımı açtı elini uzattı destek almam için elini tuttum ve kapının önüne geldik babam anahtarla kapıyı açtı Yağız'a döndü "Oğlum gel istersen bir çay iç o kadar uğraştın bizimle" dedi Yağız "Yok teşekkürler ben geçeyim annemler merak etmiştir" dedi babamda "İyi peki ben içerdeyim sende gelirsin kızım" dedi bende "Tamam" dedim babam içeri girdi.
Yağız'a döndüm "Herşey için çok teşekkürler gerçekten hakkın ödenmez iyi ki varsın" dedim gülümsedim Yağız'da "Ne demek iyileştikten sonra bir yemeğe çıksak ödersin hakkını" dedi göz kırpttı sonra "Bu arada sende iyi ki varsın" dedi gülümsedim "Tekrar teşekkürler kendine iyi bak" dedim oda "Sende" dedi ve bir anda sarıldı şaşırdım ama bende ona karşılık verdim çok güzel kokuyordu geri çekildim ve el sallıyarak içeri girdim.
Yağız'ın Ağzından
Arabaya bindim ve arabayı çalıştırdım az önce sarılmıştık ve aşırı güzel hissettirmişti saçları çok güzel kokuyordu aynı papatya gibi. Yüzümde sırıtış ile evin yolunu tuttum. Eve geldim arabayı park edip içeri girdim evde kimse yoktu masanın üzerinde not vardı notu okudum yazlığa gitmişler telefona baktım bir sürü mesaj ve arama vardı. Efe'den bir sürü mesaj gelmişti
Arıza
-Kanka Mina ile fotoğraflarınız çıkmış
-Olum nerdesin herkes sizi konuşuyor
-Kanka instagramda gündem oldunuz
-Ulan Yağız maden sevgiliydiniz bana niye demedin
-LAN TWİTTERDA ADINIZA HASHTAG BAŞLATILMIŞ
-OLM TAKİPÇİN ARTIYOR LAN NE OLUYOR
-KANKA FAN HESABI AÇILIYOR İKİNİZİN ADINA
-Tabi ünlü oldun bakmıyorsun mesajlara
Ben
-Ne ünlüsü ne fan sayfası ne hashtagi ne diyorsun oğlum
-Şimdi girdim eve ne oluyor bir sürü takipçi gelmiş
-OLUM BU SAYFALAR NE LAN MİNYA SONSUZ DİYE
-TİKTOK ÇİFTLERİNE DÖNDÜK HERKES EDİT YAPIYOR OLUM
Arıza
-Ya magazin sayfaları sizin el ele fotoğraflarınızı paylaşmış
-Ama Mina'nın açıklamasını şimdi verdiler
-Bende sevinmiştim yengem oldu diye
Ben
-Ne yengesi olm saçma saçma konuşma
Arıza
-Seviyon demi lan bakışlarından belli
Ben
-Yok be ne sevmesi kanka saçmalama allah aşkına
Arıza
-Belli bakışlarından neyse ben gideyim biraz daha sizin editlerden izliyeyim
-Aşırı sarıyor lksflkadladladslş
Ben
-Salaksın sen
Gerçekten adımıza açılan bir sürü sayfa vardı bir yandan hoşuma gitmedide değil bazılarının editleri çok güzeldi. Ne diyorum ben ya diye düşünüp günün yorgunluğunu atmak için kendimi duşa attım. Duş aldıktan sonra üzerimi giyindim ve yorganın altına girip reels izlemeye başladım. Bir süre sonra Mina'ya çiçek göndermeye karar verdim ve papatya söyledim üzerinede "Güne en sevdiğin çiçekle başla istedim. Belki bunaldığın anlarda yüzünü güldürebilirim." yazdırdım ve yarın sabah gitmesini söyledim. Telefona bakarken çok uykum geldiğini fark ettim ve kendimi derin bir uykunun ellerine bıraktım.
Mina'nın Ağzından
Sabah gözlerimi açtım yanımda kocaman bir buket papatya duruyordu kim gönderdi diye düşünürken üstündeki notu açtım notta "Güne en sevdiğin çiçekle başla istedim. Belki bunaldığın anlarda yüzünü güldürebilirim." yazıyordu gerçekten yüzümü güldürmüştü gönderen kişide Yağız 'dı hemen telefonu aldım ve resimini çekip Yağız'ı etiketleyip paylaştım aramak istemiyordum çünkü büyük ihtimalle şuan uyuyordu dün çok yorulmuştu. Ayağa kalkıp koltuk değnekleri ile banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım sonra kahvaltı için aşağı indim. Babam uyanmış kahvaltıyı hazırlamış beni bekliyordu babam beni görünce "Günaydın birtanem" dedi ve sandalyemi çekip beni oturttu bende ona gülümsedim kahvaltıyı yaparken kapı çaldı Yağız geldi diye düşündüm babam kapıyı açtı ve kapıda gülümsemesi ile beliren biri vardı Rüzgar.
Kapıda elinde güller ile dikilmişti ve bu hayatta benim nefret ettiğim çiçeklerden biriydi bana annemi hatırlatıyordu ve oda bunu biliyordu "Yarışmacımı görmeye geldim girebilirmiyim?" diye sordu sinirden kıpkırmızı olmuştum normalde girmesini istemezdim ama şuan onunla yüzleşmek istiyordum.
Babam bana döndü onay bekledi bende gelsin anlamında kafamı salladım Rüzgar içeri girdi ayağa kalkttım "Gel odama geçelim" dedim oda peşimden geldi zar zorda olsa odama çıktım bana gram yardım etmemişti bu benim daha çok sinirlenmeme neden oldu.
Yatağa oturdum Rüzgar'da karşıma oturdu ona döndüm "Neden hastaneye gelmedin" dedim normalde düşünmezdim ama içimde kalmıştı bana döndü "Gerek duymadım hem benim için hiçbirşey ifade etmiyorsun sadece sporcumsun ama artık oda değilsin hem sakat birini istemem" dedi pişkin pişkin güldü.
Gözlerimin dolduğunu hissettim hem en güvendiğim kişi arkamdan bıçakladı hemde mesleğimden oldum ama belli etmemeye çalıştım. Onun karşısında güçsüz görünemezdim çünkü o insanları güçsüz zamanlarında vurmaktan hoşlanırdı.
"Sen nasıl bunca yıllık dostuna ihanet edersin lan hiçmi hatrım yok sende hakkım gram helal değil sana, Allah belanı versin" diye bağırarak Rüzgar'ın göğsüne vuruyordum.
Bir anda kollarımdan tuttu ve bana bağırmaya başladı "SENİ ÖLDÜRÜRÜM LAN BENİMLE DÜZGÜN KONUŞ SAKATSIN MAKATSIN ANLAMAM ÖLDÜRÜRÜM SENİ" korkuyla gözlerine baktım.
O an kapı aniden açıldı ve içeri ilk başta babam sonrada Yağız girmişti. Yağız bir anda Rüzgar'ın üzerine yürüdü ve onu yakasından tuttu.
"Lan sen hayırdır lan kız daha yeni hastaneden çıktı bunu yapmaya ne hakkın var asıl ben seni öldürürüm" dedi ve Rüzgar'ın yüzüne bir tane yumruğu çaktı.
Rüzgar birden sarsıldı ve bende donup kaldım ne ara gelmişti? Rüzgar kendine geldi ve tam ona vurucakken babam girdi araya.
"Evden bas git Rüzgar yoksa ben seni farklı yollarla çıkarıcam" diye bağırdı.Rüzgar,bana ve Yağız'a ters ters baktıktan sonra aşağı indi ve kapı çarpma sesi geldi.
Rüzgar'ı peşinden babam çıktı odadan Yağızla birlikte kalmıştık gözlerimin dolduğunu hissettim.
Yağız bana yaklaştı ve sıkı sıkı sarıldı o an gözyaşlarım sanki bu anı beklemiş gibi akmaya başladı hüngür hüngür ağlıyordum.
Yağız geri çekildi ve gözyaşlarımı sildi "O it yüzünden ağlama lütfen gözyaşlarına değmez" dedi ve tekrar sarıldı.
O an getirdiği papatyaları gördüm ve yüzümde gülümseme oluştu "papatyalar çok güzel teşekkür ederim" dedim.
Geri çekildi "Rica ederim papatyalar sana kurban olsun" dedi ve gülümsedi her onunla konuştuğumda içimde sanki kelebekler uçuşuyordu bu hissi bilmiyordum.
Bir süre konuştuktan sonra Yağız ayağa kalktı ve gitmesi gerektiğini söyledi sarıldık ve gitti.
Yağız'ın Ağzından
Bir hışımla evden çıktım ve Rüzgar'ın arabasına baktım gitmişti ama benden kurtulmak kolay değildi.
Mina'nın kılına zarar gelse sanki bana 100 tane yumruk çakılmış gibi oluyordum ve o it yüzünden ağlamıştı, Elimden kurtulması kolay değildi.
Arabaya atladım ve Rüzgar'ın evinin yolunu tuttum. Evinin önüne geldiğimde arabasını gördüm evdeydi.
Arabandan indim evin kapısına geldim ve kapıyı çaldım 2 dakika sonra kapı açıldı ve Rüzgar kapıda bana bakıyordu "Ne işin var lan burda" dedi bana ona bakarak "konuşmaya geldim" dedim ve içeri girdim.
Koltuğa oturdum Rüzgar bana döndü "Konuş bakalım ne istiyorsun" dedi ona döndüm sırıttım "Ohooo sen hemen konuyu acıyorsun bu nasıl misafirperverlik insan bir su falan getirir" dedim ve pis pis sırıttım.
"Boş yapma lan ne diceksen de sonra yürü git evimden" diye gürledi. Ayağa kalkttım "Birincisi bana bağırma ve konuya gelicek olursak" dahada yayıldım "Eskiden herşeyin olan birine böyle birşey yapman garip... eskiden Mina'dan hoşlandığını biliyordum Rüzgar o seni reddettiği için onun öcüsünü almak istedin." dedim ve yüzüm sert bir ifade aldı "ULAN MANYAK ADAM KIZ ÖLEBİLİRDİ LAN SEN NASIL BUNU YAPTIN" diye gürledim.
Rüzgar bana baktı ve yakamdan tuttu "Benim evime gelip bana gürleyemessin ki evime gelip o salak kızı savunamassın defol git lan evimden" diye bağırdı o an sinirlerim tepeme çıktı "LAN O SALAK DİYEN DİLİNİ KESERİM LAN DÜZGÜN KONUŞ VE KONUŞACAKLARIM BİTTİ" dedim ayağa kalkttım.
"Bu arada sana Mina'nın hediyesi var" diyip yumruğu tam yüzünün ortasına çaktım sonra kapıyı çarpıp çıktım.
Mina’nın Ağzından
Yağız ve Rüzgar gitmişti, şimdi ben odamda yapayalnız kalmıştım. Rüzgar’ın bana yaptıklarını nasıl aşacağımı bilmiyorum. En güvendiğim insanın beni arkamdan bıçaklaması ne demek anlamıştım. Herkesten beklerdim, ama Rüzgar’dan asla beklemezdim. Beni böyle yalnız bırakacak biri değildi... Yağız’ı kaybetmekten daha zor bir şey varsa, o da Rüzgar’a olan güvenimi kaybetmekti. İçimdeki boşluk her geçen saniye daha da derinleşiyordu. O an fark ettim ki, güvenin kaybolması, kırık bir kalpten daha acı verici oluyordu.
Gözlerime, Yağız’ın getirdiği papatyalar çarptı. O kadar saf, o kadar temizti ki... Sanki bütün karanlık dünyadan uzaklaştırılmış gibi hissettim. Beni aşırı değerli hissettiriyordu, o kadar saf ve kırılgan bir çiçek gibi. Yağız, bana her zaman böyle küçük ama anlamlı jestlerle yaklaşırdı. Papatyaların arasındaki küçük notu fark ettim. Zar zor olsa da aldım. İçini açtım ve yazanları okudum: “Parlamaya devam et, çünkü parlamak sana çok yakışıyor.” O cümle, içimi ısıttı. Bir zamanlar karanlıkta kaybolmuş gibi hissettiğimde, Yağız hep böyle beni ışığımla hatırlatıyordu. Yüzümü güldürebiliyordu, en karanlık anımda bile. Ve o an, içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim ama Yağız’ın yazdığı bu basit cümle, kalbimi biraz olsun onarıyordu.
Düşüncelerim, kapımın çalmasıyla son buldu. "Gelebilirsin," dedim, gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü. Kapı açıldı ve babam girdi. "Nasıl oldun kızım?" dedi, yanıma gelip saçlarımı okşayarak. Onun dokunuşu, bana yıllardır güvendiğim o baba sevgisini hatırlatıyordu. O an anladım ki, bazı şeylerin değerini ancak kaybetmeden önce anlayabiliyoruz. “Bilmiyorum baba, artık nasıl olduğumu... Kime güveneceğimi bilmiyorum,” dedim, içimdeki boşluk gözlerimden süzülen yaşlarla belli oluyordu. Babam, derin bir nefes aldı ve elini başımın üzerine koyarak, “Kaldır bakalım kafanı. Benim kızımı üzeni ben üzerim,” dedi. Babamın o güven verici sözleri, sanki her şeyin üstesinden gelebilirmişim gibi hissettirdi. Yüzümdeki gülümseme, içimde bir ışık yaktı. “Şimdi hazırlan, Yağız seni aşağıda bekliyor,” dedi. O an biraz şaşırdım, ama babam odadan çıktıktan sonra kendimi hazırlamaya başladım.
Saçlarımı güzelce ördüm, uçlarına beyaz kurdele bağladım. Beyaz yazlık elbise giydim, hafif bir makyajla yüzümü tamamladım. Aynada kendime bakarken, derin bir nefes aldım. Yüzümdeki gülümseme, bugünün başka bir özel olacağına dair bir his uyandırıyordu. O anda, Yağız’ın bana verdiği o papatya dalını ve yazdığı mesajı düşündüm. İçimdeki tüm karanlıkları silip atmış gibiydi. Kendimi bir süre sonra daha güçlü hissettim. Odayı terk edip, koltuk değneklerimle aşağı indim. Yağız beni karşıladı. Gözlerinde, içindeki tüm iyi niyet ve huzur vardı. Hemen kolunu uzatarak bana gülümsedi, “Hazırsan, çıkalım,” dedi. Kafamı sallayarak onay verdim. Babama veda ettikten sonra arabaya bindik.
"Nereye giyoruz şoför bey?" dedim, şaka yaparak ve gülümseyerek. Yağız, biraz daha gizemli bir şekilde gülümsedi, “Sürpriz bir yere gidiyoruz, ama çok beğeneceğine eminim,” dedi. Bu cevap, içimde daha da fazla bir heyecan yarattı. Arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk.
"Yolumuz biraz uzun, haberin olsun," dedi. “Beni kaçırıyorsun sanırım,” dedim, hafifçe gülerek. Yağız bana bakarak, “Onu da yaparız,” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, sonra şarkıyı açtı. Yavaşça, arabadaki sessizlikte bir melodinin yankılanmaya başlamasıyla, kalbim biraz daha hızlandı. Yağız, ellerini direksiyonun üzerinde tutarken, bir yandan da gözlerini yola odaklamıştı. Ama ben, o anda, sadece ona bakmak istiyordum. O kadar yakındık, ama bir o kadar da uzak. Bir his vardı, bir şey vardı ki, içimde her an büyüyordu.
"Eğer hoşuna gitmezse, şarkıyı değiştirebilirsin," dedi. “Yoo, şarkı gayet güzel,” dedim ve şarkıya eşlik etmeye başladım.
Bir şarkıyla umut
Bir sözünle hayat
Tazeleniyorsa
Durmayan, koşan
Aşka engel koymayan
Kazanıyorsa
Senin yerin benim yanımsa
İlk adımı, ah, kim atıyorsa atsın
Bi' zahmet aşsın duvarları
Yağız şarkıyı kapattı. “Yaaa, niye kapattın?” dedim, döndüm ona. “Sevmedim şarkıyı,” dedi. Yüzüm biraz düştü ama, “Ya tamam, üzülme, açarım tekrar,” dedi ve şarkıyı yeniden açtı. Ben de yeniden eşlik etmeye başladım.
Yarım saat sonra
Yağız, gözlerimi kapatmamı söyledi. Nerede olduğumuzu bilmiyordum, ama birden araba durdu. “Geldik mi?” dedim. Önümü göremediğim için biraz meraklanmıştım. “Evet, geldik ama sakın gözünü açma,” dedi ve arabadan indi. “Görmeden nasıl gitmemi bekliyorsun?” dedim. Bir anda beni kucakladı. “İşte böyle gideceksin,” dedi ve gülümsedi.
O an içim kıpır kıpır oldu. Bütün bedenim, Yağız’ın bana karşı olan ilgisinden ve sıcaklığından etkilenmişti. Neden anlamadım, ona aşık olmamam gerekiyordu. Neden böyle şeyler yapıyordu? Daldığım düşüncelerden, Yağız’ın kucağında olduğumu unuttum. “Artık geldik mi? Sıkıldım,” diye mızmızlandım. Yağız’ın gülümsediğini hissettim ve beni yavaşça yere bıraktı. “İşte geldik, gözünü açacağım şimdi,” dedi.
Gözlerim yavaşça netleşti ve bir papatya tarlasının ortasında olduğumuzu gördüm. Tarlada rüzgar, papatyaların beyaz yapraklarını nazikçe savuruyordu. Arka planda ise gökyüzü, altın sarısı bir ışıkla boyanmıştı. Önceden gelindiği belliydi; piknik örtüsü serilmiş, üstünde bir piknik sepeti vardı. Burası, sadece Yağız’ın düzenlediği bir an değil, kalbimdeki en özel anlardan biriydi. Yağız’a döndüm ve “Yaa burası çok güzel, teşekkür ederim,” dedim, gözlerim parlıyor, kalbim ise sıcak bir melodi gibi çalıyordu.
Hemen yere oturdum, telefonumu Yağız’a verdim. “Bana birkaç tane fotoğraf çeker misin? Tam fotoğraf paylaşmalık yer,” dedim. Yağız kamerayı açtı ve beni çekmeye başladı. Fotoğraflarımı çekerken gülümsüyordu. Onun bakışları, bir yandan fotoğrafı çekiyor olmasına rağmen bana yönelmişti, bir anlamda hep bana bakıyordu.
Bir süre sonra, Yağız telefonu eline alıp birkaç fotoğraf daha çekti. Ben de bir yandan gülerek, Yağız’a döndüm: “Burası çok huzurlu. Böyle bir yeri bulmak zor olurdu.”
Yağız, telefonu cebine koydu ve hemen yanı başımda belirdi. Gözlerinde o aynı sıcaklık, aynı ilgiyi hissedebiliyordum. Yanı başımda duran Yağız’ın sesi, rüzgarın taşıdığı papatya kokusuyla birleşip bana ulaşan en huzurlu melodi gibiydi. "Burası seni mutlu etti mi?" diye sordu. Cevap verirken, kalbimdeki o sıcaklık yayıldı. "Çok, çok mutluyum," dedim, her kelimenin içinde ona duyduğum derin hisleri gizlemeden. O an, Yağız sadece bir arkadaş değil, kalbimde bir yeri olan biri gibiydi. Ve her geçen an, bu yerin daha da büyüdüğünü hissediyordum.
Yağız, elini hafifçe omzuma koyarak "Burası sadece bizim için özel bir yer," dedi. "İleride, belki bu anı hatırladığında, bir gülümseme belirecek yüzünde."
“Kesinlikle,” dedim, gözlerimdeki ışıltıyı ona yansıtarak. “Bu an, ne olursa olsun unutulmaz.”
Yağız, gözlerimi fark ederek hafifçe eğildi ve "Sana bir şey daha göstermek istiyorum," dedi. Gözlerim, onun ne yapacağını merakla izledi. Yağız, cebinden küçük bir kutu çıkardı ve elleriyle nazikçe açtı. Kutunun içinde bir çift minik bilezik vardı. Parlak, zarif ve sade. Gözlerim bir anda parladı. “Bunlar… benim için mi?” diye sordum, sesi titrek bir şekilde.
Yağız, kutuyu elime verdi ve gülümseyerek başını salladı. “Evet, senin için. Hem sana, hem de birbirimize olan bağımızı simgeliyor. Her zaman hatırlayalım, ne olursa olsun, birlikte olacağız.”
Bilezikleri avuçlarımda tutarken, kalbimde bir mutluluk dalgası yükseldi. Bu an, Yağız’ın bana olan sevgisini somutlaştıran bir hatıra gibi hissediyordum. Onunla her şey daha güzel, daha anlamlıydı.
Yağız, gözlerimdeki duyguyu görünce hafifçe gülümsedi. “Bunlar senin gibi özel biri için,” dedi. “Sonsuza kadar.”
Bilezikler, sabah papatya tarlasındaki mutluluğumu simgeliyordu. Sadece bir hediye değil, bir bağlantıydı. İkimizin arasında bir köprü. “Teşekkür ederim, Yağız,” dedim, gözlerim dolarak. “Bunlar her zaman hatırlayacağım bir anı olacak.”
Bir Süre Sonra
Yağız, gözlerimdeki parıltıyı fark ederek gülümsedi. "Mina," dedi, "Hadi gitme zamanı" Ardından hemen ayağa kalkıp, bana el uzatarak beni kaldırdı.
Birkaç saniye sonra, arabaya doğru ilerledik. Yağız, beni nazikçe yanına oturttu ve motoru çalıştırdı. "Tekrar geliriz merak etme" dedi, başını bana çevirmeden. Yavaşça başımı salladım. "Olur,seninle olmak her anı özel kılıyor. Eve gitmem gerekse de, seninle geçirdiğim zaman her şeyin ötesinde bir anlam taşıyor." Yağız, hafifçe gülümsedi ve arabayı hareket ettirdi.
Yol boyunca sessiz kaldık. Her ikimiz de sadece birbirimizin varlığını hissediyorduk. Gece boyunca, gözlerim Yağız’ın yüzüne kayarken, dışarıdaki manzarayı da izliyordum. Ama içimde hissettiğim tek şey, Yağız’ın yanında olmanın huzuruydu. Onunla her şeyin ne kadar doğru olduğuna dair bir his vardı.
Yol boyunca ilerledikçe, eve yaklaşıyorduk. Ancak, her şeyin bir sonu olduğunu kabul etmek zor geliyordu. Yağız’la geçirdiğimiz zamanın değerini her geçen dakika daha çok anlıyordum. O an, ona her şeyin sonu gibi geliyordu, ama aslında bu bir başlangıçtı. Birlikte daha nice anılar biriktirecektik.
Sonunda, evimin önüne geldik. Yağız, arabayı yavaşça park etti ve motoru kapattı. Bir süre sessiz kaldık. Yağız, cebinden küçük bir kutu çıkararak bana doğru uzattı. Kutunun içinde, o minik bilezikler vardı. “Bunları unuttun,” dedi. “Ve her zaman hatırlaman için…”
Gözlerimdeki şaşkınlık, minik bir gülümsemeye dönüştü. Bilezikler, sabah papatya tarlasındaki huzuru simgeliyordu. "Teşekkür ederim, Yağız," dedim, gözlerim dolarak. "Bu anı her zaman hatırlayacağım."
Yağız, gözlerimdeki duyguyu fark ederek hafifçe gülümsedi ve arabadan inerek kapımı açtı. “İyi geceler, Mina,” dedi, sesinde hafif bir hüzün vardı ama aynı zamanda bir güven de vardı. “İyi geceler, Yağız,” dedim, elimi kapının kenarına koyarak.
Birbirimize bakarak birkaç saniye geçirdik, hiçbir kelimeye gerek kalmadan… Sonunda, Yağız, arabasına yöneldi ve geri dönüp uzaklaştı. Ben de eve girdim ve kapıyı kapattım. O an, içimde sıcak bir huzur vardı. Yağız’ın varlığı, kalbimde her zaman yankı yapacak bir iz bırakmıştı.
Eve girdim, kapıyı kapattım ve bir süre oturup Yağız’ın bana söylediklerini düşündüm. Birlikte geçirdiğimiz o anlar, kelimelerle anlatılamayacak kadar değerliydi. Yağız’ın bana verdiği güven, o papatya tarlasındaki huzur… Bunlar, bir gün gözlerimi kapattığımda, hatırlayacağım en güzel anılar olacaktı. Ve her zaman, kalbimde, Yağız’ın sevgi dolu bakışları ve “Sonsuza kadar” sözleriyle yankılanacaktı.
BÖLÜM SONU
Kitap İnstagram
@asfalt_offical
Yazar İnstagram
@ceylin_tosun3561
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |